• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 4: AĞAÇLAR

4.3. Ağaç Çeşitleri

4.3.11. Ney (Kamış, Nây)

Kamış, buğdaygillerden, sulak, nemli yerlerde yetişen, boğumlu, sert gövdesi olan bitkidir (Türkçe Sözlük, 2005: 1054).

Diğer adları kamış otu, beyaz kamış, süpürge kamışıdır. Göl, dere ve bataklık kenarlarında 3 metre boylanabilen, köksaplı, çok yıllık, otsu bir bitkidir. Mavimsi yeşil renkli, 1–3 cm genişliğinde, uzun şerit yapraklıdır. Çatı kaplama işinde, sepet, kalem, ok ve müzik aletleri yapımında kullanılır. Gövde ve yapraklar kâğıt üretiminde de kullanılır. Köksaplarının idrar artırıcı, kan temizleyici, terletici etkileri vardır (Dara, 2006: 312).

Sözcük olarak Farsçadan dilimize giren ve “kamış” anlamındaki “nây” ile muhaffefi “ney”, sarı ve budaklı bir çeşit kamıştan yapılır. Sıcak iklim bölgelerinde ve taban suyu yüksek, sulak yerde yetişen bu kamışın birbirinden farklı cinsleri bulunur. Mevlevî tarikatinde kutsal bir saz olmuş ve çok itibar kazanmıştır. Mevlânâ’nın Mesnevî’si, “Dinle neyden…” diye başlar. Tasavvuf mûsikîsinin önemli sazlarındandır, çok hisli ve tesirlidir. Saz heyetinde sesi daima yükselir ve diğer sazlarca bastırılamaz. Ses çıkması için baş sola eğilerek üflenir. Muhtelif çeşitleri, muhtelif kalınlık ve uzunluktadır. Neyin delikleri kızgın demirle veya hususî şekilde yapılmış keski ile dairevî açılır. Ağza alınan kısmına “baş-pâre” denilir. Biri altta olmak üzere yedi deliklidir. Her iki elin parmakları bu delikler üzerindedir. Kamışın boğumlarına, çatlamaması için gümüş tel de sarılabilir (Öztuna, 2000: 298–299).

Neylik kamış mutlaka dokuz boğumlu, boğum aralıkları ve kalınlıkları mümkün olduğunca birbirine yakın olmalıdır. Tabiattaki kamışın boğumları, doğal olarak kökten uca doğru boyları kısalmakta ve çapları daralmaktadır. Bu kısalma ve daralmanın mümkün olabildiğince azar azar olması tercih edilmelidir. Tabiatta neylik

kamış, yerden yukarıya doğru ters olarak yer alır. Yere yakın olan boğumların kamış et

kalınlığı çok fazla olduğundan, bu kısımlar ney yapımında kullanılmaz. Ney yapılan kısımlar genelde kamışın orta kısmında bulunur

(http://www.neyzen.com/ney_kamis.htm, 07.01.2009).

4.3.11.1. Ney ile Đlgili Tasavvurlar 4.3.11.1.1. Ağız Tüfeği

Ağız tüfeği, avlanmak amacıyla üflenerek kullanılan ilkel silahtır (Türkçe Sözlük, 2005: 39). Şairin bu tüfekle kamışı aynı beyitte kullanmasının nedeni ikisinin de üflenerek kullanılmasıdır. Şair zevk ve safa kuşunu (sevgiliyi) kamışa benzeyen ağız tüfeği ile avlamak istemektedir:

Olmaya zevk ü safâ murgını sayd eylemege

Bezm-i ‘âlemde bir agız tüfegi nây gibi (C.3, G.1557/4)

4.3.11.1.2. Beniz

Ney, sarı renkli, sert ve sık lifli kamıştan yapılır. Sarı rengi nedeniyle âşığın benzi neye benzetilmiştir. Onun benzini sarartan, bedenini nala döndüren gül yüzlü sevgilidir. Beyitte “âl” ve “nâl” kelimeleri ile cinas yapılmıştır:

Kim bilür ey yüzi gül-gûnum yine ne âl eyledün

Ney gibi benzüm sarardub cismümi nâl eyledün (C.2, G.671/1)

4.3.11.1.3. Kadd (Boy)

Zâtî’nin gazellerinde geçen mûsikî aletlerinin birçoğu bugün Türk müziğinde kullanılan mûsikî aletleriyle aynıdır. XV. XVI. ve XVII. yüzyıllarda kullanılan belli başlı çalgı aletleri şunlardı: Ney, ud, kanun, tanbur, santur, kemençe, kopuz, daire, zurna, nakkare, zil, bağlama, nefir, davul, kös, rebab, mizmir, iklik, piyse, nüzhe ve mûsîkâr. Saray mûsikîsinin çalgıları arasında en çok kullanılan uddu. Uddan sonra en önemli çalgı ise çengdir. Udun tersine, çeng daha çok kadın mûsikîciler tarafından tercih ediliyordu (Serdaroğlu, 2006: 398).

Sözcük olarak Farsçadan dilimize giren çeng, Türk mûsikîsinde vaktiyle kullanılmış bir sazdır. Harpın ilkel bir şeklidir. Sümerler, Mısırlılar, Asurlar, Đbrâniler, Babiller, Yunanlılar ve Romalılar gibi pek çok kavimde çeşitli şekil ve büyüklükte kullanılmış;

Đslâm âleminde biraz daha geliştirilerek Arap ve Đran mûsikîlerindeki başlıca sazlardan biri olmuştur. Yay şeklinde yani eğri biçimindedir. Parmakla ve daha çok kanunda olduğu gibi parmağa geçirilen mızrapla çalınır ve iki el de kullanılır (Öztuna, 2000: 66).

Çeng, eğik şeklinden dolayı aşığın boyunun benzetileni olur. Kamışın boy olarak tasavvur edilmesi, uzun ve düzgün olması nedeniyledir. Beyitte birkaç müzik aletinin adı geçmektedir. Bunlar ney, çeng ve kânûndur. Kânûn burada iham sanatını oluşturacak şekilde kullanılmıştır. Kânûnun bir anlamı yasa, diğer anlamı ise müzik aletidir:

1. Cana can katan sevgili, dünyadaki tüm âşıkların boyunu neye ve çenge çevirdi. Bu, onun kânûnu haline geldi.

2. Cana can katan sevgili, dünyadaki tüm âşıkların boyunu neye ve çenge çevirmek istedi ve sonunda onları kânûna benzetti (Kanun, telli ve uzun bir müzik aletidir): Cihânun nây-i kaddin eylemek çeng

Sana ey rûh-efzâ oldı kânûn (C.3, G.1234/2)

4.3.11.1.4. Kamış Yürütme

Bir işkence türü olan kamış yürütmek, tırnaklara ince kamışlar sokarak kan akıtmak anlamına gelmektedir (Serdaroğlu, 2006: 215). Zâtî’nin bize bu uygulamayı telmih ettiği beyitte işkenceye tâbi olan, eliftir. Çünkü o, sevgilinin servi gibi uzun olan boyuna özenmiştir:

Togruldı elif kaddüne öykünmege ey serv

Barmagına yüritdi kalem ehli kamışlar (C.1, G.446/6)

“Eğer elif sevgilinin boyundan düzgünlük çalmasaydı, Zâtî onun parmağına kamış yürütmezdi.” Zâtî’ye göre sevgilinin boyuna özenip onu taklit etmeye kalkışan elif, büyük suç işlemiştir ve bunun cezası da parmağına kamış yürütmektir:

Kâmet-i yârdan ol togrılug ugurlamasa

Elifün barmagına Zâtî yürütmezdi kamış (C.2, G.596/7)

4.3.11.1.5. Kilk

Kilk, genel olarak kamış demektir. Özellikle kalem yapılan kamışa bu ad verilir (Yazır, 1974: 164–165). Aşağıdaki beyitte kalem gıcırtısı, inilti olarak düşünülmüş ve ney sesi ile bağdaştırılmıştır. Perde, delik anlamına gelmektedir. Neyde 9 tane perde bulunur. Zâtî, bu dokuz perdenin sırrını keşf etmek istemektedir. Bunu da kilk aracılığıyla yapmak niyetindedir:

Bu tokuz perdenün esrârını Zâtî ide keşf

Himmet it kim ney-i kilkündeki elhân-ı sarîr (C.1, G.136/7)

4.3.11.1.6. Mısra

Mûsîkâr, birçok kamışın yan yana dizilmesinden oluşmuş bir üfleme çalgısıdır. Bu beyitte Zâtî, kendi şiirini övmekte, şiirinin her mısra’ının tatlı kamıştan yapılan nazik nefesli bir müzik aleti (yani mûsîkâra); nazmının her sayfasının ise fesahat meclisinin mûsîkârı olduğunu söylemektedir. Ancak burada dikkati çeken, mısra kelimesinde gizli olan Mısr kelimesidir, ki bu da şirin kelimesi ile ilgilidir. Bilindiği gibi şeker Mısır’dan getirilirdi. Bu beyitte gizli olarak buna gönderme yapılmıştır. Ayrıca, Zâtî’nin sahife kelimesini hem vezne uyması için hem de mûsîkârın ateşle münasebeti dolayısıyla suhfe (yanmış, tutuşmuş) kelimesini tercih etmesi de tesadüf değildir: Dôstlar her mısra‘ı nâzüg-nefes şîrîn kamış

Suhfe-i nazmum fesâhat bezmi mûsîkârıdur (C.1, G.253/3)

4.3.11.1.7. Ok

Mûsîkâr, birçok kamışın yan yana dizilmesinden oluşmuş bir üfleme çalgısıdır. Saray müzikçileri buna “düdükçü” derlerdi. Đrili ufaklı birçok kamış düdüğün bir ses düzenine göre yan yana getirilmesiyle yapılır. Dîvân şiirinde mûsîkâr bazen şekil bakımından sevgilinin kirpiklerine benzetilir (Serdaroğlu, 2006: 402).

“O can, kamıştan yapılmış oklarını yine bedenime dizdi. Beni belâ meclisine mûsîkâr yapacağa benziyor.” Mûsikâr, birçok kamışın yan yana dizilmesiyle meydana geldiği için beyitte “kamış” kelimesi tercih edilmiştir. Ok gibi uzun, düzgün olan kamışlar mûsikârı oluştururlar. Ok, tevriyeli olarak kullanılmıştır. Yayın ucuna takılan alet olarak tanımlandığı gibi Dîvân şiirinde sevgilinin kirpiklerinin yerine de kullanılmaktadır:

Cismüme ol cân yine dizdi kamışdan okların

Ol beni benzer belâ bezmine mûsîkâr ider (C.1, G.238/2)

Ayrıca mûsikâr, gayet büyük ve efsanevî bir kuştur. Rüzgâr estikçe, çok delikli gagalarından çeşit çeşit sesler çıkarmış. Çeşitli renk ve şekillerle süslüymüş. Gagasındaki 360 delik nedeniyle çıkardığı sesleri ile etrafında toplanan kuşları yiyerek geçinirmiş (Pala, 2003: 266). Âşık, kendini mûsikâra benzetmektedir. O, gam meclisinin dertli dertli öten kuşudur. Sevgili, onu kamıştan okları (kirpikleri) ile vurmuştur:

Şöyle düzdi cismüme ol cân kamışdan okların

Dir gören bu bezm-gâha derd mûsîkârıdur (C.1, G.468/6)