• Sonuç bulunamadı

KADININ KOCASINA İTAAT ETMESİ

Belgede Telegram: t.me/oxu365 (sayfa 169-175)

HUSUSUNDA ONLARDAN İZİN İSTEDİĞİNDE İZİN VERMELERİ VE KENDİ ETRAFINDA HANIMLARININ TOPLANIP

20. KADININ KOCASINA İTAAT ETMESİ

20. KADININ KOCASINA İTAAT ETMESİ

77. … Ebu Hureyre [radıyallahu anh] dedi ki:

“Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem]’e; kadınların en hayırlı olanı(n kim olduğu) soruldu.

Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem]:

– ‘(Kendisine bir şey yapmayı) emrettiğinde itaat eden, baktığında sevinç veren ve (yokluğunda) kendi (ırzı)nı ve malını koruyan kadındır!’ diye cevap verdi.”[617]

Açıklama:

Hiçbir şekilde gönül bağlamaya değmeyen bu dünyanın en değerli varlığı, Resûl-i Ekrem Efendimiz tarafından “Dünyanın fayda sağlayan en hayırlı varlığı, saliha (yani dine bağlı) kadındır”[618]

hadisinde geçtiği üzere saliha/dinine bağlı kadın olarak belirtilmiştir. Zira erkeğini bu değersiz dünya hayatına kapılıp mahvolmaktan koruyan, dine bağlı kadındır. Böyle asil bir varlık, kocasını hem şehvet girdabında boğulmaktan kurtarır hem de onu daha fazla dünyalık kazanmaya zorlamayarak gayr-i meşrû kazanç yollarına dalmaktan korur. Böyle olmadığı takdirde, dünya hayatı geçici de olsa, bir faydalanma yerinden çok bir azap yeri, çilehâne olur. Bu hâli Resûl-i Ekrem Efendimiz bir başka hadisinde ne güzel anlatır:

“İnsanı mutlu eden üç şey vardır: Dine bağlı kadın, iyi bir ev, iyi bir binek.

“İnsanı mutsuz eden üç şey ise kötü bir kadın, kötü bir ev, kötü bir binektir.”[619]

Nitekim Tevbe sûresinin 34 ve 35. âyetleri inince, ashâb-ı kirâm büyük bir telâşa kapılmıştı. Bu âyetlerde zekât ve sadaka vermeden dünyalık biriktirenlerin dayanılmaz işkencelere uğratılacağı anlatılıyordu.

Peygamber Efendimiz onların endişe ve korkularını şu sözleriyle giderdi:

“Siz Allah’a şükreden bir kalbe, O’nu anıp zikreden bir dile ve mümine bir kadına sahip olmaya bakın.

Böylesi bir kadın, âhireti kazanmanıza da yardımcı olur.”[620]

Hz. Ali [radıyallahu anh], “Rabbenâ âtinâ fi’d-dünyâ hasene ve fi’l-âhireti hasene”[621] (Rabbimiz bize dünyada da iyilik ver, âhirette de iyilik ver) âyetindeki “hasene” ifadesini, ‘dine bağlı kadın’ diye tefsir etmiştir.

Peygamber Efendimiz bir başka hadis-i şerifinde, kadının genellikle malı, soyu veya güzelliği gibi sebeplerle eş olarak seçildiğini belirttikten sonra: “Sen dine bağlı olan kadınla evlen ki, mutlu olabilesin”

buyurmuştur.[622] Çünkü dine bağlı kadın, İmam Gazzâlî’nin de dediği gibi, kocasının dinî vazifelerini hakkıyla yerine getirmesine yardım eder. Dinine bağlı olmayan kadın ise kocasını dinin gereklerini yapmaktan alıkoyabileceği gibi, onu kötü yollara da sürükleyebilir.

Konumuzla ilgili hadiste ise saliha/dine bağlı kadının üç özelliğinden bahsedilmektedir:

Birincisi: “Emrettiği zaman itaat eder.”

Emir: İstemek, bildirmek, nasihat etmek, beyan etmek, rica etmek, emir buyurmak gibi anlamlara geliyor.

Emir, Arapça’da âmir olanın, hâkim olanın sözü olarak kullanılıyor.

Mesela müminlere “emr-i ma’ruf” yapmak emredilmiş; yani “iyiliği emretmek…” Elbette “kaba güçle iyilik emretmek”ten bahsedilmiyor. İyiliğe ancak güzel sözle yönlendirebilirsiniz. Burada “emir” kelimesi söyleyene, “sen söylediğin sözün emiri ol, konuya hâkim ol ve bilmeyene nasihat et” anlamında kullanılıyor.

Nisâ suresinin 34. âyeti gereği erkek, evin hâkimi olduğu için onun karısından istekleri hadis-i şeriflerde emir olarak geçiyor. Erkeğin “Karıcığım, bana bir çay verebilir misin?” sözü de emirdir, zira “emîr”in yani beyin sözüdür. Yoksa burada erkeğin “Bana çay getir” gibi kaba bir cümle kullanılması kastedilmiyor. Çünkü Kur’ân-ı Kerim’de Yaradanımız, kadın ve erkeğe “Sözün en güzelini söyleyin”[623] buyuruyor.

Kabalık zaten mümine yakışan bir davranış modeli değil. Peygamber Efendimiz, hiç kimseye -yanında çalışanlara bile- “Bunu niye böyle yaptın?” diye sert bir söz söylememiş, kadınlara, çocuklara, çalışanlara son derece şefkatli davranmıştır.

”Kapının yanında hanımın efendisine (seyyidihâ) rastladılar.”[624]

Rabbimiz kadının kocası geldiğinde kocasını “seyyidi” yani “efendisi” kelimesi ile tanımlamış. Erkeğin efendiliğini kabul etmek kadını köle yapmaz. Efendinin eşi yapar. Kralın eşi kraliçedir. Kadın erkeği köle yaparsa da kölenin karısı olur.

İkincisi: “Baktığında sevinç verir.” Bakıldığında sevinç duyulmasının şartı; güleryüzlü, bakımlı ve süslü olmak şeklinde anlaşılıyor.

Kadına süs yakışır. Kadın kendine özen göstermeli, bakımlı olmalıdır: Bir erkeğin bir kadına baktığında hoşuna gidecek şey, güler yüzden sonra kadının süslenmiş olmasıdır. Bakımlı ve süslenmiş bir kadına bakan koca, sevinç duyar. Erkekler için görünüş çok önemlidir. Günümüzde boşanma sebeplerinde erkeklerin en çok gösterdiği sebep, “Kendine hiç bakmıyordu” oluyormuş.

Hanımların eşlerinin yanında giyinip süslenmeleri ve aralarındaki ilişkiyi karı-koca ilişkisi şeklinde tutmak için gayret göstermeleri iyi olur yaşları eğer doksan olmadıysa…

Erkeğe de kadına benzeyecek şekilde süslenmek yasaklanmış. Erkeğin süsü de erkeksi olmalı, erkek temizlik ve şahsi bakımına dikkat etmeli.

Kadının süslenmesinin en çok faydası da kendine. Kadınlar aynada iyi gördüğü kadar kendini iyi hisseder.

“Çocuğu oyundan, kadını süsten men ederseniz fıtratları bozulur” diye bir söz vardır.

Bu durumda kadının neşeli, çocuksu yanını kaybetmemesi lazım.

Üçüncüsü: “(Kocasının yokluğunda) kendi (ırzı)nı ve malını koruyan kadındır.”

Sâliha kadın, kocasının hata ve kusurlarını onun yüzüne vurmayan, bunlarla onu utandırmayan kadındır.

Sevginin bir numaralı düşmanı “yermek”tir. Kişi yerildiği zaman sevilmediğini düşünür, hele bir de söyleyiş tarzı hoş değilse. Oysa belki eleştiren kişi onun iyiliği için söylüyordur, fakat çoğu zaman üslup sözün önüne geçebilir.

İnsanların değiştirebileceği ve değiştiremeyeceği şeyler vardır. Kadın ya da erkek fark etmez, kişi değiştiremeyeceği bir konuda tenkit aldığında kendini çaresiz hisseder ve eleştiren kişiye karşı olumsuz duygular beslemeye başlar. Mesela insanlar fizikî yönlerini değiştiremezler. Eşinin; kaşı-gözü, saçı-başı, boyu gibi konularda eleştiri yapan biri onu derinden yaralar.

Ya da ailesi ile ilgili konularda yapılan eleştiriler de böyledir. Kişi ailesini de onların huyunu da değiştiremez. Aile ile ilgili eleştirileri kişiler kendi üzerlerine alırlar. Bir kadın kocasına onun annesi ile ilgili olumsuz şeyler söylüyorsa -ki bu olumsuzluklar kayınvalidede gerçekten var da olsa erkek çok incinir- ve karısı “annen kötü” anlamında sözler söylediğinde erkek bu sözleri “sen kötü bir kadının kötü oğlusun” diye anlar.

Hadis-i şerifte kendi hakkında, bir de malı hakkında erkeğin eksiklikleri yüzüne vurmayan kadının sâliha vasıfları taşıdığından bahsediliyor. İş ve mal-mülk konusu da birçok erkeğin en hassas oldukları konulardan biri, hatta en önceliğidir. Bazı erkekler gücü erkeklik ile bağlantılı görürler. Bu yüzden erkek işi ve kazancı konusunda eleştirildiği zaman bunu erkekliğine bir saldırı olarak algılar. Bu da eşinden soğumasına sebep olur.

Kısaca, sâliha kadın, şikâyet eden değil, şükreden kadındır. Kötüleyen, söylenen, şikâyet eden kadın başta kendi hayatını, sonra da erkeğin ve çocukların hayatını yer bitirir. Erkekler kadının nazik, şefkatli, sabırlı, tatlı ve şartsız sevgisini aldıklarında onlar da sevgilerini rahat gösterirler. Bu meziyetler kadına dünya ve ahiret mutluluğu olarak döner.

78. … Abdullah bin Mıhsan [rahimehullah] yoluyla halası anlatıyor:

“Abdullah bin Mıhsan [rahimehullah]’ın halası (bir gün) Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem]’in yanına girdi. Bunun üzerine Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem], (onun) bazı ihtiyaçlarını gidermek için kalktı.

Derken onun bazı ihtiyaçlarını giderdi. Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem] ona:

– ‘Senin bir kocan var mı?’ diye sordu. Halası:

– ‘Evet (var)!’ dedi. Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem]:

– ‘Sen ona karşı nasılsın?’ diye sordu. Halası:

– ‘Gücümün yetmediği şeyler dışında ona karşı hiçbir şey eksik etmem!’ diye cevap verdi.

Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem]:

– ‘O halde, sen, onun neresinde olduğuna (iyi) bak. Çünkü kocan senin cennetin ve cehennemindir!’ buyurdu.”[625]

79. … Husayn bin Mıhsan [rahimehullah] yoluyla halası (radıyallahu anha) anlatıyor:

“Husayn bin Mıhsan [rahimehullah]’ın halası, (bir gün) bir ihtiyacı(nı gidermek) için Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem]’in yanına geldi. Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem] onun ihtiyacını giderdi. Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem] ona:

– ‘Senin bir kocan var mı?’ diye sordu. Halası:

– ‘Evet (var)’ diye cevap verdi. Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem] ona:

– ‘Sen ona karşı nasılsın?’ diye sordu. Halası:

– ‘Gücümün yetmediği durumlar hariç ona karşı hiçbir şeyi eksik etmem!’ diye cevap verdi.

Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem]:

– ‘O halde, sen, onun neresinde olduğuna (iyi) bak. Çünkü kocan, senin cennetin ve cehennemindir!’ buyurdu.”[626]

80. … Husayn bin Mıhsan [rahimehullah] dedi ki:

“Halam bana şunu anlattı:

Halam (bir gün) Peygamber [sallallahu aleyhi ve sellem]’e geldi… (bu hadisi) benzer lafızla nakletti.”[627]

81. … Husayn bin Mıhsan [rahimehullah] anlatıyor:

“Husayn bin Mıhsan [rahimehullah]’ın halası, (bir gün) Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem]’e geldi…

(bu hadisi) benzer lafızla nakletti.”[628]

82. … Husayn bin Mıhsan [rahimehullah] anlatıyor:

“Husayn bin Mıhsan [rahimehullah]’ın halası, (bir gün) Peygamber [sallallahu aleyhi ve sellem]’e geldi…

(bu hadisi) benzer lafızla nakletti.”[629]

83. … Husayn bin Mıhsan [rahimehullah] anlatıyor:

“Husayn bin Mıhsan [rahimehullah]’ın halası, (bir gün) Peygamber [sallallahu aleyhi ve sellem]’e geldi…

(bu hadisi) benzer lafızla nakletti.”[630]

84. … Husayn bin Mıhsan [rahimehullah] anlatıyor:

“Husayn bin Mıhsan [rahimehullah]’ın halası, (bir gün) Peygamber [sallallahu aleyhi ve sellem]’e geldi…

(bu hadisi) benzer lafızla nakletti.”[631]

85. … Husayn bin Mıhsan [rahimehullah] anlatıyor:

“Halam bana şunu bildirdi: Halam (bir gün) bir şey sormak için Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem]’in yanına girdi. Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem] ona:

– ‘Senin kocan var mı?’ diye sordu. Halam:

– ‘Evet (var)!’ dedi. Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem]:

– ‘Sen ona karşı nasılsın?’ diye sordu. Halam:

– ‘Ey Allah’ın Resûlü! Ona karşı hiçbir şey eksik etmem!’ dedi. Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem]:

– ‘(Kocana) iyi davran. Çünkü o senin cennetin ve cehennemindir!’ buyurdu.”[632]

Açıklama:

Husayn bin Mıhsan yoluyla halasından nakledilen 78, 79, 80, 81, 82, 83, 84 ile 85 nolu hadisleri konu

bağlamında değerlendirmek gerekirse;

İnsanının kendini gerçekleştirebilmesi ve amacına ulaşabilmesi için -kendi irade ve çabası yanında-dayanışma ve yardımlaşmaya ihtiyacı vardır. Bu yanında-dayanışma ve yardımlaşma İslam’a göre, merkezden çevreye doğru şu daireler içinde gerçekleşecektir: Aile, komşu, millet (kavim), ümmet (İslam kavimleri, milletleri) ve insanlık. Dairelerin merkezinde aile, sonra komşular ve yakınlar, sonra millet, sonra ümmet ve nihayet insanlık vardır.

Merkez aynı zamanda temeldir; aile temeli olmadan diğer yapıların oluşması, varlıklarını koruması mümkün değildir. Dayanışma ve yardımlaşma bir davranış biçimidir; her davranış biçimi gibi bunun da motiflere ihtiyacı vardır; aileyi kurmaya ve aile içinde dayanışma ve yardımlaşmaya iten başlıca motifler cinsel güdü, sevgi, korku, güvenlik ihtiyacı, eğitim ve devamlılık arzusudur.

İslam aileyi kurarken bütün bu motifleri gözönüne almış, gerekli teşvik ve yönlendirmeleri yapmıştır.

İstikrarlı, huzurlu, verimli bir aile hayatı için gerekli bulunan hukukî ve ahlâkî düzenlemeleri ilahî irşad doğrultusunda yapmış, aile hayatının değişime açık yönlerini örf, adet ve gelişmelere bırakmıştır. Kitap ve Sünnet’ten hareketle ortaya konmuş bulunan İslam aile hukuku (evlenme, boşanma) ciltlere sığmayacak zenginliktedir. Ailede roller, yardımlaşma, nafakanın çoğunluğu ve niteliği, sosyal ilişkiler gibi konularda değişime açık bulunan hüküm ve uygulamalar örf ve âdete bırakılmış, bunların ma’rufa yani Müslümanlar’ın iyi, güzel, uygun bulmalarına göre yürütülmesi istenmiştir.[633]

Ailenin bir okul, ibadethane, sıcak ve aydınlık bir yuva, sığınak, sosyal iletişim birimi ve keyfiyetli nüfus üretim kaynağı olabilmesi için diğer aile fertlerinden önce karı-koca arasında karşılıklı sevgi, saygı ve şefkatin bulunması gerekir.

Genişten dara doğru birbiri içine girmiş, biri diğerini tamamlayan ve koruyan insanlık, ümmet, kavim, kabile ve aile halkalarının çekirdeğini İslam’da vazgeçilmez bir kurum olarak aile teşkil etmektedir. İslam’ın ve Peygamber Efendimiz’in [sallallahu aleyhi ve sellem] ona verdiği önem ve bu öneme uygun eğitim, yönlendirme ve düzenlemeler sayesinde İslam ailesi, asırlar boyu kendisinden bekleneni vermiştir, vermektedir.

Evlilik akdi karşılıklı haklar ve vazifeler getiren bir akittir. Birbirine evet diyen eşler, karşılıklı hak, menfaat ve namusa riayet sözü de vermiş olurlar. Aile reisliği dışında haklar ve menfaatler eşitlik esasına göre dengelenmiştir:

“Onların (yani kadınların) normal ölçüler içinde vazifeleri kadar hakları da vardır; erkeklerin ise onların üstünde bir dereceleri vardır.”[634]

Buradaki “derece”den maksat, aile reisliğidir. En küçük topluluklarda, hatta yolculuk gibi geçici olanlarında dahi bir başkan ve düzen isteyen İslam’ın, bir ömür sürecek olan evlilik birliğinde bir aile reisi ve düzeni istemesi tabiîdir. Reislik daha ziyade ailenin dışa karşı temsilinde ve korunmasında kendini gösterdiğine göre, yaratılıştan gelen vasıflarıyla erkeğin buna daha uygun olduğu da ortadadır. Kocanın reisliği kadının sosyal ve hukukî şahsiyetini gölgelemez; kadın haklarını kullanır, malı kendisine aittir, dilediği gibi tasarruf eder, soyadını da kullanabilir… Bir başka hadiste hem erkek ve hem kadın çobana benzetilmiştir, her ikisine de sorumluluk sahalarında görevler verilmiştir.[635]

Erkeğin, kadınlar üzerinde güçlü olmasının veya evin lideri olmasının anlamı, kadının başına musallat olan, her isteği mutlak surette yerine getirilecek bir hâkim olma anlamında değildir.

Bu ifade erkeğin, evin idarecisi ve işlerini yürüten olduğu anlamına gelmektedir. Sultanın ve hükmün bu işin içinde yeri yoktur. Bu nedenle kadın kocasının sözüne cevap verebilir, onunla tartışabilir ve söylediği şeylerde karşılıklı olarak görüş alışverişinde bulunabilir. Çünkü kadın ve koca, bir bütünün iki parçasıdırlar;

amir ve memur değillerdir yahut hâkim ve mahkûm değillerdir. Ancak evin idaresi hususunda yetkiyi elinde bulunduran iki insan gibidirler. Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem] evinde böyle idi ve eşlerine karşı böyle davranırdı. Devlet başkanı olmasına rağmen evinde baskıcı bir başkan değildi.

Buradan anlaşılıyor ki, erkeğin kadın üzerinde kuvvetli olması emir, yani idare açısındandır, yoksa hâkimiyet ve baskı açısından değildir; kadının da görüşü alınır ve onunla tartışılabilir.

Bu bağlamda İslam hukuku açısından ailede eşlerin amaca uygun olarak seçilmesi çok önemlidir.

İnsanların eş seçiminde kullandıkları ölçüler farklıdır ve çoğu kez geçici hevesler ve zevklerin etkisi söz konusudur. Bu sebeple Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem] Efendimiz ümmetini eş seçimi konusunda uyarmış ve sağlam ölçüler getirmiştir. Bir hadiste şöyle buyurmuştur:

“Kadın dört özelliğinden dolayı seçilir: Malı, soyu sopu, güzelliği ve dine bağlılığı; evlilikten hayır görmen için eşin dine bağlı olanını seç.”[636]

Peygamberimizin bu değerlendirmelerine göre eş seçiminde öncelik, dine bağlılık ve ahlaka verilecek, diğer iyi ve güzel vasıflar önem bakımından ikinci sırada tutulacaktır.

Eşlerin bahtiyarlığı çok önemlidir. Aile yuvası bunun için kurulmuştur. Eşler bir bütünün iki parçası oldukları için birbirlerine her zaman ihtiyaç duyarlar. Huzuru ancak birlikte yakalayabilirler.

Aile reisi aile fertlerini mutlu etmeyi hedef almalıdır. İnsanın mutlu olması her şeyden önce iyi bir din kültürü almasıyla mümkündür. Bu sebeple aile reisi idaresi altındakilere öğrenilmesi farz olan bilgileri öğretmeli ve böylece onları yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden korumalıdır.[637] Sonra onları en iyi şekilde yedirip giydirmeli, en iyi meskenlerde yaşatmaya gayret etmeli ve onların birbirleriyle iyi geçinmelerini sağlamalıdır.

Bir kadın kocasına karşı sorumlu olduğunu düşünerek evini imkânları ölçüsünde en güzel şekilde tanzim etmeli, kocasının haklarını korumalı, malını israf etmemeli ve ona her türlü ihanetten sakınmalıdır. Onun önemli bir görevi de çocuklarını iyi bir insan ve iyi bir müslüman olarak yetiştirmeye çalışmak, bilgi, görgü, eğitim ve öğretimleriyle ilgilenmektir.

Eşlerin birbirlerine karşı görevleri vardır. Mutlu bir hayat sürebilmek için bu görevleri kusursuz yapmaya çalışmaları gerekir.

Hadisin konumuzla ilgili yanı ise şudur: Evli bir kadın, evliliğin gereği olarak kocasına karşı bazı sorumluluklar taşır. Evin idaresi, eşyaların muhafazası, namus ve iffetin korunması, görev ve sorumluluklarının başlıcasıdır. Bu durumda, kadın kocasına veya evine karşı sorumluluklarını yerine getiremeyecek olurlarsa Yüce Allah bu konuda kocaya hitaben şöyle buyurmaktadır:

“Şayet itaat ederlerse, onlara karşı haddi aşmayın.”[638]

Yuvasının mutlu ve huzurlu olmasını isteyen, kocasını hiçbir şekilde elinden kaçırmamayı arzu eden bir kadın, Peygamber Efendimiz’in hadisimizde geçen “kocan senin cennetin ve cehennemindir” şeklindeki uyarısına önem vermelidir. Çünkü eşler, birbirlerini tehlikelerden koruyan birer elbise sayılmışlardır.

Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, 8/184 (8912); Nesâî, Nikâh 14 (3179). Ayrıca bk. Ahmed bin Hanbel, el-Müsned, II, 251, 432, 438; Hâkim, el-Müstedrek, II, 161-162; Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, VII, 82; Şuabu’l-İman, III, 87.

Müslim, Radâ’ 64 (1467); Nesâî, Nikâh 15; İbni Mâce, Nikâh 5 (1855); Ahmed bin Hanbel, el-Müsned, 2/449, 497.

Ahmed bin Hanbel, el-Müsned, 1/168.

İbni Mâce, Nikâh 5.

el-Bakara suresi, 2/201.

Buhârî, Nikâh 15; Müslim, Radâ` 53.

el-İsrâ suresi, 17/53.

Yûsuf suresi, 12/25.

Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, 8/184 (8913); Ahmed bin Hanbel, Müsned, IV, 341; İbni Ebi Şeybe, el-Musannef, IV, 304; Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat; Hâkim, el-Müstedrek, II, 189; Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, VII, 291; el-Âdâb, s. 63; Şuabu’l-İmân, III, 87.

Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, 8/185 (8914). Ayrıca bk. Ahmed bin Hanbel, el-Müsned, 45/341 (27352); Hâkim, el-Müstedrek, 2/206 (276); Humeydî, el-Müsned, 1/349 (358); Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, 25/183 (449).

Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, 8/185 (8915). Ayrıca bk. Ahmed bin Hanbel, el-Müsned, 31/341 (19003).

Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, 8/185 (8916). Ayrıca bk. Ahmed bin Hanbel, el-Müsned, 31/341 (19003).

Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, 8/185 (8917). Ayrıca bk. Ahmed bin Hanbel, el-Müsned, 45/341 (27352).

Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, 8/185 (8918). Ayrıca bk. Ahmed bin Hanbel, el-Müsned, 45/341 (27352).

Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, 8/185 (8919). Ayrıca bk. Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, 25/183 (448); İbni Ebi Şeybe, el-Musannef, 3/557 (17125).

Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, 8/186 (8920). Ayrıca bk. Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat, 1/168 (528);

en-Nisâ suresi, 4/19.

el-Bakara suresi, 2/228.

Buhârî, Nikâh 80, 89.

Buhârî, Nikâh 15.

et-Tahrîm suresi, 66/6.

en-Nisâ suresi, 4/34.

21. KOCASININ YATAĞINDAN KÜSMÜŞ VAZİYETTE AYRI

Belgede Telegram: t.me/oxu365 (sayfa 169-175)

Outline

Benzer Belgeler