• Sonuç bulunamadı

1.5. Göç Teorileri

2.1.1. Ortodoks İktisat Yaklaşımları

2.1.1.1. Beşeri Sermaye Teorisi

Beşeri Sermaye (BS) kavramının ortaya çıkışı çok eskilere dayanmaktadır. 1776’da A. Smith, fiziki sermaye ile BS’yi karşılaştırmıştır (Ceylan-Ataman, 2014: 130). Sermaye kavramı üretimde kullanılan techizat, makine, para gibi fiziksel unsurları çağrıştırmaktadır. Bununla birlikte, iyi yetiştirilmiş ve beceri kazandırılmış insan kaynağı da üretimde verimlilik için önem arz etmektedir. Hatta bununla beraber yeni teknolojik icatların rasyonel biçimde kullanılmasına da olanak sağlamaktadır (Çolak, 2010: 112). Smith, Marshall ve Mill bu alandaki çalışmaların ilk isimleri olmuşlardır. Smith, eğitime önemle yaklaşarak, eğitilmiş işçiyi pahalı ve donanımlı bir makineye benzetmiştir (Biçerli, 2014: 253). Mill de eğitimin, bireyin kendisini geliştirerek onu daha ileriye taşıyacağını düşünmektedir (Doğan ve Şanlı, 2003: 179).

Bugünkü BS kavramını geliştiren isimler, Denison (1962), Becker (1964) ve Schultz (1968)’dir. Beşeri sermayenin bugünkü anlamına kavuşmasında Becker’in yaklaşımı önemlidir:

“İnsanların çoğu sermayeyi bir banka hesabı, hisse senedi gibi somut biçimde görmektedir. Aslında sermaye, somut biçimlerden oluşan tek

tip bir kavram değildir. Okullaşma, bilgisayar kursu, tıbbi bakım harcamaları, dürüstlük gibi kavramlar da sermayenin içinde yer alır. Çünkü onlar, kazanç yükseltmek, sağlığı geliştirmek ya da ömür boyu iyi alışkanlıklar eklemek için de kullanılır. Bu nedenle ekonomistler, eğitim, Ar- Ge, tıbbi bakım harcamalarına ve beşeri sermayeye dair yapılan yatırımlara saygı göstermektedirler. Bireylerin kendi finansal ve fiziksel varlıklarının yanında bilgi, beceri, sağlık veya değerlerinden ayrılamaması beşeri sermayeyi ifade etmektedir” (Becker 1964 Akt. The Concıse Encylopedia of Economics, E.T. 20.03.2018).

Eser ve Gökmen (2009: 43) beşeri sermayeyi “Nitelikli emek” olarak değerlendirmişlerdir. Beşeri Sermaye kavramı bireye ya da topluma ait bilgi, beceri, yetenek ve eğitim düzeyi gibi kavramların tümünü kapsamaktadır (Kar ve Ağır, 2003: 57). Bir başka ifadeyle üretime katılan bireyin sahip olduğu ve genelde insan niteliğini belirten bilgi, beceri, tecrübe gibi pozitif değerler beşeri sermayenin unsurlarını oluşturmaktadır (Karataş ve Çankaya, 2010: 39).

1964 yılında Becker tarafından geliştirilen Beşeri Sermaye Teorisi (BST) eğitimin gelecekte gelir yaratacağı hipotezine dayanmaktadır. Schultz’ a göre ise halkın iyi bir hayat koşullarına sahip olması ve sağlıklı olması da beşeri sermayenin bir parçası olarak değerlendirilmektedir (Doğan ve Şanlı, 2003: 179). Schultz aynı zamanda, modern ekonomilerde milli ekonomik büyüme için, en önemli faktörlerden birinin beşeri sermaye olduğunu savunmaktadır (Kwon, 2009: 3).

1960’lı yıllarda gelişmiş ülkelerde yaşanan ekonomik büyümenin temelleri BST’ne dayandırılmaktadır. Makroekonomik anlamda emeğin niteliğindeki artışın, niceliksel artışından daha büyük olması ekonomik büyüme için önem arz etmektedir. Yüksek nitelikli işgücü daha yüksek üretkenliğe sahiptir. Dolayısıyla makinelere yatırım yapıldığı gibi insana eğitim yoluyla yatırım yapılması ekonomik büyümenin devamı için gerekmektedir. Mikro ekonomik anlamda ise, emeğin üretkenliğindeki artışın alım gücündeki artışa neden olacağı ileri sürülmektedir (Ceylan-Ataman, 2014: 131). Kibritçioğlu (1998: 223), uzun dönemli büyüme için önemli olan üretim faktörünün beşeri sermaye olduğunu ve uzun yıllardır fiziki sermayeye verilen önemin abartıldığını belirtmektedir. Nitekim bir ekonominin fiziksel sermaye yatırımlarına olan gereksinimi kadar beşeri sermaye yatırımlarına da gereksinimi vardır (Yülek, 1997: 9).

Beşeri sermayeye yapılan yatırım sosyal ilişkilerin ve sosyal yapının gelişmesine de olanak sağlamaktadır. Beşeri sermaye statik olmadığı için sürekli yenilenmektedir. Fiziki sermaye gibi stoklanamadığından, üretimde kullanılmadığı takdirde sonsuza dek yok olmaya mahkûm olacağı düşünülmektedir (Keskin, 2011: 128). Beşeri sermayenin

kendi içinde uyumu ile beşeri sermayenin etkinliği daha da artmaktadır (Yumuşak, 2010: 11).

BSY’nın parasal ve parasal olmayan getirileri bulunmaktadır. Parasal getiriler, gelecekte beklenen kazancın yüksek olması ile bağdaştırılırken; parasal olmayan getiriler ise, daha mutlu bireyler olabilmek, zevklerin gelişmesiyle daha özenli tüketim yapmak, sorumlulukların ve bilinç düzeyinin artması olarak sıralanabilmektedir (Ceylan-Ataman, 2014: 131). Schultz (1961: 3) bir değerlendirmesinde, tarımda çalışan bir bireyin, tarımla ilgili olmayan başka bir işe girdiğinde, kendisiyle aynı işi yapan, aynı yaş ve cinsiyetteki bireylerden daha az kazandığını belirtmektedir. Bu durum BSY olmayan bireylerin parasal getirilerindeki yansımalarının daha az olduğunu göstermektedir.

Ülkelerarası kalkınma ve az gelişmişlik sorunu, söz konusu ekonomilerdeki fiziki ve beşeri kaynaklarının konumuna bağlı olarak biçimlenmektedir. Özellikle fiziki kaynakların değerlendirilip ekonomik sürece aktarılmasında büyük rolü olan insan faktörü kalkınmanın gerçekleştirilmesinde büyük önem taşımaktadır. Tarım toplumunda, niteliksiz insan sermayesi (fiziksel emek); sanayi toplumunda ise, hem nitelikli (zihinsel emek), hem de niteliksiz insan sermayesi olarak kullanılmaktadır. Günümüzde ise henüz biçimlenmekte olan bilgi toplumunda sadece nitelikli insan sermayesi olarak sosyo-ekonomik gelişme sürecini etkilemektedir (Tunç, 1998: 84).

İnsanın kendine yatırımı olarak değerlendirilen beşeri sermaye modelini, Neo- Klasik İktisat Okulu, işgücü piyasasında cinsiyet ayrımcılığını arz yanlı açıklamaya çalışmıştır. Modele göre; kadınların beşeri sermayelerinin yetersiz olması sonucunda kadınlar daha az ücret almakta ve daha düşük statülü işlerde yoğunlaşmaktadır (Palaz, 2002: 91-92). Özetle BST, bireyin özellikle eğitime yatırım yapmasının kazanç sağlayacağı varsayımına dayanmaktadır. Ancak toplumsal cinsiyetçi bakış açısı, işgücü piyasasında ayrımcılık ekseninde kadın ve erkeğin beşeri sermaye yatırımları konusunda eşit koşullarda yatırım kararı alamamakta ve dolayısıyla kazançları da farklılaşmaktadır.