• Sonuç bulunamadı

C- Literatür ve Yöntem

1.2. Osmanlı Devleti’nde Para Vakıfları

1.2.3. Para Vakıflarının Sermayelerini İşletme Usulleri

1.2.3.4. Bidâ’a

Para vakıflarının ikinci işletilme daha doğrusu intifa yolu, fakir kimselere tamamen kârsız ve faizsiz olarak, kredi yani ticarî sermaye verme yoludur. Buna fıkıh kitaplarında “bida’aten” şeklinde işaret edilmiştir.235 Bidâ’a, anaparayı meccanen yani karşılık

233Döndüren, age, 31. 234Hadîd Suresi: 57/18 235 Akgündüz, age, 1988, 159.

beklemeden çalıştırıp dönem sonunda elde edilecek tüm kârı ve ana parayı sermaye sahibine geri verme usulüdür. Sermaye veren kimseye mubdi’, alan kimseye ise müstebdi’ denir. Ana parayı işleten ile mal sahibi arasında herhangi bir ortaklık bulunmamaktadır.236

Para vakıfları açısından bidâ’a, vakıf paranın işletilerek elde edilen kârın tamamının vakfa verilmesi demektir. Bu durumda parayı işleten kişi, doğan kazançtan bir pay almayacak ve yaptığı işin karşılığında herhangi bir karşılık beklemeyecektir. Böylece, parayı işleten kişi vakfa destek olarak hayır işlemiş olur. Ayrıca bu kişinin sermayesi varsa, kendi sermayesine kattığı vakfın parası ile daha büyük iş yapmış, sermayesi yoksa da kendini piyasaya tanıtmış ve böylece fayda sağlamış olacaktır.237

1.2.3.4.5. Mudârabe ve Murâbaha

Para vakıflarının vakfiyelerinde genellikle para vakıflarının işletilmesi ile ilgili yer alan ibâre “Rehn-i kavi ve kefil-i meli’ veya ikisinden biri ile onu, onbir buçuk hisabı ile

muâmele-i şeriyye ve murâbaha-i meriyye ile bâ-yed-i mütevellî beher sene ‘ala vechi’l- helal istirbah ve istiğlal oluna.”238 şeklindedir.

Mudârebe usulü para vakıfları ile ilgili uygulama (işletme) alanından çok teori alanında kendine yer bulmuştur.239 Tahsin Özcan, para vakıflarında mudârebe ve bidâ’a

usulünün uygulanmadığını söylemiştir.240 Murâbaha usulü ise daha çok faiz hususunda

tartışmalara neden olmuştur. Ömer Lütfi Barkan ve Jon E. Mandaville gibi iktisat tarihçilerine göre vakfedilen paraların faizle işletildiği görüşündedirler.241 Günümüzde ise

Hamdi Döndüren, Ahmet Akgündüz ve Abdülaziz Bayındır,242 vakıf paralarının “mu‘âmele-

i şer‘iyye, bey’u’l-‘îne, bidâ‘a yanında mudârebe, mu‘âmele veya murâbaha” denilen

236Gedikli, age, 83 237 Koyunoğlu, agm, 268.

238, Bahaeddin Yediyıldız, İslam Ansiklopedisi, C.13,1986 “Vakıf” Maddesi,159

239 Hamdi Döndüren, "İslâm'da Para Vakfı ve Finansman Olarak Kullanma Yöntemleri", Altınoluk, (Temmuz

1990) 53-63.

240Tahsin Özcan, Osmanlı Para Vakıfları Kanuni Dönemi Üsküdar Örneği, (Ankara: TTK, 2003), 75. 191 Ömer Lütfi Barkan, “Faizle İşletilen Paralara Ait Kayıtlar”, Edirne Askeri Kassamı’na Ait Tereke

Defterleri (1545-1659). Belgeler, Sayı: 5-6/cilt: III (1966): 1-479. Açk: Barkan bu makalede İstanbul Tahrir Defterlerinde yapmış olduğu araştırma sonucu elde ettiği vakıf kayıtlarında geçen belirli oranların (onuonbir) gibi bir faiz oranı olduğunu ifade etmiştir. Bundan sonra birçok makale ve tez yazarı para vakıflarının yaptıkları işlemleri faiz olarak yazmıştır. Bkz. Cenk Reyhan “XVIII. Yüzyılda Bir Kuzey-Batı Anadolu Kenti: Bursa Örneği; Şehir Toplumunun Sosyal Ekonomik ve Kültürel Analizi”, (Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (2002),; H. Veli Aydın, “Selanik’te 18. Yüzyılın İlk yarısında Para Vakıfları ve Kredi İşlemleri” Tarih İncelemeleri Dergisi, 29 (1), (2014): 87-106.

242Mudarebe ve Murabaha konusunda faize karşı görüş bildiren günümüz fıkıhçıları için Bkz. Hamdi

Döndüren, “İslam Bankacılığı ve Risk Sermayesi”, İslami Araştırmalar Dergisi, 6 / 18.; Abdülaziz Bayındır,

Osmanlılarda Nazari ve Tatbiki Olarak Faiz”, İslam Ekonomisinde Finansman Meseleleri, (İstanbul: Ensar

usullerle işletildiği, uygulanan bu usullerin İslâm hukukuna uygun olduğu ve bu yolla elde edilen işletme gelirinin faizle alakasının bulunmadığı, iktisat tarihçilerinin fıkhi ıstılahları bilemedikleri veya yanlış anladıkları için hataya düştüklerini ifade etmişlerdir.243

Emek-sermaye ortaklığı anlamına gelen mudârebe para vakıflarını işletme yollarından biridir.244 Mudârebe ortaklığında sermaye sahibine genellikle rabbü’l-mâl (mal

sahibi), emek sahibine de mudârib/mukârid (işletmeci, çalışan) denilmektedir.245 Hz. Peygamber, kendi dönemindeki insanların yaptıkları mudârebeyi tasvip etmiş ve kendi döneminde bizatihi uygulamıştır.246 O dönemde mudârebe ortaklığı, İslam hukukçularının

caiz olduğu konusunda ittifak ettikleri kavramlardandır. Mudârebe usulü uygulaması üzerinde fakihler çok detaylı durmamışlardır. Para vakfı ile ilgili tartışmalarında cevaz alınan alim kişi olan İmam Züfer’den yapılan nakilde mudârebe zikredilmekle beraber bunların tahlil edilmediği görülmektedir.247 Buradan İmam Züfer’in para vakıflarının

mudârebe yolu ile işletilmesi şartı ile para vakıflarına cevaz verdiği hususu dile getirilmektedir.248 Aynı zamanda mudârebe, şirket türleri arasında günümüzde dahi en çok uygulama alanı bulmuş bir şirket türüdür.249

İslam ekonomisinde mudârebe ortaklığı uzun veya kısa vadeli olabilir. Toplumda elinde büyük meblağlarda nakit parası olduğu halde bilgi, tecrübe, sağlık vb. şartlarla bunu işletme imkanına sahip olamayan insanlar mevcut olduğu gibi, bilgili, tecrübeli ve yetenekli olmalarına rağmen sermaye yokluğundan dolayı ticarî faaliyetlere giremeyen insanlar da vardır. Mudârebe birbirine muhtaç durumdaki bu iki kesimi bir araya getirir. Bundan hem taraflar kazançlı çıkar hem de âtıl üretim faktörleri ataletten kurtarılarak ülke ekonomisine

243 Kurt, age, 58,

244 Mudarebe kavramını mudarabe şirketi olarak görebiliriz. Bkz. Akgündüz, age, 227.

245 Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukî İslâmiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, (İstanbul: Bilmen Yayınevi, 1983),

101.

246 Hz. Peygamber, meslek olarak tüccar idi. Kervanları uzak diyarlara götürüp getirmesi karşılığında tüccarlığı

yani girişimciliğiyle çalışıyor ve bunun karşılığında da kârdan pay alıyordu. Hz. Hatice de salt bir sermaye sahibi olarak değil, parasını yönetmesini ve kiminle ortaklık yapılması gerektiğini bilen bir fon yöneticisi olarak Hz. Peygambere risk karşılığında mallarını emanet etmiştir. Hz. Peygamber ile müstakbel eşinin bu ortaklığı mudaraba uygulamasını bize açık bir şekilde göstermiştir. Bkz. Şemsü’l-Eimme Muhammed b. Ahmed b. Ebî Bekr es-Serahsî, Kitâb el-Mebsût, (İstanbul: Çağrı Yayınları, 1983),19.

247 Özcan age, 36. 248 Kurt, age, 50.

249 Günümüzde de mudarebe şirketi yöntemi katılım bankalarında uygulama alanı bulmuş bir yöntem olarak

gözlemlenmektedir. Bkz. Mehmet Uçar, Türkiye’de-Dünya’da Faizsiz Bankacılık ve Hesap Sistemleri, (İstanbul: Fey Vakfı Yayınevi, 1992), 111.

katkıda bulunulmuş olur. Yani şahsî kazançların yanı sıra sosyal kazançlar da söz konusudur.250

Bilindiği üzere kâr ve risk birbiriyle ilişkilidir. Para vakıfları ellerindeki paranın aslını hapsedip gelen kârı paylaşan bir sitemle yönetilmektedir. Bu durumda yöneticilerin önünde iki yol vardır. Birincisi kâr marjını artırmak için bazı riskleri üstlenmek, ikincisi ise riski minimize etme karşılığında az bir kâr marjına razı olmaktır. Dolayısıyla büyük oranda güvene dayalı olan mudârebe ve kırâz251 yoluyla vakıf mallarını işletmek suretiyle kâr

marjını artırmak yerine vakıf malının aslının kaybolmaması adına hem az bir kâr marjına razı olmak hem de kırâz yerine karza razı olunmuştur.252 Yani kırâz emek sahibini,

muâmele-i şer‘î ile yapılan karz ise sermaye tarafını garantiye almaktadır.253

Mudârebe yoluyla işletmede bu risk daima vardır. Ayrıca vakıf malını yönetirken (işletirken) haram olan faize bulaştırmamak gerekir. Oysa ki ribevî karz bir çeşit faizdir. İşte bu noktada muâmele-i şer’iyye devreye girmektedir. Nukûd vakfiyelerinde buna muâmele- i ber-vech-i hakkaniyet denir. İslam hukukuna göre bu muâmelede en çok başvurulan işlem murâbaha ve îne olmuştur.254

Murâbaha ise peşin parayla alınan bir malın vadeli olarak kârlı satılması anlamına gelmektedir. Murâbaha kelimesi “ribâ” kavramı ile eşleştirildiğinden dolayı para vakıflarının ribacı (faizci) vakıflar olarak görülmesi söz konusudur.255 Günümüzde ise

murâbaha; müşterinin talebi üzerine bir malın faizsiz bir banka tarafından satın alınıp söz konusu müşteriye alınan malın maliyeti hakkında bilgi verilerek ve eklenecek olan kâr oranında anlaşarak vadeli bir şekilde satılmasıdır. Murâbaha akdinin şartları ise; alış fiyatının bilinmesi, murâbahanın malı mülk edinip teslim alması, satın alınan mal ve ödenen bedelin faiz cereyan eden mallardan olmaması, ilk akdin sahih olması, semenin misliyâttan olması şeklinde sıralanabilir. Ayrıca uygulamada murâbaha kavramı vakfiyelerde ise şu şekilde geçmektedir. “Meblağ-ı mezkûr yed-i mütevellî ile bâ-devr-i şer'î istirbâh olunup

hâsıl olan murâbahasından beher şehr bir mecidiyesi mahall-i mezkûrda vâki' İki Çeşmelik

250 Muharrem Eminoğlu, Osmanlı Tatbikatında Nakid Para Vakıfları ve Günümüz Ekonomisinde

Uygulanabilirliği, (Yüksek Lisans Tezi, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü),

64.

251 Kırâz emek-sermaye ortaklığının diğer bir ifadeyle mudârebe için kullanılan bir tabirdir. 252 Kudat, agm, 268.

253 Döndüren, agm, 1991, 31

254 Kudat, agm, 268.; Döndüren, agm, 1991, 31 255 Kurt, age, 58.

Camii demekle ma'ruf Kurt Mehmed Paşa camii şerifinde hatib olan zâta verile”256 Bir

başka vakfiyede ise vakıfta diğer ödemleri yaptıktan sonra fazla kalanın mütevellîye verilmesini istemiştir. “Murâbaha-i mezkûreden bade'l-edâ bakî fazla murâbahayı

mütevellî olan kimesne kendi umuruna sarfla istihlâk edeler.”257 denilmektedir. Ayrıca bazı

vakfiyelerde uygulamada olan murâbaha nizâmnâmesindeki oranın uygulanması şart koşulmuştur.258