• Sonuç bulunamadı

ERKEĞİN HANIMINA OYUNCAK BEBEKLERLE OYUN OYNAMAYI MÜBAH GÖRMESİ

Belgede Telegram: t.me/oxu365 (sayfa 153-157)

HUSUSUNDA ONLARDAN İZİN İSTEDİĞİNDE İZİN VERMELERİ VE KENDİ ETRAFINDA HANIMLARININ TOPLANIP

17. ERKEĞİN HANIMINA OYUNCAK BEBEKLERLE OYUN OYNAMAYI MÜBAH GÖRMESİ

17. ERKEĞİN HANIMINA OYUNCAK BEBEKLERLE OYUN OYNAMAYI MÜBAH GÖRMESİ

62. … Hz. Âişe [radıyallahu anhâ] dedi ki:

“Ben (evli iken) Resûlullah’ın [sallallahu aleyhi ve sellem]’in evinde oyuncak kız bebekleriyle oynardım. Bu sırada yanıma gelip benimle oynayan arkadaşlarım da vardı. Onlar Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem]’i gördüklerinde kaçışıp saklanırlardı. Benim onlarla vakit geçirmem Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem]’i mutlu ediyordu. Dolayısıyla ben de onlarla oyun oynardım.”[551]

63. … Hz. Âişe [radıyallahu anhâ] dedi ki:

“Ben oyuncak kız bebekleriyle oynardım. Resûlullah bazen yanıma girerdi. Bu sırada yanımda kız arkadaşlarım olurdu. Onlar Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem]’i gördükleri zaman kaçışıp giderlerdi.

Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem] de:

– ‘Olduğun gibi ve olduğunuz gibi (kalıp oynayın)!’ buyururdu.”[552]

64. … Hz. Âişe [radıyallahu anhâ] dedi ki:

“Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem], kız arkadaşlarımı; benimle oyuncak küçük kız bebekleriyle oynamaları için yanıma gönderirdi.”[553]

65. … Hz. Âişe [radıyallahu anhâ] dedi ki:

“Ben, Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem] zamanında oyuncak kız bebekleriyle oynardım.”[554]

Açıklama:

62, 63, 64 ile 65 nolu hadisleri konu bağlamında değerlendirecek olursak, asr-ı saadette kız çocukları günlerini daha çok oyuncak bebekleriyle geçirirdi. Nitekim Hz. Âişe’nin oyuncak bebekleriyle ilgili rivayetler hadis kitaplarında yer almıştır.[555]

Hadisin Arapça metninde geçen “benât” kelimesi genellikle “kız çocuklar” şeklinde yapılan “oyuncak bebek” demektir. Bazıları ise bu kelimenin “kızlar” anlamına geldiğini kabul ederek metinde bu kelimenin yer aldığı cümleye “ben kız çocuklarıyla oynardım’“ şeklinde bir mana vermişler ise de Hafız İbni Hacer, İbni Uyeyne’nin “el-Câmi”de rivayet ettiği “küçük kızlar gelirlerdi de onlar benimle oynarlardı” mealindeki hadis ile Cerîr’in, Hişâm’dan rivayet ettiği “Ben kızlarla yani oyuncaklarla oynardım” anlamındaki hadisi delil getirerek bu manayı reddetmiştir.

Ayrıca bu hadisler, çocukların heykel şeklindeki oyuncaklarla oynamasının caiz olduğuna delalet etmektedir. Çünkü bu oyunlar çocukların eğitimine yardımcı olurlar. Bu sebeple âlimlerin çoğunluğu bu oyuncakların alınıp satılmasını da caiz görmüşlerdir…

Konumuzla ilgili hadislerde Hz. Âişe validemizin bazen tek başına oyuncak kız bebekleriyle oynadığı, bazen de kız arkadaşlarıyla birlikte oyuncak kız bebekleriyle oynadığı, arkadaşlarının Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem]’i gördüklerinde kaçışıp saklandıkları, arkadaşlarıyla vakit geçirmesinin Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem]’i mutlu ettiği, dolayısıyla Hz. Âişe validemizin onlarla oyun oynadığı ifade edilmektedir. Yalnız hadisimizde Hz. Âişe [radıyallahu anhâ]’nın bu sırada kaç yaşında olduğu belirtilmemektedir.

Bununla birlikte bazı âlimler, konumuzla ilgili bu hadislerin nesh edildiğini yani hükmünün yürürlükten kaldırıldığını ileri sürmüşse de İmam Nesâî’nin bu hadisleri “Erkeğin, Hanımına Oyuncak Bebeklerle Oyun Oynamayı Mübah Görmesi” başlığı altında getirmiş olması bunların yürürlükten kaldırılmadığını ve kocanın hanımına oyuncak bebeklerle oynamayı mübah gördüğünü ifade etmektedir.

Görüldüğü üzere bu bahiste yer alan hadislerin konuyla bağlantısı; kocanın, oyuncaklarla oynaması hususunda hanımına izin verip bunu mübah görmesidir. Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi ve sellem]’in, hanımı Hz. Âişe [radıyallahu anhâ]’ya bu izni vermesi ona değer vermesi, saygı duymasıdır. Çünkü Hz. Âişe validemizin gerek tek başına veya gerekse arkadaşlarıyla birlikte oyuncak bebeklerle oynaması, bir koca olarak Resûl-i Ekrem Efendimiz [sallallahu aleyhi ve sellem]’i mutlu ediyordu. Hatta oyuncak küçük kız bebekleriyle oynamaları için kız arkadaşlarını Hz. Âişe [radıyallahu anhâ]’nın yanına gönderiyordu. Kız arkadaşları Resûl-i Ekrem Efendimiz [sallallahu aleyhi ve sellem]’i görüp kaçışıp gitmek istediklerinde Hz.

Peygamber [sallallahu aleyhi ve sellem] onlara: “Olduğunuz gibi (kalıp oynayın)” diyordu. Onlara: “Ne işiniz var burada?”, “İnsan hiç oyuncak bebeklerle oynar mı?”, “Çekip gidin buradan?”, “Bir daha sizin oyuncak bebeklerle oynadığınızı görmeyeyim!” gibi sözler söylemiyor. Tam aksine onlara: “Olduğunuz gibi (kalıp oynayın)” buyuruyor.

Hanımı oyuncak bebeklerle oynamış bile olsa, hanımının mutlu olacak işlerle uğraşması kendisine de mutluluk kazandırıyordu. Hanımının mutlu olması demek, kendisinin de mutlu olması demekti. Kadının meşru işlerle vakit geçirmesine saygı duymak, onun sevildiği anlamına da geliyor. Kocası tarafından sevildiğini hisseden kadın vaktini daha iyi geçirir, kocasına olan bağlılığı artar, değerli olduğunu anlar, sevildiğinin farkında olur. Mutlu ve sevgi dolu bir aile için gönlünü ortaya koyuyor.

Resûl-i Ekrem Efendimiz’in Hz. Âişe validemize oyuncak bebeklerle oynamasına izin vermesi, onun dinen meşru sınırlar içerisinde yaptığı insanî bir tavır sergilemesine saygı duyuyor, bu hususta onu teşvik ediyor, mutlu olması için çaba sarf ediyor. Tabiî Hz. Âişe [radıyallahu anhâ] da Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi ve sellem]’in bu tavrına karşı “Ben kadınım, istediğimi yaparım, kimse bana karışamaz, bu benim yaşam tarzım” şeklinde bir tavır içerisine girmiyor, bu davranışına Resûl-i Ekrem [sallallahu aleyhi ve sellem]’in izin vereceğini bildiği ve onun mutlu olacağının farkında olduğu için kız arkadaşlarıyla oyuncak bebeklerle oyun oynuyor.

Hz. Âişe [radıyallahu anhâ]’nın yaptığı, dinen meşru sınırlar içerisinde erdemlice, dürüstçe yaptığı insanî bir tarzdır. Bu anlamda Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi ve sellem], hanımının dinen meşru sınırlar içerisinde yaptığı işlere karışmıyor, hatta bundan mutluluk duyuyor. Hanımı da, kocasına karşı bir şımarıklık içerisine girmiyor. Eşlerin birbirlerinin dinen meşru sınırlar içerisinde yaptıkları kişisel zevklerine, kıyafetlerine, boş vakitlerini değerlendirmelerine saygıda bulunmak, mutlu bir aile yuvası için önem arz etmektedir. Buralarda yönlendirme olabilir, ancak “ille şunu yapacaksın” diye baskıcı bir müdahale zaman zaman olumsuzlukların yaşanmasına sebep olabiliyor. Baskıcı bir müdahalenin olduğu yerlerde, zaman

zaman eşler arasında gerginliklerin ve huzursuzlukların çıktığı aşikârdır.

Aşk bütünü sevmektir, parçalara ayırmadan. Sevdiğinin sevdiklerini de sevmektir. Mesela “Seni seviyorum ama şunu istemiyorum, bunu istemiyorum” diyen biri gerçeği yansıtmıyor. Çiçeği seven eşine çiçek almak, panda ayısı seven eşine panda ayısı almak veya teknolojik bir ürünü seven eşine söz konusu eşyayı almak bir lütuf değil aslında.

66. … Hz. Âişe [radıyallahu anhâ] dedi ki:

“Peygamber [sallallahu aleyhi ve sellem] (bir defasında) bir gazveden (yani cihaddan) gelmişti. Bu sırada odamın kapısına bir hırka asmıştım. Evin ortasında (veya duvarında), Ermeni yapımı bir perde/örtü vardı.

Derken Peygamber [sallallahu aleyhi ve sellem] eve girdi. (Eve girdiğinde) o perdeyi/örtüyü görünce Resûlullah[sallallahu aleyhi ve sellem] bana:

– ‘Ey Âişe! Dünyanın (ziynetinden) bana ne?’ buyurdu.

Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi ve sellem] (evin) ortasındaki (o perdeyi/örtüyü) çekip kopardı, öyle ki o perde/örtü yere düştü. Bu sırada (odadaki) sedirin altında bir perde/örtü vardı. Rüzgâr esi(p de örtüyü kaldırı)nca, Hz. Âişe’ye ait oyuncak kız bebeklerinin ucu göründü. Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem]:

– ‘Bu nedir, ey Âişe?’ diye sordu. Hz. Âişe [radıyallahu anhâ] da:

– ‘Oyuncak bebeklerim!’ diye cevap verdi.

Bu sırada Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi ve sellem], bu oyuncak bebeklerin arasında iki kanatlı bir at gördü. Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem]:

– ‘Oyuncakların ortasında gördüğüm bu şey nedir öyle?’ diye sordu. Hz. Âişe [radıyallahu anhâ] da:

– ‘At!’ diye cevap verdi. Peygamber [sallallahu aleyhi ve sellem] de:

– ‘Onun üzerindeki bu şey de nedir öyle?’ diye sordu. Hz. Âişe [radıyallahu anhâ] da:

– ‘İki kanat!’ diye cevap verdi. Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi ve sellem]:

– ‘Hiç atın iki kanadı olur mu?’ diye sordu. Hz. Âişe [radıyallahu anhâ]:

– ‘Sen hiç Hz. Süleymân [aleyhisselam]’ın atının kanatları olduğunu duymadın mı?’ dedi.

Bunun üzerine Peygamber [sallallahu aleyhi ve sellem] güldü, öyle ki onun azı dişlerini gördüm.”[556]

Açıklama:

Konuyla ilgili olarak İmam Beyhakî’nin rivayet ettiği bir hadis ise şöyledir:

“Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi ve sellem], (bir gün) Hz. Âişe’nin [radıyallahu anhâ]’nın oyuncak kız bebeklerle oynadığını gördüğünde,

– ‘Bu(nlar) da ne böyle?’ buyurdu. Âişe [radıyallahu anhâ]:

– ‘Bunlar oyuncak bebeklerim’ diye cevap verdi. Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi ve sellem]:

– ‘Oyuncak bebeklerin orta kısmında gördüğüm şu (oyuncak) da nedir?’ buyurdu. Âişe [radıyallahu anhâ]:

– ‘Attır’ diye cevap verdi. Peygamber [sallallahu aleyhi ve sellem]:

– ‘Onun üzerindeki(ler) nedir öyle?’ buyurdu. Âişe [radıyallahu anhâ]:

– ‘Kanatlarıdır’ dedi. Peygamber [sallallahu aleyhi ve sellem]:

– ‘Atın kanatları olur mu?’ buyurdu. Âişe [radıyallahu anhâ]:

– ‘Sen Süleymân’ın (aleyhisselam) kanatlı atları olduğunu duymadın mı?’ dedi.

Hz. Âişe [radıyallahu anhâ] devamla der ki: Bunun üzerine Peygamber [sallallahu aleyhi ve sellem] öyle bir

güldü (ki), azı dişleri bile göründü.”[557] sürmeleri,[558] onların evlilik hayatına ve hayata bakış açılarını da yansıtmaktadır. Bu ilim adamlarına göre bu olay eğer Hz. Âişe [radıyallahu anhâ]’nın çocukluk döneminde değil de büyük olduğu bir zamanda gerçekleşmiş olsaydı böyle bir durum mekruh olurdu.

Beyhakî’ye göre ise bu olay Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi ve sellem]’in 630 yılında Tebük gazâsından gelmesinin ardından gerçekleşmiştir. Hz. Âişe [radıyallahu anhâ] bu sırada ergenlik çağına erişmiş bir vaziyette idi.

Bütün bunlar, evli bir kadının oyuncak bebeklerle oynayıp oynamayacağı meselesinde düğümlenmektedir.

Zaten hadisimizin konu başlığıyla bağlantısı, “erkeğin, hanımına oyuncak bebeklerle oyun oynamayı mübah görmesi” meselesidir.

Tercümesini ve açıklamasını yaptığımız kitabımızın müellifi İmam Nesâî bu hadisimizi bu konu başlığının altında getirmek suretiyle evli bir kadının oyuncak bebeklerle oynamasının caiz olduğuna dikkat çekmektedir.

Bu bağlamda günümüzde de “çocuk ruhlu”, “yüreği çocuk kalan” insanlardan övgüyle bahsedildiğini veya bunlarla ilgili çeşitli masallar anlatıldığını görürüz.

Kişinin, ruhu çocuk kalan bir insanın yanında sıkılması mümkün değildir. Böyle biri, yüreği çocuk kaldığı ve çocuk ruhlu bir yapıya sahip olduğu için moralinizin bozuk olduğu sırada sizi güldürmenin bir yolunu bulur. Onunlayken kendinizi hayatın akışına bırakırsınız. Onun için klişe güzellik anlayışı önemli değildir.

Mutlu olabilmek ve edebilmek için meşru olan her şekle girilebilir. “Başkaları ne der?” kaygısı da gütmez.

Sadece sevdiklerinin düşüncesine önem verir. Onları mutlu etmek kolaydır. Küçük şeylerle mutlu olabilirler.

Mutlu oldukları zaman da neşelerini gözlerindeki parıltıdan görebilirsiniz. Sevdiklerinin arkasından giderler, onları yarı yolda bırakmazlar. Çünkü sevdikleri insanı kaybetmek istemezler. Değer verdikleri insanlardan az da olsa ilgi beklerler. Sevildiklerinden emin olmak isterler. Çünkü aile bağları kuvvetlidir.

İşte bütün bunlar, evlilik hayatını sürdürmede ve mutlu bir yuvayı oluşturmada eşin durumunu ve özelliklerini iyi tanımaktan geçmektedir.

Karı-koca özel sevgisini yaşatmak ve korumak için iki şey çok önemlidir:

Birincisi: Evlilik hayatı içinde kadın kadınlığını, erkek erkekliğini korumalı, herkes kendi yaradılışına uygun hareket etmeli ve eşlerine de cinsiyetine uygun davranış göstermelidir.

İkincisi: Karı-koca arasındaki çekiciliği sağlayan en önemli şey, karı-kocanın saygı çerçevesinde birbirini mutlu etmeye çalışmasıdır. Çünkü iki tarafın da mutlu yaşadığı güzel bir aile yuvasında kişi hem neşe, keyif, heyecan içerisinde yaşamakta hem de mutluluğu tadan vücut iki tarafı birbirine bağlayacak özel sevgi hormonları salgılamaktadır. Bu ikisi olduğunda karı-koca arasında kuvvetli bir sevgi yaşanır.

Evlilikte fikirlerin uyuşması iyi olur; fakat fikirlerin uyuşmasından daha önemlisi “ruhların uyuşması”dır.

Sadece fikre bakarak karar vermemek lazım.

İnsan birini sevdikçe gözüne güzel gelir. Fakat sevebilmek için de ondan hoşlanmak gerekli. Hoşlanmak sadece görünen özelliklerle ilgili değildir. Çok güzeldir ya da çok yakışıklı… Önemli olan, eşlerin bir araya geldiklerinde inceden inceye birbirlerinden huzur bulmaları ve ruh dünyalarında uyum sağlamalarıdır.

Fakat aralarında inceden inceye rahatsız eden bir şey varsa ruhları birbirinden hoşlaşmamış demektir. Eğer ruh dünyaları birbirinden hoşlandıysa başkalarının dediklerine itibar etmeye gerek kalmaz.

Çiftlerin mutlu olma ve sevgi arzusu; aslında saygı duyulma, sevilme ve hoşlanılma arzusudur.

Evlilikte mutluluğu öldüren şey, karı-kocanın arasındaki sevginin bacı-kardeş ya da arkadaş sevgisine dönüşmesidir. Karı-koca sevgisi, diğer bütün sevgilerden apayrı özel bir sevgidir. O özel sevgiyi korumak lazımdır.

Bu bağlamda kişinin “çocuk ruhlu” veya “yüreği çocuk kalan” eşiyle bıkmadan geçirdiği zamanlar, yaptığı seyahatler, yolculuklar, birlikte geçirdiği anlar, birlikte okuduğu kitaplar, Allah ve Resûlü’nün istediği tarzda bir hayat sürdürme çalışmaları; çikolata kâğıdının parlaklığının verdiği mutluluk, yeni yağan karın parlaklığının büyüsü, ufacık bir ödüle duyulan sıcaklık, ayrıştırılmamış bütünlükte iç huzur... Samimice geçirilen bir zaman dilimi… Allah’a kul olma yolunda harcanan bir ömür…

Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, 8/179 (8897). Ayrıca bk. Buhârî, Edeb 81; Müslim, Fezâilü’s-Sahabe 81 (2440);

Ebu Dâvud, Edeb 54 (4931); İbni Mâce, Nikâh 50 (1982); Ahmed bin Hanbel, el-Müsned, VI, 57, 166, 233, 234; İbn Hibbân, es-Sahîh, XIII, 173; Abdurrezzâk, el-Musannef,10/465-466.

Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, 8/179 (8898). Ayrıca bk. Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, (368); Ahmed bin Hanbel, el-Müsned, 40/340 (24298).

Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, 8/179 (8899). Ayrıca bk. Ahmed bin Hanbel, el-Müsned, 43/118 (25968).

Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, 8/180 (8900). Ayrıca bk. İbni Hibbân, es-Sahîh, 13/175 (5865).

Buhârî, “Edeb”, 81; Müslim, “Fezâilü’s-sahâbe” 81; İbn Sa‘d, Tabakâtü’l-Kübrâ, 8/59, 61, 66.

Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, 8/180 (8901). Ayrıca bk. Ebu Dâvud, Edeb 54 (4932); İbni Hibbân, es-Sahîh, 13/174 (5864); Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat, 9/176 (9462); Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, 10/371 (20982); el-Âdâb, (914).

Beyhakî, el-Âdâb, (814).

Beyhakî, el-Âdâb, (814).

18. ERKEĞİN HANIMINA, OYUN OYNAYANLARA BAKMAYI

Belgede Telegram: t.me/oxu365 (sayfa 153-157)

Outline

Benzer Belgeler