• Sonuç bulunamadı

1.5. Göç Teorileri

2.1.1. Ortodoks İktisat Yaklaşımları

2.1.1.2. Ayrımcılık Duyguları/Tercihleri Modeli

Ayrımcılık, önyargı duygusu ile birlikte insanlara ya da bir gruba karşı olumsuz tutum ve davranışlarla oluşan bir durumdur. Ayrımcılık aynı zamanda kaçınma, hor görme, hoşlanmama ve nefret etme gibi olumsuz duyguları da içermektedir. Bu yönüyle ayrımcılık, zihinsel kaynakları olan insani bir sorun olarak insanlar arasındaki ilişkilerde

ortaya çıkmaktadır (Göregenli, 2012: 21). Ayrımcılık, “Gözlemlenebilir davranışlar düzeyinde bir insana ya da bir insan grubuna belli bir özelliği nedeniyle eşitsiz/farklı muamele yapılması” biçiminde tanımlanmaktadır (Paker; 2011: 2). Ayrımcılık; doğrudan ayrımcılık ve dolaylı ayrımcılık biçiminde görülmektedir. Doğrudan Ayrımcılık; bireylerin engellik, yaş, cinsiyet, cinsel yönelim, ırk, inanç, etnik kökenlerine göre birey ya da gruba zarar verici bir durum olduğunda; Dolaylı Ayrımcılık ise başta tarafsız olmakla birlikte bireylerin engellik, yaş, cinsiyet, cinsel yönelim, ırk, inanç, etnik kökenlerine göre dezavantajlı duruma geçtiklerinde meydana gelmektedir (Ataman, 2011: 3-4). İşgücü piyasasında ayrımcılıktan söz edebilmek için yapılan eylemin, davranışın sistematik ve ölçülebilir olması gerekmektedir (Lordoğlu ve Özkaplan, 2007: 217).

İşgücü piyasasında en fazla ayrımcılığa maruz kalan gruplardan biri kadınlardır. Cinsiyet, bireyler arasında gruplandırmalarda somut bir özellik taşıdığı için ayrımcılık konusunda itici bir güç olarak belirtilmektedir (Demirel, 2011: 19). Kadınlara yönelik ayrımcılığı engellemek için uluslararası ve ulusal düzeyde düzenlemeler yapılmaktadır. BM Genel Kurulu tarafından 1979 yılında kabul edilen Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesine Dair Sözleşme’ye (CEDAW) göre kadına karşı ayrımcılık:

“Bu sözleşmenin amacı bakımından “kadına karşı ayrımcılık” terimi siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel, kişisel veya diğer alanlardaki kadın erkek eşitliğine dayanan insan haklarının ve temel özgürlüklerin, medeni durumları ne olursa olsun kadınlara tanınmasını, kadınların bu haklardan yararlanmalarını veya kullanmalarını engelleme veya hükümsüz kılma amacını taşıyan veya bu sonucu doğuran cinsiyete dayalı her hangi bir ayrım, dışlama ve kısıtlama” anlamına gelmektedir (CEDAW, E.T. 28.01.2018).

Sözleşme ile taraf devletlerin kadınlara karşı ayrımcılığa dair önlemler alınması gerekmektedir. Bu önlemler, sosyal, kültürel, siyasi ve özellikle de hukuk alanlarında alınması taraf devletlerin yükümlülüğüne girmektedir (Dinçkol, 2005: 108).

Hem ailede hem de işyerinde toplumsal, ekonomik, kültürel ve siyasi unsurların birbiriyle etkileşimi sonucu istihadam, ücret düzeyi ve mesleki konumunda ortaya çıkan farklılaşmalar işgücü piyasasındaki ayrımcılığın özelliklerini oluşturmaktadır. Ayrımcılık her alanda karşılaşılabilen bir kavram olmakla birlikte özellikle kadınların uğradığı bir davranış biçimidir. Meslek seçiminde, iş yaşamında, ücretlerde, eğitimde, terfi durumlarda kadınının negatif ayrımcılığa uğradığı bilinmektedir. Kadınların; özgürlük, eşitlik ve tam da doğru bir biçimde adlandırıldığı gibi “rights of man” (insan hakları) için yapılan çağrılarda her zaman dikkate alınmamış olmaları ya da bu

konudaki yetersiz yaklaşımlar yüzünden geri planda kalması, cinsiyet eşitsizliğinin bir göstergesi durumundadır (Philips, 1995: 11). Çalışma hayatında cinsiyete yönelik ayrımcılık, üzerinde çok konuşulan ve araştırılan konulardan biri haline gelmiştir. Araştırmalar, iş görenler açısından cinsiyet ayrımının, her iki cins için de işyerinde önemli sorunlara neden olduğunu göstermiştir (Demir, 2011: 766).

Kadınların amaçlarını, ücretlerini, görüşlerini, kariyerlerini etkileyen ve sınırlayan neden cinsiyet ayrımcılığıdır. Sanayileşmeden sonra işgücü piyasasında kadın işgücüne yönelik cinsiyet ayrımının azaltılması ve eşitliğin sağlanması için çeşitli hukuki düzenlemeler yapılmış olmasına rağmen söz konusu durum ortadan kalkmamıştır. Çünkü hukuki boşluklar cinsiyet ayrımcılığının tek nedeni değildir. Kadına yönelik bakış açısı, toplumsal ve kültürel değerler cinsiyet ayrımcılığının merkezinde yer alan diğer nedenleri oluşturmaktadır (Işık, 2009: 67).

Ayrımcılık her zaman var olmuş bir olgu olmasına rağmen, 1950’lerden önce ayrımcılık konusunu sadece birkaç kadın ekonomist gündeme getirmiştir (Becker, 1992: 39). 1957’deki Becker’in “The Economics of Discrimination” adlı çalışması ile ayrımcılık modern ekonomik analiz içinde yer almaya başlamıştır. Becker, her insanın potansiyel olarak ayrımcılık duygularına sahip olduğunu düşünmektedir ve bu duyguların şiddeti onların ayrımcılık katsayısı ile ölçülmektedir. Ayrımcılık; işverenler, çalışanlar ve müşteriler tarafından yapılmaktadır. İşverenlerin önyargılarla davranması durumunda katlanacakları ayrımcılık katsayısı vardır. Söz konusu ayrımcılık katsayısı için;

“Eğer işveren ayrımcılık duygusuna sahip biriyse, bir kadını istihdam etmek ona parasal olmayan ek bir maliyet yükleyecekmiş gibi davranır. Ek maliyet, işverenin ayrımcılık katsayısına eşittir. Bu tip bir işveren için erkeği istihdam etmenin maliyeti onun ücreti kadar olacaktır. Fakat aynı işveren için bir kadını istihdam etmenin maliyeti, onun ücreti artı işverenin ayrımcılık katsayısı kadardır. Bu da ayrımcı duygulara sahip işverenlerin, kadını ancak erkeğe göre daha düşük bir ücretten işe alacağı anlamına gelmektedir” (Çolak ve Ardor, 2001: 92) biçiminde değerlendirilmektedir.

İşgücü piyasasında ayrımcılığı uygulayan diğer bir grup çalışanlar veya iş arkadaşları olmaktadır. Bazı işyerlerinde erkekler kadınlara karşı önyargılı oldukları için (örneğin “kadın kısmından emir alınmaz” gibi düşünceler) kadınlarla birlikte çalışmaktan kaçınabilmektedir. Kadınların çaycı, kat hizmetlisi gibi daha düşük işlerde çalışmasını gerektiğini düşünmektedirler. İşveren erkek işçileri tercih ederse, onlara, kadın işçilerin geleneksel işlere mahkûm edildiğinde ödediği ücretten daha yüksek ücret

ödemesi gerekecektir. Bazı durumlarda işveren yüksek maliyetli erkek işçi istihdamından kaçınabilir. Dolayısıyla işveren için erkek işçiler tarafından yükseltilen kadın işçi kullanımı maliyeti, kadın işçilerin ücretlerini düşürmektedir (Lordoğlu ve Özkaplan, 2007: 233).

Ayrımcılık müşteriler tarafından da yapılmaktadır. Örneğin müşteri özel bir hizmet talebinde bulunduğunda hizmetin belirli bir ırktan ya da belirli bir cinsiyet tarafından yerine getirilmesini isteyebilmektedir. Diğer gruptan olanlar ise, daha düşük ücretleri kabul etmek zorunda kalırlar. Dolayısıyla müşteri ayrımcılığın yapıldığı durumlarda ücretler de etkilenmektedir (Ceylan-Ataman, 2014: 120).

Kadının dışarıda çalışmasının ikincil öneme sahip olduğu geleneksel yargılar sonucu erkek işveren ve çalışanlar kadınlara karşı bir takım önyargı ve tutumlar sergilemektedir. Bu davranış biçimleri ise kadınların daha düşük ücretli ya da daha düşük statülü işlerde çalışmasına neden olarak kadının iş gücü piyasasındaki olumsuz konumunu sürdürmektedir.