• Sonuç bulunamadı

KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE BEYİN GÖÇÜNÜN İLGİLİ ÜLKE EKONOMİLERİ ÜZERİNE ETKİLERİ

Kaynak: TUİK Verilerinden Derlenmiştir

KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE BEYİN GÖÇÜNÜN İLGİLİ ÜLKE EKONOMİLERİ ÜZERİNE ETKİLERİ

Prof. Dr. Adem UĞUR Arş. Gör. Özge Alev SÖNMEZ ÇALIŞ Tuba TATAR SAÜ, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri

İlişkileri SAÜ, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri SAÜ, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri ademu@sakarya.edu.tr oasonmez@sakarya.edu.tr tuba.tatar@ogr.sakarya.edu.tr

Özet

Beyin göçü kavramı, az gelişmiş-gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere doğru yüksek nitelikli iş gücünün daha iyi koşullar sunan (yüksek ücretler, daha iyi çalışma şartları vb.) gelişmiş ülkelere doğru yer değiştirmesidir. Beyin göçü tarihin eski dönemlerinden beri devam eden bir olgu olmakla birlikte, özellikle 20. yüzyılda hız kazanmış ve gelişen teknolojiye paralel olarak küreselleşme olgusu nedeniyle daha da ön plana çıkmıştır. Az gelişmiş-gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere doğru beyin göçü hareketliliğinin de süreç içerisinde olumlu ve olumsuz ekonomik etkileri ortaya çıkmıştır. Gelişmiş ülkeler eğitim yoluyla elde ettikleri insan gücünden büyük yararlar sağlarken, beyin göçü ile yetişmiş işgücünü kaybeden az gelişmiş ülkeler ise ekonomik açıdan kayıplarla karşı karşıya kalmışlardır. Bu çalışmada küreselleşme ve beyin göçü kavramları incelenerek beyin göçünün az gelişmiş-gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelere olan ekonomik etkileri üzerinde durulacaktır.

Anahtar Kelimeler: Küreselleşme, Beyin Göçü, Az Gelişmiş / Gelişmekte Olan / Gelişmiş Ülke, Göç Alan/Veren Ülke.

Jel kodu: J24,F63

The Impact Of The Brain Drain On Economies Of Concerned Countries During The Globalization Era

Abstract

The concept of brain drain is replace from less developed countries- developing country to developed countries that provides better conditions to skilled labour (higher wages, better working conditions, etc.). Brain drain is a phenomenon of history with ongoing since the ancient times, also it has remained its importance, especially in the 20th century and came to the forefront cause of globalization in developing technology. The mobility from the less developed-developing countries to developed countries has positive and negative economic effects. While developed countries get great benefits through the mobility of skilled labour, the less developed countries face with economic losses through lost of skilled labour by brain drain. This study focuses on explanation of globalization and brain drain’s economic effects in less developed, developing and developed countries.

Keywords: Globalization, Brain Drain, Less Developed/ Developing / Developed Countries, İmmigration/ Emigrant Country.

45

Küreselleşme Kavramı Ve Küreselleşme Süreci

Küreselleşme kelime anlamı olarak “Küresel” sözcüğünden hareketle ortaya çıkmıştır. Küreselleşme tanımına ilk olarak 1960’ lı yıllarda rastlanmış ve 1963 yılında Kanadalı Sosyoloji Profesörü Marshall Mc Luhan tarafından “ Dünya’nın Global Köye Dönüşmesi” şeklinde kullanılmıştır (Sarıgerşil, 2004: 148; Erbay, 1998: 145).

Farklı araştırmacılar tarafından, küreselleşme ile ilgili pek çok tanım yapılmıştır. Geniş anlamda küreselleşme olgusuna bakıldığında, küreselleşme kavramı, dünya ekonomisinin önemli unsurlarından olan sosyal ve ekonomik yapıların öncelikle birbirleriyle ve daha sonra da dünyadaki diğer ekonomi piyasalarının sürece dahil olması şeklinde tanımlanabilir (Bayram, 2006: 5).

Bazı yazarlar küreselleşmenin iktisadi yönüne daha fazla önem vermektedir ve tanımlamalarında bu yönü üzerinde durmaktadırlar. Bunda dolayı küreselleşme, herhangi bir iktisadi ya da siyasal sistemin kendi sınırlarını aşıp daha fazla bölgeye ya da ülkeye yayılması olarak tanımlanabilir (Mahçupyan, 1997, akt. Bayram: 49).

Yukarıdaki tanımlara göre küreselleşme, bireylerin iktisadi, sosyal, siyasal ve kültürel alandaki beraberliğini ve bu alandaki ilişkilerin daha iyi gerçekleşmesini amaçlayan bir süreçtir (Şenses, 2004: 24).

Küreselleşme sürecinin başlangıcını 2. Dünya Savaşı’nın sonunda 1944’te toplanan Bretton Woods Konferansı’na götürebiliriz. Bu konferansta oluşturulan Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası (WB), Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT) ve daha sonra Dünya Ticaret Örgütü (WTO) gibi kuruluşlar aldıkları kararlarla bir yönden mal ve hizmet ile sermayenin akışını kolaylaştırırken diğer yandan liberalleşme politikaları ile çok uluslu şirketler için uygum genişleme zeminleri hazırlamışlardır (Uğur, 2015: 3).

Hangi açıdan bakılırsa bakılsın ekonomik, sosyal, kültürel etmenler ve teknolojik gelişmeler küreselleşmenim temelini oluşturmaktadır. Bilgi teknolojisinin yaygınlaşması ile bir yandan bilgi akışı hızlanırken bir yandan da ekonomik rekabetin boyutlarında farklılıklar meydana gelmekte ve küresel alanda küresel değerlerin oluşmasına zemin hazırlamıştır. Böylece küreselleşme olgusu giderek tüm dünyaya yayılmaktadır. Küreselleşme sürecinin temelini ekonomik, sosyal ve kültürel değerler ile bu etkenlerin sınırsız bir şekilde tüm dünyada dolaşabilmesi oluşturmaktadır. Küreselleşmenin en önemli unsurunu ekonomik

46

boyutu oluşturmaktadır. Dünya genelinde ülkeler geçmişteki ekonomik güçlerine göre (az gelişmiş ülke, gelişmekte olan ülke, gelişmiş ülke) sıralanmaktadır (Uğur, 2015: 2-3).

Küreselleşmenin İlgili Ülke Ekonomilerine Etkileri

Küreselleşme süreci ekonomik, siyasi, kültürel ve sosyal faktörlerin etkileşimde bulunduğu bir süreçtir. Ancak özellikle gelişmekte olan ülkelerde ekonomik faktörün ön plana çıkarıldığı görülürken küreselleşmenin ekonomik boyutunun çok daha kuvvetli olduğu anlaşılmaktadır. Küreselleşmenin ekonomik etkileri açısından dünya ekonomisinde büyük bir bölümünün refah paylaşımını içermemektedir. Gelişmekte olan ülkelerin yaklaşık yarısı uluslararası ticaret, yatırımlar ve sermayenin akışından mahrum olmakta ve bunlar daha çok gelişmiş ülkelere doğru olmaktadır. Bu şekilde gelişmiş ülkelere yönelen yatırım ve sermayeler ülkeler arasındaki gelişmişlik düzeyini derinleştirmektedir(Aktel,2001:196-198).

Ekonomik kriterler ülkelerin gelişmişlik seviyelerini belirlemede genel olarak değerlendirmelerde baskın olmaktadır. Bu kriterlerin en çok kullanılanlarından biri de kişi başına düşen milli gelire göre yapılan sınıflandırmadır. Dünya bankasına göre ülkeler de gelir seviyelerine göre şu şekilde sınıflandırılmıştır; 1035 dolardan az gelire sahip ülkeler düşük gelirli ülke, 1036-4085 dolar arası olanlar alt orta gelirli ülke, 4086 dolar ve 12.615 dolar arasında gelire sahip olan ülkeler üst orta gelirli ülke, 12.615 dolardan fazla gelire sahip olan ülkelerde yüksek gelirli ülke olarak belirlenmiştir (World Bank,2012).

Küreselleşmenin ülkelere ekonomik açıdan etkilerinde bazı ülkelere ekonomik büyüme sağlarken bazı ülkeler arasında da eşitsizliklere sebep olduğu görüşü yaygındır. Böylece zenginler daha zengin olurken, yoksullar daha da yoksullaşmaktadır. Bu görüş küreselleşme karşıtlarına ait olan bir görüştür. Küreselleşme taraftarı olanlar ise, “Bütün ülkeler aynı ekonomik büyüme fırsatlarına sahiptir ve küreselleşmeyle birlikte de bu ülkelerin hepsi tüm olanaklardan yararlanabilirler” düşüncesindedirler (Oran, 2012: 44).

AB gibi gelişmiş ülkeler ve belirli uluslararası kuruluşlar olan IMF, Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması ve Dünya Ticaret Örgütü gibi kuruluşlar küreselleşmenin hız kazanmasında etkili olmuşlardır (Şenatalar, 2002: 11).

47

Az gelişmiş ülkeler, mevcut tüm ülkelere ilişkin gelişme düzeyinin en alt sıralarda olduğu, bir ülkedeki nüfusun büyük bir bölümünün ihtiyaçlarını karşılayamayacak durumda olduğu ülkelere denilmektedir. Günümüzde az gelişmişlik denince ilk akla gelen ülkelerin gelirleri olmaktadır (Bakan ve Kocağ, 2012: 288).

İlk olarak az gelişmiş ülkelerin iktisadi özelliklerine bakılacak olunursa kişi başına düşen milli gelir, gelir dağılımı, tasarruf düzeyi, yatırım düzeyi vb. gibi özellikler yer almaktadır. Az gelişmiş ülkelerin gelir dağılımında büyük dengesizlikler görülmektedir. Ayrıca genellikle gelişmiş ülkelerde gelir dağılımında bir azalma görülürken, az gelişmiş ülkelerin gelir dağılımındaki adaletsizlik gittikçe büyümektedir. Az gelişmiş ülkelerde nüfusun büyük bir bölümü tarım sektöründen istihdam edilmektedir, çünkü tarım bu ülkelerin ekonomilerinde oldukça önemli bir yere sahiptir. Bu ülkelerde gelir seviyesi düşük olduğu için tasarruf seviyesi de düşüktür. Az gelişmiş ülkelerde ekonomik ve siyasi belirsizlikten dolayı oldukça yüksek bir riskli ortam oluşturmaktadır ve yatırımların bu bölgelere yapılmasında güçlükler yaşanmaktadır. Düşük gelir ve düşük yatırımların olduğu bu ülkelerde bunlara paralel olarak düşük istihdam seviyesi görülmektedir (Bakan ve Kocağ, 2012: 287).

Zamanında az gelişmiş olarak kabul edilen birçok ülke küreselleşmeyle birlikte gelişmiş üretim merkezleri haline gelmiştir. Bu şekilde ülke ekonomilerinde büyümenin gerçekleştiği ülkeler Asya ülkeleridir. Buna örnek olarak 1990’larda gelişmekte olan ülkelere sağlanan 44 milyar dolar sermayenin 19 milyar doları Doğu Asya Pasifiğe gitmiştir. Aynı şekilde 161 milyar dolar olan uluslararası sermayenin (1994 yılında), 71 milyar doları Asya ülkelerinden biri olan Güney Asya Bölgesine gitmiştir. 1996 yılında da bu gelişmelerle birlikte Asya bölgesindeki payı artmış, 108 milyar dolar olmuştur (Kutlu, 1998: 323).

Küreselleşmenin ekonomik olarak yarattığı önemli gelişmelerden biri ekonomik birleşmelerdir. Ekonomik bütünleşme gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde görüldüğü gibi artık az gelişmiş ülkeler arasında da yaygınlık kazanmaktadır. Örnek verilecek olursa Batı Afrika Ülkeleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) gösterilebilir. Bu birliğin kurulmasının amacı, sanayi, enerji, tarım, ticaret, doğal kaynaklar vb. konularda bütünleşmenin sağlanmasıdır. Aynı zamanda ülkelerin tamamı veya birçoğu birden fazla bölgesel veya uluslararası birliğe üyedir. O halde küreselleşme az gelişmiş ülkelerin dünyadaki diğer ülkelerle yakınlaşmasında etkili olmuştur. Bu ülkeler kendi aralarında küreselleşme ve dünyadaki ekonomik gelişmelerden dolayı ekonomik birlikler oluşturmuşlardır ya da mevcutta olan ekonomik bütünleşme hareketlerine katılmışlardır. Az gelişmiş ülkeler

48

küreselleşmeyle birlikte daha çok üretim, ticaret ve bölgesel entegreler çerçevesinde bazı avantajlar elde ederken, siyasal, kültürel ve sosyal açıdan olumlu katkılar sağlayamamaktadır. Az gelişmiş ülkeler dünyadaki küreselleşme sürecine daha çok bölgesel ya da uluslararası ekonomik örgütlere üye olarak eklemlenmeye çalışmaktadırlar (Bakan ve Kocağ, 2010: 290-291).

Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için küreselleşme, adaletsizlikleri, eşitsizlikleri, riskleri ve kaosları ifade etmektedir. Küreselleşme ile serbestçe dolaşan sermaye, küçük bir azınlığın elinde toplanıp onlara mutluluk verirken, toplumun büyük bir kısmı için ise bu durum tam tersi olmuştur (Canbay, 2007: 71).

Küreselleşmenin Gelişmekte Olan Ülkelere Etkileri

Gelişmekte olan ülkelerin özellikleri arasında sanayileşmenin başlaması, halkın gelir seviyesinde artışların olması ve küreselleşmeyle birlikte de bu değişimlerin birleşmesiyle toplumsal değişmenin olması gibi özellikler yer almaktadır. Küreselleşmenin beraberinde getirdiği rekabet ve hızlı kalkınmayla çağı yakalama durumu, gelişmekte olan ülkelerin doğrudan yabancı yatırımları ülkeye çekecek politikalar üzerinde daha çok durmasına neden olmaktadır( Camadan, 2010: 13).

Küreselleşmeyle birlikte dünyadaki nüfusun bir kısmı daha zengin olurken bir kısmı ise gittikçe yoksullaşmaktadır. Dünya nüfusundaki küçük bir kısım yani %10’u mal ve hizmetlerin %70’ini üretmekte ve dolayısıyla dünya toplam gelirinin %70’ini almaktadır. Dünya nüfusunun yarısı ise 2 dolardan az bir gelirle yaşamaktadır. Dünya Bankası verilerine göre, dünya nüfusunun yarısı 2 dolardan az bir gelirle yaşamamakta, buna ek olarak yaklaşık 1,2 milyar insan 1 dolardan daha az bir gelirle yaşamaktadırlar. Doğu Asya’da yoksulların oranı %27’den %15’e düşmüştür. Güney Asya’da %45’den %40’ düşmüştür, ancak Sub-Saharan Afrika’da %46-47 arasında sabit bir şekilde kalmıştır. Ayrıca dünyadaki en zengin 20 ülkenin gelirinin, en fakir 20 ülkenin gelirine oranla 40 yıl önce 20 olmasına rağmen, günümüzde bu oran yaklaşık 40’a yükselmiştir (Camadan, 2010: 17-18).

Küreselleşmeyle birlikte özellikle son 20-30 yılda zengin ülkelerin büyüme oranlarında bir yavaşlama görülürken, gelişmekte olan ülkeler ise 1970’li yıllarla birlikte yükselme göstermiş ve bu büyüme hızı 1980 ve 1990’lı yıllarda da devam etmiştir.

49

Küreselleşme sürecine katılmamış gelişmekte olan ülkelerin büyüme hızları, tıpkı zengin ülkeler gibi 1970’li yıllardan itibaren yavaşlamıştır (Yakut, 2010:56).

Beyin Göçü Kavramı

İkinci Dünya Savaşı sonrası gelişmelerle birlikte “Beyin Göçü” Kavramı ortaya çıkmıştır. Savaşta sonra ülkeler arasındaki etkileşimler artmıştır. Daha çok kültürel ve teknik açıdan ilişkiler artmış, ülkelerin iletişim ve yayın hedefleri genişlemiş ve ülkeler hedeflerini kalkınmaya doğru yöneltmiştir. 1960 yıllarında ilk olarak dikkati İngiltere’de vasıflı bilim adamlarının yaptıkları göçler çekmiştir ve bu harekete akademisyenler “The Brain Drain” ismini vermişlerdir. Beyin göçü kavramı genel olarak “The Brain Migration” ya da “The Migration of Talent” gibi kavramlarla ele alınmaktadır. Beyin göçü, yüksek öğrenimli, mesleğinde iyi bir yere gelmiş yani uzmanlaşmış, üstün kapasiteye sahip yetenekli bireylerin farklı nedenlerle yurtdışına çıkması ve gittikleri ülkeye yerleşmeleri olarak tanımlanmaktadır (Kurtulmuş, 1992: 205-206).

Bireylerin beyin göçü ile göç etmelerindeki temel etken, eğitime yönelik olan fırsatlar ve avantajlardır. Özellikle lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimleri daha çok dikkat çekmektedir. Dünyanın her bir köşesindeki yüksek nitelikli bireyler daha iyi üniversitelere gitmek ve kendilerini geliştirmek isterler. Bu nedenle yükseköğretim sistemlerindeki eğitim fırsatları, kalite farklılıkları da yüksek nitelikli kişilerin uluslararası hareketliliğinin diğer bir nedenidir. Aynı zamanda bilim adamlarına, yabancı araştırmacılar için de çalışma koşulları, çalışma ortamı ve çalışmalarını yapmak için araştırmalarına ayrılan kaynaklar oldukça önemlidir (Sağırlı, 2004: 141).

Beyin Göçünün Göç Alan Ülkeler Açısından Olumlu ve Olumsuz Etkileri

Beyin göçünün göç alan ülkeler açısından olumlu etkilerine bakıldığında şu şekilde özetlenebilir (Sağbaş, 2009: 52-53):

Bilim ve Teknolojide Olası Olumlu Etkileri:

 İlave yüksek vasıflı işgücünün var olmasına bağlı olarak Ar-Ge ve ekonomik aktivitelerin artmasını sağlar.

 Gönderici ülkelerle bilgi akışı ve işbirliği sağlar. Gönderici ülkelerle bilgi akışı ve işbirliği sağlar.

50

Yüksek gelişme sahalarında girişimciliği arttırır.

 Göç ile gelenler özellikle kültürel çeşitlilik, farklılık getirir ve yaratıcılığın artmasına neden olurlar.

Yüksek Öğrenim Sistemlerine Olası Olumlu Etkileri:

 Küçük programların devam edebilmesi ve lisans, lisansüstü programlara kayıtların artmasını sağlar.

 Üniversitelerdeki öğretim üyeleri ve araştırmacıların emekliliğinden doğabilecek kaybı dengeleyebilir, sorunlar çözülebilir.

İşgücü Piyasalarında Olası Olumlu Etkileri:

 İşgücü eksikliği olan yüksek gelişme gösteren sektörlerde, ücret modernizasyonunu sağlar.

 Göçmen girişimciler şirket ve iş yaratıcılığını teşvik eder destekler, iş ve istihdam olanakları sağlarlar.

 Göçmenler, diğer göçmen işgücüne ulaşılmasını ve onlarla bağlantı kurulmasını sağlarlar.

Yine göç alan ülkeler açısından olumlu etkisi, gelişmiş ülkelerin hiçbir yatırım yapmadan ya da hiçbir bedel ödemeden gelişmekte olan ülkelerden beyin göçü yoluyla hazır insan sermayesine sahip olmasının yarattığı etkidir. Bu göç sayesinde gelişmiş ülkelerin küresel ekonomileri için kilit bir öneme sahip ve yetişmesi oldukça maliyetli olan işgücüne sahip olarak küresel rekabet içindeki avantajlı konumlarını daha da iyi ve güçlü hale getirmektedirler (Gökbayrak, 2006: 145).

Şekil 1: OECD Ülkelerinden Beyin Göçü Alan Ülkeler/ Yüksek Nitelikli

51 Kaynak: Docquier ve Rapoport, 2007: 8

Olumsuz etkilerine bakıldığında ise; özellikle göç alan ülkelerin işgücü piyasası

üzerinde olumsuz etkisi bulunmaktadır. Bunun nedeni ise, göç alan ülkeye gelen işgücü ile yani yerli ve yabancı işgücü arasında başta ücret üzerinde rekabetin oluşacak olması ve dolayısıyla çalışma koşullarındaki standart düzeyin aşağı doğru çekilmesi yönündeki baskıdır. Bu durum işsizliğin arttığı dönemlerde etkisini daha fazla hissettirmektedir. İşgücü piyasasında göçmen işgücü için ortaya çıkan bir diğer olumsuz etki ise beyin çöplüğüdür. Beyin çöplüğü, göç edilen ülkede nitelikli işgücünün kendi niteliklerine uygun iş bulamaması durumunda, üretken potansiyelinin tam olarak kullanılmamasından kaynaklı kaybı ifade eden bir durumdur. Bir diğer olumsuz etki ise başka bir toplumda yaşamanın ortaya çıkardığı sosyo-kültürel yaşam farklılığıdır. Ancak bakıldığında göç alan ülkelere beyin göçü ile gelen yüksek nitelikli işgücü kısa sürede yaşadıkları ortama adapte olabilmektedir (Gökbayrak, 2006: 147-149).

52

Beyin göçünün göç veren ülkeler açısından olumlu etkileri şu şekilde sıralanabilir (Gökbayrak, 2006: 140-144).

 Bakıldığında göçün en önemli etkisi bireyin kendi ülkesinde yakalayamadığı fırsatları gelişmiş ülkelerde yakalaması ve bireyin verimliliğindeki artıştır

 Göç eden kişilerin bir kısmı ülkelerine geri dönerek yaptırım yaparken bir kısmı da geri dönmeden yatırım yaparak ülke ekonomisine yani büyümeye katkı yapmaktadır.  Diğer bir olumlu etkisi de beyin göçü ile göç eden bireylerin kendi ülkelerine gönderdikleri döviz girdileridir. Göç veren ülkeler açısından yurt dışından gelen dövizler hem yabancı döviz pozisyonuna katkı yapmakta hem de göç edenlerin geride bırakmış oldukları hanelerin tüketim ve yatırımlarına etkiler yaptıklarından dolayı ülke ekonomileri için önemlidir. Ülkemizin 1960 ve 1970’li yıllarda yabancı ülkelere gönderdikleri işgücü göçünün özendirici nitelikteki uygulamalarında, bu faktör etkili olmuştur.

 Beyin göçünün göç veren ülkeler açısından yarattığı olumsuzlukları dengeleyen ve göç veren ülke açısından olumlu etkisi olan bir diğer etkide diaspora etkisidir. Bu yaklaşıma göre özellikle 1990’lı yıllarla birlikte etkisi daha da artmıştır. Göç veren ülkedeki bireylerin kendi ülkelerine geri dönmeseler bile, göç ettikleri ülke ile kendi ülkeleri arasında teknoloji transferi, ticaret, iş akışı, akademik işbirliği gibi farklı yollarla yapacakları katkıların bilgi, teknoloji, yatırımlar aracılığıyla kendi ülkelerinin ekonomik olarak gelişmesinde etkili olmaktadır.

 Göç veren ülkeler açısından bir diğer olumlu etkisi, yurtdışına çıkıp belli bir süre orada yaşayıp bilgi ve deneyimini arttırdıktan sonra yüksek nitelikli işgücünün ülkesine geri dönmesi ve ülkesine yaptığı kalkınma etkileridir. Bu durum geçici göç olarakta karşımıza çıkmaktadır. Yaşanan bu deneyimlerle, beyin göçü ile gerçekleştirilen geriye dönüşler ülkelerin kalkınmalarına katkı sağlamaktadır. Ancak bunun içinde bilinçli bir şekilde kamu politikalarının oluşturulmasına ve uygulanmasına bağlıdır. Örnek verilecek olursa Çin ve Tayvan gibi ülkelere bakıldığında, bu ülkelerin geri dönüşü sağlayacak temel özellikleri güdüleyici ve bilgiye dayalı olduğu görülmektedir. Bu politikalar kısa ve orta vadede, daha çok mesleklere ilişkin avantajlar sunmaktadır. Geriye dönüşü çekici kılan unsurların başında yüksek ücretler, bireye uygun iş bulma ortamı, araç-gereç ve donanımı sağlama, uygun çalışma ortamı vb. gelmektedir. Türkiye için böyle uygun bir ortamın olmadığı görülmektedir. Yurtdışında yaşayan mühendisler için yapılan bir araştırmaya göre; bu mühendislerin %52’sinin ülkelerine geri dönmeyi düşündüğü, %39’un ise geri dönmeyi düşünmediği ve %9’un da kararsız kaldığı belirtilmiştir. Türkiye’ye bakıldığında ise daha farklı veriler ortaya

53

çıkmaktadır. %62 mesleki açıdan daha iyi bir ortamın sağlanması, %20 ekonomik ve sosyal düzenin sağlanması ve %16 ise sosyal yaşam kalitesinin yükselmesi, mühendisler açısından geriye dönmek için ön planda olan koşullar olarak ortaya çıkmaktadır. Sonuç olarak geriye dönüşlerde etkili olan unsurlar; göç veren ülkelerdeki ekonomik, sosyal, siyasal ve mesleki ortamın geliştirilmesine bağlıdır diyebiliriz (Gökbayrak, 2006: 76-77).

Az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkeler zor şartlarda yetiştirdiği yüksek nitelikli işgücünü beyin göçü yoluyla kaybederek gelişmeleri gittikçe yavaşlarken, gelişmiş ülkelerin bu işgücüne sağladığı imkânların daha iyi olması nedeniyle bu ülkelerin gelişmeleri ve kalkınmaları gün geçtikçe daha da artmaktadır. Dolayısıyla beyin göçü veren ülkelerde olumlu etkilerden daha çok olumsuz etkiler görülmektedir. Bu olumsuz etkileri sıralayacak

olursak:

 Yurt dışına beyin göçü ile giden göçmenlerin ya da bireylerin ülkelerine gönderdikleri döviz transferi olumlu etkisinin normalde olduğundan çok altında olduğu ortaya çıkmaktadır. Özellikle göçmenlerin aileleri için gönderdikleri döviz girdilerinin büyük bir bölümü tüketim harcamalarına gitmekte, üretim gibi alanlara aktarılamamaktadır.

 Beyin göçünün olumsuz etkilerinden biri de, göç veren ülkelerde üretimin girdisi olan nitelikli işgücü kaybıdır. Eğer bir ülkede yeterli sayıda işgücü yoksa üretim teknolojilerini etkili bir şekilde kullanmak, küreselleşme sürecinde uluslararası piyasalarla rekabet edebilecek ürünler üretmek pekte mümkün olmayacaktır. Ancak gelişmekte olan ülkelerde yüksek maliyet getirdiği için nitelikli işgücüne eğitim yatırım ve harcamaları yapılmamaktadır. Küresel rekabetin en önemli unsuru ise insana yapılan yatırımdır.