• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.3. Milli Park

Milli park kavramının ortaya çıkışı nüfus artışı ve kentleşme süreçleri ile birlikte doğal kaynaklar üzerindeki baskıların artmasına paralel olarak ortaya çıkmıştır. Doğal kaynakların sınırsızmış gibi aşırı ve plansız kullanımı, kaçak ve bilinçsiz avlanma sonucunda ortaya çıkan çevresel bozulmalar ve ekosistemin bozulması, canlı türlerinin yok olmaya başlaması milli park kavramının ortaya çıkışının temellerini oluşturmuştur.

27

Bu kavram kısa sürede benimsenmiş, korunmaya muhtaç doğal alanlar için fiziksel sınırların çizilmesinde ve kontrollü bir şekilde eylem planlarının uygulanması için olanak sağlamıştır (Cırık, 2007: 45; Kervankıran ve Eryılmaz, 2014: 82).

Milli park kavramı 1800’lü yıllarda ABD’de ortaya çıkmıştır. Bu kavramın ortaya çıkışının ardından dünyadaki ilk milli park yine burada kurulmuş ve bu kavram 1900’lü yıllarda Avrupa’ya yayılmıştır. Milli park kavramı Uluslararası Doğayı Koruma Birliği (IUCN) tarafından tanımlanmıştır (Cırık, 2007: 45).

‘’1948 yılında kurulan ve Sekretaryası İsviçre’nin Cenevre yakınlarındaki Gland kasabasında yerleşik IUCN, çevre ve doğanın korunması ve sürdürülebilir çevre yönetiminin sağlanmasına yönelik uluslararası çabaları organize etmekte, doğanın korunmasına yönelik politikaların geliştirilmesine katkıda bulunmaktadır’’ (mfa.gov.tr).

1.300’ün üzerinde hükümet kuruluşu ve sivil toplum örgütünü aynı çatı altında barındıran bir çevre örgütü olan Uluslararası Doğayı Koruma Birliği milli parkları; ‘'Bir veya birden fazla ekosistemin ekolojik bütünlüğünü bugün ve gelecek nesiller için korumak, doğal çevrenin işgalini ve sömürülmesini engellemek, ve çevreyle uyumlu biçimde bilim, eğitim, rekreasyon ve ziyaretçi aktivitelerinin gelişimini tesis etmek amaçları için ayrılmış (kara/deniz) doğa parçaları” şeklinde tanımlamaktadır. IUCN, dünyadaki koruma alanlarının altı kategoriye ayırmıştır. Milli parklar ise ikinci kategoride yer almaktadır (ıucn.org).

Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü milli park kavramını; ‘’Bilimsel ve estetik bakımından, milli ve milletlerarası ender bulunan doğal ve kültürel kaynak değerleri ile koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip tabiat parçaları’’ olarak tanımlamaktadır (tarımorman.gov.tr).

28

Dünyanın ilk ve en eski milli parkı 1 Mart 1872 tarihinde ilan edilen ABD’deki Yellowstone Milli Parkı’dır. Türkiye’de ise ilk milli park 1958 yılında ilan edilen Yozgat Çamlığı Milli Parkı’dır. Türkiye’de toplam 44 adet milli park bulunmaktadır.

(Çizelge 5).

Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü verilerine göre, ülkemizde korunan alanlar anlamında milli parkların yanı sıra 247 tabiat parkı, 116 tabiat anıtı, 30 tabiatı koruma alanları ve 82 adet yaban hayatı geliştirme sahaları mevcuttur. Tabiat parkları; bitki örtüsü ve yaban hayatı özelliğine sahip, manzara bütünlüğü içinde halkın dinlenme ve eğlenmesine uygun tabiat parçalarını, Tabiat Anıtı; tabiat ve tabiat olaylarının meydana getirdiği özelliklere ve bilimsel değere sahip ve milli park esasları dâhilinde korunan tabiat parçalarını, Tabiatı Koruma Alanı; bilim ve eğitim bakımından önem taşıyan nadir, tehlikeye maruz veya kaybolmaya yüz tutmuş ekosistemler, türler ve tabii olayların meydana getirdiği seçkin örnekleri ihtiva eden ve mutlak korunması gerekli olup sadece bilim ve eğitim amaçlarıyla kullanılmak üzere ayrılmış tabiat parçalarını, Yaban Hayatı Geliştirme Sahaları ise; av ve yaban hayvanlarının ve yaban hayatının korunduğu, geliştirildiği, av hayvanlarının yerleştirildiği, yaşama ortamını iyileştirici tedbirlerin alındığı ve gerektiğinde özel avlanma plânı çerçevesinde avlanmanın yapılabildiği sahaları,ifade etmektedir (tarımorman.gov.tr; mevzuat.gov.tr).

Korunan alanlar konusunda oldukça eşsiz güzelliklere sahip olan ülkemizde milli parklar bu bağlamda önemli turistik destinasyonlardır.

‘’Milli parklar, pek çok ülkede turizm ve rekreasyon alanları olarak önemli bir işleve sahiptirler’’ (Somuncu, 2003:65). Ülkemizdeki bütün milli parklar da bünyesinde çok çeşitli doğal ve kültürel unsurlar barındırmaktadır. Bu unsurlar turizme kaynak olmakta ve korunan alanlar olan milli parkları turizm ve rekreasyon konusunda çekici hale getirmektedir. Ülkemizdeki milli parklarda genel olarak; dağcılık, kaya

29

tırmanışı, kampçılık, trekking, akarsu sporları, bisiklet turları, kuş gözlemciliği, foto-safari, avcılık gibi faaliyetler yapılmaktadır.

3 Altınbeşik Mağarası MP Antalya 1,146.65 31.08.1994

4 Altındere Vadisi MP Trabzon 4,467.71 09.09.1987

5 Başkomutan Tarihi MP Uşak-Kütahya

Afyonkarahisar 34,834.00 08.11.1981

6 Beydağları Sahil MP Antalya 31,165.88 16.03.1972

7 Beyşehir Gölü MP Konya 82,156.90 11.01.1993

8 Boğazköy – Alacahöyük MP Çorum 2,600.44 21.09.1988

9 Botan Vadisi MP Siirt 11,384.00 14.08.2019

10 Dilek Yarımadası – B. Menderes Deltası MP

Aydın 27,598.16 19.05.1966

11 Gala Gölü MP Edirne 6,086.84 05.03.2005

12 Güllük Dağı – Termessos MP Antalya 6,699.98 03.11.1970

13 Hatila Vadisi MP Artvin 16,943.78 31.08.1994

14 Honaz Dağı MP Denizli 9,428.98 21.04.1998

15 Ilgaz Dağı MP Çankırı

Kastamonu

1,117.70 02.06.1976 16 İğneada Longoz Ormanları MP Kırklareli 3,155.00 13.11.2007 17 İstiklal Yolu Tarihi MP Kastamonu -

Çankırı 235.70 02.11.2018

18 Kaçkar Dağları MP Artvin-Rize 52,970.08 31.08.1994

19 Karagöl – Sahara MP Artvin 3,250.97 31.08.1994

20 Karatepe – Aslantaş MP Osmaniye 4,142.91 29.05.1958

21 Kazdağı MP Balıkesir 20,934.83 17.04.1994

22 Kızıldağ MP Isparta 80,200.42 09.05.1969

23 Kop Dağı Müdafaası Tarihi MP Erzurum-Bayburt 6,335.00 15.11.2016

24 Kovada Gölü MP Isparta 6,550.71 03.11.1970

25 Köprülü Kanyon MP Antalya 35,719.16 12.12.1973

26 Kuşcenneti MP Balıkesir 17,058.37 27.07.1959

27 Küre Dağları MP Kastamonu- Bartın 37,753.38 07.07.2000

28 Malazgirt Meydan Muharebesi Tarihi

MP Muş 238.00 17.03.2018

29 Marmaris MP Muğla 29,206.02 08.03.1996

30 Munzur Vadisi MP Tunceli 42,674.49 21.12.1971

31 Nemrut Dağı MP

Adıyaman-Malatya

13,827.28 07.12.1988

32 Nene Hatun Tarihi MP Erzurum 387.42 06.06.2009

33 Sakarya Meydan Muharebesi Tarihi

MP Ankara 13,850.00 08.02.2015

34 Saklıkent MP Antalya-Muğla 1,643.30 06.06.1996

35 Sarıkamış-Allahuekber Dağları MP Erzurum-Kars 22,519.89 19.10.2004

36 Soğuksu MP Ankara 1,187.07 19.02.1959

37 Spil Dağı MP Manisa 6,801.03 22.04.1968

30

38 Sultan Sazlığı MP Kayseri 24,357.70 17.03.2006

39 Tek Tek Dağları MP Şanlıurfa 19,335.24 29.05.2007

40 Troya Tarihi MP Çanakkale 13,517.19 07.11.1996

41 Uludağ MP Bursa 13,024.07 20.09.1961

42 Yedigöller MP Bolu 1,623.07 29.04.1965

43 Yozgat Çamlığı MP Yozgat 266.90 05.02.1958

44 Yumurtalık Lagünü MP Adana 16,979.94 16.10.2009

Kaynak: tarımorman.org

Ülkemizdeki milli parklar yerli ve yabancı turistler için oldukça çekici özelliklere sahiptir ve bu alanlara olan talep her geçen gün daha da artmaktadır. Fakat bu alanlarda turizm faaliyetleri plansız bir şekilde gelişirse doğal çevrede bozulmalar kaçınılmaz olacaktır (Okuyucu ve Somuncu, 2012: 38). Bu nedenle milli parklarda gerçekleştirilen turizm faaliyetleri belirli planlamalar dâhilinde yapılmalı ve bu planlamalar milli parkın mevcut potansiyelleri ve kaynak değerleri göz önüne alınarak yapılmalıdır. Milli parklar birer korunan alanlardır. Ancak bu alanlar aynı zamanda kullanmaya da olanak sağlamaktadır. Burada önemli olan husus koruma kullanım dengesinin iyi ayarlanması ve planlamaların dikkatli bir şekilde yapılarak uygulanmasıdır.

Milli parklar içinde dağlık alanlar sayı ve yüzölçümü itibariyle önemli bir yer tutmaktadır. Türkiye Kuzeyde Karadeniz Dağları, Güneyde Toroslar, İç kesimlerde Ağrı, Süphan, Erciyes gibi dağlarla dağ turizminde oldukça önemli bir yere sahiptir (Somuncu, 2003; 2004). Ülkemizdeki 44 milli parktan 15’inin adı dağlar ile anılmaktadır. Bunlar içinde Aladağlar Milli Parkı bünyesinde bulundurduğu kaynak değerlerle özellikle de dağcılar için önemli alanların başında gelmektedir.

Milli parkların ve korunan alanların sayısı özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde artmakta ve bu alanlarda yoğun turist trafiği yaşanmaktadır (Walpole ve Goodwin’den aktaran Çalışkan, 2018: 3). Milli parklar, sahip oldukları çekicilikler ve değişen turizm motivasyonlarına bağlı olarak ziyaretçilerin en çok tercih ettiği alanlar

31

arasındadır. ABD’de bulunan Great Smoky Mountains Milli Parkı’nın 2018 yılındaki ziyaretçi sayısı 11.421.200’dür. Yine ABD’de bulunan Grand Canyon Milli Parkı 2018 yılında 6.4 Milyon, Yosemite Milli Parkı ise 4 Milyon kişi tarafından ziyaret edilmiştir.

1904 yılında 120,690 olan ABD’deki korunan alanların toplam ziyaretçi sayısı 2018 yılına gelindiğinde 318 Milyona ulaşmıştır (nps.gov). ABD milli parklarında görülen bu gelişmede en önemli etken yerel halkta, yöneticilerde ve ziyaretçilerde yüksek düzeyde koruma bilincinin oluşmasıdır (Kervankıran ve Eryılmaz, 2015: 180).

Milli parkların esas statüsü birer koruma alanları olmasıdır. Ancak bunun yanında milli parklar turizm ve rekreasyona da konu olan alanlardır. Bu bağlamda milli parklar koruma kullanma dengesi gözetilerek belirli planlar dahilinde hem korunan alanlar hem de turizm ve rekreasyon faaliyetlerinin yapıldığı alanlar olarak değerlendirilebilir. Ülkemizde milli parklar uzun devreli gelişim planları kapsamında izlenmekte ve sahip olduğu doğal, kültürel kaynakların gelecek nesillere aktarılması amacıyla gerekli önlemlerin alınması amaçlanmaktadır. Bu çalışmaya konu olan Aladağlar Milli Parkı’nın Uzun Devreli Gelişim Revizyon Planında; ‘’… jeolojik-jeomorfolojik yapısı, bu yapı içerisindeki karst topografyası ve oluşumları, buzul gölleri ve şelaleleri, floristik özellikleri ve yaban hayatı çeşitliliği ile çok önemli kaynak değerlerine sahip Milli Park’ın, koruma-kullanma dengesini sağlayacak, doğal ekosistem ile insan faaliyetlerinin birlikte yer almalarına olanak verecek uygulama koşullarını, araçlarını ve yöntemlerinin geliştirmek’’ amaç olarak belirlenmiş ve bu amaç doğrultusunda hedefler saptanmıştır. Bu şekilde milli parkta, ekolojik özellikleri bozulmadan turizm ve rekreasyon etkinliklerinin gerçekleştirilmesi amaçlanmaktadır.

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de milli parklar giderek popüler destinasyonlar haline gelmektedir. Milli parklara olan talep gün geçtikçe artmaktadır.

Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü verilerine göre Türkiye’deki korunan

32

alanlar; 2015 yılında 12,5 Milyon, 2016 yılında 17 Milyon, 2017 yılında 25 Milyon ve 2018 yılında 35 Milyon kişi tarafından ziyaret edilmiştir. Türkiye’deki milli parklar içerisinde, ziyaretçi sayısı bakımından öne çıkan Ankara Kızılcahamam Soğuksu Milli Parkı 2018 yılında 1 Milyon 481 kişi tarafından ziyaret edilmiştir (tarımorman.gov.tr).

Hem dünyada hem de ülkemizde milli parklara ve doğal alanlara olan talep artışı resmi rakamlara da yansımaktadır. İnsanların doğa ile iç içe olma arzusu vb.

rekreasyonel amaçlarla tercih ettikleri milli parklar ve beraberinde diğer koruma statüsündeki alanlar yoğun turist trafiğinin olduğu alanlardır. Bu durum milli parkların çevresinde yaşayan insanlar için ekonomik anlamda yeni olanaklar yaratmaktadır.

Temel statüsü birer koruma alanı olan milli parkların özellikle ekonomik anlamda olumlu etkileri birçok araştırmanın konusunu oluşturmaktadır. Gandarıasbeitia (2010: 160) bir çalışmasında; İngiltere’deki milli park anlayışının önceleri doğal alanları korumak olduğunu ve daha sonra bu alanların aynı zamanda yerel toplulukların sosyo-ekonomik olarak gelişmesine ve kalkınmasına katkıda bulunabileceğinin kabul edildiğini ifade etmiştir. Yine aynı çalışmada milli parklarda gerçekleşen turizm faaliyetlerinden elde edilen gelirlerin yerel halkın yaşam standartlarını yükselttiği, turizmin yerel anlamda istihdam yarattığı ve kırsal kalkınmayı olumlu yönde etkilediği vurgulanmaktadır.

Bu çalışma için seçilen Aladağlar Milli Parkı sınırlarında ve çevresinde yaşayan insanlar ev pansiyonculuğu, taşımacılık, rehberlik yaparak ve yöresel ürünler yapıp gelen turistlere satarak ekonomik kazanç elde etmektedirler. Temel geçim kaynakları tarım ve hayvancılık olan halkın bir bölümü turizm sektöründen ek gelir elde ederken, bir kısmı da temel geçim kaynağı olarak turizm sektöründen yararlanmaktadır.

33 2.4. Kalkınma

Kalkınma denilince akla ilk olarak ekonomik anlamda bir gelişme gelebilir.

Ancak kalkınma salt ekonomik bir gelişme ve sosyal gelişmenin veya kişi başına düşen gelirin artması değildir.

Literatürden hareketle, 1970’li yıllardan önce sadece ulusal gelirde artış olarak görülen kalkınma kavramı 1970’lerden sonra sadece ekonomik değerlendirme değil aynı zamanda sosyal, kültürel ve insani anlamda gelişme gibi kriterler de dikkate alınmaya başlanmıştır.

‘’Kalkınma salt üretimin ve kişi başına gelirin artırılması demek olmayıp, gelişmekte olan bir ülkede ekonomik ve sosyo-kültürel yapının da değiştirilmesi ve yenileştirilmesidir’’(Kaypak, 2012: 15). Burada kültürel değişim ve yenilikten kasıt, bireylerin mevcut kültürel düzeylerindeki değişimdir. Yani kültürel birikimin artması ve gelişmesi de söz konusudur.

Kalkınmanın temel noktasında insan vardır. Bireylerin yaşam koşullarını iyi hale getirmek ve bu iyileşmenin de sürekliliğini sağlamak kalkınma kavramının çerçevesini oluşturmaktadır. Kalkınma kavramı ilk etapta salt ekonomik yapı olarak algılansa da esasen burada sosyo-ekonomik bir gelişme vurgulanmaktadır.

Kalkınmanın temel öğeleri; kişi başına düşen milli gelirin, sanayi ve hizmet sektörlerinin milli gelir içerisindeki paylarının artırılması, üretim faktörlerindeki etkinliğin süreklilik kazanmasıdır (Han ve Kaya, 2008: 2).

‘’Kalkınma, uzun süreli ve yapısal bir değişme sorunudur. Daha geri bir yapıdan daha ileri ve daha refah bir yapı ve aşamaya geçilir’’(Kaypak, 2012: 14).

Daha önce de değinildiği gibi turizm sektörü dinamik bir yapıya sahiptir. Yani gelişen bir endüstridir. Bu yönüyle kalkınma politikalarında önemli bir yere sahiptir.

Bakırcı (2007: 31), ‘’kalkınmanın kesin sınırları ve sonucu olmayan dinamik bir süreç olduğunu’’ ifade etmiştir ve turizm sektörü ile kalkınma arasında bu yönüyle de bir

34

ilişki söz konusudur. Turizmde doğru planlama ve turizm gelirlerinde doğru bir dağılım ile eşitsizlikler ortadan kaldırılabilir.

Turizm sektörünün arka planla olan bağlantısı yani çoğaltan etkisi ile ulaşım, inşaat ve gıda sektörü gibi birçok alanı harekete geçirerek kalkınmada önemli bir rol üstlenir. ‘’Turizm sektörü doğrudan ve dolaylı olarak 54 tane sektörle iç içedir ve turizmin gelişmesi demek aynı zamanda bu sektörlerin de gelişmesi demektir’’(Çeken, 2019: 24).

Turizm sektörünü diğer ekonomik sektörlerden ayıran bir başka özellik de sermayesini doğadan alıyor olmasıdır. Doğadan ücretsiz altyapı olarak yararlanması nedeniyle diğer sektörlerde olduğu gibi ciddi yatırımlar gerekmemektedir. Elbette bu, adil bir yatırım ve paylaşımla, en önemlisi de çevre koşulları gözetildiği takdirde geçerli olan bir husustur.

Daha önce de ifade edildiği gibi kalkınma kavramı her ne kadar ekonomik temelli bir yapıya sahip olsa da aslında burada sosyo-ekonomik bir gelişme vurgulanmaktadır. Bu noktada turizm sektörü hem ekonomik anlamda kalkınma koşullarını yerine getirmekte hem de sosyo-kültürel anlamda kalkınmaya katkılar sağlamakta ve kalkınmada önemli bir araç olarak değerlendirilmektedir.

Tıpkı turizmde olduğu gibi kalkınma politikalarında da plansız salt kalkınma düşüncesiyle hareket edilmemelidir. Kalkınma politikaları özellikle turizmin araç olarak kullanıldığı kırsal alanlarda yörenin doğal ve beşeri kaynak potansiyeli saptanarak oluşturulmalıdır. Aksi takdirde potansiyel bakımdan yeterli olan yörelerimizde yanlış kalkınma politikalarının uygulanması sonucu ekonomik kaynak kayıpları yaşanması ve yörenin doğal kaynaklarının yok olması kaçınılmaz olacaktır (Somuncu vd., 1999: 178).

2.5. Kırsal Kalkınma

İlk kez Birleşmiş Milletler (BM) Örgütünce tanımı yapılan “toplum kalkınması”

tanımı, “kırsal kalkınma” olarak da kabul edilmektedir. Bu tanıma göre kırsal kalınma;

35

Küçük toplulukların içinde bulundukları ekonomik, toplumsal ve kültürel koşulları iyileştirmek amacıyla giriştikleri çabaların devletin bu konudaki çabalarıyla birleştirilmesi, bu toplulukların ulusun tümüyle kaynaştırılması ve ulusal kalkınma çabalarına tam biçimde katkıda bulunmalarının sağlanması süreci olarak tanımlanmaktadır.

Kırsal Kalkınma, doğal güzelliklerin ve doğal kaynakların korunmasını kriterlerine alarak çevre koruma ve sürdürülebilirlik ilkeleri çerçevesinde, kırsal bölgelerin sürdürülebilirliği ve bu alanda yaşayan dar gelirli nüfusun refah seviyesini arttırabilmesi, alternatif gelir kaynaklarının oluşturulması, kentli kesime göre daha az ekonomik ve sosyal imkânlara sahip kırsal toplumun yaşam şartlarının iyileştirilebilmesi için geliştirilen ve bütüncül yaklaşımlar içeren girişimlerdir (Reddy ve Subrahmanyam, 2003: 45; Bakırcı, 2007:33; Stratejik Plan, 2010). Uzun (2014: 68) ise kırsal kalkınmada temel amacın; ‘’yerinde kalkınmanın sağlanması, şehir/kır arasındaki ekonomik ve sosyal dengesizliğinin, gelir ve yardım eşitsizliğinin önüne geçilmesi ve göç hareketlerinin düzenlenmesi’’ olarak ifade etmiştir. Erdoğan (2002:

198) ise kırsal kalkınmayı ‘’Kent-kır arasındaki sosyo-kültürel ve ekonomik farklılıkların optimum bir dengeye kavuşturulması, kırsal nüfusu yerinde kalkındırmayı amaçlayan politik bir tercihtir’’ şeklinde tanımlamıştır.

Daha geniş bir tanımla kırsal kalkınma; kırsal alanlarda yaşayan insanların iyi yaşam standartlarına erişim imkânlarının artması, kalkınma temelinde değişim taleplerinin desteklenmesi, toplum dinamiklerinin harekete geçirilmesi, gelir dağılımında eşitliğin sağlanması, gelirlerin artırılması, eğitim, sağlık ve diğer sosyal hizmetlere ulaşma düzeylerinin yükselmesi, kadın ve çocukların yaşam standartlarının yükseltilmesi, kırsal ve tarımsal sanayinin kırsal alanlarda yaşayan insanların daha fazla yararlanabilecekleri şekilde geliştirilmesi, doğal kaynakların korunarak kullanılması ve

36

zenginliklerin kırsal alanlarda yaşayan insanların yaşamına da sirayet etmesi süreci olarak tanımlanabilir (tarım.gov.tr). Bu tanımlardan hareketle kırsal kalkınma esasında kırsal bir yöredeki yerel potansiyelleri gerekli ölçüde ve gerektiği gibi kullanarak ekonomik ve sosyo-kültürel anlamda sürdürülebilir bir gelişme sağlamak, kırdan kente göçü önlemek amacıyla insanların yaşam standartlarını yükseltmek ve iş olanakları yaratarak yerinde gelişme sağlamaktır.

1970’li yıllardan sonra kırsal kalkınma kavramı sıkça gündeme gelmiş ve kırsal kalkınma arayışları hızlanmıştır. Dünyada herhangi bir kırsal alandaki tarımsal üretimin veya üretimdeki verimin azalması, toprağın kirlenmesi gibi konular sadece o sorunu yaşayanları ilgilendirmekten çıkmış ve bütün ülkeyi hatta dünyayı etkileyen bir duruma gelmiştir. Bundan dolayı Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası ve Avrupa Birliği gibi kuruluşlar kırsal kalkınma olgusuna daha çok kaynak, bilgi ve zaman ayırma durumuna gelmişlerdir (Özkan, 2007: 6).

Turizm faaliyetleri kırsal alanlarda yaşayan insanlara doğrudan gelir getirmekte ve yöre insanına istihdam sağlamaktadır. Dolayısıyla bu durum kırsal kalkınmayı olumlu yönde etkilemektedir. Örneğin kırsal alanlara gelen turistlere, o yörede yaşayan insanların evlerini pansiyona çevirerek konaklama imkânı sunması yerel halk için önemli gelir kaynakları arasında yer almaktadır. Heffner ve Czarnecki (2015: 187-190), ev pansiyonculuğunun kırsal ekonomilere güçlü bir katkı yapmasının turizm ve kırsal araştırmalar arasında yaygın bir görüş olduğunu vurgulamışlardır. Kırsal alanlardaki yerel halkın ev pansiyonculuğunun yanı sıra; yaptıkları reçel, peynir, bal vb. yöresel ürünleri satarak veya gelen turistlere rehberlik ederek gelir elde etmesi yaşam koşullarına olumlu katkılar sağlamaktadır. Temel geçim kaynağı tarım ve hayvancılık olan bu tür alanlarda yaşayan insanlar turizmle ilgili işlerde çalışarak ve örneklerde olduğu gibi çeşitli yollarla ek gelir elde etmektedirler.

37

Bir yörede turizm talebinin artması sonucunda turizm yatırımları da artmaktadır.

Bunların sonucunda söz konusu alanlara yerli ve yabancı turistlerin gelmesiyle ekonomik hareketlilik meydana gelmektedir. Ve bu ekonomik hareketlilik sadece turizm sektörü içerisinde olmakla kalmaz, kendisiyle doğrudan veya dolaylı olarak bağlantılı olan diğer sektörlere de sirayet etmektedir (Uçar, 2010: 92-93). Çünkü turizm sektörü doğrudan ya da dolaylı olarak kendisiyle bağlantılı olduğu 54 farklı sektörle iç içe olma özelliğine sahiptir. Yani turizmin gelişmesi demek bu sektörlerin de gelişmesi anlamına gelmektedir (Çeken, 2014: 28). Kırsal kalkınmanın sağlanmasında turizm sektörü oldukça önemli bir yere sahiptir. Kırsal alanlardaki dar olan istihdama çeşitlilik getirmektedir. Turizm, kırsal alanların ekonomik açıdan gelişmesine ve kırsal alanlarda yaşayan insanlara istihdam olanakları sağlar (Mcdonald ve Jolliffe, 2003: 307). Kırsal alanlarda yaşayan insanlar için işsizlik en önemli sorundur. Turizmin kırsal alanlarda gelişim göstermesi kırsal alanlarda yaşayan yerel halka iş imkânları sağlayarak işsizlik sorununu çözülmesine katkı sağlayacaktır (Ongun ve Gövdere, 2014: 53). Bunların yanı sıra turistlerin turizm hizmetinde belirli bir kalite seviyesi aramaları yerel halkın yaşam standartlarının yükselmesine neden olur (Soykan, 1999: 73).

‘’Türkiye nüfusunun önemli bir kısmının kırsal alanlarda yaşadığı ve tarımsal faaliyetlerin kırsal alanlarda yaşayan nüfusun en önemli geçim kaynağı olduğu dikkate alındığında, bu yörelerin ve yöre halkının kalkındırılmasının ülke gelişimi ve refahı için büyük bir adım olarak kaydedileceği bir gerçekliktir’’ (Cengiz ve Akkuş, 2012: 65).

38

BÖLÜM 3. ALADAĞLAR MİLLİ PARKI’NIN YERİ VE BAŞLICA ÖZELLİKLERİ

Aladağlar Milli Parkı 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu’nun 3. Maddesi uyarınca 06.09.1995 yılında 22396 sayılı resmi gazetede yayımlanan 95/7144 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile milli park ilan edilmiştir. Bu bölümde Aladağlar Milli Parkı’nın yeri, sınırları, temel özellikleri ve turizm bakımından kaynak değerleri hakkında bilgi verilecektir.

3.1. Aladağlar Milli Parkı’nın Yeri ve Sınırları

Orta Torosların kuzeye doğru kıvrılan ve Orta Torosların en yüksek bölümünü oluşturan Aladağ silsilesi üzerinde yer alan Aladağlar Milli Parkı, İç Anadolu

Orta Torosların kuzeye doğru kıvrılan ve Orta Torosların en yüksek bölümünü oluşturan Aladağ silsilesi üzerinde yer alan Aladağlar Milli Parkı, İç Anadolu