• Sonuç bulunamadı

Gelenek ve Kadın:

SOSYOLOJİK ÖZELLİKLERİ BAKIMINDAN TÜRK ROMANINDA KADIN

F. Toplumsal Değerler Karşısında Kadın 1. Modernleşme ve Kadın:

2. Gelenek ve Kadın:

Geleneğin insan üzerindeki yoğun etkisi göz ardı edilemeyecek kadar büyüktür.

Ġnsanın içine doğduğu toplum yapısı içerisinde geleneğin kendisine sunduğu birtakım dayatmaları yadsıyıp görmemezlikten gelmesi beklenemez. Bireyin iki seçeneği vardır: Ya gelenekle birlikte uyumlu yaĢamak ya da geleneğe baĢkaldırmak. Romanlarda da geleneğin kendisine dayatmıĢ olduğu Ģeyler doğrultusunda yaĢayan ya da bunu aksine geleneğe baĢkaldıran kadın kahramanlar ile karĢılaĢırız. Ahmet Mithat‟ın “Karı Koca Masalı” adlı masalımsı hikâyesinde erkeklerin kadın karĢısındaki tavrı Ģöyle eleĢtirilir: “(…) Hele bazı adamlar vardır ki bıyıkları ağarmış olduğu hâlde on beş yaşında körpecik bir kzı ister.

Ağzında dişleri kalmamış olduğu halde inci dişli olmasını ister. Avurdu avurduna geçip ağzına kaşık tersi sokmadan tıraş olamaz ve yanağını tulum gibi şişirmeden perdah ettitemez, lâkin balıketli olmasını ister. Beli bükülmüş olduğu halde fidan boylu olmasını ister. Kısacası

1329 Ahmet Mithat Efendi, Dürdâne Hanım, s. 143.

1330 Robert P. Finn, Türk Romanı (Ġlk Dönem 1872-1900), Bilgi Yayınevi, Ġstanbul, Eylül 1984, s. 79.

1331 Gürpınar, Metres, s. 11.

aynaya baksa yüzünde güzel bir nokta bulabilmek için birkaç saat boşuna arandığı halde resim gibi güzel bir karı ister. İstediği bir karı olmazsa âlemde hiçbir karıyı beğenmez.”1332 Esen, Ahmet Mithat‟ın bu eserinde kadın-erkek eĢitliği ile ilgili noktalara temas ettiğini belirtir. Ahmet Mithat, romanlarında bilinçli olarak “seksist bir dil” kullanır ve bunu da sık sık vugular. Bazı eserlerinde okuyucuya hitap ederken erkeklere ayrı, kadınlara ayrı kelimelerle sesleniĢi bunun en önemli göstergesi olarak nitelenebilir. Bu durum onun kadın-erkek eĢitliği konusundaki dikkatinin de bir baĢka göstergesidir.1333

“Paris‟te Bir Türk” romanında Nasuh‟un Fransız kadınlara Türk evlilik geleneği hususunda söyledikleri mühimdir. ġark toplumunda çok erken yaĢta evliliğe adım atan kızlar kırklı yaĢlara geldiklerinde ihtiyar addedilseler de erkek doksan yaĢına gelmiĢ dahi olsa hâlâ genç olarak telakkî edilir. Bu bakıĢ açısıyla bakıldığında erkeğin artık emekli olduğunu söyleyebileceğimiz zevcesinin üzerine bir eĢ getirmesinden doğal bir Ģey olamaz. Bunu da erkeğin gözünü dıĢarıya kapatmak ve helâl olanla birlikte olmak Ģeklinde açıklar. FuhĢun ve veled-i zinaların önü bu Ģekilde kapanacaktır. Fransız kadınlar Nasuh‟un anlattıklarını taaacüple dinlerler. Zirâ Batı toplumu tek eĢli evliliği öngörmektedir.1334 Fransız kadınları ile Türk kadınları arasında da bir mukayese yapan Nasuh, erkeklerin kadınlara yakınlık göstermelerinin Fransız kadınları tarafından bir latife olarak algılanırken Türk kadınlarınca çapkınlık addedileceğini belirtir. Öyleyse toplum kadının erkeğe olan bakıĢ açısını belirlemektedir.1335 Buradan hareketle diyebiliriz ki Finn‟in Ģu tesbiti Nasuh‟un dolayısıyla Ahmet Mithat‟ın düĢüncelerine zemin mahiyeti taĢır: “Uygulamada Ahmet Mithat Batı‟ya karşıdır. Yine de Avrupa‟ya, özellikle Fransız kökenli yeniliklere büyük bir hayranlıkla bağlıdır. Romanları, Fransız kentlerinin sağlık standartlarının, örgütlrnme yöntemlerinin vb.

inceden inceye tanımları ile doludur. Oysa özel yaşamında, eski düzeni yeğlemiştir. Onun düşünüşüne göre, Doğulu aile, Batılı aileden kat kat üstündür.”1336

Ahmet Mithat‟ın “Çengi” adlı romanında eski Osmanlı toplumunda erkeklerin itikadınca dul bir kadın ile evlenmek tehlikeli görünür. Bunun sebebi de kadın Ģayet ilk kocasını sevip de ikincisi kendisini ilki kadar sevdirmeye muvaffak olamazsa evlilikte dirlik ve düzenin sağlanamayacağından ötürüdür.1337

Söz konusu romanda kızlar gerdeğe gireceği vakit baĢlarında onlarla birlikte düğün evine gelen ve onlara refakat eden yengeler bulunur ki bunlar genç gelin adaylarının bir

1332 Ahmet Mithat Efendi, Karı Koca Masalı, s.37.

1333 Nükhet Esen,, Modern Türk Edebiyatı Üzerine Okumalar, ĠletiĢim Yay., Ġstanbul, 2006, ss. 74-75.

1334 Ahmet Mithat Efendi, Paris‟te Bir Türk, ss. 148-149.

1335 A.g.e., s. 219.

1336 Finn, a.g.e., s. 26.

1337 Ahmet Mithat Efendi, Çengi, s. 46.

bakıma hamisi olarak addedilebilir. Fakat kimsesiz bir genç kız olan Hüveyda Hanım, Canbert Bey ile dünya evine girerken kız zâten kimsesiz olduğundan bu türden bir yengenin varlığından söz etmek doğru olmaz.1338

ġemseddin Sami‟nin “TaaĢĢuk-ı Tal‟ât ve Fıtnat” adlı romanında Tal‟ât‟ın kadın kılığına girmiĢ bir vaziyette yolda giderken çapkın erkeklerin iĢaretlerine, lakırdılarına ve omuz vurmalarına Ģahit olması1339 ataerkil bir toplumda kadın olmanın zorluğunu ve doğurduğu problemleri gözler önüne sermesi bakımından dikkate değerdir.

Ragıbe (Tal‟ât) „nin ağzından ataerkil bir düzende kadın olmanın zorlukları kadın içinde bulunduğu Ģartlar itibariyle kadın olmanın zorluğunu kavramıĢ bir erkeğin gözünden Ģu Ģekilde dile getirilir:

“-Ah biçare kadınlar, neler çekerlermiş! Biz erkekler onları kukla mesabesinde kullanıyoruz.

Yolda serbest ve rahat yürümelerine mani oluruz. Bu ne rezalet! Ne küstahlık! Bir erkek, tanımadığı bir başka erkeğe rastgelse, yüzüne bakmaz, söz söylemez. Lâkin tanımadığı ve hiç başka defa görmediği bir kadına rastgeldiği gibi, gülerek yüzüne bakmaya ve söz söylemeye başlar ve kovsalar bile yanından ayrılmaz. Demek oluyor ki, biz karıları insan sırasına koymayız. Kendimizi eğlendirmek için onların ruhunu sıkarız. Serbest gezip seyr etmelerine ve eğlenmelerine mani oluruz ve bir taraftan da kendimizi onlara güldürürüz. Çünkü bazı kurnaz kadınlar bulunur ki, „Bu ne budalaymış: dur bununla biraz eğlenelim!‟ diyerek bizi maymun gibi oynatırlar. Seyirlerinden, evlerinin kapısına dek arabanın arkasından tozlar dumanların içinde götürürler. Ahlâk ve ârdâtımızı bilmez bir adam, bir kimseyi bu hâlde görse, elbette

„Deliymiş‟ diyecek.”1340

Hüseyin Rahmi‟nin “Bir Muadele-i Sevda” romanında Nazire Hanım ve dadısı Naki Beyi tanımadıklarından dolayı onun kahve ısmarlama konusundaki teklifini tanımadıkları bir erkek karĢısında kahve içmeyi kadınlık âdâbına aykırı buldukları gerekçesi ile reddederler.1341 Hüseyin Rahmi‟nin “Metres” adlı romanında Saffet Hanım, kocasının kendisine rağmen bir metres ile göz göre göre birlikte olmasını hazmedemediğinden babasının evine gittiğinde üvey annesinin erkeğin keyfine karıĢmamak gerektiği, isterse üstüne evlenip pek çok metres de getirebileceği yolundaki basit mantalitesi ile karĢılaĢarak tekrar evine yollanır.1342

1338 A.g.e., s. 48.

1339 ġemseddin Sami, a.g.e., s. 54.

1340 A.g.e., s. 57.

1341 Gürpınar, Bir Muadele-i Sevda, s. 115.

1342 Gürpınar, Metres, s. 169.

Aynı romanda Saffet Hanım ve Meryem Dudu, utana sıkıla MüĢtak Beye mektup yazmak için kendilerine gönderdiği türden kokulu ve çiçekli kâğıt ararlarken dükkân sahibi tarafından ahlâk düzeyi düĢük kadınlar zannedilerek çeĢitli sarkıntılıklara ve uygunsuz laflara maruz kalırlar. Bu durum kadının erkek tarafından toplumda bulunduğu konuma göre değerlendiriliĢ biçimini ortaya koyması bakımından önemlidir.1343 Bu iki kadın mektubu yazıcıya yazdırırken de onun soruları karĢısında zor durumda kalıp bin türlü sıkıntı yaĢarlar.1344

“Felâtun Bey Ġle Râkım Efendi” romanında Felâtun Beyin kadınlar konusundaki Ģu sözleri o dönem erkeğinin kadına bakıĢ açısını sergilemesi açısından mühimdir: “-Neye yarar o Türk karısı ki, tavrından, azametinden geçilmez. Güya nîm handesiyle, insanı ihyâ edecekmiş gibi, bunu dahi ketm ü imsâk ederek çehresinden düşen bin parça olur. şakası lezzetsiz. Bilirsin ya a kardeş, bilirsin ya!... Ama bir cariye al. Artık bizim gibi serbest, hür adamlar bir esirden ne lezzet alabilir? Kim bilir gönlü kimdedir! Esirin olduğu için sana râm olmağa mecburdur.”1345

Bahsi geçen romanda Can ve Margrit, kendi toplumlarında kölelik gibi bir kavramın olmayıĢından ötürü Canan‟ın bir esir kız oluĢunu ve Râkım‟ın onu cariye olarak takdim ediĢini büyük bir ĢaĢkınlık ile karĢılarlar.1346

“Hüseyin Fellâh” romanında annesi ile çektikleri sefâletten ötürü ölümün eĢiğine kadar gelen ġehlevend, dilencilik eder, ancak namusundan ödün vermez. Bir zamanlar dilencileri onaylamayan bakıĢları hatırına gelir. ġimdi kendisi muhtaç bir vaziyette onların durumuna düĢmüĢtür. Ölümü ister; ancak ona da muvaffak olamaz. Dilenmek ona ağır gelir. Hatta ölümden daha ağır olduğunu düĢünür. Ancak yaĢamak için de annesi ile bir Ģeyler yemeye ihtiyaçları vardır.1347

“TaaĢĢuk-ı Tal‟ât ve Fıtnat” romanında Hacıbaba, mahallelinin ve komĢuların kendisi hakkında yaptıkları olumsuz eleĢtirilere ve cimrilik yaptığı, para gitmesin diye kızını dıĢarıya çıkarmadığı söylemlerine kulak asmaz. Âdetâ kızının üzerine titrer. Bir kız babası olarak bu tavır mühimdir. DıĢarı çıkarırsa kızın hem güzel hem küçük olduğu için pek çok rezalete maruz kalacağını, kendisinin ise buna tahammül edemeyeceğini dile getirir. Toplumun edepsiz, namussuz bir hâl aldığını, seyir yerlerinin de böyle kimselerin toplandığı yerler

1343 A.g.e., s. 208.

1344 A.g.e., ss. 214-215.

1345 Ahmet Mithat Efendi, Felâtun Bey ile Râkım Efendi, s. 74.

1346 A.g.e., s. 107.

1347 Ahmet Mithat Efendi, Hüseyin Fellâh, ss. 23-24.

olduğunu söyler. Ve böyle yerlere gitmeyi bırakın kızı için kendisi için dahi uygun görmez, ahlâka aykırı bulur. Onun Ģu sözleri dikkate değerdir:

“-Gidenlerden sorabilirsin. Madamlar çıkarlar, erkeklerin meclislerine girerler, kahvelerde otururlar. Fakat bir madama, kocasını yahut biraderini, ya babasını kolundan alıp kemâl-i vekarla yürüyerek, ırzına halel getirmeyecek bir yere gidip kemâl-i edeple oturur. Hiç kimse yüzüne bakmaya cesaret edemez. Halbuki bizimkiler öyle değil… Biz kapılarımızı, kızlarımızı bir arabacıya teslim edip, Allah‟a emanet…Nereye götürürse götürsün…” 1348 Burada genç kızlar çıkıĢ noktası alınarak Batı toplumu ile Türk toplumu arasında bir mukayese yapılır.

Batı‟nın bakıĢ açısının, ufkunun geniĢliği buna karĢılık bizim toplumumuzun darlığı ve bunun eleĢtirisi söz konusu edilir.

Hacıbaba, Fitnat‟ı komĢuya dahi göndermez. Bu konudaki tereddütlerini nakıĢ ustası ġerife Hanıma dile getirir. KomĢuların kızı bilmediği, görmediği yerlere götürüp ayartacakları konusundaki endiĢelerini belirtir. Ancak kızın evden çıkmaması kayd u Ģartıyla uslu, terbiyeli bir kız ya da kadın getirip ondan istifade edip hasbıhalleĢirlerse buna müsaade edeceğini söyler. On beĢ senedir âdetâ üzerine titremiĢ, ona iyi bir terbiye vermiĢ ve onun hem anası hem babası olmuĢtur.1349 Finn, ġemseddin Sami‟nin söz konusu romanında kadınların evlilikteki konumları açısından toplumdaki yerleri, değiĢen töreler ve değiĢim karĢısında genç kızın durumu, Osmanlı toplumunda yer alan Avrupalılar ve mesire yerlerinde ve kır gezilerinde bir araya gelen âĢıklar gibi ilk dönem Türk romanının ana izleklerinden bazılarına yer verdiğini ifade eder.1350

“Turfanda mı Yoksa Turfa mı?” romanında Zehra, Ġstanbul‟a geldiği vakit sokağın ve insanların basit, sıradan ve yozlaĢmıĢ yüzünü görünce hayret eder. Erkeklerin sokak ortasında kızlara iĢaretler yapması hoĢuna gitmez. Ġnançlı ve değerlerine sıkı sıkıya bağlı bir genç kız olarak ilk defa Ģahit olduğu, örf ve âdâba aykırı bu hâlleri garip karĢılar. Kızların ulu orta yerde erkekler ile nameleĢmeleri canını sıkar. Bu nedenle Sabiha Hanıma çıkıĢır. Onun kayıtsız ve alaycı tavırları karĢısında sinirlenen Zehra, namus ve haysiyeti ile sokağa çıkan kadınların çapkın erkeklerin iĢaretlerine ve namelerine maruz kalarak onlar gibi edepsiz sıfatına konulmasını hazmedemez ve bu duruma hırsla tepki gösterir.1351 Hrıstiyanlar ile bizim toplumumuzun mukayesesini Ģöyle yapar Zehra: “-İşte beğenmeyip aleyhlerinde söz söylediğimiz hristiyanlar, Frenkler! Hâllerine iyi bakınız! Hiç bize benziyorlar mı?

Kadınların hiçbiri bizim gibi tecavüze uğruyor mu? Çapkınların hadleri mi olmuş? Bir kere

1348 ġemseddin Sami, a.g.e., ss. 49-50.

1349 A.g.e., ss. 50-51.

1350 Finn, a.g.e., s. 21.

1351 Mehmed Murad, a.g.e., ss. 106-107.

tecrübe etsinler. Bakın ne mukabele görürler. Halbuki içlerinde belki herkesçe maruf kötüler bile mevcut olabilir. Bu gibi cemiyet düşkünleri bile bizden edepli görünürler. Bize edilen muamelenin nısfını görseler namus davası için tereddüt göstermezler. Yazık değil mi bize?...”1352

Zehra, biraz cıvık davransalar erkeklerin kendilerine aynı Ģekilde mukabele edeceğini bilir. Yabancı milletlere mensup madamların bu sokak rezâletlerini kabul etmeyeceğinin farkındadır. Erkeklerin aynı hareketi onlara yapamayacağını söyler. Fakat erkekler tarafından sergilenen bu ahlâksız ve basit hareketlerin namuslu-namussuz ayırt etmeksizin bütün kadınlara yapılmıĢ olmasına büyük tepki gösterir: “(…) İsmet-i milliyemize yazık değil mi?

Cihanın dillerinde destan olan ar ve namus-ı kavmiyemiz nerede? Nerede? Allah‟tan korkmak, halktan utanmak yok mu? Şu bizim arabacı yahut ayvaz yüzümüze tükürse hakkı yok mu?” Yanındaki bayanların bu değerleri dikkate alarak kendilerine çekidüzen vermelerini ister, onları uyarır. Ancak onların tavırlarından sözlerinin boĢa gittiğini anlayarak üzülür.1353 YozlaĢan değerler karĢısında ĢaĢkındır Zehra. Ġsmail Beyin eĢi gelin hanımı açıkça onun gözleri önünde aldatması ve bu aldatmaya kadın tarafından da Ģahit olunmasına karĢın her iki tarafın da sanki söz konusu olay hiç olmamıĢçasına umarsız durması dikkatini çeker.

Bu çiftin bu olaydan sonra bir daha birbirlerinin yüzüne nasıl bakacaklarını düĢünür. EĢlerin birbirine olan samimiyetsizlik ve sadakatsizliği onu derinden sarsar.1354 Sanki içinde bulunduğu zamanın insanı değildir Zehra. Zaman ona göre çok değiĢmiĢtir ve o, zamana ayak uyduramamaktadır. ġahit olduğu olaylar karĢısında seyir yerlerine bir daha gitmeyen Zehra, bir Ramazan günü Nesrin Kalfa ile birlikte Bayezıd‟a doğru yürüken kadın ve erkeklerin mübarek ayda bile edeplerini takınmadıklarını görerek derin üzüntü duyar ve bu üzüntünün tesiriyle hastalanır.1355

Aynı romanda Müzeyyen, yaradılıĢ itibariyle iffet ve edep fikrinden mahrum değildir.

Yalnızca baĢında bir anne refakati eksikliği ve tahsilsiz olmanın verdiği sebeplerden dolayı bu edep fikrinin tezyin ve terbiyesinden yoksundur. KarĢı konaktan kendisine bakan ġeyh Salih Efendiyi fark etmesi ile birlikte ağabeyine o bölgeye bir kafes yaptırır. Erkeklerin kendisine karĢı olan sarkıntılık ve gönül eğlendirme tavırları karĢısında sert tepkiler gösterir ve bu olanlardan itina göstererek dıĢarıya daha az çıkmaya ve yalnız çıkmamaya gayret sarf eder.1356

1352 A.g.e., s. 107.

1353 A.g.e., s. 108.

1354 A.g.e., s. 110.

1355 A.g.e., s. 111.

1356 A.g.e., ss. 120-121.

Söz konusu romanda Zehra, kendisi seyir yerlerine, sokağa veya dıĢarıya çıkmazken bu tür yerlere giderek bunu âdet edinmiĢ olan kadınları da namuslu olarak görmez. Bunu da açık yüreklilik ile karĢısındakilere ifade eder. Onun bu sözleri diğerleri tarafından hoĢ karĢılanmasa da Zehra, onların davranıĢlarını terbiyesizlik ve cahillik olarak görmek gerektiğinin farkındadır.1357