• Sonuç bulunamadı

Kısmi Davanın Tamamen Kabulü Halinde

Belgede Medeni yargıda kısmi dava (sayfa 104-123)

B) KISMĠ DAVADA KESĠN HÜKÜM HAKKINDAKĠ DEĞERLENDĠRMELER

3- Kısmi Davanın Tamamen Kabulü Halinde

a) Genel Olarak

Kısmi davada davanın kabulü üzerine ortaya çıkacak sonuçlar konumuz açısından belki de en fazla önem arz eden husustur. Kısmi dava sonucunda mahkeme, HUMK. 74‟üncü madde uyarınca davacı tarafın dava konusu ettiği kısmi alacağı hüküm altına alabilecek ve fakat davacının bakiye kalan alacağı hakkında ise herhangi bir yargıya varamayacaktır305

.

Kısmi davanın tamamen kabulü durumunda, kısmi dava sonucunun kesin hüküm ve kesin delil etkileri hakkında olmasa da, özellikle kısmi davada dava konusu edilmeyen alacak kısmı için zamanaĢımı ve faizin nasıl iĢleyeceği hususunda uygulama ve doktrinde tartıĢma bulunmaktadır. ġimdi bu hususları doktrinin görüĢü ve özellikle Yargıtay‟ın uygulaması çerçevesinde inceleyelim:

b) Kısmi Davanın Kabulünün Doğurduğu Sonuçlar

aa) Kesin Hüküm Etkisinin Olup Olmadığı Sorunu

Yukarıda fazlaya iliĢkin hakların saklı tutulması konusundaki açıklamalarımızda, kısmi davada fazlaya iliĢkin hakların saklı tutulmaması halinde,

305 „Davacı usulüne uygun olarak ilk kısmi davadaki isteklerinden sadece fazla mesai talebi yönünden

harcını yatırarak davasını ıslah ettiği halde yıllık ücretli izin ve genel tatil alacaklarında talep aĢılarak hüküm kurulması HUMK.‟un 74‟üncü maddesine aykırıdır.‟ Y. 9. HD., 23.11.2006, E. 2006/10131, K. 2006/30918 (Sinerji Mevzuat ve Ġçtihat Programı); „…davacı, dava dilekçesinde fazlaya iliĢkin hakkını saklı tuttuğunu açıkça belirtmediği gibi dilekçe içeriğinden de istemin, kısmi bir dava olduğuna dair duraksama yaratmayacak ölçüde bir anlatıma rastlanılmamıĢtır. Bu durumda davacı ıslah suretiyle netice-i talebini artıramayacağına göre ıslah dilekçesinde değil, dava dilekçesinde gösterilen miktar doğrultusunda (HUMK.‟un 74 vd. maddeleri gereğince) talep aĢılmadan hüküm kurulmalıdır.‟ Y. 3. HD., 22.03.2005, E. 2005/2364, K. 2005/2945 (Sinerji Mevzuat ve Ġçtihat Programı); aynı yönde bir diğer karar için bkz. Y. 11. HD., 09.11.1998, E. 1998/6198, K. 1998/7542 (Sinerji Mevzuat ve Ġçtihat Programı)

kısmi davada verilen hükmün bakiye alacak hakkında kesin hüküm oluĢturup oluĢturmayacağı hakkında açıklamalarda bulunmuĢtuk. Bu kısımda yaptığımız açıklamalar hiç Ģüphesiz kısmi davada fazlaya iliĢkin hakların saklı tutulması ile ilgiliydi. Bu bölümde ise fazlaya iliĢkin hakların saklı tutulması suretiyle açılan kısmi davanın kabulünün doğuracağı sonuçlar üzerinde duracağız. Bu sebeple fazlaya iliĢkin hakların saklı tutulmamasının meydana getirdiği sonuçlar ve konu hakkındaki tartıĢmalara yeniden değinmeyeceğiz.

Kısmi davada davanın kabulü yönünde verilen kararın kalan alacak tutarı için açılan davada kesin hüküm teĢkil edip etmeyeceği meselesi aslında bu kalan alacak için ek dava açılıp açılamayacağı ile yakından ilgilidir. Zira bir alacağın belli bir kesimi için açılan davanın kabul edilmesi ve verilen bu hükmün kalan alacak kesimi için kesin hüküm teĢkil etmesi bu alacak için yeniden dava açılamayacağı sonucunu doğurur ki, bu kabul edilebilir bir Ģey değildir. Ġleride de değineceğimiz üzere Ģartları oluĢtuktan sonra kısmi dava açıp bu davayı kazanan davacının kalan alacağı için ileride ek dava açması pek tabi mümkündür306. Bu nedenle kısmi davada

verilen kabul kararının ek dava açısından kesin hüküm teĢkil ettiğinden bahsetmek mümkün değildir307

.

Bu yargıya varmamızda etkili olan neden, maddi anlamda kesin hükmün varlığı için aranan Ģartların varlığı meselesidir. Buna göre, yeni açılan bir davaya karĢı o davanın daha önce verilen bir kararla hükme bağlanmıĢ olduğunu söyleyebilmek için, ilk dava ile sonra açılan davanın dava konularının, dava sebeplerinin ve taraflarının aynı olması gerekir308

. Bu Ģartları kısmi dava ile ek dava açısından değerlendirirsek; her iki davada dava sebepleri ile tarafların aynı olmasına

306 Tanrıver, Kısmi Dava, s. 853; Alangoya / Yıldırım / Yıldırım, Usul, s. 218; Kuru / Arslan /

Yılmaz, s. 304; Pekcanıtez / Atalay / Özekes, s. 287; Kuru, C. 2, s. 1558; Nomer, s. 221; Çelik, Tazminat, s. 1269; Kuru / Arslan / Yılmaz, s. 304; Birtek, s. 21; Yılmaz, Ġddianın Dava Ġçerisinde GeniĢletilmesi, s. 10; Kuru, El Kitabı, s. 328

307 „…kısmi davada yaptırılmıĢ olan bilirkiĢi incelemesi ek davada mahkemeyi bağlamaz. Kısmi

davada davanın kabul edilmesi halinde, bu karar saklı tutulan alacak kısmı hakkında kesin hüküm oluĢturmaz.‟ Y. 11. HD., 16.06.2003, E. 2003/743, K. 2003/6365 (Sinerji Mevzuat ve Ġçtihat Programı)

308 Alangoya / Yıldırım / Yıldırım, Usul, s. 193; Kuru / Arslan / Yılmaz, s. 279-280; Pekcanıtez /

karĢılık dava değerinin, yani dava konusunun farklı olduğunu görürüz. Zira kısmi davada dava edilen kısımdan farklı olarak; ek davada, kısmi davada dava konusu yapılmayan ve saklı tutulan alacağın dava edildiği ortadadır309

. Nitekim mahkeme HUMK. m. 74 uyarınca davacının talebi ile bağlı olduğundan kısmi davada kısmi talepten fazlasına da hükmedemeyecektir. Bu durum her iki davanın dava konularının farklı olduğu sonucu ortaya çıkarır ve bu nedenle kısmi dava hakkında verilen kararın (tabi kısmi davada fazlaya iliĢkin hakkın saklı tutulması koĢuluyla) ek dava için kesin hüküm teĢkil etmesinden bahsedilemez. Böyle bir durumda, daha önce de belirttiğimiz üzere, kısmi davanın kabulüne iliĢkin kararda, davacının fazlaya iliĢkin hakkının bulunduğu belirtilmese veya hâkim kararında davacının fazlaya iliĢkin hakkının reddi yönünde bir karara varmıĢ olsa bile davacının ileride ek dava açması mümkündür310

.

Kısmi davada, fazlaya iliĢkin hakların da saklı tutulması koĢuluyla, dava değerinin artırılması yönünde bir ıslah yapılmıĢ ise, mahkeme artık ıslah edilen dava değerine göre davayı sonuçlandıracağından, artık bu yönde verilen kabul kararı alacağın tamamı açısından maddi anlamda kesin hüküm teĢkil edecektir. Zira Anayasa Mahkemesi‟nin ıslahla dava değerinin artırılamayacağına iliĢkin HUMK. m. 87/son hükmünü iptal etmiĢ olması nedeniyle davacının kısmi davada, dava konusunu ıslah yolu ile artırmak suretiyle tüm alacağını aynı davada hüküm altına aldırma imkânı bulunmaktadır. Bununla birlikte doktrinde, ıslah dilekçesinin verilmesinden ve harcın tamamlanmasından sonra, türlü nedenlerle ortaya çıkabilecek durumlarda, örneğin sonradan yapılan itirazlarla tazminata iliĢkin kusur oranlarının değiĢmesi ve zarar hesabına iliĢkin raporun yeniden düzenlenmesiyle fazladan bir tazminat tutarı belirlenmesi nedeniyle (ve artık ikinci kez ıslah yapılamayacağından) ıslahtan sonra da ek dava açılabilmesi ve kesin hükmün bu bağlamda değerlendirilmesi gerektiği ileri sürülmektedir311

.

309 „Kısmi dava olan ilk davada, kesin hüküm teĢkil eden husus, oradaki dava değeri ile ilgilidir.‟

ġeklindeki Yargıtay kararı için bkz. Y. HGK., 20.03.2002, E. 2002/10-246, K. 2002/211 (Sinerji Mevzuat ve Ġçtihat Programı)

310 Ġlgili Yargıtay kararları için bkz. dipnot 286, 287 311 Çelik, Tazminat, s. 1269-1270

Yargıtay‟ın konu hakkındaki değerlendirmesi yukarıda söylediğimiz hususlar doğrultusunda olmakla birlikte; kısmi davanın kabulü kararında, sadece davacının tüm alacağını tespit eden tespit hükmünün ek davada kesin hüküm teĢkil etmesi gerektiği yönünde kararlar da vermekte ve Yargıtay‟ın özellikle yeni tarihli kararları bu gerekçeye dayanmaktadır312

. Yani Yargıtay kısmi davada verilen eda hükmünün ek dava için kesin hüküm teĢkil ettiğini kabul etmekle birlikte, örneğin kısmi davada bilirkiĢi raporu ile tespit edilen tüm alacak tutarı bakımından, bu tespitin ek dava için kesin hüküm teĢkil etmesi gerektiğini kabul etmektedir313

. Yargıtay kısmi davada davalının sorumluluğunun, yani onun haksızlığı olgusunun tespit edildiği gerekçesiyle bu düĢünceye varmakta ve bu nedenle kesin hüküm teĢkil eden bu konuda, mahkemenin artık bu yönün doğruluğunu araĢtırma ve inceleme konusu yapma olanağının bulunmadığını kabul etmektedir.

bb) Kesin Delil Etkisi

Yargıtay‟ın kısmi davada davalının sorumluluğuna iliĢkin tespit hükmünün ek dava için kesin hüküm teĢkil etmesi gerektiğine yönelik düĢüncesini zaman zaman kesin delil açısından da değerlendirdiğini görmekteyiz. Yani Yargıtay davalının

312 „ …kısmi dava sonunda davalının borcu ödemeye mahkûm edilmesi veya kısmi davanın tamamen

veya kısmen reddine karar verilmiĢ olması halinde taraflar arasındaki borç iliĢkisinin varlığı ya da yokluğu da tespit edilmiĢ olur ki, bu tespit zorunlu olarak borç iliĢkisinin tümünü kapsar. Bu nedenle kısmi dava sonunda verilen ve kesinleĢen kararın tespite iliĢkin bölümü sonradan açılan ek dava için kesin hüküm oluĢturur.‟ Y. HGK, 03.10.2007, E. 2007/15-614, K. 2007/696 (Sinerji Mevzuat ve Ġçtihat Programı); „UyuĢmazlık, kısmi davada zarar belirlenmiĢ iken bakiye destekten yoksun kalma tazminatı istemiyle açılan ek davada yeni verilere göre hesaplama yapılarak sonucuna göre karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır. Kısmi dava sonucu verilen ve kesinleĢen kararın tespite iliĢkin bölümü, aynı hukuki ve maddi sebebe dayanan, sonradan açılan ek dava için kesin hüküm oluĢturur. Bunun dıĢında, tazminatın saklı tutulan ve bu nedenle de hüküm altına alınmayan bölümünün kesinleĢtiğinden söz edilemez. Mahkeme kesinleĢen olguları gözeterek hüküm kurmak, kesinleĢmeyen olgular yönünden ise taraf istem ve beyanlarını gözeterek araĢtırma yapmak zorundadır. Bu araĢtırma yapılırken, ölüm nedeniyle desteğini yitirenlerin mahrum kaldıkları destek miktarının belirlenebilmesi için hüküm tarihine en yakın tarihteki verilerin dikkate alınması gerekir. Y. HGK., 11.07.2007, E. 2007/21-542, K. 2007/549 (Yargı Dünyası E-Ġçtihat Programı); aynı yönde diğer kararlar için bkz. Y. HGK, 02.06.1982, E. 1981/11-1130, K. 1982/549 (Yasa Hukuk Dergisi, Ekim 1982, s. 1871); Y. HGK., 18.04.2007, E. 2007/15-126, K. 2007/210 (Sinerji Mevzuat ve Ġçtihat Programı); Y. HGK., 07.02.1990, E. 1989/4-654, K. 1990/65 (Sinerji Mevzuat ve Ġçtihat Programı); Yargıtay ile aynı görüĢ için bkz. Ġyimaya, Tazminat, s. 200-201

313

Üstündağ, „…herhangi bir davacının açmıĢ olduğu ve halen derdest olan davalarda, evvelce açılmıĢ olan kısmi davalar sonucu oluĢmuĢ bulunan yargı kararlarından hareket ederek, ortada, mevcut bir kesin hükmün varlığından bahsedilebilmesi kabul edilemez.‟ diyerek Yargıtay‟ın bu görüĢünü eleĢtirmektedir. Bu yöndeki düĢünce için bkz. Üstündağ, Kısmi Dava, s. 9 vd

sorumluluğunu ortaya koyan kısmi davadaki kabul kararının ek davada kesin delil teĢkil etmesi ve bu nedenle mahkemeyi bağlaması gerektiğine yönelik kararlar da vermektedir314. Yargıtay‟ın aynı konuda farklı kararlar vermesi her ne kadar doktrinde eleĢtirilse de, verilen bu kararların temelinde kararın mahkeme için bağlayıcı nitelikte olması yatmaktadır. Daha açık bir ifadeyle Yüksek Mahkeme, farklı nitelikte görünen kararları ile kısmi davada verilen kabul kararı ile ortaya çıkan davalının sorumluluğu bakımından, mahkemenin bu tespitle bağlı olması gerektiğini ve artık bu konuda yeni bir inceleme ve araĢtırma yapmasına gerek olmadığını vurgulamak istemektedir. Mahkeme bu noktada, sadece davalının davacıya kısmi davada hükmedilenden daha fazla bir borcunun mevcut olup olmadığını ek davada inceleme konusu yapabilir315.

Yukarıda da değindiğimiz üzere doktrinde bazı yazarlar Yargıtay‟ın belli kararlarında „kesin hüküm‟ ifadesine yer vermesinin yine de uygun olmadığını, taraflar arasındaki borç iliĢkisini tespit eden kısmi davada verilen kabul kararının ek dava için „kesin delil‟ olarak değerlendirilmesinin daha uygun olacağının savunmaktadırlar316

.

ġüphesiz kesin hüküm veya kesin delil açısından ortaya çıkan bu tespit, kısmi davada elde edilen takdiri delilleri (bilirkiĢi incelemesi gibi) kapsamamaktadır. Yargıtay konu ile ilgili içtihatları uyarınca kısmi davada ortaya çıkan takdiri delillerin, ek davada hâkimi bağlayıcı nitelikte olmadığını kabul etmektedir317. Özellikle kısmi davada yapılan bilirkiĢi incelemesi açısından önem arz eden bu husus hakkında ileride ek dava kısmında gerekli açıklamaları yapacağız.

314

„…kısmi alacak davasında "davalının alacakları ödemesine" iliĢkin verilen karar, önceki kısmi davada saklı tutulan alacak kesimi için açılacak alacak davası için kesin hüküm teĢkil etmez ise de, birinci davada verilen hükmün" belirlenen kalemlerde davalının davacıya alacaklarını ödemekle sorumlu bulunduğuna" iliĢkin kısmı, bu ikinci davada kesin delil teĢkil ettiğinden…‟ Y. HGK, 13.03.2002, E. 2002/9-154, K. 2002/165 (Yargı Dünyası E-Ġçtihat Programı); aynı yönde diğer kararlar için bkz. Y. HGK., 13.03.2002, E. 2002/9-147, K. 2002/158; Y. HGK., 13.03.2002, E. 2002/9-148, K. 2002/159 (Sinerji Mevzuat ve Ġçtihat Programı)

315 Kuru, C. 2, s. 1554-1555; Kuru, El Kitabı, s. 328 316

Kuru, kısmi davada verilen kararın kesin hüküm değil kesin delil teĢkil etmesi gerektiğini savunmaktadır., bkz. Kuru, C. 2, s. 1554 vd.; Kuru, El Kitabı, s. 328; aynı yöndeki bir diğer görüĢ için bkz. Yılmaz, Islah Yoluyla Dava Konusunun Artırılması, s. 106

cc) Faiz ve Cezai ġarta Etkisi

aaa) Genel Olarak

Yukarıda kısmi davada hakkın saklı tutulmaması durumunda Yargıtay‟ın uygulamaları nedeniyle kalan alacaktan zımnen feragat edildiği sonucunun ortaya çıktığını söylemiĢtik. Ancak kalan alacak için olmasa da alacağa bağlı ve fer‟i nitelik teĢkil eden faiz alacağı ve cezai Ģart için bunun söz konusu olmadığını vurgulamıĢtık. ĠĢte Ģimdi kısmi davanın faize ve cezai Ģarta etkilerinin nasıl olacağı konusunda açıklamalarda bulunacağız.

bbb) Faize Etkisi

baa) Genel Olarak

Bildiğimiz üzere davacı dava dilekçesi ile asıl alacağının tamamı için talepte bulunabileceği gibi, kısmi dava açabilmesine olanak tanıyan hallerde de alacağının belli bir kesimi için dava açabilmektedir. ĠĢte bu her iki her ihtimal açısından faizin nasıl Ģekilleneceğini ayrı ayrı belirlemekte fayda vardır.

ġayet davacı yalnız asıl alacağının tamamı için bir dava açmıĢ ve bu davada faiz alacağı bakımından herhangi bir talepte bulunmamıĢ ise318

, bu durumda davacının açtığı dava kısmi bir dava olmayıp, tam bir dava olacaktır. Zira faiz alacağı, davacının asıl alacağına bağlı fer‟i bir hak sayılmaktadır319

ve faizin asıl alacak ile birlikte talep edilmemiĢ olması faizden feragat edildiği sonucunu doğurmayacaktır320. Bu nedenle asıl alacak için açılan davada, faize iliĢkin olarak

fazlaya iliĢkin haklar saklı tutulmamıĢ olsa bile, davacı daha sonra faiz için ayrı bir

318 Bu durumun faiz hakkında verilecek hükme etkisi için bkz. Kuru B., Hukuk Muhakemeleri Usulü,

Ġstanbul 2001, B. 6, C. 3, s. 3128-3130

319 Reisoğlu, s. 247-248; Kılıçoğlu, Borçlar Hukuku, s. 457; Eren, s. 939

320 Faiz hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Eren, s. 939 vd., Kılıçoğlu, Borçlar Hukuku, s. 455 vd.;

dava açabilecektir321. Nitekim kanunlarımızda faizin asıl alacak davasından ayrı,

baĢlı baĢına bir dava ile istenmesine engel teĢkil eden bir hüküm bulunmamaktadır. Böyle bir durumda ortada bir kısmi dava olmadığından, faiz alacağı için sonradan açılan dava da ek dava olarak nitelendirilemeyecektir.

Ancak bu noktada asıl borcun ödenmiĢ olması durumunda faizin nasıl etkileneceği hakkındaki Borçlar Kanunumuzun 113/2 hükmünün de gözden kaçırılmaması gerekmektedir. Anılan madde, asıl borcun ödenmesi sırasında iĢlemiĢ faizleri isteme hakkının saklı tutulmadığı veya halin icabının da saklı tutmayı göstermediği hallerde faiz isteme hakkının düĢeceğini düzenlemektedir322. ĠĢte

yukarıda söylediklerimizin gerçekleĢebilmesi için, BK. m. 113/2‟deki özel durumun vuku bulmamıĢ olması gerekmektedir.

Somut olayda faiz için daha sonradan açılan davadan önce, asıl borç ödenmiĢ ve bu borcun ödenmesi esnasında davacı ihtirazi kayıt koymamak suretiyle faizden doğan alacaklarını saklı tutmamıĢ ise, bu durumda faiz için açılan dava kabul edilmeyecektir323. Çünkü bu durumda BK. m. 113/1 devreye girecek ve asıl borcun sona ermiĢ olması nedeniyle ona bağlı fer‟i bir hak olan faiz alacağı da sona ermiĢ olacaktır. Buna karĢılık faiz için sonradan açılacak dava esnasında asıl alacak herhangi bir Ģekilde davacıya ödenmiĢ değil ise, bu durumda davacı BK. m. 113/2‟den mütevellit olarak herhangi bir hak kaybına uğramayacak ve faizi ayrı bir dava ile talep edebilecektir. Fakat asıl borç ödenmiĢ olmasına rağmen alacaklı borcun ödenmesi esnasında faize iliĢkin haklarını saklı tutmuĢ ise, bu durumda faiz alacağı için sonradan dava açması bakımından da herhangi bir engel bulunmamaktadır324

. Bunun yanında alacaklının faiz için dava açmasından sonra asıl

321

Kuru, El Kitabı, s. 330; Eren, s. 940; Kuru, C. 2, s. 1562; Alangoya / Yıldırım / Yıldırım, Usul, s. 216; Kuru / Arslan / Yılmaz, s. 304; Reisoğlu, s. 248; Kuru, C. 3, s. 3128; „ Faiz, alacak davasından ayrı olarak dava konusu yapılabilir. Asıl alacak tahsil edilmemiĢ veya tahsil edilirken iĢleyen faizleri talep hakkı saklı tutulmuĢ veya bu durum halin icabından anlaĢılmakta ise, faiz davası dinlenebilecektir.‟ Y. 9. HD., 10.07.2000, E. 2000/6891, K. 2000/10432 ( Günay, s. 2838-2839)

322

Kılıçoğlu, Borçlar Hukuku, s. 457; Reisoğlu, s. 247; Eren, s. 940

323 Kuru, C. 2, s. 1563

324 „ Olayda, asıl alacak ve faiz dava konusu yapılmıĢ olup faiz isteğinden feragat edilmediğine ve

alacak herhangi bir Ģekilde ödenmiĢ olsa ve bu ödeme esnasında alacaklı faiz için doğan haklarını saklı tutmamıĢ olsa bile, faiz isteme hakkı düĢmez. Zira alacaklı faiz için bir dava açmıĢ bulunmaktadır. Mahkemenin bu noktada yapması gereken, ödeme sırasında faiz hakkının saklı tutulup tutulmadığına bakmaksızın faiz hakkındaki davayı esastan inceleyerek sonuçlandırmak olacaktır.

Davacı asıl alacağı için açtığı alacak davasında almaya hak kazandığı tüm faizi talep etmek yerine, faizin yalnızca belli bir miktarını talep etmiĢ ise, bu durumda talep edilmeyen faiz kısmı için daha sonradan bir dava açılması ise mümkün değildir325. Örneğin davacı asıl alacak için açtığı davasında temerrüt faizini

talep etmekle birlikte, temerrüt faizini aĢan zararı hakkında herhangi bir talepte bulunmamıĢ ise, temerrüt faizini aĢan munzam zararı hakkında daha sonra ayrı bir dava açma hakkı olmayacaktır326. Davacının temerrüt faizini aĢan munzam zararı

bakımından hakkını saklı tutmuĢ olması da bu hak kaybını ortadan kaldırmayacaktır.

Davacı asıl alacak için açtığı davasında bir Ģekilde faiz istemeyi ihmal etmiĢ ise, bunu daha sonra ayrı bir dava ile talep edebileceği gibi; asıl alacak için açılan davada iddiasını geniĢletmek (davalının muvafakatinin de bulunması koĢuluyla) veya asıl dava değerini faiz de dâhil olmak üzere ıslah etmek suretiyle faiz isteminde bulunabilecektir327. Her iki halde de mahkemenin eksik harcın ödenmesi için davacı tarafa uygun bir süre vermesi gerekmektedir.

bab) Ek Davada Faizin BaĢlangıç Tarihinin Ne Olacağı Meselesi

Peki, davacı asıl alacak için açtığı davasını yalnız alacağının belli bir kesimine teĢmil etmiĢ, yani alacağının belli bir kesimi için kısmi dava açmıĢ ise, bu durumda kısmi davanın kabulü faize nasıl etki edecektir ve özellikle ek davada faiz hangi tarihten itibaren uygulanacaktır? Bizim için bu noktada önem arz eden husus,

edilemez.‟ Y. HGK., 22.03.1978, E. 1976/13-3418, K. 1978/261 (Sinerji Mevzuat ve Ġçtihat Programı); Kuru, C. 2, s. 1565

325

Kuru, C. 2, s. 1527-1528; Y. HGK. 21.10.1987, E. 1987/11-244, K. 1987/752 (TBB. Dergisi, 1988/2, s. 302-305)

326 Alangoya / Yıldırım / Yıldırım, Usul, s. 213; Kuru, C. 2, s. 1527-1528

kısmi davada faizin hangi tarihten itibaren yürütüleceğinden ziyade, ek davada faizin hangi tarihten itibaren uygulanacağıdır328

.

Yargıtay bu konuda verdiği birçok kararında, ek davada dava değerine dayanan faiz isteminin, ek dava tarihinden veya davalı bu faiz için ek dava tarihinden önce temerrüde düĢmüĢ ise bu temerrüt tarihinden itibaren hüküm altına alınmasının yerinde olduğunu kabul etmektedir329. Yargıtay bu nitelikteki kararları ile ek davada

faize, kısmi davanın açıldığı tarihten itibaren hükmedilmesinin mümkün olmadığını kabul etmektedir.

Buna karĢılık Yargıtay‟ın eski tarihli birtakım kararlarında ise, bu düĢüncesine aykırı bir Ģekilde faize ilk dava, yani kısmi dava tarihinden itibaren hükmedilmesi gerektiği yönünde kararlar vermiĢ olduğunu da görmekteyiz330

. Dava konusu edilmediği halde, bakiye alacak hakkındaki faizin de, kısmi dava tarihinden itibaren baĢlaması gerektiği Ģeklinde bir düĢünce; davalının menfaatleri açısından düĢünüldüğünde olumsuz sonuçlara yol açabileceğinden, Yargıtay‟ın aksi yöndeki bu eski kararlarının yerinde olmadığı kanaatindeyiz. Nitekim ıslahla dava konusunun artırılamayacağına iliĢkin HUMK. m. 87/son hükmünün Anayasa Mahkemesi‟nce iptali sonrasında Yargıtay bu yöndeki eski kararlarından vazgeçmiĢ görünmektedir. Bu bağlamda, az sonra belirteceğimiz iĢçinin bakiye kıdem tazminatı alacağı bakımından faizin baĢlangıç tarihi hakkındaki istisna saklı kalmak üzere, ek davada faizin baĢlangıç tarihinin ek dava tarihi olacağı yönündeki Yargıtay kararlarının daha isabetli olduğunu söyleyebiliriz.

328 Özellikle tazminat davalarında, tazminata yürütülecek faizin baĢlangıç tarihi sorunu hakkında

ayrıntılı bilgi için bkz. Ġyimaya, A., Sorumluluk ve Tazminat Hukuku Sorunları, Ankara 1990, s. 64- 112

329 „ Ek davada hükmolunan menfi zarar alacağına, ek davanın açıldığı tarih yerine ilk dava tarihinden

itibaren temerrüt faizi yürütülmesi de, keza, isabetli görülmemiĢtir. ‟ Y. 15. HD., 05.06.2002, E. 2002/895, K. 2002/3019 (Yargı Dünyası E-Ġçtihat Programı); „ Ġstekler konusunda ek dava ile talep edilen alacaklara ek dava tarihinden itibaren faiz iĢletilmesi gerekirken kısmi dava tarihinden iĢletilmesi hatalıdır.‟ Y. 9. HD., 19.09.2007, E. 2007/1138, K. 2007/27182 (Sinerji Mevzuat ve Ġçtihat Programı)

330 „Fazlaya ait kısım saklı tutularak açılan davalarda dava tarihinin, alacağın tamamı için temerrüde

düĢürme tarihi olarak kabulü gerekir. Bu nedenle fazlaya ait kısımla ilgili olarak hüküm altına alınan

Belgede Medeni yargıda kısmi dava (sayfa 104-123)