• Sonuç bulunamadı

C- Literatür ve Yöntem

1.1. VAKIFLAR

1.1.1. Vakıf Kavramı

Vakıf, kelime olarak Kamûs-i Türkî sözlüğünde “hapsetmek, alıkoymak,

durdurmak” anlamlarına gelmektedir. Terim olarak, “menfaati kullara olmak üzere bir malı kendi mülkünden çıkarıp Allah yolunda hapsetmek” demektir. Hukukî manada ise; “bir şeyin faydalanma hakkının veya mülkiyetinin kamu yararına tahsis edilerek devamlı olarak başkalarının mülk edinmelerini engellemek; yani mülkiyetin, Allah’ın rızasını kazanmak ve insanlara faydalı olmak gayesiyle kamu yararına tahsisi” demektir. Türkçe ’de vakıf

şeklinde telaffuz edilen “vakf” kelimesi, Arapça bir kelime olup duruş, durma, hareketten kalma, alıkoyma, durdurma gibi manaların yanında bir mal ve mülkü satılmamak şartıyla bir hayra tahsis etme anlamına da gelmektedir.101

İmam-ı Azam’a göre vakıf; “Bir mülkün aynî sahibinin mülkü hükmünde kalmak

üzere menfaatinin bir cihete tasadduk edilmesidir.”102 Bu bağlamda vakıf, bir malı ammenin

mülkü hükmünde olmak üzere bir veya birkaç gayeye ebedî olarak tahsis etmektir. Fıkıh kitaplarında menfaati insanlara ait olmak üzere bir malı Allah’ın mülkü hükmünde temlîk ve temellükten alıkoymak anlamındadır.103 Başka bir ifadeyle de vakıf, hukukî bir sözleşme

olup bir kimsenin Allah’a yakın olma amacıyla menkul veya gayr-i menkul mallarını hiçbir kimsenin etkisinde kalmadan kendi irâdesi ile şahsî mülkiyetinden çıkarıp toplum yararına

101 Şemseddin Sami, Kamus-ı Türkî, (İstanbul: Yeditepe Yayınları, 1996), 1495-1496; Bahaeddin Yediyıldız,

18. yüzyılda Türkiye’de Vakıf Müessesesi Bir Sosyal Tarih İncelemesi, (Ankara: TTK, 2003), 8; Nazif Öztürk, Menşei ve Tarihî Gelişimi Açısından Vakıflar, (Ankara: Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayınları, 1983), 27. Vakıf

terim ve ıstılahları için bkz. Ömer Hilmi Efendi, İthaf-ül-Ahlâf fi Ahkâm-il Evkaf, (Ankara: Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayınları, 1977), 13-17; Elmalı M. Hamdi Yazır, Ahkâmul-Evkaf (Elmalılı M. Hamdi Yazır

Gözüyle Vakıflar), Hazırlayan: Nazif Öztürk, (Ankara: TDV Yayınevi, 1995), 49-63; Ali Himmet Berki, Vakfa Dair Yazılan Eserlerle Vakfiye ve Benzeri Vesikalarda Geçen Istılah ve Tâbirler, (Ankara: Vakıflar Genel

Müdürlüğü Yayınları, 1966).

102 Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuk-ı İslamiye ve Istılahat-ı Fıkhiyye, C.4 (İstanbul: Enes Yayınları, 1999), 284. 103 Ali Hikmet Berki, “Hukukî ve İçtimaî Bakımdan Vakıf”, Vakıflar Dergisi, Sayı: V, (1962): 9.

yine kendisi tarafından tayin olunan şart ve hizmetlerin ifası için ebedi olarak tahsis etmesidir.

Vakıf müessesesi, uzun asırlardan beri bütün İslam memleketlerinde çok büyük ehemmiyet kazanmış, sosyal ve iktisadî hayat üzerinde derin tesirler yapmış dinî ve hukukî bir müessesedir.104 Vakıf, bir malı veya mülkü, satılmamak kaydı ile özel şartlar dâhilinde

bir hayra tahsis etmektir. Diğer bir ifadeyle vakıf, bir kimsenin Allah’ın rızasını kazanmak için taşınır veya taşınmaz mallarını, ileri sürdüğü şartlar dâhilinde insanlara sağlık, sosyal yardım, eğitim, öğretimden yararlananlar ve çalışanlar için, bu hizmetlerin görülmesi amacı ile tahsis etmesidir.

Vakıf sisteminde üç önemli unsurdan söz edilebilir. Vakfedilen gelir getirici şey (gayr-i menkul, para, bağ, bahçe vb.), vakfedilen şeylerden sağlanan devamlı gelirler (kira, rıbh105, ürün vb.) ve vakfedilen şeylerin toplumsal, sosyal, ekonomik amaçlarıdır. Vakfın

amaçları vakıf kurulurken kadı tarafından ve şahitler huzurda kabul edilir. Bu amaçlar hayrî amaçlar olup toplumsal bir hizmeti yerine getirmeye matuftur. Para vakıflarında görülen diğer bir özellik de piyasanın borçlanma ve kâr oranlarını belirlemede belirleyici rol oynamalarıdır.

Vakıf tesis eden kişiye “vâkıf”, vakfedilen mala “mevkuf” denir. Vakfı idare edene “mütevelli”, mütevellîyi kontrol edene “nâzır”, vakıf yapan kişinin amaçlarını, şartlarını ihtiva eden, kurulacak vakfın nasıl yönetileceğine ilişkin esasları belirleyen ve mahkemenin tescîliyle birlikte vakfın vücut bulduğu vesikaya da vakfiye (vakıf senedi) adı verilir.

104Fuat Köprülü, “Vakıf Müessesesinin Hukukî Mahiyeti ve Tarihî Tekâmülü”, Vakıflar Dergisi, Sayı: II,

(1942):1

105Hamdi Döndüren, “Para Vakıfnameleri” Alınoluk Dergisi, Sayı: 58, (1990): 31; Rıbh: Kâr anlamına gelir.

Ticarî bir muamelede zarar bulunmadığı zaman, anaparanın üzerindeki fazlalığı ifade eder. Zarar ortaya çıkarsa, kârdan (rıbh) söz edilemez. Para vakıfları için islam hukukçuları istirbah oranında elde edilen kârı bu şekilde tanımlamaktadırlar.

Osmanlı döneminde vakıf işlemlerinin geçerli olabilmesi için dört unsurun bulunması gerekli görülmüştür. Bunlar vakfeden,106 vakfedilen mal,107 irâde beyanı108 ve

yararlanacak kimselerdir.109

Vakıflar üzerinde çalışan, konuyla ilgili tetkiklerde bulunan bazı hukukçu ve araştırmacılar vakfı yorumlarken sosyal, kültürel ve ekonomik unsurları değerlendirerek çeşitli vakıf tanımları yapmışlardır.

Vakıf, 8. yüzyıl ortalarından 19. yüzyıl sonlarına kadar uzanan bir dönemde İslam memleketlerinin, özellikle Selçuklu ve Osmanlı zamanındaki Türk dünyasının sosyal, kültürel ve ekonomik hayatında ehemmiyetli bir rol oynamış olan dinî, hukukî ve sosyal bir müessesedir.110

Herhangi bir şahıs tarafından vakıf kurulmak istendiğinde vakfın kuruluş senedi ve tüzüğü mahiyetinde bir vakfiye tanzim edilmekte ve vakfiyede vakfın kuruluş amacı, mal varlığı, bunlardan elde edilecek gelirin miktarı ve bunun öngörülen amaç doğrultusunda ne şekilde harcanacağı gibi hususlar ile vakfın idaresine dair esaslar düzenlenmektedir. Vasiyet yoluyla kurulan vakıflarda ise bu düzenlemelerin vasiyetname yoluyla yapıldığı görülmekte- dir.111

Bir vakfın bünyesinde genel olarak iki tür mal varlığı bulunmaktadır. Bunlar, arazi ile gayr-i menkul (akarât-ı mevkûfe) veya para vakıflarında olduğu gibi menkul mallar gibi gelir getiren mallar ve vakfın amacına yönelik faaliyetlerinde kullanılan cami, medrese, şifahane gibi hizmet binalarıdır (müessesât-ı hayriyye). İlk kısımda yer alan mallar işletilerek bunlardan belli bir gelir elde edilmekte ve bu gelir vakfın gayesine yönelik hizmetler için

106Vakfeden: Vakfı kuran kimseye “Vâkıf” vakfeden denilmektedir. Vâkıfın; vakıf kurma ehliyetine sahip

olması gereklidir. Vâkıf tam edim ehliyetine sahip olduğu takdirde vakıf kurma ehliyetine de sahiptir. Tam edim ehliyeti, vakfedenin akıllı ve reşit olarak buluğa ermesini ifade eder. Bkz. Ufuk Gülsoy, Vahdettin Engin vd., Bir Medeniyetin İzdüşümü Vakıflar, (İstanbul: VGM Yayınları, 2012), 44-45.

107Vakfedilen Mal: Vakfın kurulabilmesi için belli bir miktar malın belirli bir amaca yönelik olarak tahsis

edilmesi gereklidir. Amaca tahsis edilen mal gayrimenkul olmalıdır. Osmanlı’da istisnai hallerde menkul mallarında vakfedilebileceği öngörülmüştür. Ayrıca Osmanlı’da sadece maddi mallar vakfa konu olmaktadır. bkz. Gülsoy, Engin, age, 45-46.

108İrade Beyanı: Vakfedenin vakıf iradesini kesin olarak beyan etmesi gereklidir, İradenin erteleyici veya

bozucu olması iradenin oluşumunu engellemektedir. Vakıf kurma iradesi belli bir sözleşmeye bağlanmamış, sözle bildirilmesi yeterli sayılmıştır. Bilmen, age, IV, 314; Akgündüz, age, 187.

109Vakıftan Yararlananlar: Osmanlı döneminde vakıftan yararlananlar üçüncü kişilerdir. Kamu yararına

kurulan vakıflardan toplumdaki herkes yararlanmaktadır. Buna istinaden; aşhane, yetim yurdu gibi vakıflardan yoksullar ve muhtaçlar yararlanmaktaydı. bkz. Gülsoy, Engin, age, 48; Bilmen, age, 316.

110Bahaeddin Yediyıldız “Vakıf Müessesesinin XVIII. Asır Türk Toplumundaki Rolü”, Vakıflar Dergisi, S.

XIV, (1982):19.

kullanılmaktadır.112 Bu nedenle, vakıflar vasıtasıyla bir yandan ticarî faaliyetlerin altyapısı

olan çarşı, han, dükkan gibi mekanlar oluşturulurken diğer taraftan da buralardan elde edilen gelirler ile eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik hizmetleri ile bayındırlık faaliyetlerinin finanse edildiği, dinî ve kültürel faaliyetlerin yürütülmesine yönelik imkanların hazırlandığı görülmektedir.

Vakıf şeklindeki mülkiyet anlayışının eski devirlerden itibaren uygulandığı bilinmektedir. Ancak vakfın İslâm'ın ilk devirlerinden itibaren önem kazandığı ve sadaka verme, hayır yapma gibi birtakım prensiplerle desteklenerek cemiyet hayatında önemli fonksiyonlar icra eder hale geldiği görülmektedir. Osmanlı cemiyetinde ise vakıf müessesesi hem teorik açıdan hem de uygulamada bir hayli gelişmiş farklı alanlarda, değişik ve Osmanlı'ya özgü modeller ortaya çıkarmıştır.113 Vakıf fikri çerçevesinde gelişen bu müesseseler, Osmanlı

şehirlerinin kuruluş ve gelişmelerinde, günlük hayatın işleyişinde son derece etkin bir rol üstlenmişlerdir.114

Günümüzde ise batı toplumlarında da vakıfların benzer bir özelliğe sahip olduğu gözlenmektedir. Özellikle özel sektörün ilgi duymadığı ve kamu sektörünün yeterli olamadığı, kâr etme imkânı bulunmayan veya kâr marjlarının çok düşük olduğu kültürel faaliyetler, eğitim ve sağlık gibi sektörlerde ortaya çıkan boşluk, vakıflar tarafından doldurulmaktadır. Bu nedenle vakıflar “kâr amacı gütmeyen kuruluşlar (non- profitorganizations)” veya “üçüncü sektör kuruluşları (thirdsector)” olarak kabul edilir hale gelmiştir.115