• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM

2.4. Kamu Politikalarında Etkili Modeller

Kamu politikası analizinde belirli modeller ön planda durmaktadır. Bunlar; Kurumsal Model, Grup-Çoğulcu Model, Elit-Seçkinler Modeli, Siyasal Sistem Modeli, Rasyonalist Model ve Ġlave Model, Süreç Modelidir(Çevik, 2012:108-112).

A-Kurumsal Model: Kamu politikalarının oluĢumunu kamu kurumlarının etkinlik ve iliĢkileri ile açıklamaktadır(Çevik, 2012:109). Kamu politikası yönetsel

79 kurumların ve bu kuruluĢlar arasındaki bağlantı ve iletiĢimin bir ürünü olarak belirtilebilir(Nohutçu, 2013:61). Bu yaklaĢıma göre bir sorunun kamu politikası haline gelmesi için kamu kurumları tarafından gündeme alınması, formüle edilmesi ve uygulanması gerekir. Kamu politikaları kamu kurumları tarafından anayasal, yasal ve düzenleyici iĢlemler biçiminde tamamlanmakta, hukuki meĢruiyet elde etmekte ve uygulanmaktadır.

Bu model hükümetin tek baĢına politika tercihinde bulunmadığını, devletin çeĢitli birimlerinin/alt dallarının çıkar gruplarıyla iĢbirliği içinde geliĢtirdiği politika kararlarını onayladığını ileri sürmektedir. ABD‟de “tunç üçgen” (iron triangle) kavramıyla açıklanan Kongre, federal hükümet ve çıkar grupları arasındaki üç boyutlu iliĢki, bu yaklaĢımda kendisine yer bulmaktadır. Buna göre kanun koyucular, bürokratlar ve çıkar gruplarının temsilcileri, özellikle kamuoyunun düĢük ilgi ve bilince sahip olduğu uzmanlık gerektiren politika alanlarında sonuca asıl etki eden aktörlerdir. Diğer yandan, bu yaklaĢımın kurumsal teoriyle iç içe geçtiği görülmektedir. Bilindiği üzere kurumsal teori, genel olarak kurumların ve onlar arasındaki iliĢkilerin ekonomik ve sosyal hayatı nasıl etkilediğiyle ilgilenen bir model ortaya koymaktadır. Kurumsal teorinin kamu politikası analizindeki karĢılığı, yasal ve idarî kararları alan kurumların (parlamento, hükümet, yerel yönetimler, vb.) yapısal özellikleri, iĢleyiĢ biçimleri, iliĢkileri, yerleĢik gelenekleri, kültürleri gibi konulara odaklanmaktır. Böylece bu kurumsal özelliklerin kamu politikalarının belirlenmesinde ve uygulanmasında nasıl bir rol oynadığı ileri sürülebilmektedir(Kavak, 2016:39).

B-Grup-Çoğulcu Model: Bu yaklaĢım kamu politikalarının onları etkilemeye çalıĢan çeĢitli gruplar arasındaki mücadeleyle Ģekillendiğini esas almaktadır. Grup modeline göre siyasal sistemin temel görevi, gruplar arası çatıĢmaları yönetmektir. Siyasal sistem bu yönetimini gerekli kuralları koyarak, çıkar grupları arasındaki dengeyi sağlayarak ve bunları kamu politikası haline getirip, uygulamak suretiyle yerine getirir. Özetle kamu politikası, grup çatıĢmasında sağlanan denge durumu yoluyla net bir biçimde açıklanabilmektedir.

80 Bu teoride temel ilke, kamu politikasının grup çatıĢmasının bir ürünü olduğudur. Grup teorisi, büyük oranda Truman‟ın ve diğer yandan Dahl gibi çoğulcu yazarların çalıĢmalarıyla iliĢkilendirilen bir yaklaĢımdır. Bu yaklaĢımdaki temel önerme, toplumların iyi ya da zayıf Ģekilde organize olmuĢ çok sayıda sosyal, etnik ve ekonomik gruplardan meydana geldiğidir. Siyasî arenada birbirleriyle rekabet eden bu gruplar, hükümetlere kendi lehlerine politikalar üretmesi için baskı yapmaktadırlar. Kamu çıkarı da bu grupların birbiriyle yarıĢan taleplerinin çatıĢmalarından doğmaktadır. Bu teoriye göre, kamu politikası da karĢılıklı etkileĢimin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır(Kavak, 2016:30).

Grup teorisinin bazı sınırlılıkları olduğu kamu politikası yazınında tartıĢılagelen bir husustur. Diğer unsurları ihmal ederek grup mücadelesine yoğunlaĢmanın ve kamu politikalarını bu çerçevede değerlendirmenin eksik bir yaklaĢım olduğu genellikle zikredilen bir konudur. Gerçekten de diğer pek çok faktörün kamu politikalarının oluĢumunda rol oynadığı bilinmektedir. Özellikle iktidardaki hükümetin ideolojik tutumu ve kendi doğrusunun “ortak iyi” yi yansıttığına dair kesin inancı, grup modelinin açıklamalarını bazı durumlarda yetersiz hâle getirebilmektedir(Kavak, 2016:31).

C-Elit-Seçkinler Modeli: Temel açıdan Mosca ve Pareto gibi Ġtalyan yazarların elit teori hakkındaki görüĢlerine dayanmaktadır. Bu yaklaĢıma göre kamu politikası, yönetici seçkinlerin tercihleri ve değerleri ile Ģekillenir. Kamu politikalarının oluĢumuna halkın isteklerinin yansıması sadece bir hayalden ibarettir. Hem kamu politikası hem de kitlelerin kamu sorunlarına bakıĢı seçkinler tarafından belirlenmektedir. Kamu görevlilerinin rolleri ise sadece elitlerce oluĢturulan politikayı uygulamaktan ibarettir.

Tıpkı grup teorisindeki gibi seçkinler teorisinde de kimi sınırlılıklar bulunmaktadır. Her Ģeyden evvel, seçkinler teorisinin düĢünce dünyasındaki kökleri çok eski zamanlara dayanmaktadır. Gerek Platon‟un “Devlet” gerekse Farabî‟nin “el Medînetü-l Fazıla” kitapları çok eski tarihlerden itibaren devletin bir seçkinler grubu

81 tarafından yönetilmesi ve politikaların da bu seçkinler tarafından belirlenmesi gerektiğini dile getiren çalıĢmalardır. Pareto‟nun görüĢlerini de 20. yüzyılda bu yaklaĢımın yeniden ele alınması olarak değerlendirmek mümkündür. Ne var ki seçkinlerin hâkimiyeti, daha çok otoriter sistemlerde mümkün olabilecek bir durumdur; demokratik sistem, özü ve eĢitlik idealleri gereği seçkinler hiyerarĢisini reddetmektedir. Bununla birlikte, demokratik sistem içinde de bir dereceye kadar seçkinciliğin kendiliğinden ortaya çıktığı birkaç asırlık demokrasi tecrübesinin ortaya koyduğu bir durumdur. Demokrasinin gereği olan pek çok müessesede üst yönetimlerin belli bir seçkinlik gerektirmesi, bu teorinin doğru yönleri olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla seçkinler teorisi, bahsi edilen kısıtlılıklarına karĢın, kamu politikası analizinde yararlanılabilen değerli bir bakıĢ açısına sahiptir(Kavak, 2016:35-36).

Ç-Siyasal Sistem Modeli: David Easton‟ un siyasal sistemini esas alır. Bu model kamu politikalarının oluĢumuna bütüncül bir bakıĢ açısıyla bakılması gerektiğini savunmaktadır. Kamu politikası sistem içerisinde bulunan pay sahiplerinden gelen istemlere yönelik olarak geliĢtirilen bir tercih olarak anlaĢılmaktadır. Sistem modelinde girdi, süreç, çıktı ve geri besleme gibi bir iĢleyiĢ bulunmaktadır.

D-Rasyonalist Model (Azami Sosyal Kazanç Olarak Politika): Rasyonalizmi kamu politikalarını en fazla toplumsal kazanç veya sonucu üretecek biçimde ele alan model olarak tanımlamak mümkündür. Birincisi, bu modelde kamu politikalarının maliyeti yararlarından fazla ise kabul edilmezler. Ġkincisi, kamu politikası kararını verenler kamu politikası tercihleri arasında yararı en fazla olanı tercih etmeliler.

E-Ġlave Model: Kamu politikalarını önceki politikalar temelinde ek ilavelerle düzenlemeye çalıĢan modeldir. Charles E. Lindblom ilk kez bu modelden bahsetmiĢtir. O‟na göre politika yapıcılar her seferinde kamu politikasını sıfırdan yapmazlar sadece ihtiyaç görülen yerlerine eklemeler yaparlar.

82 F-Süreç Modeli: Kamu politikalarının oluĢum süreci temelinde kamu politikalarını analiz etmektir. Süreç modelinde kamu politikalarının oluĢumuna etki eden bütün aktörlerin etkinlikleri analiz edilir.

Modeller arasında en etkili ve geniĢ çaplı olan model türüdür. Süreç yönünde ilerleyen bir kamu politikası olgusuna rastlanmakta ve böyle bir süreci meydana getiren sistemin incelenmesini amaç edinmektedir. Yedi aĢamalı biçimde Harold Lasswell (1956)‟in tasarladığı bir modeldir. GeliĢtiren ve yaygınlaĢmasını sağlayan yazarlar Dye ve Anderson‟dur. ve BeĢ aĢamada değerlendiren kiĢi ise Sabatier‟dir. Bunlar ise; “KanunlaĢtırma, gündeme gelme, uygulama, formüle edebilme ve değerlendirme” aĢamalarıdır(MemiĢoğlu, 2016:70).