• Sonuç bulunamadı

Kadının Evlilik Kurumuna Bakışı:

SOSYOLOJİK ÖZELLİKLERİ BAKIMINDAN TÜRK ROMANINDA KADIN

F. Toplumsal Değerler Karşısında Kadın 1. Modernleşme ve Kadın:

6. Aile ve Kadın:

6.2. Kadının Evlilik Kurumuna Bakışı:

“SergüzeĢt” romanında Dilber‟in ikinci hanımı, Celâl Beyin validesi Zehra Hanım için evlilikte asalet ve ikbal önemli Ģeylerdir. O, yüksek tabakada olan birinin alt tabakada yetiĢmiĢ, oranın terbiyesi ile yoğrulmuĢ biri ile evliliğinin mümkün olamayacağını düĢünür.

Bunları birbirine lâyık görmez. Ona göre birini sevmek için illâ asaletli ve servete mâlik olması gerekmektedir.1405

“Metres” romanında Saffet Hanımın üvey annesi, kocasının kendisine rağmen bir metres ile iliĢkisi yüzünden baba evine gelen Saffet Hanımı suçlu bularak evlât sahibi bir kadının boĢanma gibi kelimeleri ağzında taĢımaması, erkeğin istediği her Ģeyi yapmakta özgür olduğu yolunda sözlerle uyarır. Onun bakıĢ açısına ve o zamana kadar aldığı terbiye sayesinde edindiği birikime göre evlilik erkeğin haklarının sınırsız, kadınınkilerin ise erkeğe bağımlı ve son derece kısıtlı olduğu bir kurumdur. Böyle bir bakıĢ açısı erkeğe dilediğini dilediği gibi yapma konusunda sınırsız bir özgürlük alanı sağlamaktadır.1406

Saffet Hanımın mektup yazdırmak için gittiği yerde karĢılaĢtığı ahlâk seviyesi düĢük, evlilik, koca vs. gibi değerleri ayaklar altına alan, kadının kadınlık seviyesini düĢüren, büyük bir batağın içinde kıvranan, gayr-i meĢru iliĢkilerini meĢru kalıplar içerisine sığdırmaya çalıĢan bir zihniyete sahip olan kadınlar, onu derinden ĢaĢırtır. Namuslu bir kadın olarak ilk kez karĢılaĢtığı bu kadın gürûhu, içine bir iğrençlik hissi verir. Onun için kutsal bir mekân olan evlilik müessesesi bu türden kadınların nazarında kutsîyetten uzaklaĢmıĢ ve her türlü çirkefin olduğu bir bataklık hâline gelmiĢtir. Hayatın sillesini yemiĢ, hayat karĢısında her türlü ahlâk perdesini aralamıĢ, namus v.s. gibi kavramları boĢ bir laftan ibaret sayan bu kadınlar ile aynı mekânda bulunmaktan utanç duyar. Ancak kendisi de kocasının hukukunu çiğneyerek ondan habersiz bir baĢka erkeğe aĢk sözleri içeren bir mektup yazdırmaktadır. Bu vesile ile tasvip etmediği ve iğrendiği söz konusu kadınların seviyesine ineceğini, bu lekeyi bir ömür boyu üzerinde taĢıyacağını düĢünerek derin üzüntü duyar. Aklına hemen oğlu gelir ve ona bu

1404 Ahmet Mithat, Süleyman Muslî, ss. 31-32.

1405 SamipaĢazâde Sezai, a.g.e., ss. 56-57.

1406 Gürpınar, Metres, s. 169.

lekeyi sürmek düĢüncesi onu rahatsız eder. Bu düĢüncelerin sevkiyle yazdırdığı mektubu ani bir hareket ile yırtarak dükkândan çıkar gider.1407

Ahmet Mithat Efendinin “Yeniçeriler” adlı hikâyesinde AyĢe, babası vefât ettikten sonra annesi ile fakir bir hayat yaĢamasına karĢın iffet ve namusuna düĢkün bir genç kızdır.

Terbiyesi ve güzelliği baĢkalarının da kısa zamanda dikkatini çeker. Görücüleri çok olsa da annesi yaĢının küçüklüğünü ve çeyizinin olmadığını bahane ederek kızını vermek istemez.

Ancak kadınlardan biri kızı oğluna alma konusunda ısrarcı olur ve çeyiz istemediğini dile getirir.1408

“Hasan Mellâh Yahut Sır Ġçinde Esrar” romanının kahramanı Cuzella‟nın babası Alfons, Akdeniz‟de meĢhur bir tüccar olan Pavlos ile tanıĢınca onun kızına uygun bir eĢ olabileceği kanaâtine varır. Bu düĢüncesini kızına da açar. BaĢta bu konuĢmayı önemsemeyen Cuzella, babasının bu konuda ciddi olduğunu görür; ancak Pavlos‟tan hiç hoĢlanmamıĢtır.

Yüz vermez.1409 Babasının ısrarlı tavırları karĢısında Pavlos ile evlenmek istemediğini dile getirir. Babası ise kızını rahibeler elinde yetiĢtirmiĢ olmanın bir hata olduğunu ve bu fikirleri onlardan aldığını kanaatindedir. Cuzella, konuyu daha fazla konuĢmak istemediğini, daha sonra konuĢacağını; ancak kendisine zaman vermesini babasından rica eder ve konu askıya alınır.1410 Babasının Pavlos‟un Ģahsından çok servetine âĢık olduğunun fakındadır Cuzella.1411 Pavlos‟un evlilik teklifini reddeder. Mürebbiyesi Marie‟nin Ģayet gönlünde biri yoksa bu teklifi kabul etmesi konusundaki ısrarları fayda etmez. Pavlos‟un suratını Ģeytana benzettiğini, melek gibi bir yüzü olmadığını, sırf parası için de biriyle sevmeden evlenemeyeceğini belirtir Cuzella.1412 Bu tavrı ile babasının Pavlos‟tan özür dilemesi ve evlenme teklifini kabul etmesi gerektiğini belirten tepeden inme laflarına maruz kalır.1413 Çekilen acılar ve edinilen deneyimler sonucunda Esma ile Arslan (Timur Bey) ve Cuzella ile Hasan Mellâh muratlarına ererek dünya evine girerler.1414 Cuzella, kardeĢi Alonzo‟ya kavuĢmuĢ olmanın verdiği gönül rahatlığı ile iki sevinci bir arada yaĢar.1415

“Felâtun Bey Ġle Râkım Efendi” romanında Mihriban Hanım, Ģımarık ve hoppa yetiĢmiĢ bir genç kız olduğundan kendisini istemeye gelen görücüleri alaycı tavırlarla tahkîr eder, onları küçük görür. Serbest tavırları ile görücülere kâh gelin kâh kayınvalide kâh evin

1407 A.g.e., ss. 229-231.

1408 Ahmet Mithat Efendi, Yeniçeriler, s. 7.

1409 Ahmet Mithat Efendi, Hasan Mellâh Yahut Sır Ġçinde Esrar, s. 12.

1410 A.g.e., ss. 16-18.

1411 A.g.e., s. 25.

1412 A.g.e., ss. 42-43.

1413 A.g.e., s. 45.

1414 A.g.e., s. 428.

1415 A.g.e., s. 431.

hanımı türünden tavırlar sergiler.1416 Aynı romanda Râkım‟ın ders verdiği Can ve Margrit ise romanı sonunda kendi akrabalarından olan erkekler ile evlenirler.1417

“Hüseyin Fellah” romanında ġehlevend, kendisini çok seven ve ölüm ânında Ömer‟e teslim eden Civelek‟in vasiyetine riayet ederek sevdiği Ömer ile evlenir. Matem havasında geçen bir düğünün ardından ġehlevend ve Ömer, Hüseyin Fellâh ve Saîbe muratlarına ererek dünya evine girerler.1418

“Çengi” romanında kimsesi olmayan Hüveyda, kuru bir nikâhla Canbert Beyle dünya evine girer.1419 Aynı romanda Melek Hanım, babasının kendisine telkin ettiği eğitim sisteminden dolayı aĢk ve sevda konularında bilgi sahibi olmadığı gibi yine evlilik konusunda da herhangi bir bilgiye sahip değildir.1420

Ahmet Mithat Efendinin “Süleyman Muslî” adlı Mariya, romanında sevdiği delikanlı olan Baptisyan‟ın kendisinden üç dört yaĢ küçük olması ve çevresinin bu durumu büyük bir mesele hâline getirip evliliklerine rıza göstermemesi üzerine kadın ile erkek arasında bir farkın olmadığını dile getirerek kendi durumunu meĢru kılma yoluna gider. Ona göre nasıl ki çok yaĢlı bir erkek gencecik bir kızla evlenme hakkını kendinde bulabiliyor ise erkekten yaĢça büyük olan bir kadın da pekâlâ kendisinden küçük bir erkekle evlenebilir.1421

“TaaĢĢuk-ı Tal‟ât ve Fıtnat” romanında Fitnat Hanım, hiç tanımadığı baĢka biri ile evlendirileceği haberini Hacıbaba‟dan alınca fenalık geçirir ve bayılır.1422 Hacıbaba‟nın ve dadının sözleri fayda etmez. Onlar her ne kadar kız iyi, zengin, varlıklı bir yere gelin gidecek, rahat edecek diye düĢünseler de kızın gönlü onlarla birlikte değildir. Ağlayıp sızlamakta, dökülen dillere kulak asmamaktadır.1423

Nâbızâde Nâzım‟ın “Zehra” adlı romanında Zehra, Suphi ile nikâhlanır. Bundan sonra birbirleri için yaĢamaya baĢlarlar. Evlât sahibi olmak isterler. Bunun hayâlini kurarlar. Düğün gününe kadar birbirlerini görmeleri o dönem Ġstanbul toplumunda hoĢ karĢılanmadığından birbirlerine fotoğraflarını verip o güne değin bununla yetinmek durumunda kalırlar. Bu durum aĢklarını daha da perçinler. Zehra, bu süre zarfında ahlâken değiĢmiĢ gibi görünmektedir.1424

1416 Ahmet Mithat Efendi, Felâtun Bey ile Râkım Efendi, s. 9.

1417 A.g.e., s. 149.

1418 Ahmet Mithat Efendi, Hüseyin Fellâh, s. 345.

1419 Ahmet Mithat Efendi, Çengi, s. 48.

1420 A.g.e., s. 61.

1421 Ahmet Mithat, Süleyman Muslî, s. 31.

1422 ġemseddin Sami, a.g.e., s. 89.

1423 A.g.e., s. 90.

1424 Nabizâde Nâzım, a.g.e., ss. 27-28.

“Turfanda mı Yoksa Turfa mı?” romanında Fatma, tahsilini evliliğe tercih ederek bekâr kalmayı yeğlemiĢtir.1425 Yine aynı romanda Zehra, Fransız muallimesinin oğlunun dinini değiĢtirme pahasına da olsa kendisiyle evlenme isteğine sıcak bakmaz. O, inançlı ve değerleri ile yaĢayan bir genç kızdır. Artık yaĢının büyük olmasını hasebiyle dıĢarı çıkamayacağını ve muallimeye gerek kalmadığını bahane ederek ders aldığı haneye gitmez. Zabitin peĢini bırakmadığını ve kumandanı ile Ahmed el-Nasr‟ı bu iĢ için araya soktuğunu gören Zehra, annesiyle birlikte Ġstanbul‟a kaçar.1426Aynı romanda Müzeyyen, ġeyh Salih Efendi gibi babası yaĢında yaĢlı bir adamın kendisini ağabeyinden istemesi üzerine bu duruma karĢı çıkar. Ancak ağabeyi RaĢit Efendinin adamın serveti, arabaları, konağı, takacağı elmaslar, giyeceği kaliteli kumaĢtan elbiseler ve hanımlık vasfı ve özellikle evleneceği adamın yakında ölmesi ile birlikte genç ve zengin bir dul sıfatıyla istediği kocaya varabileceği konusundaki sözleri üzerine sessiz kalır. Bu sessizliği bunlara ilgi duymasından değil; ağabeyinin ısrarına muhalefet etmek istememesinden kaynaklanır. Bu evliliği kendi çıkarları açısından kazançlı gören Müzeyyen‟in ağabeyi RaĢit Efendi, kıza bir an evvel çocuk yapması gerektiğini, diğer varislerin de çaresine bakacağını, evlenince konakta olup bitenler hakkında kendisine haber iletmesini söylese de bu sözler zoraki bir evliliğe itilen Müzeyyen‟in kulağına girmez bile.1427 Aynı romanda Sabiha, tutkulu bir aĢk ile sevdiği Mansur‟u elde etme konusunda kararlıdır. Bundan önce pek çok talibini hepsinde bir kusur bularak reddeden Sabiha Hanım, Mansur konusunda gayet kendinden emindir. Mansur‟u beğenmiĢtir. Ev halkı bu durum karĢısında olaya oldubitti nazarıyla baksalar da Sabiha Hanım, kendisinin reddolunabileceğini hiç aklına bile getirmez.1428

Zehra, ileride kendisine eĢ olarak seçeceği kiĢinin bu bozuk ve çarpık düzen içerisindeki hiç tasvip etmediği çapkın erkeklerden olacağını düĢündükçe rahatsız olur ve böyle bir Ģeyi bir daha aklına getirmeme kararı alır.1429 Zehra, okumuĢ ve hayatın anlamını kitaplardan kavramıĢ bir genç kız olarak kendi kendine tahsil ettiği onca Ģeyin ne iĢe yaradığını düĢünmeye baĢlar. Kadının bir evin süslemesi mi yoksa aile ve cemiyete gerekli olan bir uzvu olup olmadığı konusunda düĢünür. Öğrenilen bilgi sarf edilmedikten sonra onu kazanmanın da bir anlamı yoktur ona göre. Bir kadının marifeti yalnızca kocasının zevk ve hoĢnutluğunu sağlamak olacaksa o hâlde kadın deyince erkeklerin ihtiyaçlarını karĢılayacak basit bir eĢya gelir akla. Annelik vasfı ve çocuk sahibi olma önemlidir ona göre. Ancak

1425 Mehmed Murad, a.g.e., s. 86.

1426 A.g.e., s. 104.

1427 A.g.e., s. 123.

1428 A.g.e., s. 126.

1429 A.g.e., s. 132.

toplumda yer alan erkeklerin bir kadının namusunu teslim alamayacak kadar koca olma vasfından çok uzak olduğunu söyler. Bu derece bozuk ve güvensiz bir toplum yapısı içerisinde evlilik fikri Zehra‟ya çok uzak gibi görünmektedir.1430

Halit Ziya‟nın “Mai ve Siyah” romanında on yedi yaĢına yeni giren Ġkbal, baĢkaları nazarında evlilik çağına gelmiĢtir artık. Görücüleri gelmeye baĢlar. Bunların arasında karısından ayrılmıĢ, iki çocuklu kırk yaĢlarında bir adam da vardır.1431 Gelin olduğundan beri neĢesiz olan Ġkbal, odasında gizli gizli ağlar.1432

“Nemide” romanında roman kahramanı bir genç kız olan Nahid‟in evlilik hakkındaki görüĢleri genç bir kızın evlilik kurumuna ne Ģekilde baktığını göstermesi açısından dikkat çekicidir: “-Te‟ehhül!.. Her gün binlercesi görülür, her sa‟at bir tanesi vuku‟a gelir, âdi ehemmiyetden âri bir vak‟a zannolunur. Cem‟iyet için te‟ehhül bir insan için nefes almak kabilindendir. Lâkin bir adamın hususî hayatında te‟ehhül müstesna bir ehemmiyet kesilir. O zaman o âdi, hafif bir kelime değil; mühim, azîm hayat işidir. Fikrimce erkekler için te‟ehhül ikinci derecede bir ehemmiyetdedir. Lâkin kadınlar için böyle değil. Kadınlar hayatlarını idare edebilmek için o kadar za‟ifdirler ki te‟ehhül onlara bir ikinci beşik olur. bir genc kız…

On altı yaşındadır. O zamana kadar oturduğu evin ne ile idare olunduğunu, giydiği elbisenin ne ile hasıl olduğunu öğrenmemişdir. Kader onun za‟fı üzerine iki büyük himaye kanadı geçirmişdir: Bir babası, bir annesi var. Lâkin bir genc kız hayatda pek muvakkat bir zaman için kıymetl, bir kız sıfatında kalabilir… o bir zevce olabikmek için yaradılmışdır. Evlenmek iktiza eder, lâkin kime varmalı? Bir genç kız için te‟ehhül ne demekdir? (…) Te‟ehhül o zaman kadar giyilen elbiselerin en süslüsünü giymek, ömrünüzde birinci def‟a olarak çok mücevher takmak, yüzlerce kadınların içinde en yüksek bir köşede tuhafci dükkânlarının camlıklarında görülen bebekler gibi kurulup oturmak, o zamana kadar aynanızın karşısında kendi kendinize beğendiğiniz güzelliklerinizin herkes tarafından tantanalı iltifatlarla tekrar edilmesi, yalnız babanız ve annenizle hısımlarınızı çağırmağa alışmış olan dudaklarınızdan

“Bey!...” kelimesini çıkarmakdan tevellüd eden haz gibi, ihtimal ba‟zı kızlar için izdivaca sebeb olan şey‟lerden ibaret değildir, te‟ehhül bir hayatın üzerine kefen atıp başka bir hayatın perdesini açmakdır, te‟ehhül yeni bir hayatda yaşamak için eski hayatınızda ölmekdir.”1433 Nahid‟e göre evlilik gibi yeni bir hayat tarzı içerisinde bir genç kızı idare edecek olan kiĢi kocasıdır. Zirâ evlenmeden önce bir hayâl dünyasında yaĢayan ve tecrübesiz olan genç kızı gerçek hayatla irtibata geçiren de kocası olacaktır. Koca bunları yaparken kızın

1430 A.g.e., s. 134.

1431 UĢaklıgil, Mai ve Siyah, ss. 145-146.

1432 A.g.e., s. 155.

1433 UĢaklıgil, Nemide, ss. 94-95.

daha önceki hayâllerini mahvetmemeli, mutlu bir atmosfer içerisinde bunu gerçekleĢtirmeye itina göstermelidir.1434 Kendisini samimiyetle seven bir kalbin yokluğundan üzüntü duyar.

Teyzesinin yanına sığındığı evde günün birinde kendisinden usanılmak ve istemediği biriyle evlenmek düĢüncesi onu rahatsız eder. Hiç tanımadığı kadınlar tarafından beğenilip hayatıyla ilgili kararların baĢkaları tarafından alındığı, hislerine ve fikirlerine hürmet edilmeden huyunu suyunu bilmediği bir erkeğin eĢi olmak fikri dayanılmazdır onun için. Burada görücü usûlü ile evliliğin de bir genç kızın bakıĢ açısından eleĢtirisi yapılmaktadır. Günün birinde hiç tanımadığı bir erkek için giyinip süslenecek ve ona kendisini beğendirmeye mecbur olacaktır.

Geleneğin baskısı bir genç kızın Ģahsında bütün genç kızların üzerinde kuvvetle hissedilir.

Nahid, büyük bir bütünün sadece bir kesitidir.1435

Ahmet Mithat Efendinin “Hasan Mellâh” adlı romanında Rahibe Sipros, rahibe olmasına karĢın rahip ve rahilerin evlenmesinin yasak oluĢuna bir türlü anlam veremez ve bunu yanlıĢ bulur.1436

Ahmet Mithat Efendinin “Kafkas” adlı romanında Rus milletinden olan Katerina, müslüman olan Kaplan Beyi sevdiği hâlde ve Kaplan Beyin kendisine Müslümanlar için bir gayr-i müslim kız ile evlenmenin dinen mübah ve helâl sayılacağını anlatmasına ve onunla evlenmeyi istemesine karĢın Kaplan Beyi reddetmez. Ancak Rus milletine has bir taassupla ona karĢı hareketlerinde ölçülü ve seviyeli olmaya dikkat eder.1437

Ahmet Mithat Efendinin “Süleyman Muslî” adlı romanında Margerit, Ģövalye Leon di Burkinyon‟un kendisine olan ilgisine ve kendisi ile evlenmek istemesine ona olan muhabbetinden dolayı değil; sırf asil bir aileye mensup olduğu için sıcak bakar. Ancak güzelliğinin methinin tâ Ġstanbul Latin imparatoru Rober di Kortney‟e kadar ulaĢması ve imparatorun kendisine evlenme teklif etmesi üzerine içinde yine ona karĢı da bir sevgi emâresi olmamasına karĢın bir imparator eĢi ve Ģark imparatoriçesi olma hevesi ile bu teklifi kabul eder. Bu kabul bir bakıma onun sonunu da hazırlar. Zirâ kızın kendisine verdiği sözde durmayıp imparator ile evlendiği haberini alan Ģövalye Leon di Burkinyon, Margerit‟e karĢı intikam hisleri ile yanıp kızın burnunu ve dudaklarını kestirip öldürmek suretiyle intikamını almıĢtır.1438

1434 A.g.e., s. 94.

1435 A.g.e., ss. 94-96.

1436 Ahmet Mithat Efendi, Hasan Mellâh Yahut Sır Ġçinde Esrar, s. 10.

1437 Ahmet Mithat Efendi, Kafkas, s. 18.

1438 Ahmet Mithat Efendi, Süleyman Muslî, ss. 145-146.

6.3. Evlilik ve Aşk:

Evlilik, kadın için toplumun hazırladığı genel bir yazgıdır. Toplumu oluĢturan kadınların pek çoğu evli, evlenip ayrılmıĢ, dul kalmıĢ evlenmeye hazırlanan ya da evlenmediği için dert yanan kadınlardır. Bekâr kadınların durumu ise ister evlilikten yoksun kalmıĢ olsunlar, ister baĢkaldırsınlar ister aldırmamıĢ olsunlar evlilik kurumuna göre belirlenir.1439

“Karı Koca Masalı” nda Ahmet Mithat, okuduğu kitapların hiçbirinde yakıĢıklı bir erkeğin çirkin bir kadına, güzel bir kadının da çirkin bir erkeğe meylettiğini görmediğini ifade eder.1440 ġöyle devam eder: “(…) Güzel kızın çirkin herife ilgi göstermeyeceğini ve ona teslim olsa bile gönül rızasıyla olmayıp zorla olacağını bildiğim için buna o kadar şaşmazdım da, çirkin erkeğin güzel kıza ilgi göstermemiş olmasına artık son dereceyekadar şaşardım. Zira bilirim ki erkek kısmı kendi çirkinliğini göremeyip ilgi göstermek için mutlaka güzel kız arar!

Hem de öyle olur olmaz güzeli de beğenmez!” 1441

Bahsi geçen anlatıda Mahcemal Hanım ve kocası Cemal Efendi her ikisi de çirkin olmalarına karĢın birbirlerini güzel buldukları için severler.1442

“TaaĢĢuk-ı Tal‟ât ve Fitnat” romanında aĢk duygusu Ģu Ģekilde ifade edilir: “(…) Çünkü, aşk bir emr-i tabiidir ki, nev‟-i benî ademin her bir kısmında, yani erkeğinde dişisinde, ufağında büyüğünde, sabisinde bâliğinde, gencinde ihtiyarında, fakirinde zengininde, akîlinde gabîsinde, âliminde câhilinde, medenîsinde bedevîsinde zuhur eder.

Herkesin gönlü aşk ile yoğrulmuştur. Beşikte olan çocukların gönülleri dahi aşktan çok hâlî değildir. Hele sıbyân-ı nev-resîdenin gönlünde çok kere aşk u muhabbet galayân eder. Onlar dahi severler, sevilirler. Gönüllerinde bir hassa hissederler. Lâkin biçareler, o muhabbetin neden geldiğini ve hüsn ü ânın icab-kerdesi olduğunu anlayamazlar. Aşk işitirler, ama aşk denilen şeyin hemen hissettikleri hassa olduğunu bilmezler. İşte, tabiat bi‟l-cümle nev‟-i benî ademe aşkı müsavat üzre taksim eyleyip hiç kimseyi mahrum bırakmamıştır. Akılsız, ilimsiz, hilimsiz, faziletsiz, sabırsız, rahmsiz, hayasız adam bulunur; lâkin aşksız adam bulunmaz. Aşk u muhabbet, herkesin kuvvesinde mevcut olup, ancak bir kuvve-i câlibesi olmadıkça fiile çıkmaz. İşte bazı kimselerin aşkta şöhre-i afak olduğu ve bazısının bî-te‟sir gibi göründüğü, bu sebebe mebnîdir. İnsandan başka, bazı sair hayvanların dahi aşktan halî olduğunu iddia etmeye cesaret edemeyiz.”1443

1439 Simone de Beauvoir, Kadın “Ġkinci Cins” Evlilik Çağı, s. 11.

1440 Ahmet Mithat Efendi, Karı Koca Masalı, s. 49.

1441 A.g.e., s. 50.

1442 A.g.e., s. 98.

1443 ġemseddin Sami, a.g.e., s. 11.

ġemseddin Sami‟nin söz konusu romanında Saliha Hanımın merhum eĢi, okul yıllarında tanıĢtığı, okuldaki oğlanların en büyüğü ve bilgilisi Rif‟at Beydir.1444 Rif‟at Bey, Saliha Hanımın anne ve babasıyla da onlara gelip gitme vesilesiyle tanıĢmıĢ ve onlar tarafından hareketleri, konuĢması çok beğenilmiĢ ve methedilmiĢtir. Bu durum Saliha Hanımın da çok hoĢuna gitmiĢ, fizyolojisi gözle örülür tarzda değiĢmiĢ, kalbi hızla çarpmaya, sararıp kızarmaya baĢlamıĢtır. Saliha Hanımın anne ve babası Rif‟at Beyin ebeveynlerini tanımaktadır. Babasını “uğursuz” olarak nitelendirirler ve bu derece uslu bir çocuğun o babanın elinden çektiğini dile getirirler.1445

“Bir Muadele-i Sevda” romanında hikâyenin anlatıcısı olan Naki Bey, eĢi Bedia Hanıma düğün gecesi duvağını kaldırdığı vakit hiç beklemediği bir Ģekilde âĢık olur.1446

“Mutallâka”da Âkile Hanım, kocasına yazdığı bir mektupta aĢkın kayıt ve Ģart altına alınamayacağını belirtir ve aĢk ile ilgili Ģunları söyler: “(…) Gerçekten âşık olan bir insanı her dakikası ıstırap dolu bir asır kadar, belki de canlar yıpratan ebediyet kadar uzun görünen hasret devresini kendi isteğile sonu gelmez bir zamana bırakarak sürdüremez. Çünkü elinde değildir. Bu noktada gönül hiç kimsenin, hattâ sahibinin bile fermanını dinlemez. İnsan onun elinde mazlum bir oyuncak gibi kalır. Demek senin muhabbetin isteğe bağlı öyle mi? Gönlün sana değil, sen gönlüne gem takabiliyorsun. Benimki öyle değil. İster istemez aşkın mahkûmuyum. Eğer senin aşk nazariyeni benim gönlüme tatbik kabil olaydı, tekrar nikâhına girmek, sevgini dilenmek için kadın olduğum halde ilk teşebbüse be cüret etmezdim.”1447 “Felâtun Bey Ġle Râkım Efendi” romanında Can ve Margrit, kendilerine ders veren hocaları Râkım Efendiye âĢık olurlar. Bu aĢk, kızların tiyatro ve balo gibi eğlencelerden artık eskisi gibi zevk almamalarına, daha çok evde kalıp dersleri ile meĢgul olmalarına neden olur.1448

“Paris‟te Bir Türk” romanının kahramanı Virginie‟ye göre aĢk: “(…) Aşk eğer dedikleri kadar ulvî ve ilâhî bir şey ise ebedî ve câvidanî olması lâzım gelir. Ebediyet ezeliyeti de müstelzemdir. Aşk dedikleri maraz ise ârız olup ârıziyette hiçbir hükm-i ciddî olamaz.

Âdetâ şiddetlice bir hevesin adını aşk ve kuvvetlice bir heva ve heves sahibinin adını âşık koyuvermişlerdir. Hakikatte ise hepsi boş...” olarak nitelendirilir.1449

“Çengi” romanında Canbert Bey, kızı Melek Hanımı edep ve iffet dairesinde yetiĢtirme arzusundan dolayı kızına aĢk, evlilik v.b. konularda bilgi vermez. Hatta kızı sevmek

1444 A.g.e, s. 12.

1445 A.g.e, s. 14.

1446 Gürpınar, Bir Muadele-i Sevda, s. 23.

1447 Gürpınar, Mutâllaka, s. 29.

1447 Gürpınar, Mutâllaka, s. 29.