• Sonuç bulunamadı

KADININ KENDİ GÜNÜNÜ, KOCASININ KADINLARINDAN BİRİNE VERMESİ

Belgede Telegram: t.me/oxu365 (sayfa 133-136)

METNİNİN FARKLI OLMASI

12. KADININ KENDİ GÜNÜNÜ, KOCASININ KADINLARINDAN BİRİNE VERMESİ

12. KADININ KENDİ GÜNÜNÜ, KOCASININ KADINLARINDAN BİRİNE VERMESİ

49. … Hz. Âişe [radıyallahu anhâ] dedi ki:

“Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem] (bir defasında hanımı) Hz. Safiyye [radıyallahu anhâ]’ya kırılmıştı.

Bunun üzerine Hz. Safiyye [radıyallahu anhâ] bana:

– ‘Sen Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem]’in benden razı olmasını sağlar mısın? Ben de sana (nöbet) günümü vereyim!’ dedi. Ben de:

– ‘Tamam!’ dedim.

Bunun üzerine Hz. Safiyye’nin zaferan boyasıyla boyanmış bir başörtüsünü aldım, onun üstüne su serptim ve onunla örtündüm. Hz. Safiyye’nin (nöbet) gününde Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi ve sellem]’in yanına girdim ve onun yanına oturdum. Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi ve sellem]:

– ‘Uzak dur, ey Âişe! Bu senin günün değildir!’ buyurdu. Ben de:

– ‘Bu, Allah’ın dilediği kuluna bahşettiği bir ikramıdır!’ dedim.

Sonra da durumumu ona bildirdim.”[495]

Açıklama:

Tarihin bize öğrettiği en temel hakikatlerden birisi şudur ki, aileden devlete kadar bütün müesseselerin ayakta durması, devam ve huzuru ancak adâletle sağlanabilmiştir. Adâlet, her hak sahibine hakkını vermektir. Adaletin olmadığı yerde zulüm vardır. Mazlumiyetler üzerine de fazilet, huzur ve mutluluk inşa etmek mümkün değildir.

Yine “kadınlarla iyi geçinin”[496] âyet-i kerîmesinin gereği erkeğin, çok eşli olması durumunda cinsel ilişki ve sevgi hariç hanımları arasında adaleti sağlaması öncelikli bir durumdur.

Diğer taraftan İslam dini kadınların haklarını korumak maksadıyla, adaleti sağlamaları ve hanımları arasında haksızlıklara yol açmaması bakımından birden fazla kadınla evli erkeklere çok evliliğin sorumluluğunu yerine getirmede birtakım ölçüler ve kıstaslar belirlemiştir. Bu ölçüler ve kıstaslar, hem kadınların haksızlıklara uğramasına engel olmak hem de kadınları zulme karşı korumak maksadıyla konulmuş ve hayatlarını, diğer kadınlar gibi mutlu ve huzurlu bir şekilde sürdürmelerini sağlamayı amaçlamıştır.

Bu sebepledir ki, Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem]’in hanımları, Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi ve sellem]’in hayatını anlamada önemli bir etkendir. Bir bakıma hanımlarından söz etmek, Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem]’den söz etmek demektir.

Medine’deki Yahudi kabilelerinden Nadiroğulları’ndan olan Hz. Safiyye; akıllı, faziletli, ibadete düşkün, yumuşak huylu, cesur ve cömert bir hanımdı. Dolayısıyla kalbini kırdığı Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi ve sellem]’in gönlünü bir şekilde alması gerekiyordu.

Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi ve sellem]’in Hz. Âişe [radıyallahu anhâ]’ya fazla ilgi göstermesi herkes tarafından bilinen bir durum olması sebebiyle, Hz. Safiyye [radıyallahu anhâ], Resûl-i Ekrem [sallallahu aleyhi ve sellem]’in gönlünü almak için nöbet gününü Hz. Âişe’ye hibe etmişti. Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi ve sellem]’in gönlünü almak için böyle bir yola başvurmuştu.

Kalbi kırılan Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi ve sellem] ise Hz. Safiyye’nin yanına gitmekten kaçınmamış, eşinin olumsuz tavrına rağmen ona merhametle davranmış ve yine ona karşı olumsuz bir tavır sergilememiş, benzeri kırıcı bir davranış şekli göstermemiştir. Ona olan kırgınlığını bir baskıya, şiddete, zulme ve haksızlığa dönüştürmemiştir. Diğer hanımlarına gösterdiği merhameti ona da göstermiştir. Adaletsizlikten sapmamıştır. Hatta Hz. Âişe [radıyallahu anhâ], Hz. Safiyye’nin zaferan boyasıyla boyanmış bir başörtüsünü alıp üzerine su serpmiş ve onunla örtünerek Hz. Safiyye’nin nöbet gününde Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi ve sellem]’in yanına girip onun yanına oturmuş, Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi ve sellem] de adaletli tavrını gösterek kendisine uzak durması gerektiğini, bu nöbet gününün ona ait olmadığını

belirtmiştir. Hz. Âişe [radıyallahu anhâ] bu durumu kendisine yönelik bir faydaya çevirmesinden dolayı ‘Bu, Allah’ın dilediği kuluna bahşettiği bir ikramıdır!’ diyerek Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi ve sellem]’le geçireceği mutluluğa binaen bunun Allah’tan kendisine bir ikram olduğunu söylemiştir.

Bilindiği üzere Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi ve sellem], gerek kendisinin eşlerine karşı tutum ve davranışında ve gerekse eşlerinin birbirleriyle olan tutum ve davranışlarında hep hak ile adaleti gözetmiş, onlara sevgi ve merhamet ile yaklaşmıştır.

Bilinen bir husustur ki, insanın maskesinin düştüğü tek yer aile hayatıdır. Maskelerin düştüğü yerde eksiklikler, ayıplar ve kusurlar da kendini gösterecektir. Bu durumda iktidarı elinde bulunduran taraf affedici, kusurları zaman zaman görmezden gelici, idare edici ve sabredici olursa, huzur ve saadetin devamına en büyük katkıyı göstermiş olur.

Bu bağlamda bir erkek, hanımları arasında her birine bir gün ve bir gece olmak üzere adaletli olmak zorundadır. Kadının hastalığı ve hayızlı olması onun hakkını düşürmez. Erkeğin, kadının günü ve gecesinde onun yanında kalması gerekir. Yine kocanın hanımları arasında sağlığında davrandığı gibi kendi hastalığında da adaletli olması gerekir. Ancak hareketten aciz kalması müstesna. O durumda hastalığın ağırlaştığı yerde kalır. Sağlığa kavuşunca yine taksime başlar.

Erkek ancak kendi rızasıyla hanımlarını aynı evde bir araya getirebilir. Başkasının günü ve gecesinde herhangi bir ihtiyaç olmadan diğerinin yanına giremez. Pek çok âlime göre herhangi bir ihtiyaç ve zaruret sebebiyle girmesi caizdir.

Sonuç itibariyle, birden fazla kadınla evli olan erkeklerin nikâhı altında bulunan kadınların nöbet günlerini birbirleriyle değiştirmelerinde bir sakınca bulunmamaktadır.

50. … Hz. Âişe [radıyallahu anhâ] dedi ki:

“Ben (kadınlar içerisinde) Sevde binti Zem’a gibi kendine özgü keskin zekâya sahip yerli yerinde bir kadın daha görmedim. Sevde binti Zem’a’nın yaşı ilerleyince:

– ‘Ey Allah’ın Resûlü! Ben seninle ilgili (nöbet) günümü Âişe’ye verdim!’ dedi.

Bunun üzerine Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem], Hz. Âişe’ye, kendi gününü ve bir de Sevde’nin gününü olmak üzere iki gün ayırırdı.”[497]

Açıklama:

Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi ve sellem]’in hayatı incelendiğinde ömrünün sonuna doğru dokuz hanımı olduğu görülür. Bunların odaları, Mescid-i Nebevî’nin bitişiğinde ayrı ayrı idi.

Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi ve sellem], yanında geçireceği hanımları arasında günleri paylaştırırdı.

Her birine bir gün tayin ederdi.

Resûl-i Ekrem Efendimiz, normal hakları bakımından hanımlarının hiçbirini diğerine tercih etmeden sırayla her gece birinin yanında kaldığı gibi hemen hemen her gün bütün hanımlarının evlerini dolaşır ve onları teker teker ziyaret edip hal ve hatırlarını sormaktan geri kalmazdı. Fakat günlük ziyaretlerinde cinsel münasebette bulunmazdı.

“Onlardan dilediğini geri bırakır, dilediğini de yanında barındırırsın”[498] âyet-i kerîmesine gelince; bazı müfessirlerin ifadesine göre ise bu âyet nazil olmadan önce hanımları arasında gecelerini adaletli bir şekilde paylaştırmak Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem] üzerine farz idi. Bu ise Resûl-i Ekrem’in gönlünü ve kafasını meşgul etmekte ve son derece çetin olan risâlet görevinin yükünü ağırlaştırmakta idi.

Oysa vahiy almak ve onu eksiksiz olarak tebliğ etmek gibi mesuliyet gerektiren bir görev, onun gönlünün ve kafasının bu gibi düşüncelerden tamamen uzak olmasını gerektiriyordu.

Bu hikmete bağlı olarak Cenab-ı Hak, Resûl-i Ekrem’in üzerinden gecelerini aileleri arasında eşit bir şekilde paylaştırma görevini kaldırdı. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem Efendimiz eskisi gibi gecelerini aileleri arasında eşit bir şekilde paylaştırma mecburiyetinden kurtuldu.

Bununla beraber yine de kendi fazileti ve ailelerine karşı beslediği sevgi ve saygı gibi duygular sebebiyle elinden geldiği kadar onların arasında gecelerini eşit olarak paylaştırmaya gayret etti ve izinlerini almadan bu sırayı bozmadı. Ancak bu izin sadece Resûl-i Ekrem’e ait özel bir izindir. Birden fazla hanımı olan kimseler gecelerini hanımları arasında eşit olarak paylaştırmakla mükelleftirler. Nitekim âyet-i kerîmenin

“onların gözlerinin aydınlanıp tasalanmamalarına ve hepsinin senin verdiklerine razı olmalarına en elverişli olan budur”[499] anlamına gelen devamı da bu tefsiri doğrulamaktadır.

Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi ve sellem]’in, Hz. Âişe’nin yatağında kendisine vahiy inmesinden dolayı

ona karşı sevgisi ve ilgisi daha fazlaydı.

Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi ve sellem] her gece sırayla birinin yanında kalırdı. Hz. Sevde [radıyallahu anhâ], yaşı ilerlemiş olmasından dolayı nöbet sırasını Hz. Âişe’ye vermişti. Bu sebeple Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem], Hz. Âişe’nin yanında daha fazla kalıyordu.

Bu da gösteriyor ki, Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi ve sellem], diğer hanımlarına nispetle hanımı Hz.

Âişe [radıyallahu anhâ]’ya daha fazla sevgi gösteriyor ve ona karşı daha fazla kalbî muhabbet ediyordu.

Hz. Sevde [radıyallahu anhâ], nöbet gününü Hz. Âişe [radıyallahu anhâ]’ya hibe ettikten sonra Hz.

Peygamber [sallallahu aleyhi ve sellem]’in ona iki gün ayırması arka arkaya değil, her ikisinin nöbetlerine tesadüf eden günlerdi. Çünkü âlimlerin çoğuna göre kendisine nöbet günü bağışlanan kadının yanında peşpeşe iki gün kalmak ancak diğer kadınların rızalarıyla caiz olur. Bununla birlikte nöbet hissesini diğer kumaya hibe etme işinde konuyla ilgili bir rivayette geçen “Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem] de Sevde’nin bu (nöbetini hibe etme) teklifini kabul etti”[500] ifadesinden dolayı kocanın rızası şarttır. Zira nöbet gününü hibe eden üzerinde onun da hakkı vardır. Nöbetini bağışlayan kadın dilediği vakit hibesinden dönebilir.

Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, 8/174 (8884); Ayrıca bk. İbni Mâce, Nikâh 48 (1973); Ahmed bin Hanbel, el-Müsned, 41/183 (24640), 42/57 (25122); Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr,24/70 (187); el-Mu’cemü’l-Evsat, 3/98 (2608).

en-Nisâ suresi, 4/19.

Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, 8/174 (8885). Ayrıca bk. Buhârî, Nikâh 98; Müslim, Radâ’ 47 (1463); Ebu Dâvud, Nikâh 37-38 (2138); İbni Mâce, Nikâh 47 (1972); Ahmed bin Hanbel, el-Müsned, 6/194-195, 197, 256.

el-Ahzâb suresi, 33/51.

el-Ahzâb suresi, 33/51.

Ebu Dâvud, Nikâh 37-38 (2135).

Belgede Telegram: t.me/oxu365 (sayfa 133-136)

Outline

Benzer Belgeler