• Sonuç bulunamadı

1.2. Emek, Kadın Emeği ve Kadın Emeği Konumları

1.2.3. Kadın Emeğinin İşteki Durumu

Kadınlar, tarih boyunca Dünyanın her yerinde değişik statülerde, aile içinde ya da toplumda ücretli veya ücretsiz olarak ekonomik hayata dâhil olmuşlardır. Ücretli olarak işçi statüsü ile çalışma hayatına girmeleri ise 18. Yüzyıl sonlarında İngiltere’de başlayıp tüm dünyaya yayılan Sanayi Devrimi ile olmuştur. Türkiye’de de kadının işçi statüsünde yer alması ile sanayinin doğup gelişmesi arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır (Aydın, 1999: 73). Ancak; kadınların ücretli olarak çalışmaya başlaması erkeklerle eşit ücretlendirildiği anlamına gelmemektedir. Dünya genelinde ve

Türkiye’de kadınlara erkeklere göre daha düşük ücretler ödenmektedir. İş Piyasasında ödenen ücretlerin erkekler için yüksek olduğu kastedilmemekle birlikte kadınların daha çok aleyhine olduğu belirtilmektedir (Makal, 2010: 28).

İşgücü piyasasının temel kavramlarını evrensel anlamda tanımlayan ILO’ya göre kadın emeği işteki duruma göre, “Ücretli – maaşlı – yevmiyeli, ücretsiz aile işçiliği, kendi hesabına ve işveren” olarak gruplandırılmaktadır. Türkiye’de de kadın emeğinin işteki durumu TÜİK aracılığı ile ILO ve EUROSTAT yaklaşımlarına uygun biçimde gruplandırılmıştır. Kadın emeğinin işteki durumu kırsal ve kentsel alanlarda farklılık göstermektedir. Kırsal alanlarda ücretsiz aile işçileri ve kendi hesabına çalışanların çoğunlukta olduğu, kentsel alanlarda ise ücretli çalışanların oranının yüksek olduğu gözlenmektedir. Yani kırsal alanlarda ücretsiz istihdam, kentsel alanlarda ise ücretli istihdam varlığının daha belirgin olduğu görülmektedir.4

Türkiye’yi gelişmiş ülkelerden ayıran işgücü piyasasına ilişkin önemli bir fark da çalışanların işteki durumlarıdır. Gelişmiş ülkelerde kadın emeğinin büyük çoğunluğu ücretli iken, Türkiye’de ücretli kadın emeği gelişmiş ülkelere göre daha düşüktür. Bu durum ülkemiz için “işçileşme” yetersizliğinin bir göstergesi olarak da ele alınmaktadır (Sapancalı, 2000: 14). Dolayısıyla gelişmekte olan ülkelere özgü ücretli çalışan sayısının azlığı, kadının emeğinin işgücü piyasasındaki dezavantajlı konumunu güçlendirmektedir. Kadın işgücü piyasasında özellikle kentlerde ücretli ve düzenli bir işte çalıştığı sürece dezavantajlı konumundan uzaklaşmaya başlayabilmektedir.

1.2.3.1. Ücretli-Maaşlı-Yevmiyeli

ILO’nun 1951 Tarihli “Eşit Değerde İş İçin Erkek ve Kadın İşçiler Arasında Ücret Eşitliği Hakkında Sözleşme”nin 1. maddesine göre:

“Ücret deyimi, işçinin çalıştırılması nedeniyle işveren tarafından kendisine nakdi veya ayni olarak doğrudan doğruya veya bilvasıta ödenen normal, kök veya asgari ücret veya aylıkla, sağlanan bütün diğer menfaatleri içine alır. Eşit değerde iş için erkek ve kadın işçiler arasında ücret eşitliği deyimi ise, cinsiyet esasına dayanan bir ayırım gözetmeksizin tespit edilmiş bulunan ücret hadlerini” ifade etmektedir (https://www.tbmm.gov.tr/komisyon/kefe/belge/uluslararasi_belgeler/kadin _istihdami/ilo_belgeleri/sozlesmeler/100.pdf, E.T. 20.11.2017).

TÜİK ücretli – maaşlı – yevmiyeli çalışanları, “Bir başkasının işinde ayni (mal) ya da nakdi (para) bir gelir elde etmek amacıyla düzenli nitelikteki işlerde veya

düzensiz ve süreksiz olarak (yevmiyeli, mevsimlik işçi vb.) çalışanlardır” biçiminde tanımlamaktadır (TÜİK, E.T. 06.06.2017).

Cinsiyet bağlamında ücretlerin farklılığı özellikle imalat sanayinde niteliksiz el işçiliğinde ortaya çıkmaktadır. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD), “Birçok ülkede kadın – erkek gelir farklılığı, fikir işçiliğine nazaran el işçiliğinde görülmektedir” biçiminde bir değerlendirmede bulunmuştur (Ekin, 2012: 34).

Asırlar boyu kadın ekonomik olarak erkeğe bağımlı bir ilişki içinde özel yaşamında eviyle sınırlandırılmıştır. Toplumsal rol bölüşümünde; erkeğe eve ekmek getiren bir birey, kadına ise eve ve çocuklara bakan bir birey olarak kadın-erkek ilişkisi ve rolleri oluşturulmuştur. Oluşturulan roller sonucunda erkek toplumsal değeri olan üretken konumuna geçmekte; kadın ise “toplumsal değersizliğe” maruz kalarak, yaptığı iş ekonomik olarak bir değer taşımadığından erkeğe bağımlı hale gelmektedir. Kadının ailedeki ve toplumdaki rolünün değişmesi; onun ücretli çalışması sonucu ekonomik bağımsızlığını kazanabilmesiyle mümkün olabilmektedir (Koray, 2000: 215).

Kadınlar için ev dışında ücretli çalışmak birincil amaç olarak görülmemiştir. Eğer çalışıyorlarsa da duruma geçici ve zorunlu bir süreç olarak bakılmaktadır. Kadınların bulunmak istedikleri alan, ev; yapmak istedikleri iş de ev kadınlığı ve annelik olarak algılanan süreç devam etmektedir (Ecevit, 2011: 107). Diğer yandan kadınların ev içinde ya da dışında ücretli çalışması, toplumsal denetimle ve bireysel güçlenme ile ilgili konuyu gündeme getirmektedir. Kadınların ücretli çalışmaya katılması aile içindeki konumlarını etkileyerek, bireysel güçlerini ve güvenlerini arttırırken; üstlendiği sorumluluklarda değişiklik olmadığı sürece yıpranmalarına da neden olmaktadır (Bora ve Üstün, 2005: 77).

1.2.3.2. Ücretsiz Aile İşçisi

Gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerde kadının işgücü piyasasında istihdam fırsatı veya zorunluluğunun olduğu işteki durumların biri, ücretsiz aile işçisidir. ILO Uluslararası Çalışma İstatistikçileri Konferansı’nda (1993) yapılan sınıflandırmaya göre ücretsiz aile işçileri, kendi hesabına çalışma içerisinde yer almaktadır. ÜAİ; “Aynı ailede yaşayan ve aralarında akrabalık ilişkisi bulunan bireyler tarafından yapılan ve pazar odaklı işlerde çalışan bireyler”den oluşmaktadır (ILO, ICSE-93, E.T. 01.06.2013). TÜİK’e göre ÜAİ ise; “Aynı hanede yaşayan birisi tarafından işletilen ve piyasaya yönelik faaliyet gösteren işletmelerde çalışan, işletmenin ortağı konumunda olmayan ve bu faaliyetleri karşılığında ücret şeklinde bir gelir elde etmeyen bireylerdir.

Bazı durumlarda arada akrabalık bağı olmak kaydıyla, bir hanehalkı ferdi, farklı bir hanede yaşayan bir akrabasına ait işyerinde de ücretsiz çalışıyor olmaktadır” (TÜİK, E.T. 06.06.2017).

Ülkelerin kültürel değerleri ve gelişmişlik düzeyleri kadınların toplumdaki yerini belirlemektedir. Kadınların özellikle köylerde erkeğe göre daha fazla çalışması, değerleri itibariyle doğal sayılmaktadır. Kadın kır hayatı içinde büyük bir sorumluluk ve ağır bir yük taşımaktadır. Böylece kadının tüm yaşamı boyunca yaşadığı yer, kırsal yaşamdaki yeri ile tarif edilmektedir (Yıldırak vd., 2003: 80). Tarım toplumlarında olduğu gibi “Türk köylü aile biçimi” de klasik bir erkek egemen aile tipine sahiptir: Soyun baba tarafından gelmesi erkeği daha ön plana çıkarmıştır. Evin en büyüğü olan erkek söz sahibidir ve evdeki kadınlar bu sisteme uymak zorundadır. Kırsal alanda daha çok yaşanan sistemde kadın zamanının çoğunu tarlada geçirmektedir. Kalan diğer zamanını da temizlik, çocuk bakımı, yemek, ev işlerine ayırmaktadır. Ek olarak kışlık hazırlama, varsa hayvanlarla ilgilenme gibi işlerle de iş döngüsünde kaybolmaktadır. Böyle bir durumda boş zaman faaliyetlerine kadınların yeterli zamanı olmadığı, olsa da aileden karşı çıkıldığı belirtilmektedir. Kırsal alanda çalışan erkek ise çalışmasının dışında belli zamanlarda dinlenmekte ya da kıraathanelere giderek boş zaman faaliyetlerine fırsat ve zaman ayırabilmektedir ( Demir ve Demir, 2006: 37 – 38).

TÜİK Hanehalkı İşgücü İstatistikleri (HHİA)’ne göre; Türkiye’de tarım sektöründe istihdam edilenlerin çoğu ÜAİ konumundadır. Kırsal alanlarda daha belirgin olan bu çalışma biçimine kentlerde daha az rastlanmaktadır. Kırsal alanlarda ÜAİ konumunda emek piyasasında yer alan kadınların kentlerde ise emek piyasasına dâhil olamadıkları düşünülmektedir. Yine kırdan kente gelen kadınların kentlerde işgücüne giriş yapamadıkları da gözlenmektedir (Özer ve Biçerli, 2004: 66). “Kırsal alanda ÜAİ konumunda tarımsal etkin nüfusun büyük bölümünü oluşturan kadın kente geldiğinde niteliksiz konumda işgücü piyasasının dışına itilmekte ya örgütsüz düşük ücretli işlere yönelmekte, ya da ev kadını olmaktadır” (Arıkan, 1988: 5).

Kırsalda küçük üreticilik, ÜAİ gibi çalışma biçimleri yaygın olarak görülmektedir. ÜAİ özellikle kadınlardan meydana gelmekte, sosyal güvenceden ve garanti gelirden de yoksun bir kesimi oluşturmaktadır (Tutar ve Yetişen, 2009: 124 – 125).

Türkiye Sosyal Güvenlik Mevzuatı da ücretsiz aile çalışanlarını dışlayan bir yapı sergilemektedir. 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) Kanunu’nda ve 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nda belirtildiği gibi işverenin

çalışan eşi sigortalı sayılmamakta ve nedeni de Türk Medeni Kanunu’nun 185. Maddesine dayandırılmaktadır. Maddeye göre, eşler yaşamlarını sürdürürken birbirlerine maddi çıkar gözetmeden yardım etmeleri zorunludur (Karadeniz, 2011: 104). Sosyal Güvenlik Mevzuatı’nın kadının işgücü piyasasındaki dezavantajlı konumuna kaynaklık ettiği söylenebilmektedir.

1.2.3.3. Kendi Hesabına ve İşveren

İşgücü piyasasının yapısındaki farklılıklar, istihdam biçimlerini de etkilemektedir. Kendi hesabına çalışma tanımı üzerinde tartışılan bir kavram olmakla birlikte, enformel ekonomi içerisinde yer alması da tanımın yapılmasını daha da zorlaştırmaktadır (Gündoğan, 1999: 75). ILO Çalışma İstatistikçileri Konferansı’nda (ICSE-93) istihdam biçimleri: “Ücretli İstihdam” (paid employment) ve “Kendi Hesabına Çalışma” (self-employment) olmak üzere iki temel grupta sınıflandırılmıştır. Kendi hesabına çalışma: “Serbest meslek işlerini tutan ve temelde sürekli çalışanlarla meşgul olmayan çalışma biçimi”dir (ILO, ICSE-93, E.T. 01.06.2018). TÜİK’e göre kendi hesabına çalışma tanımı ise; “İşinde, tarlasında, bağında, bahçesinde, dükkanında, yazıhanesinde, imalathanesinde, tamirhanesinde vb yerlerde tek başına veya ücretsiz aile fertleri ile birlikte (yanında ücretli veya yevmiyeli birey çalıştırmaksızın) ayni (mal) ya da nakdi (para) olarak gelir elde etmek için çalışanlar ” biçimindedir (TÜİK, E.T. 07.06.2018).

Türkiye’de kendi hesabına çalışanların az gelişmişliğe özgü yapılarının ağırlıklarını korudukları görülmektedir. Özel işyeri olanlar, pazar yerinde çalışanlar, seyyar olarak çalışanlar, sabit olmayan işyerinde çalışanlar, evde çalışanlar da söz konusu kategori içinde yer almaktadır (Gürsel vd., 2002: 88). Kadınların kendi hesabına çalışması daha çok, kırsal alanlarda kocasının ölümünden sonra, çocuklarıyla beraber tarımsal faaliyetleri sürdürmeleri biçiminde ortaya çıkmaktadır (Toksöz, 2007: 68).

Benzer biçimde kendi hesabına çalışma biçimi daha çok atipik çalışma olarak kendini göstermektedir. Kendi hesabına çalışmanın çoğu zaman yoksulluk kaynaklı olduğu görülmektedir. Küçük girişimcilik olarak karşılaşılan bu çalışma biçimi; güvencesiz, enformel, düzensiz nitelikleri de barındırmaktadır. Çoğu zaman kazançlarının geçimlerini sağlamada yetersiz olduğu gözlenmiştir. Çalışamadıkları günlerde gelir elde edememektedirler. Bunun yanında hastalık, analık, malullük, yaşlılık, işsizlik gibi sosyal haklardan da yoksun bırakılmaktadırlar. (Karadeniz, 2011: 113). Tarımda kendi ad ve hesabına çalışan bireyler ise çiftçi olarak da

nitelendirilmektedir. Söz konusu bireyler tarımsal faaliyetleri sonucu elde ettiği gelir ile geçimini ve hayatını sürdürmektedir (Arıcı, 2003: 3).

ILO’ nun sınıflandırmasında kendi hesabına çalışmanın diğer bir biçimi işveren olarak çalışmaktır. İşveren, “İşletmede bir veya daha fazla işçi çalıştıran, kendi başına ya da bir veya daha fazla ortakla çalışan bireylerdir.” TÜİK’e göre işveren, “Kendine ait bir iş/işyeri olan ve bu işyerinde en az bir ücretli veya yevmiyeli eleman çalıştıran bireydir” biçiminde tanımlamaktadır (TÜİK, E.T. 07.06.2018). 4857 Sayılı İş Kanunu’na göre işveren tanımı ise, “Bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara işveren, işçi ile işveren arasında kurulan ilişkiye iş ilişkisi” denir.

Kadınların kendi hesabına çalışma ve işveren konumu kırda ve kentte farklı biçimlerde oluşmasına neden olmuştur. Her iki kesimde de sorunlar, politikalar ve yaklaşımlar açısından birbirinden farklı uygulamalar bulunmaktadır. Hem kırsal hem kentsel kesimde çalışma biçimleri, kadınlık rollerini ve yeniden üretim faaliyetlerini de kapsamaktadır (Kantar, 1999: 30).