• Sonuç bulunamadı

HZ. PEYGAMBER’İN AİLEYE VERDİĞİ ÖNEM

Belgede Telegram: t.me/oxu365 (sayfa 23-26)

İnsan için cemiyet, cemiyet için de aile ne kadar önemli ise hak dinin ve son ve en kâmil tebliğcisi ve uygulayıcısı Peygamber Efendimiz [sallallahu aleyhi ve sellem] de aileye o kadar önem ve değer vermiştir.

Çünkü O’nun tebliğ ve tatbik ettiği dinin ortaya konuşu ile kâinatın yaratıcısı birdir; Vahid, Ehad, Hakîm ve Alîm olan Allah’ın iki eseri (din ve insan) arasında çelişkinin bulunmaması, birinin diğerine elbise ile vücut gibi uyması tabiidir.

Resûl-i Ekrem’in örnek uygulamasında kemaliyle tecelli eden İslam’ın, aileye verdiği yer ve önem şu tedbirler ve talimat tablosunda açıkça görülmektedir:

1. Yüce Allah’ın insanlığa örnek olarak sunduğu sevgili Resûlü bizzat evlenmiş, aile kurmuş; baba, dede, eş, kayınpeder, enişte gibi aileye bağlı sıfatlarla örnek davranışlar ortaya koymuştur. İlk evliliğini yirmi beş yaşında iken, kendisinden on beş yaş büyük ve dul olan bir hanımla yani Hz. Hatîce annemiz ile yapmış, elli yaşına varıncaya kadar bütün gençliğini bu tek hanımıyla yaşamış, çevresinde yaygın bir âdet olmasına rağmen ikinci bir eş edinmemiştir.

Neslini devam ettiren çocuklarının da annesi olan sevgili eşi vefat ettikten sonra yaşlı, genç birden fazla hanımla evlenmiş ve geride kalan on üç yılını bu hanımlarına manevî zenginlik ve mutluluk bahşederek geçirmiştir. O’nun gençliğini yaşlı, dul ve tek hanımla geçirmesi evlilikte cinselliğin önüne geçen amaçların bulunduğunu ve gerektiren ciddi bir sebep bulunmadıkça ailenin tek hanımla kurulacağını göstermektedir.

Daha sonraki eşlerini edinmesinde her birine ait siyasî, toplumsal, ahlâkî, dinî sebepler ve hikmetler vardır.

Ayrıca ümmetinde birden fazla hanımla evlenme bir sosyal vakıa olacağından bunlarla, Allah’a kulluk çerçevesinde bir aile hayatı yaşamanın eşi bulunmaz örneği verilmiştir.

2. Evlenmeyi teşvik etmiş, Allah’a daha fazla ve daha iyi kulluk edebilmek için evlenmeyi, aile hayatını terk etmek isteyenleri bundan vazgeçirmiştir. Sahabeden üç kişi Resûlullah’ın eşlerinden birine O’nun günlük ibadet hayatını sormuşlar, durumu öğrenince kendi ibadetlerini az bulmuşlar ve o andan itibaren kendilerini ibadete vermeyi kararlaştırarak; birisi gece sabahlara kadar namaz kılmaya, ikincisi her gün oruç tutmaya, üçüncüsü de aile hayatı ile ilgisini kesmeye azmetmişlerdi. Hz. Peygamber yaptıklarını öğrenince yanlarına geldi ve şöyle buyurdu:

“Yemin ederim ki ben hepinizden daha fazla Allah’tan korkar ve O’nun koyduğu sınırlara riayet ederim, fakat (aynı zamanda) nafile oruç tuttuğum da olur, tutmadığım da, gece namaz da kılarım uyku da uyurum, kadınlarla da evlenir aile hayatı yaşarım; imdi kim benim yolumdan ayrılırsa benden değildir.”[135]

O gençlere hitaben şöyle buyuruyor: “İmkân bulanlarınız evlensin; çünkü gözü ve iffeti en iyi koruyan evliliktir...”[136]

Resûlullah’ın talimatından çıkan sonuca göre imkânı müsait ve evlilik hukukuna riayet edebilecek olan kimselerin evlenmeleri gereklidir.

3. Evlenmeyi kolaylaştırmış, şeklini, şartlarını ve maddi külfetini asgariye indirmiştir. Şahitler huzurunda yapılmak veya vekillerinin yahut da velilerinin bir araya gelerek irade beyanında bulunmaları (“seninle evlendim”, “seni eş olarak kabul ediyorum” gibi örf ve âdete uygun bir ifadede bulunmaları) evliliğin oluşması için yeterlidir. Erkeğin kadına vereceği veya borçlanacağı mal (yani mehir) sembolik düzeyde olabilmektedir. Akit esnasında mehrin zikredilmemiş olması akdin sıhhatine mani değildir.

4. Evlenmek, aile kurmak isteyip de maddî, manevî engeller yüzünden bunu gerçekleştiremeyenlere yardımcı olmuş, evlenmelerini sağlamıştır.

Kendileri bir gün ashabı ile birlikte bulunurken bir kadın yanına gelmiş ve mehirsiz olarak O’nunla evlenmek istediğini bildirmişti. Peygamberimiz [sallallahu aleyhi ve sellem] kadına baktı, sonra tekrar başını

Adam yerine geçip oturdu, aradan uzunca bir süre geçince de ümidini keserek kalkıp gitmeye yöneldi.

Peygamber Efendimiz onu geri çağırtarak Kur’ân-ı Kerim’den ezbere bildiği kısımların olup olmadığını sordu, birkaç sureyi ezbere bildiğini öğrenince de şöyle buyurdu:

“Haydi al da git, bildiğin surelere karşı bunu sana veriyorum.”[137]

Peygamber Efendimiz ve eşlerinin büyütüp yetiştirerek, cariye ise azat ederek, engeli varsa yardımcı olarak evlendirdiği birçok erkek ve kadın olmuştur.

5. Ailede eşlerin amaca uygun olarak seçilmesi çok önemlidir. İnsanların eş seçiminde kullandıkları ölçüler farklıdır ve çoğu kez geçici hevesler ve zevklerin etkisi söz konusudur. Bu sebeple Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem] Efendimiz ümmetini eş seçimi konusunda uyarmış ve sağlam ölçüler getirmiştir. Bir hadiste şöyle buyurmuştur:

“Kadın dört özelliğinden dolayı seçilir: Malı/zenginliği, soyu/asaleti, güzelliği ve dine bağlılığı.

Evlilikten hayır görmen için dine bağlı olanı seç!”[138]

Ashabı ile beraberken yanlarından bir adam geçti. Peygamber Efendimiz:

– “Bu adam hakkında ne dersiniz?” diye sordu. Sahabiler:

– “Bu kişi bir kızı isterse verirler, bir iş için aracı olursa geri çevirmezler, konuşursa dinlenir”

dediler.

Bir müddet sükût ettiler, sonra Müslümanlar’ın yoksullarından biri geçti. Peygamber Efendimiz:

– “Bu adam hakkında ne dersiniz?” diye sorunca sahabe:

– “Bu adam birinden kız istese vermezler, bir iş için aracı olup ricada bulunsa geri çevirirler, konuşsa dinlemezler” cevabını verdiler. Peygamberimiz:

– “Bu fakir, öbür zengin gibi dünya dolusu insandan daha hayırlıdır” buyurdu.[139]

Peygamberimizin bu değerlendirmelerine göre eş seçiminde öncelik dine bağlılık ve ahlaka verilecek, diğer iyi ve güzel vasıflar önem bakımından ikinci sırada tutulacaktır.

6. İstikrarlı, huzurlu, verimli bir aile hayatı için gerekli bulunan hukukî ve ahlâkî düzenlemeleri ilahî irşad doğrultusunda yapmış, aile hayatının değişime açık yönlerini örf, âdet ve gelişmelere bırakmıştır. Kitap ve Sünnet’ten hareketle ortaya konmuş bulunan İslam aile hukuku (münâkehât/evlilik, mufârakât/boşanma) ciltlere sığmayacak zenginliktedir. Ailede roller, yardımlaşma, nafakanın nicelik ve niteliği, sosyal ilişkiler gibi konularda değişime açık bulunan hüküm ve uygulamalar örf ve âdete bırakılmış, bunların ma’rufa[140] kırgınlıkla nasıl meşgul olduğunu şu olayda görüyoruz. Birinin babası, diğerinin amcazadesi olan Peygamber Efendimiz bir gün Fâtıma annemizin evine gelmiş ve Hz. Ali’yi evde bulamamıştı. Kızı Fâtıma (radıyallahu anhâ)’ya:

– “Amcamın oğlu nerede?” diye sorduğunda:

– “Aramızda bir şey oldu, bana kızıp dışarı çıktı, öğle istirahatini benim yanımda yapmadı” diye cevap aldı.

Bu cevap üzerine Peygamberimiz, birini, Hz. Ali’yi aramak üzere gönderdi, arayan kişi biraz sonra döndü ve onun mescitte uyumakta olduğunu haber verdi. Efendimiz mescide geldiğinde Hz. Ali hâlâ uyuyordu, üzerinden ridası kaymış, vücudu toprağa bulanmıştı. Sevgili kayınpederi bir yandan mübarek elleriyle vücudundaki toprağı silerken diğer yandan:

– “Kalk ‘toprak babası’, kalk ‘toprak babası’ (Ebu Turâb)” diyerek onu kaldırdı, beraber eve gittiler, kırgınlık ortadan kalktı, mutlu hayatın akışı kaldığı yerden devam etti.[143]

Hz. Ali bu tatlı hatırasını yâd eder ve en sevdiği adının “toprak babası, topraklı” manasına gelen “Ebu Turâb” olduğunu söylerdi.

Yine aynı yüce aileye, müminlerin sevgilisi ehl-i beyte ait bir başka örnek, Hz. Ali’nin, eşi Fâtıma üzerine -ikinci bir eşle- evlenme teşebbüsünde ortaya çıkmıştır. Bunun Hz. Fâtıma’yı üzeceğini, günaha sokabileceğini (fitne), ailenin huzur ve mutluluğunu gölgeleyeceğini düşünen Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi ve sellem] yangını ilk kıvılcımında önlemek üzere derhal harekete geçmiş, “Hz. Ali, eşi Fâtıma’yı boşamadıkça üzerine o kadını alamaz” demiş, sevgili damadı da eşini ve kayınpederini üzmemek, aile mutluluğuna gölge düşürmemek için bu teşebbüsünden vazgeçmiştir.[144]

8. Çocukların eğitim ve istikballerinden birinci derecede aileyi sorumlu tutmuştur.

Yüce Allah’ın “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun...”[145]

buyruğunun nasıl yerine getirileceğini ümmetine öğretmek üzere hem kendi ailesinde uygulama örnekleri vermiş hem de değeri zamanları aşan sözler söylemiştir:

“Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürüsünden mesuldür. Yönetici çobandır. Aile reisi erkek ailesinin çobanıdır. Kadın evin ve çocuğun çobanıdır... Hasılı, hepiniz çobansınız ve sürünüzden mesulsünüz.”[146]

“Hiçbir çocuk yoktur ki fıtrat üzere doğmasın, sonra ana-babası onu yahudi veya hıristiyan yahut mecusi yaparlar. Tıpkı bir hayvanın kendi cinsinden ve azası tam bir yavru dünyaya getirmesi gibi, siz onda hiçbir eksiklik görür müsünüz? Fakat kendiniz onun kulağını, kuyruğunu keser değiştirirsiniz.”[147]

“Çocuk yedi yaşına gelince ona namaz kılmasını telkin edin, on yaşına gelince zorla da olsa kıldırın.”[148]

Mâlik İbnü’l-Huveyris [radıyallahu anh] anlatıyor: “Ben ve aynı yaştaki genç arkadaşlarım Resûlullah’ın yanına gelmiş, yirmi gün kadar kalmıştık. Kendileri çok merhametli ve anlayışlı idiler, ailelerimizi istediğimizi veya özlediğimizi anlayınca geride kimleri bıraktığımızı sordu. Biz de kendisine onları bildirdik.

Şöyle buyurdu:

“Aile ocaklarınıza dönün, onlarla beraber kalın, bildiklerinizi onlara öğretin, gerekli talimatı verin...

Namazı beni kılarken gördüğünüz gibi kılın, namaz vakti girince biriniz ezanı okusun, en büyüğünüz de size imam olsun.”[149]

9. Yakından uzağa bütün aile fertlerinin aile bağlarına, bu bağın gerektirdiği hukuk ve edebe riayet etmelerini emretmiştir.

Bu emir, muhtaç olan akrabanın geçimini sağlama (nafaka) gibi konularda bağlayıcı bir kanun hükmündedir. Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem] şöyle buyurmuştur:

“Öncelikle annenin rızasını gözet ve ona iyi davran, öncelikle annene, öncelikle annene, sonra

babana, sonra da yakınlık derecelerine göre diğer akrabana.”[150]

“Üç kızı veya üç kız kardeşi olup da onlara karşı iyi davranan, onları hoşnut tutan herkes cennete girer.”[153]

“Bir kimsenin çocuğunun terbiyesi ile meşgul olması sadaka vermesinden daha hayırlı ve sevaplıdır.”[154]

“Hiçbir kimse çocuğuna, güzel ahlaktan daha üstün bir bağışta bulunmuş olamaz.”[155]

10. Ailenin bir okul, ibadethane, sıcak ve aydınlık bir yuva, sığınak, sosyal rabıta birimi ve keyfiyetli nüfus üretim kaynağı olabilmesi için diğer aile fertlerinden önce karı-koca arasında karşılıklı sevgi, saygı ve şefkatin bulunması gerekir. Bu sebeple birbirini sevmeyen, birbiri ile geçinemeyen, birbirinin haklarına riayet etmeyen çifti bir arada tutmanın manası yoktur.

Bu gerçekten hareket eden İslam, başka çare kalmadığında boşanmaya izin vermiş, bunun da aile sırlarını dışarıya açmadan, İslam kardeşliğine ve geçmiş hukuka zarar vermeden yapılmasını istemiş, bu maksatla aile meclisi ve hakemlik kurumuna yer vermiştir.[156]

Allah Resûlü’nün boşanmaya, aile bağına son vermeye bakışını şu cümlesi beliğ bir şekilde ifade etmektedir:

“Allah’ın en sevmediği helal, boşamaktır.”[157]

Ve Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurulmuştur:

“... Kadınlara iyi davranın. Onlarda hoşunuza gitmeyen bir şey olursa bilin ki, bir şey sizin hoşunuza gitmediği halde Allah sizin hakkınızda onu çok hayırlı kılmış olabilir.”[158]

Sonuç: Genişten dara doğru birbiri içine girmiş, biri diğerini tamamlayan ve koruyan insanlık, ümmet, kavim, kabile ve aile halkalarının çekirdeğini İslam’da vazgeçilmez bir kurum olarak aile teşkil etmektedir.

İslam’ın ve son peygamber olan Efendimizin [sallallahu aleyhi ve sellem] ona verdiği önem ve bu önemle mütenasip eğitim, yönlendirme ve düzenlemeler sayesinde İslam ailesi, asırlar boyu kendisinden bekleneni

PEYGAMBERİMİZİN GÜNLÜK

Belgede Telegram: t.me/oxu365 (sayfa 23-26)

Outline

Benzer Belgeler