• Sonuç bulunamadı

Anayasanın 46. maddesi ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununda düzenlenmiş olan ve kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesinin en bariz uygulama alanı olarak ifade edilen kamulaştırma269, insanların bir arada yaşama ihtiyacından dolayı ortaya çıkmış bir kavram olarak ifade edilebilir. Eğer topluluk halinde yaşanıyor olmasaydı kişilerin de, bir anlamda topluluğun diğer üyelerinin başkaca ihtiyaçlarının karşılan- ması maksadıyla kendi mülklerinden fedakarlıkta bulunmak zorunda kalmayacaklar- dı270

. Diğer bir ifadeyle insanların toplum halinde yaşamaya başlamasıyla devlete genel olarak birtakım görevler yüklenmiş, devlet de kamu hizmeti gibi görevlerini ifa ederken doğal olarak birtakım kaynaklara, taşınır ve taşınmaz nitelikteki mallara ih- tiyaç duymuştur. Taşınmaz mallara ihtiyaç duyması halinde söz konusu malın bir özel hukuk kişisine ait olması mümkündür. Bu durumda özel hukuk kişisinden ta- şınmaz satın alınabilir ancak özel hukuk kişisinin taşınmazı satmaması durumunda

268

ULUSAN, İlhan, Medeni Hukukta Fedakarlığın Denkleştirilmesi İlkesi ve Uygulama Alanı, 2. Baskı, İstanbul 2012, s. 25.

269 GÜNDAY, s. 382; BEREKET BAŞ, s. 314.

ne olacaktır? İhtiyaç duyulan taşınmaza kavuşulamaması durumunda kamu hizmetle- rinde aksama yaşanacak ve bu durum birçok kişinin mağduriyetine yol açacaktır. Bu durumda devreye kamu yararı kavramı girmektedir. Kamu yararı dolayısıyla taşın- mazını satmayan kişinin taşınmazı kamulaştırılmakta ve kamu hizmetlerinin sürekli- liği sağlanmış olmaktadır.

Kamu yararı kavramı, kamulaştırmanın kamu külfetleri karşısında eşitlik ilke- sinin pozitif hukuka yansıması olduğunu gösteren en önemli nedenlerden biridir271

. Mülkiyet hakkı, bedel olarak tam karşılığı ya da daha fazlası ödense dahi kamu yara- rı olmadığı sürece feda edilemeyecek kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardandır272

. Kamu yararı nedeniyle toplumsal bir ihtiyacın karşılanması için belirli kişi ya da kişilerin menfaatinin hukuki olarak ihlal edilebilmesi mümkün hale gelmektedir273. Bunun için 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun 4. maddesi kapsamında kamu yararı kararı alınması ve 5. madde kapsamında da söz konusu kararın onaylanması gerekmekte- dir274. Bu durumda idare, kamu yararı için, kamu gücüne dayanarak kişilerin rızaları hilafına mülkiyet haklarına müdahale edebilmektedir275. Taşınmazı kamulaştırılan

kişiler bir anlamda kamunun faydası için mülkiyet gibi kutsal sayılan haklarından fedakarlıkta bulunmuş olurlar.

Kamulaştırma Kanununun 23. maddesinin ilk fıkrasına göre, kamulaştırma be- delinin kesinleşmesi tarihinden itibaren beş yıl içerisinde, kamulaştırma ve devir amacına uygun hiçbir işlem veya tesisat yapılmaz veya kamu yararına yönelik bir ihtiyaca tahsis edilmeyerek taşınmaz olduğu gibi bırakılırsa, malikin taşınmazı geri alma hakkı doğmaktadır. Bu hüküm kamulaştırmanın birey üzerinde ağır bir külfet oluşturduğunu göstermesi ve kamu yararı amacının soyut bir istek olarak kalmaması,

271

ULUSAN, s. 29.

272 KIZIL, Neşe, “Kamulaştırma Fenomeni”, İHİD., C. 9, S. 1-3, s. 210. 273 ÇOBAN ATİK, s. 124.

274 İstisnai olarak yine 5. maddenin son iki fıkrası kapsamında, Cumhurbaşkanı veya bakanlıklar tarafından verilen kamu yararı kararlarının ayrıca onaylanması gerekmemektedir. Ayrıca onaylı imar planına veya ilgili bakanlıklarca onaylı özel plan ve projesine göre yapılacak hizmetler için ayrıca kamu yararı kararı alınması ve onaylanması da gerekmemektedir.

somut olarak gerçekleştirme zorunluluğu getirmesi bakımından önem arz etmekte- dir276.

Nihayetinde kamulaştırılan taşınmazın sahibine idarenin bütçesinden uygun bir bedel ödenerek katlanmış olduğu külfet, topluma dağıtılmış, yapmış olduğu fedakar- lık denkleştirilmiş olmaktadır277. İdare, mülkiyet hakkını ortadan kaldıran ya da kısıt-

layan kamulaştırma yetkisini kullanması neticesinde, kişiye taşınmazının gerçek be- delini ödeyerek yapmış olduğu fedakarlığı hafifletmektedir278

. Aksi ihtimalde 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisinin 17. maddesinde kutsal olarak kabul edi- len mülkiyet hakkı279

, kamu yararı uğruna feda edilmiş olacaktır.

Konunun en çarpıcı örneklerinden birisini Batman’ın tarihi Hasankeyf ilçesin- de inşa edilen Ilısu barajı oluşturmaktadır. Türkiye’nin dördüncü büyük ve Dicle nehrinin ise en büyük barajı olacağı ifade edilen Ilısu barajı ve Hidroelektrik Santra- linin inşası nedeniyle tarihi Hasankeyf şehri sular altında kalacaktır. Sular altında kalacak olan yerlerde evi, iş yeri ve tarım arazisi bulunan birçok Hasankeyf şehri sakini, taşınmazlarına kamulaştırma ve acele kamulaştırma prosedürü çerçevesinde el konularak şehirden tahliye edildi. Türkiye’nin en büyük barajlarından birisi olması nedeniyle ülkemiz açısından büyük bir önem arz ettiği açık olan projeden dolayı bir- çok kişi yıllardır yaşadıkları taşınmazlarını terk etmek zorunda kaldılar280. Ülke dü-

zeyinde bakıldığında özel ve olağan dışı zarara uğradığından şüphe bulunmayan Ha- sankeyf şehri sakinlerine, taşınmazlarının gerçek karşılığı ödenerek toplum adına yapmış oldukları fedakarlık denkleştirilmeli; katlanmış oldukları olağan dışı külfet topluma dağıtılarak kamu külfetleri karşısında eşitlik sağlanmalıdır.

276 ULUSAN, s. 30.

277

AKYILMAZ/SEZGİNER/KAYA, s. 609. 278 GİRİTLİ/BİLGEN/AKGÜNER/BERK, s. 1031. 279 KIZIL, “Kamulaştırma Fenomeni”, s. 210.

280 www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-44362836; www.bbc.com/turkce/haberler/2015/11/15110 4 hasankeyf; http://www.batmancagdas.com/gundem/hasankeyflilere-son-teklif-h46758; http:// www.dsi.gov.tr/kurumsalyapi/yonetim/genelmudurumuz/calismalari/2019/01/22/il%C4B1suba- raj%C4%B1'nda-gelinen-seviye-masayayat%C4%B1r%C4%B1ld%C4%B1; www.sabah.com.tr /pazar/2018/05/06/hoscakal-hasankeyf, e.t. 01.03.2019.