• Sonuç bulunamadı

1. GİRİŞ

5.1. Görüşmelerin Temel Bulguları

5.1.9. Kadınların Sendika Üyelikleri ve Temsil Düzeylerinde Eş

5.1.9. Kadınların Sendika Üyelikleri ve Temsil Düzeylerinde Eş İzni/Desteği/Eşin

“Yani eş desteği burada % 100 etkili. Eğitim düzeyi ise çiftlerin birbirleriyle uyumuyla alakalı.

Üyelik çalışması yaparken örgütlenme çalışması yaparken bu kadınlarda şu olaya çok denk geliyoruz “Eşim izin vermiyor”. Sen eğer en ağır çalışma hayatında varsan sendikal hayatta da varsın. Bunu üyelik konumunda, pasif konumunda yapabilirsin ya da aktif konumunda temsilcilik düzeyinde yapabilirsin. Bir üyelik konumunu eşine sormadan yapamıyorlar. Yok sendikalarda sıkıntı olurmuş gibi durumlar. Kadınların kendileri halledebileceği sendikal olaylar için yok aileden eşi aratmak, başka birini devreye sokmak gibi durumlar yaşıyoruz. Bu bence kadınların ön yargılarıyla alakalı. Kendi çizgileriyle alakalı.”

G4’e göre izin konusunda eşin desteğine gerek olmaması, kadınların kendi kararlarını vermesi gereklidir. Cinsiyet farklılığı sadece biyolojiktir. Ancak aile yapısında “sen kız çocuğusun, şunu yap şunu yapma” denilmekte, erkek çocuklar ise daha özgür yetiştirilmekte, bundan dolayı kadınlar sürekli bir baskı altında kendilerini hissetmektedirler. Çözüm noktasında öncelikli olan eğitim olmalı, ders kitaplarındaki ayrımcılıklar çıkartılmalıdır. G4, sendikalarının bu yönde mücadele ettiğini belirtmektedir.

G6 eğitim konusunda “Hani derler ya okumuş ama adam olamamış diye” ifadesiyle eğitim düzeyinin bazı insanların içlerindeki erkek egemen yapıyı değiştiremediğini son derece çarpıcı bir şekilde ifade etmektedir.

G9 eğitim artıkça insanların birbirlerinden daha fazla uzaklaşabildiğini, aile birlikteliğinin çok önemli olduğunu, sevgi ve saygı çerçevesinde olduğu sürece eşlerin birbirlerini birçok konuda daha fazla desteklediğini belirtmekte, sendikaların kadınların aile yaşamlarını düşünerek hareket etmesi gerektiğini vurgulamaktadır.

G11 erkeklerin eğitim durumunun sadece kadınların sendikal faaliyetleri açısından değil, genelde de çok iç açıcı değişimlere yol açmadığını belirtmekte ve kadınlara şiddet özelinde şunları ifade etmektedir:

“Erkeğin eğitim durumunu Türkiye’de kadın sorunları çerçevesinde değerlendirildiğinde çok iç açıcı bir tabloyla karşılaşacağımızı düşünmüyorum. Bugün kadınların en önemli ve can yakıcı sorunlarından biri olan kadına şiddet konusunda dahi erkeğin eğitim durumunun ne olduğu hiç fark etmiyor. Üniversite, yüksek lisans veya doktora mezunu bir erkek dahi şiddetin öznesi oluyor çoğu zaman.”

G12 erkeklerin eşlerini kendi düşünceleri doğrultusunda sendikalara yönlendirdiklerini, özellikle sarı sendikalara üye olma konusunda baskı yaptıklarını, bunun da toplumsal cinsiyet rollerinin devam etmesini isteyen iktidar tarafından teşvik edildiğini belirtmektedir. Muhalif sendikalara üye olma konusunda eşin eğitim durumunun veya sosyal pozisyonunun durumu değiştirmediğini, bunun nedeninin de erkeklerin evlerindeki erk

yapısını koruma ısrarcılığından kaynaklandığını söyleyen G12, eşlerin özellikle kadın mücadelesinin öncülüğünü yapan sendikalara üye olma ve yöneticilik yapma konusunda kadınlara karşı çıktıklarını ve bunu istemediklerini vurgulamaktadır. Sendikalarda görev alan kadınların büyük bir çoğunluğu, sistemin bu zincirlerini kıran kadınlardan oluşmaktadır.

G13, sendikaya mesafeli erkeklerin eşlerine sendika üyeliği konusunda birçok engel çıkardıklarını, her ikisinin de sendikalı olması durumlarında dahi eşlerin kadınlara desteğinin az olduğunu ifade etmektedir. G14, Türkiye’de kadınların sendikacılık yapabilmesinin koşulunu “ya çok iyi bir eşiniz olacak, ya da bekar olacaksınız” şeklinde açıklamaktadır. G17 de bu konuda “eş desteği olmazsa olmazımız” demektedir. Bu ifade de eş desteğinin kadınların sendikacılık yapabilmeleri açısından büyük önem taşıdığını göstermektedir.

G18, eşlerin sendikal faaliyetler içerisinde aktif yer almaması durumunun, sendikadaki kadınlar açısından önemli sorunlara yol açtığını aşağıdaki gibi açıklamaktadır:

“Eşi bu alanda olmayan arkadaşlarımızda bu sıkıntı oluyor. Geç saatlerde gitme durumu oluyor, şehir dışına çıkması gerekiyor. Eşler istiyor ki gidecek ama kiminle gidecek, kimlerin içinde olacak? O tür soru işaretleri var kafalarında. Ondan dolayı da kimse müsaade etmeyebiliyor. Sadece üye olarak kal yeter diyor.”

G19 konuyla ilgili olarak asıl olanın kadının sendikaya üye olmak istemesi veya sendikada temsil düzeyinde yer almak istemesi olduğunu düşünmektedir. Erkekler her koşulda engel olmaya çalışmakta, kadınların kendilerinden daha ileri düzeyde olmasını istememektedir:

Bu durum erkekler için getiri oluyor. Hep en güçlü ve iktidarda olan kendileri olsun isteme güdüsü. Kadına düşen görev, yeri geldiğinde masaya yumruğunu vurup bunu istiyorum diyebilmektir. Bu konu, sendikalarda kadına yönelik ana faaliyetlerin başında gelmektedir.

Kadın dergileriyle kadınların kendi güçlerini görmelerini ve tanımlarını sağlıyoruz. Sen şunun hanımısın değil de sen Ayşe’sin sen Fatma’ sın gibi sen güçlüsün diye kadını cesaretlendirmek çok önemli.

G22 konuya kadınların eğitim düzeyleri ile yaklaşmakta, eğitim düzeyi artan kadınların daha fazla bilinçlendiklerini, sendikalara üye olma ve görev alma konusunda daha istekli olduklarını belirtmektedir. Çalışan kadınların sendikalı olmadan önce maaş kartlarının eşlerinde olduğunu, sendikaya üye olduktan sonra eşlerinin maaş kartlarının da

kadına geçmeye başladığını, bu anlamda sendika üyeliğinin kadın çalışanları bilinçlendirdiğini ifade etmektedir.

G24, sendikaya üye olma aşamasında eşlerin desteğinin önem taşıdığını, bir süre sonra kadınların belirli bir bilince kavuştuklarını, özgüvenlerinin arttığını ve eşlerini sendikal çalışmalar konusunda daha rahat ikna edebildiklerini belirterek önemli olanın kadının istemesi olduğunu vurgulamaktadır.

G29 konunun erkeklik algısı ile ilgili olduğunu, erkeklerin bu algıyı aşmaları gerektiğini, aksi durumda kadınların sendikada temsilci olmak bir yana, üye olmalarının bile zor olduğunu belirtmektedir.

G30 sadece kadınlar değil, erkekler için de eş desteğinin öneminden bahsetmekte, aile yapısının önceliğini vurgulamaktadır:

Özellikle sendikalar ve bizim camiamızda ilk önceliğini aile oluyor. Eş izninden ziyade bir başka alanda çalışacaksa onun mutlaka rızasını da almalıdır. Aslında bunun kadını erkeği yok. Aile sorumluluğunu kadın erkek paylaşmalı. Sadece eşin değil bu ailedeki herkesin rızası alınmalı.

Çocuğun eğitimi çocuğun sorumluluğu var. Örfümüzden geleneğimizden toleranslarımız var.

Toplumsal olarak kadına atfedilen cinsiyet rolleri çerçevesinde kadının yerinin öncelikle evi olduğu düşünülmekte ve kadınlardan “iyi bir eş ve anne” görevi beklenmektedir. Aile bireylerinin kadınların sendikaya katılımına karşı olumsuz tavrı kadınların sendikalara bakış açılarını etkileyebilir ve sendikalara ilgilerini azaltabilir. Herhangi bir engelin olmadığı bulunmadığı durumlarda bile aile sorumluluklarını ve çocuk bakımını paylaşmayan bir eş kadının sendikal faaliyetlere katılımını zorlaştırabilir (Toksöz, 2005; Keleş, 2018:2051).

Kadınların sendikal faaliyetlerde ve yönetici kademelerinde yer alması için sorumlulukların eş veya aile tarafından paylaşılması tek başına yeterli değildir. Öncelikli olarak eş veya ailenin sendikal katılıma izin/destek vermesi gerekmektedir. Birçok erkek ile aynı yerde olma ve “sendika işi erkek işidir” algısının yaygın görüş olarak kabul edildiği sendikal faaliyetler için eşin veya ailenin iznini/desteğini almak, birçok kadın için sendikal faaliyetlere katılımda diğer etkenler kadar belirleyici bir unsur olabilmektedir (Urhan, 2015:38-39).

IndustriALL Küresel Sendikası tarafından Türkiye’de kadın örgütlenmesi ve sorunları üzerine gerçekleştirilen bir toplantıda sendikalarda kullanılan dil konusuna değinilmiş, sürekli erkek dili kullanılırsa kadınların sendikalarda görünmez hale geleceği, toplusözleşme

metinlerinde hem kadın hem erkek dili kullanılması gerektiği vurgulanmıştır. Toplantıda bahsi geçen “Erkek temsilcilerin hiyerarşik konumlarda bulunduğu, kadınlara göstermelik bir iki konumun ayrıldığı görüntüden kurtulmamız lazım... Toplantı saatleri, oturumlar, kadınlara göre düzenlenmeli, çocuk bakımını babalar da üstlenmeli, çocukların bir tek annesi yok, babaları da var, neden babalarından bahsedilmiyor?” ifadesi (Zırhlı Kaplan, 2015: 28) ile yukarıda atıf yaptığımız daha önce yapılan çalışmalarda da ortaya çıkan sonuçlar neticesinde zaten erkek egemen yapıda zorlanan kadınlar için eş desteğinin çok önemli olduğu belirtilmektedir. Nitekim bu çalışmada da aynı sonuçlar elde edilmiştir.

5.1.10. Sendikalardaki Erkek Egemen Yapının Kadınların Sendikalara Katılımına Etkisi

Kadınların sendikalara katılmalarında sendikaların erkek egemen yapılarının etkisini belirlemeye yönelik olarak ayrıca kadın yöneticilere yöneltilen soruya yapılan açıklamalarda da genel olarak kadınların toplumsal rollerinden kaynaklı yüklerinin ve sorumluluklarının çok olduğu, sendikaların kuruluşlarında genellikle erkeklerin yer aldığı ve sendikaların da bu doğrultuda dizayn edildiği, bundan dolayı kadınların toplum, çevre ve aile baskısı altında kalarak, aynı zamanda daha fazla sorumluluk almamak adına sendikalardan uzak durma eğiliminde olduğu ortaya çıkmaktadır. Kadın yöneticilerin yaptıkları açıklamalardan elde edilen sonuçlar aşağıda özetlenmiştir.

G1’e göre konu, sendikalardaki erkek egemenliğinden önce kadınların sosyal ve ev hayatları ile ilgilidir. Kadınların birçok sorumlulukları vardır ve işten eve, hayatın her alanında etkinlik göstermek zorundadır. Aile içi sorumluluklarının da fazlalığından dolayı kadınlar, erkeklere göre daha fazla parçaya bölünmektedir. Sendikaların özellikle şehirler arası seyahatlerine katılımları gerek iş yoğunluklarından gerekse eşlerin bu konuya sıcak bakmamasından dolayı zor olmaktadır.

G2, sendikalarda erkek egemenliğinin olduğunu, kadınların söz haklarını elde etmek zorunda kaldıklarını, bunun da kişinin kendisini ifade etmesiyle alakalı olduğunu belirtmekte, konuyla ilgili şu açıklamaları yapmaktadır:

“Erkeklerin egemen olduğu bir noktada kadının söz hakkı var mıdır yok mudur gibi durumlar söz konusu olabiliyor. Bu kendinizi ifade etmekle alakalı. Dava ruhunuz olmalı. Kadının ya da erkeğin çok olmasından ziyade dava ruhu sendikacılıkta çok önemli. Biz işçilerin işçisiyiz, biz arkadaşlarımıza üyelerimize faydalı olmak için buradayız. Erkek egemen yapıların kadınlara karşı bir önyargısı olduğu doğrudur. Ancak bu duvarı aşıp aşmamak da kişinin kendi elindedir.”

G3 sendikal faaliyetlere girmeyi düşünen kadınlarda erkek egemen yapıdan dolayı doğal olarak bir çekingenlik olduğunu, ancak zaman içerisinde bu düşüncenin yıkılmaya başlandığını, özellikle eğitimle bu konuda büyük adımlar atıldığını, üyeler tanıdıkça ve güvendikçe olumlu sonuçların arttığını belirtmektedir. G4’e göre bütün her yerde erkek egemen yapılar bulunmakta, bunun için de kadınların sürekli mücadele etmeleri gerekmektedir. Sendikalarda da benzer durum söz konusudur. Ancak dünya genelinde yavaş yavaş bu anlayış değişmektedir. Sağlık, eğitim gibi bazı sendikalarda kadın üye sayısın çok fazla olması da sistemin değişiminde etki etmektedir. G5 ise bunun rutin bir mesele olduğunu, alışılmış, gelenekselleşmiş bir durum olduğunu belirterek önemli bir soruna değinmektedir. Erkek egemen yapı kanıksanmış, toplumun geneli tarafından uzun yıllardır kabul edilmiş bir durum olduğu için kadınların sendikalara üyeliklerini de olumsuz yönde etkilemektedir.

G6, erkek egemen yapıdan dolayı kadınların erkeklerin önüne geçemediğini, fırsat yaratmada eşitsizlik olduğunu, kadın yöneticilerin istedikleri birçok şeyi yapamadıklarını, yeri geldiğinde çekindiklerini, kimi zaman fırsat bulamadıklarını ifade etmekte, bunun için erkeklerin bakış açısının değişmesi gerektiğini, aynı zamanda da kadınların bunu yapabileceklerine inanmaları gerektiğini belirtmektedir.

G7 sendikalardaki erkek egemen yapının dile de yansıdığını belirtmekte “Erkek dili hakim. Her yerde siyah takım elbiseli insanlar var. Kadınlar gelmeye korkuyor ve çekiniyor”

demektedir. G8 de kadınların, erkeklerin çoğunlukta olduğu ortamlara girmekten korktuklarını, bu korkunun işçi sendikalarında memur sendikalarına göre daha fazla olduğunu belirterek konuya farklı bir bakış açısı sunmaktadır.

G10’a göre ise erkek egemen yapının kadınlar üzerinde çok fazla etkisi bulunmamaktadır. G10, “Üye olma noktasında bu konu çok etkili olmuyor, kimse niye erkek egemen yapı var diye üye olmaktan vazgeçmiyor. Sendikanın gerçekten sendikacılığın gereğini yapıp yapmadığına bakıyor” ifadesiyle konuyu açıklamaktadır.

G11 günümüzde kadınların bu erkek egemen yapıya karşı bir baskı oluşturduklarını, erkek egemen yapının da kadınların dirençlerini kırmak istediğini belirtmekte, kadınların dirençli ve kararlı olabildikleri sürece kazanımlarının artacağını ifade etmektedir.

G12, kadınların gelişimleri ve üretimleri üzerinde erkek egemenliğinin ciddi bir engel oluşturduğunu belirtmekte ve şunları söylemektedir:

“Erkek egemenliği maalesef kadının gelişimi ve üretimi konusunda ciddi bir engel teşkil etmektedir. Sendikalarda da mevcut bu durumlarla karşı karşıya kalabiliyoruz. Bundan dolayı da kadınlar sendikaya gelmekte mesafeli davranabiliyor. Fakat kadın yönetici ve üyelerinin bu yaklaşımı aşmak için kadınların ısrarcı tutumu mevcuttur. Kadın dayanışması ve sendikalarda da kadın örgütlenmesi ile sendikada ki eril dili ve yapısını en asgariye indirmeye çalışıyoruz.”

G15’e göre sendikalardaki erkek egemen yapılar, kadınların sendikal faaliyetlerden uzaklaşmasına yol açan temel sorunlar arasındadır. Bunun dışında sendikal faaliyetlere katılmak isteyen kadının karşısına toplumsal engeller de çıkmakta, kadınlar toplumsal baskılara maruz kalabilmektedirler. Sendikacılığın toplumun gözünde erkek işi olarak algılanması da erkeklerin kadınların sendikal kimliklerine sıcak bakmamalarına yol açmaktadır.

G17 sendikacılığı ilk olarak erkeklerin başlattığını, bundan dolayı sendikalarda erkek egemen bir yapının oluştuğunu belirtmekte, ancak bunu erkekler yapıyor diye kenara çekilmenin kolaycılık olacağını, erkeklerden sendikacılık anlamında öğrenilecek çok şey olduğunu, öncelikli olanın kadınların bu işi istemeleri olduğunu ifade etmektedir. G19 ise konuyu iki yönüyle ele almaktadır. Erkekler kendi egemenliklerini vermek istememekte, kadınlar da kendi işlerinin çokluğunu ileri sürmektedir. Başka bir ifadeyle erkek egemen yapının kadınların üyeliğinde kısmen etkisi vardır ve olumsuzluğun bir kısmı da kadınlara aittir.

G22 sendikaya üye olma konusunda esas önemli olanın erkek egemen yapıdan farklı olarak insanları ikna etmek, sendika faaliyetlerini iyi bir şekilde anlatmak olduğunu belirtmektedir. Yönetimde yer alan kadınların ise çalışan kadınları arkasına alarak güç sahibi olması gerektiğini, bu durumda önünde kimsenin duramayacağını ifade etmektedir.

G28 erkek egemen yapının kadınların sendikalara katılmasını olumsuz etkilediğini düşünenler arasında yer almaktadır. Bu konuda yaptığı açıklamalar ise şu şekildedir:

“Kadınların erkek egemenliğine dayalı kapitalist sistemde kendini var etmesi, emeğini var etmeye çalışması en zor olan şeylerdir. Ve bence mücadelenin başat amacıdır. Toplumsal, siyasal ve gündelik yaşamlarımız içinde en basiti kendi mesleğini dahi yaparken otorite kabul edilmiyoruz. Bu yenilginin tarihsel sebebini biliyoruz. Ve kadın mücadelesi veriyoruz.

Sendikalarda bu mücadelenin alanlarından bence. Bu yapı kadınların sendikalara katılımına olumsuz etkiliyor.”

G30, konuyu daha derinlemesine ele almış, 1980 öncesi ve sonrasını karşılaştırmıştır.

Sendikacılığın 1980 sonrası hizmet sendikacılığına dönüştüğünü belirten G30’un konuyla ilgili yaptığı açıklamalar şu şekildedir:

“Bu da defanslardan biri diyelim. Erkek egemen yapı Türkiye’deki sendikacılıkta da dünyadaki sendikacılıkta da öyle. Çoğu öyle. 1980 den sonra sendikacılık aslında hizmet sendikacılığına dönüştü. 1980 öncesi bu küreselleşme ile ilgili. Küreselleşmeyle birlikte özellikle sanayi döneminde sendikacılık grevlerle eylemsel ruhla gidiyordu. Orda da erkekler ön plandaydı.

Hizmet sendikacılığıyla birlikte buna uzlaşmacı sendikacılık diyoruz. Çok karşı çıkmayan sendikacılık anlayışı var. Sanayileşmeyle birilikte kadın hakları ortaya çıktı. Ucuz iş gücü potansiyeli en iyi kim gözüküyor kadın gözüküyor. Kadını çalışma hayatına daha çok iten politikalar üremeye başladı. Kadına dair sömürü olunca sendikacılık ortaya çıktı. O sendikacılık içinde kadın unsuru olmazsa kadın hakkını kimle savunuyorsun. O şekilde kadına dair sendikacılık arttı. Bir çok ülkeye gidiyorsun bakıyorsun kadın liderler ve yönetimleri de kadınlar var ama azınlıkta mı azınlıkta. Genelinde erkek hakimiyetin olduğu bir sendikacılık var. Bunun da değişmesi için de kadınların işe el atması gerekiyor.”

G31 konuya “bekar kadınların yönetim kademeleri için daha çok tercih edildiğini”

belirterek farklı bir boyut kazandırmaktadır. Evli kadınların aile hayatındaki rollerinin öncelikleri düşünülmekte ve yönetimde zorluk yaşanmaması adına bekar kadınların yönetime gelmesi tercih edilmektedir. Bu durum da toplumsal bakış açısını, erkek egemen yapının kadın yöneticilere yaklaşımını göstermesi açısından kayda değer görülmüştür.

Sendika kültüründe sıkça kullanılan “sendika işi erkek işidir” ifadesi erkek egemen sendika zihniyetinin sendika yapılarında fazlaca hüküm sürdüğünü göstermektedir. Bu bakış açısı sendikaların güçlü merkez yapılarından faaliyetlerin yürütülme şekillerine, mekanlara ve kullanılan dile kadar pek çok alana yansıması kadınların sendikalara üye olma ve yönetim kademelerinde yer alma motivasyonunu olumsuz etkilemektedir (Kirton,1999:32, Akt.Urhan, 2009: 92).

Sendika işinin erkeklerle özdeşleştirilen ifadeler ile tarif edilmesi de bu algıyı desteklemektedir. Mesela “kavga edeceksin”, “masaya yumruğunu vuracaksın”, “erkeklerle iç içe olacaksın”, “cabbar olacaksın”, “sendikacılıkta mesai yok”, “gerektiğinde hafta sonları şehir dışına çıkacaksın”, “uzun toplantı saatlerine katlanmak zorundasın”, “gece saat 03:00’te bir sorun oldu, bir kadını nasıl arayacağız?”, “7/24 telefonum açıktır” ifadeleri, sendikacılığın kadınlara uygun olmadığı konusunda olumsuz bir imaj yaratmaktadır. “Bir sendika yöneticisi toplu görüşme masasına ne kadar şiddetle vurursa o kadar iyi yöneticidir”

algısı, sendikacılar arasında sıkça kullanılan kalıp bir yargıdır. Bu “masaya şiddetle

vurmak” ifadesindeki anlam “sendika işi erkek işidir” algısının bir tezahürü olarak değerlendirilebilir.

Ayrıca sendikalarda erkek egemen yapıya bağlı olarak sendika içinde kadınların yerleşik erkek ağının onayını alarak kabul görmeleri, kadınların yönetim kademelerine seçilmelerinin önemli şartlarından birisidir. Sendikada erkek egemen yapının desteğini alan yönetim kademesindeki kadınlar, bulundukları konuma gelmekte bir sıkıntıya maruz kalmadıkları gözlenmektedir. Özellikle yöneticilerin delegelik sistemine bağlı olarak seçilmeleri çoğunluğu erkek olan delegelerin desteğini almayı mecbur kılmaktadır. Fakat sendikalarda delegelerin kadın yöneticileri çoğunlukla desteklemedikleri bilinmektedir. Kadınların sendika içinde göreve gelme hikâyelerine de bakıldığında, erkekler tarafından çifte standarda maruz kaldıkları gözlenmektedir (Urhan, 2015: 39).

5.1.11. Kadınların Sendikalara Katılımında Aile Sorumluluklarının, İş-Aile