• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

2.5. Dinî Hayatı

2.5.1. Yerel Dinî İnançları

2.5.1.2. Tabiat Kuvvetlerine İnanma

Kazaklar, dini tarihlerinde çok eski dönemlerde tabiatta birtakım güçlerin bulunduğuna inanıyor ve onları kutsal olarak görüyorlardı. Mitolojik efsanelerinde ve örflerinde bu inançlar genişçe yer almaktadır. Bu inançlar, tabiatta mevcut ağaç, dağ, yer-su, kaya v.b. varlıkların birer ruhunun olduğunu belirtmektedir. Sadece doğa ile kalmayıp, hayvanların bile birer gözetici sahipleri olduğunu görebiliriz. Bu ruhların iyilik verenlerine kiyeler, kötülük verenlerine ise kesirler denmiştir. Kiyeler (koruyucu ruh) insanlara ve hayvanlara iyilik getirir bolluk ve bereket sağlar, kesirler ise doğal afetler, her türlü hastalıklar, belalar getirir. İyilik ve kötülüğü temsil eden kiyeler ve kesirler Kazaklara göre daima mücadele içinde olurlar. Evcil besin hayvanlarının kiyeleri ve kesirleri (felaket) vardır. Örnek verecek olursak; Koyun atası Kambar ata, deve atası Oysılkara, sığır atası Zengi baba, keçi atası Şekşek ata ve çiftçiler atası Dihan babadır. Bunun dışında hayvanların kesirleri vardır ve onlar kıtlık, hastalık ve felaketler getirir. Bunlar; topalan, karasan, şelek, malik, kemelek v.b. Kiyeleri kızdırdığı takdirde kesirler ortaya girer ve bütün kötülükler insanların kendi yaptıklarının sonucu olarak meydana gelir. Hayvanları dövenler, eziyet edenler, aç ve susuz bırakanlar kazaklara göre kesirlere uğrayacaklardır. Tabiat

258 Ünver, a. g. e. s. 44.

113

kuvvetlerine gelince hepsine ayrı ayrı anlam yüklemişler ve gelenek göreneklerin oluşmasında çok büyük rol oynamışlardır.260

2.5. 1. 3. Güneş ve Ay Kültü

Kazak Türkleri kültüründe güneş ve ay çok büyük anlam ifade etmektedir. Nitekim Kazak tarihinin geçmişine uzanan orta Asya devletleri olan Üysinler ve Hunların güneşi ve ayı ululadıkları bilinmektedir. Hun ismi Kazak Türkçesindeki kün, yani güneş kelimesi ile aynı olduğu söylenmektedir. Üysinlerin hükümdarının ismi ise Künbiy (Güneşbeyi) olduğu güneşi ululadıklarından gelmektedir.261 Bununla birlikte bütün Türk boylarının yazılarında, geleneklerinde güneş ve ay her zaman ayrı bir önem atfettiği herkesin bildiği şeydir. Bu anlayış günlük yaşayışta çok yaygınlaşmıştır. Bir aileden olan iki çocuğun ismini bile ay ve güneşle bağdaştırarak koymak Kazaklarda yaygındır. Örneğin Aybolat ve Künbolat (erkek ismi), Aygerim ve Künnur (kız ismi) v.b. Küçük çocuklarını ebeveynleri ve büyükleri ayım künim (ayım, günüm) diye severler. Yolculuğa çıkan kimselere ‘‘Ayın tusın onınnan, juldızın şıksın sonınan’’ (sağından ayın doğsun arkasından da yıldızın parlasın) diye dilekte bulunulur. Başına bela ve musibet gelip kara güne kalan kimseler için ‘‘juldızı taydı’’(yıldızı kaydı) deyimi kullanırlar. İşleri düz gidip başarıya ulaşanlara da yıldızı parladı deyimi kullanılır. Kazak ihtiyarları hilal yeni doğduğunda şu dileği okurlar: Ay gördüm esenlik gördüm, eski aydakileri esirge yeni ayı bereketlendir. Yıldızların içinde Çolpan (Venüs) yıldızı çok önemli yıldız kabul edilir. Çünkü o sabaha doğru doğar ve en parlak olan yıldızdır. Buna binaen kızların ismini çolpan koymak Kazaklarda yaygındır. Aya ve güneşe çok saygı gösterirler ve ikisine bakıp abdest almazlar, tuvalet ihtiyacını gidermezler. Öyle yapanlar büyükleri tarafından azarlanır.262

Görüldüğü gibi Kazaklarda Güneş ile Aya saygı tapma ve saygı gösterme pek yaygın olmuştur. Güneş ile aya saygı gösterme geleneği Kazak toplumun o kadar etkilemiştir ki günümüzde de hala devam etmektedir.

260 Bulutay, M, a. g. e, s. 101-102. 261 Zeyneş, İ, a. g. e, s. 323. 262 Bulutay, M, a. g. e, s. 114-115.

114

2.5. 1. 4. Ateş Kültü

Eskiden Kazak halkı ateşi, aydınlığın, nurun, güneş gözünün nişanesi ve tüm bela ve pisliklerden koruyan kutsal varlık olarak kabul etmişlerdir.263 Bundan dolayı ateş çok kutsaldır ve ateşe olan saygı diğerlerinden daha baskındır. Tanrının verdiği hediyesi olarak görülür. Toplumun en küçük ve en temel öğesi olan aile ateşle simgelenmiştir. Aile kelimesiyle aynı anlamda ‘‘otbası’’ (ateş başı) kelimesi kullanılır. Kazakçada ateş sözcüğü ot diye kullanılır. Evim, yuvam kelimesine karşılık ‘‘ot jakkan jerim’’ (ateş yaktığım yer) deyimini kullanırlar. Bir aile tabirinin yerine ‘‘bir tütün’’ (bir duman) deyimini kullanırlar. Ailenin başına musibet gelip kara güne kaldıklarında ‘‘otı öşti’’ (ateşi söndü) veya ‘‘oşagı jıgıldı’’ (ocağı yıkıldı) deyimleri kullanılır. Evlenip aile kurmakta olan gençlere evlilik hayatınız başarılı olsun, kaza beladan Allah korusun anlamındaki ‘‘tütünderin tik uşsın’’ (dumanınız dik uçsun) deyimi kullanılır. Yeni gelen gelin kapıdan ilk girdiğinde sağ ayakla girdirilir ve ocakta yanan ateşe yağ dökerek umay anaya ve ateşe dileklerde bulunulur.

Yine ateşle alakalı dikkate değer bir husus da, eskiden beri Kazaklarda yaygın olan ve nadir olsa da günümüze kadar gelen bir gelenek ise Alastau ayinidir. Böylece eşyadaki kötülükler, cinler, şeytanlar, pislikler giderilmiş kabul edilir. Hatta insanların ve evcil hayvanların üzerinde ateş tutularak alas alas, bela kaza uzaklaş manalarına gelen dualarla alas yaparlar. Konargöçer halk yılın dört mevsiminde davarların rahat beslenebilmeleri için dört ayrı yere göç yaparlar. Kış boyunca kışlakta oturan çoban halk, yaylaya çıkmadan önce bütün hayvanlara alas yaparlar. Yaylaya çıkış yolunun iki tarafına büyük ateş yakılır ve deveye yüklenen ev eşyaları ve hayvanlar iki ateşin ortasından geçirilir. İki yaşlı kadın iki ateşin yanına geçer ve aynı şekilde dua ederler belaları, pislikleri kovarlar. Ama at bundan istisna tutulur. Çünkü Kazaklara göre at kutsal ve temiz hayvan olduğu için bela ve pislik onun yanında bulunmaz.264 Kazaklar ateşe o kadar sayğı göstermişti ki İslam dinini kabul ettikten sonra da inancı hala devam ettirmektedir. Bu inanç şekli günümüzde bir inanç değilde gelenek haline gelmiştir. Ateşe saygısızlık edenler ayıplanır, azarlanır.

263Nıgmet, M, a. g. e, s. 374.

115

Yanık ateşi su ile söndürülmez ona tükürülmez. Ateşe küfretmek de aynı şekilde saygısızlık kabul edilmiştir.

2.5.1.5. Yer Su Kültü

Kazak Türklerinde bahsettiğimiz gibi eskiden, diğer unsurlar gibi yer ve sular da kutsal sayılmıştır. Onlara göre insanlara iyilik veren, kutsal yerler ve sular vasıtasıyla şifalar bahşeden bu yer ve suyu yaratan Tanrıdır. İnsanlara benzetilen yer ve su ruhlarının genel adı ‘‘iye’’dir265. Her bölgedeki dağların, ırmakların, özellikle şifalı kaplıcaların kendi koruyucu güçlerinin var olduğu kabul edilmektedir. Bu inancın sonucu olarak Kazaklarda vatanı ve vatanın yer ve sularını korumak kutsal görevlerden biri sayılmıştır. Şifalı su ve bitkileri olan yerler çok kutsanır, oralar kirletilmez, abdestsiz topraklarına basılmaz, bitkileri gelişigüzel koparılmaz ve dualar edilerek Tanrı’dan af dilenerek koparılır. Aksi takdirde Tanrı’nın gazabına uğrayacaklarına inanırlar. İlkbaharda yeniden yeşeren otlar ve ağaçların yeşil tomurcukları, filizleri hayatın sürekliliğinin göstergesi olduğu için yeşillikler koparılmaz, ağaçların dalı koparılmaz. Yapanlar büyükleri tarafından dövülür idi.266

Şöyle ki, Kazak topraklarının çoğu bozkır olduğu için tek tük yetişen ağaçlar bu sefer kutsal kabul ediliyor ve onlara bez bağlamak suretiyle ağacın büyümesine engel oluyorlar ve ağaç da kuruyor. Edebiyatta ve halk ağzında yer ana, toprak ana tabirlerine sıkça rastlanır. 267 Bu tabirler yer su kültüne verilen önemden kaynaklansa gerek.

Bunlara bakıldığında bu örf ve adetler ister bir batıl inancın kalıntısı olsun ister doğaya uyumdan doğan bir gelenek olsun, çevre açısından çok önemli bir koruma yöntemidir. Günümüzün en büyük ve hatta sonu gittikçe insanlığın sonuna götüren çevre kirliliği ve doğanın katledilmesi sorununun önlenmesi açısından bu ananelerin bir şekilde zihinlerde yaşatılması zaruridir. Tabi ki yanlış inançlardan arındırılarak, bir terbiye gelenegi haline dönüştürmelidir.

265 Kazakların temel inancına göre her bir nesne veya varlığın koruyup kollayan sahibi oldu. Eğer o

varlıklara hiç nedensiz eziyet ederse onun sahibinin bedduasıyla karşılaşırdı.

266 Zeyneş, İ, a. g. e, s. 324. 267 Kazakistan Tarihi, III, 250-251.

116

2.5.1.6. Atalar Kültü

Hunlar, Tabgazlar, Göktürkler ve onların devamı olan daha sonraki Kazak toplulukları vefat etmiş atalarının ruhuna tapıyorlardı, o ecdat ervahının kendi evlatlarını ve yakınlarını koruyup gözettiğine, dünya işlerinde onlara her zaman kol kanat gerdiğine inanılırdı. Daima atalarının adını kötüye çıkarmamak, olabildiğince onun evladı olarak namuslu ve şerefli yaşamak her Kazak yiğidinin boynunun borcudur. Savaşa girecekleri zaman, bozkır halklarının arasında geniş ve yaygın olan at sporları yarışlarına girecekleri zaman, güreşecekleri zaman bir nevi ruh verici şey olan Uranlar çağrılır. Uran; her aşiretin geçmişteki kahraman ve lider atalarının adını kendisini koruyup desteklemesi için o atalarının ismini çağırmaya denir. Her aşiretin sadece bir tane uranı olur.

Kazaklar tarih boyunca büyüklerine saygı göstermişler ve özellikle ölmüşlerin ardından birtakım ayinler yaparak onlar için Tanrı’ya dua etmişlerdir. Eski Türkler Gök Tanrıya ve ataların ruhuna değmesi için kurban keserlerdi ve en makbul olan hayvan ise at idi.268 Yukarıda görüldüğü gibi, ölmüş büyüklerinin ardından yapılması gereken bütün işlemler evlatların atalarına olan bir borçları kabul edilir, böylelikle ata babaya olan tazimin yerine getirilmiş olmasından dolayı mutluluk duyulur.

Bu konuya değinmişken sadece ataların değil bütün ölülerin ardından yapılan işler ve ananeler hakkında kısaca bilgi vermemiz doğru olacaktır. Ölümün ardından genel itibariyle durumu elverişli olsun olmasın ölümü olan ev hayvan keser, büyükbaş kesebilirse daha makbul olur. Halk bu meselenin herhangi bir kaynağını bilmiyor olsa dahi bunu adeta bir vecibe kabul ediyor ve hâlâ bu anlayış kalkmış değildir. Ölü, vefat ettiği gün hemen defnolunmaz. Yıkanıp kefenlendikten sonra en az bir gün bazen de üç dört güne kadar evin sağ tarafına yatırılır ve bekletilir. Eskiden ulaşım meselesi ciddi anlamda büyük bir sorun olduğu için etraftan yakın akrabaların toplanıp gelmesi için bu yola başvurulmuştur. Daha sonra ölünün yedisi, devamında kırkı ve yılı olmak üzere aş dağıtmak suretiyle yakın akraba, eş dost, tanıdık herkese bu yemekten dağıtılır, dualar okunur. Bu mesele doğrultusunda şöyle

117

bir atasözü vardır: ‘‘Ölü razı bolmay tiri bayımaydı’’, yani ölü razı olmadan diri zengin olamaz.269 Bu atasözü ataların ve diğer ölmüşlerinin arkasında kalanların borcunun ne kadar ciddi olduğunu gayet açık göstermektedir.

Genel itibariyle dünyada doğu toplumlarına doğru gittikçe büyüğe saygı atalara hürmet daha sık görülmektedir. Bu zihniyet o toplumların hangi inanca sahip olduğuna da pek bağlı olmamaktadır. Mesela bir Budist toplumu olan Çinliler de büyüklere saygı batıda yaşayan Müslüman toplumlara göre daha geleneksel ve daha sıkıdır.

2.5.1. 7. Şamanizm

Eski Türklerde esas inanç teşkil eden ve günümüzde Şamanizm denen inanç çoğu zaman bir din olarak algılanagelmiştir. Ama yapılan araştırmalar ve dinler tarihçilerinin tespiti Şamanizm’in bir din olmayıp daha çok inançlar toplamı olduğunu söylemektedir. Bazı kaynaklar Şamanizm ve şamanı şöyle tarif etmektedirler: Şaman, Sibirya’da oturan birtakım Türk boylarında tef çalarak, şarkılar söyleyerek ayinler yapan ve böylece ruhlarla münasebete girerek, hastaları iyileştiren, istenilen birtakım dilekleri yerine getirdiğine inanılan kimselere verilen addır. Bu durumda Şaman, hekim adamdır.270 Eski Türklerin inancına buna bağlı olarak Şamanizm denmiştir. Hâlbuki Türklerin böyle bir inancı olmamıştır. Oysa şaman yerine Türk topluluklarında başka kavramlar kullanılmaktadır. Mesela kam, Kazak Türklerinde ‘‘baksı’’ v.b. gibi kavramlardır. Şamanizm ne kendine özgü bir dindir ne de büyü yapma sanatıdır. Her iki alanı da ilgilendiren yanları bulunan çeşitli din ve dünya görüşlerini birleştiren bir inanç ve tekniktir. Şamanizm’e, değişik şekillerde Kuzey ve Orta Asya’da, Eskimoların yaşadığı yerlerde, Orta Afrika ve Kuzey Amerika’daki ilkel kabilelerde rastlanır. Bazı araştırmacılar Sibirya’da görülen Şamanizm’i psikopatolojik belirtiler olarak açıklamaktadır.271

Genel olarak Şamanizm’in sistemli, kitaplı, birtakım belli ayinleri olan din olmayıp; doğa ile iç içe yaşayan bazı toplulukların inandığı bir inançlar toplamı

269 Zeyneş, İsmail, a. g. e, s. 325.

270 Mehmet, Aydın, Dinler Tarihine Giriş, Nüve Kültür Merkezi, Konya, 2008, s.78. 271 Günay, Tümer, Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, Ankara 2002, 4. Baskı, s. 51.

118

diyebiliriz. Başındaki lider veya şaman ise, toplumu manevi yönden yönlendiren, çoğunluğun adına ibadetler yapan ve dualar eden, onların hastalıklarını tedavi eden çok saygın kişi anlamındadır.

Şamanizm inancında evren üç tabakadan oluşur.

1. Gök (sema): aydınlık âlemdir, gök âleminde sadece iyilik ve adalet vardır. Gök âlemi 17 tabakadan oluşur. En yukarısında baş tanrı Üçgen, sonra karıları, çocukları ve iyi ruhlar bulunurmuş. Tanrının yedi oğlu ve dokuz kızı vardır.

2. Yer: insanoğlunun yaşadığı yerdir.

3. Yer altı âlemi: karanlık âlemdir. On dört tabakadan oluşur. Kötü ruhlar ve tüm kötülük ve felaketlerin kaynakları, ihanet v.b. orada bulunur. Şamanlar ak şaman ve kara şaman olarak ikiye ayrılır. Ak

şamanlar gök âlemiyle münasebette bulunur kara şamanlar ise yer altı

âlemiyle münasebette bulunurlar.272

2.5.1.8. Baksılar

Kazak Türklerinde Şaman’a yukarıda da belirttiğimiz gibi Baksı denilmektedir. Baksılar, halk arasında genellikle hastaları tedavi eden, büyü yapan, geleceği yorumlayan v.b. mistik içerikli ayinleri yapan ve bir nevi manevi önderlik yapan şahıstır. Erkeklerine baksı veya balger (falcı), kadınlarına ise kuşınaş denilmektedir. Yani bu işi hem kadınlar hem erkekler yapabilmektedir ve daha çok kadınlar çoğunlukla yaparlar. Baksılar genelde halk arasında at ile dolaşarak hizmet verirler. Halk kimi zaman onlara diuana yani divane demektedir. Baksılık atadan çocuğa geçen geçer, herkes baksı olamaz.

Kazaklar İslam dini ile tanışmaya başladıktan sonra baskı balgerler ayinlerde kullandıkları sözlere bazı işlemlerinde İslami anlayışla sentezleşmiş şeyler eklemeye başladılar. Mesela ‘‘şayhi burkı diuana cin şeytani kovala’’ sözünün yanına Allah haktır sözün eklemişlerdir. Ama din tebliğcileri mollalar ile baksılar arasında hep

272

119

anlaşmazlıklar olagelmiştir. Baksılar ayinlerini musiki eşliğinde yaparlar. Dombıra (iki telli saza benzeyen müzik aleti) ve kobuz ile değişik şekillerde ayinleri yapar. Baksılar her zaman halkın saygın insanları olmuşlardır. İnsanlar önemli merasimlerin hepsini baskıların öcülüğünde yapa gelmişlerdir. 273