• Sonuç bulunamadı

2.1. Uluslararası ĠliĢkiler Teorileri

2.1.4. KüreselleĢme

KüreselleĢmenin, devletlerin ve toplumların dünya genelinde yeniden üretiminde piyasa zorunluluklarının evrensel, sınırsız ve geriye döndürülemez bir Ģekilde yayılmasına tanıklık eden bir süreç olarak kabul görmesi, çağın ideolojisi olan neoliberalizmin zaferi olarak ifade edilmektedir. Bu doğrultuda küreselleĢme, ulusal sınırları aĢan karĢılıklı toplumsal, iktisadi, siyasal, sosyal, kültürel, çevresel ve benzeri bağlantıların yoğunluk kazanmasını tanımlayan bir kavram olarak 1990‟lı yıllarda yaygınlık kazanmıĢtır (Colἁs, 2007: 123-125).

KüreselleĢme yaklaĢımı ilesermayenin ulus devletten bağımsız hareket ettiği ve artık politikalarını küresel çıkarlara yönelik oluĢturduğu vurgulanmaktadır(Güzelsarı, 2012: 239). Böylece ulus-devletin gücünü aĢan uluslararası alandaki siyasal, iktisadi, sosyal ve çevreye yönelik iliĢkileri düzenleme görevi de uluslararası ya da ulus-üstü

49

kuruluĢların düzenleme alanına bırakılmıĢtır (Kılınç, 2012: 152). Özellikle IMF ve DBgibi uluslararası sermayenin çıkarlarına göre hareket eden kuruluĢlar geliĢmiĢ kapitalist devletlerin hegemonyası altındadır. Bu kuruluĢlar bir taraftan neoliberal ideolojiyi ve onun programı olan yapısal uyarlamaları ve borçlanma koĢullarını küresel ölçekte dayatmakta; diğer taraftan ise uluslararası sermayenin zorunluluklarını somutlaĢtırmaktadırlar (Güzelsarı, 2008: 34-35). Neoliberalizm ile küreselleĢme iliĢkisi bu noktada önem kazanmaktadır.

Neoliberalizm hem bir kuram hem de politika olarak 1973‟ten sonra ortaya çıkan krizi aĢmaya ve kapitalizmi yeniden yapılandırmaya yönelik bir programdır; bir anlamda krize karĢı kapitalizmin bir tepkisidir. Neoliberal küreselleĢmenin en parlak dönemi 1980‟li yıllar olmuĢtur. 1979‟da Thatcher‟in Ġngiltere baĢbakanı olmasından sonra 1980‟de de Ronald Reagan ABD baĢkanlık seçimlerini kazanmıĢtır. Bu durum kapitalizmin önemli yaĢam alanı olan topraklarda kriz içindeki refah kapitalizmine ve artan sınıf uzlaĢmazlığına karĢı bir alternatif olarak Yeni Sağ‟ın yükseliĢe geçtiğini göstermektedir. Ortaya çıkan olgunun uluslararası çaptaki üç boyutu, konu açısından önem taĢımaktadır (Colἁs, 2007: 132-137):

Bunlardan ilki, neoliberalizmin ulusötesi boyutudur. Bu boyut mali disiplin, finansal ve ticari serbestleĢtirme, özelleĢtirme ve doğrudan yabancı yatırımlara açılmayı kapsayan iktisat politikalarını temel alan Washington uzlaĢmasını savunanların giderek daha çok yaygınlaĢmasına vurgu yapmaktadır.

Neoliberal küreselleĢmesinin ikinci uluslararası yönü, Kuzey‟de sol hareketlerin yaĢadığı siyasi gerilemenin yanı sıra baĢta Sovyet blokundan etkilenen ve destek görenler olmak üzere Güney‟de kapitalist olmayan kalkınma biçimlerinin krize girmesidir. Bu doğrultuda neoliberalizmin küreselleĢmesinde “Yeni Sağ”ın kazandığı zaferlerin ötesinde soldaki yenilgilerin de payı oldukça yüksektir. 1980‟lerin sonuna gelindiğinde dünyanın ileri kapitalist ülkelerindeki sosyal demokrat partilerin tamamı ve komünist partilerin çoğu hem ideolojik hem de örgütsel olarak dönüĢüm geçirerek siyasi yelpazede ılımlı ve ortanın solu konumuna gelmiĢtir. Fiilen var olan sosyalizmin 1989-1991 arasında aniden çökmesi, çevre ülkelerde sömürgecilik sonrası kurulan devrimci devletlerin meĢruiyet kayıplarının sona erdiğini göstermiĢtir. Üçüncü Dünya‟nın devrimci ülkeleri, ulusal ve

50

uluslararası çapta toplumsal, iktisadi ve siyasi eĢitliğin geliĢtirilmesi yanında temel ihtiyaçların karĢılanması alanlarında da önemli baĢarılar göstermiĢtir. Ancak, bu baĢarılara rağmen bağımsızlığın elde edilmesinden sonra, devletlerin yeni doğan kuĢakların siyasi, iktisadi ve toplumsal beklentilerini karĢılamayı baĢaramamaları komünizmin çöküĢünden çok önce ortaya çıkmıĢtır. Diğer taraftan demokratik kalkınmanın kapitalist olmayan bir yoldan baĢarılma olasılığının da zayıf olduğu ileri sürülmektedir. Bu yaklaĢımda Asya, Afrika‟nın güneyi ve Amerika kıtasındaki diktatörlüklerin 1980‟li ve 1990‟lu yıllarda art arda devrilmesi sonucu ortaya sosyalist değil, liberal demokrasilerin çıkmasının etkisi olmuĢtur. Özellikle Berlin Duvarı‟nın yıkılmasından sonra sosyalist yönelimli devletlerin kendilerini neoliberal piyasa koĢullarına uydurmaları çok kısa sürede gerçekleĢmiĢtir. ĠĢte neoliberalizmin küreselleĢmesinde, solun içinde bulunduğu bu uluslararası ideolojik yenilgi ortamında neoliberal karĢı devrimin siyasi alana hakim olmasının önemli bir rolü olmuĢtur.

Neoliberal küreselleĢme ile ilgili üçüncü ve incelenen konu açısından önemli olan boyutu, uluslararası finansal kurumların ortaya çıkmasıdır. 1980‟li yıllarda bu boyut yapısal uyum programları ile daha belirgin hale gelmiĢtir. Günümüzde yoksulluğu azaltma strateji belgeleri olarak bilinen bu program, uluslararası finansal kurumlardan kredi almanın Ģartı olarak uygulamaya geçirilmiĢtir. Yapısal uyum programlarının karmaĢık bir tarihçesi vardır; ancak temel olarak 1980‟lerde Üçüncü Dünya‟da yaĢanan borç krizinin sonucunda ortaya çıktıkları söylenebilir. Üçüncü Dünya ülkelerinin 1980‟lerde borçlarını ödeyememelerinin ardından IMF geri ödemeleri güvence altına almak için çeĢitli programlar geliĢtirmiĢtir. Bu programların temel bileĢenlerini kamu harcamalarında kesintiler yapılması, ulusal paranın devalüasyonu, ihracatın teĢvik edilmesi, ödemeler dengesinin hem ticaret hem de sermaye hesaplarının serbestleĢtirilmesi, özelleĢtirme ve vergi indirimleri oluĢturmaktaydı. Bu doğrultuda programlar, borçlu ülkelerin makroiktisadi değiĢkenlerinin yeniden istikrara kavuĢturulması ve uyumlandırılması amaçlarına yönelik olmuĢtur. Öyle ki 1990‟lara gelindiğinde belli uluslararası finansal kurumlar, yapısal uyum sürecini kabul etmeyen ülkelere kredi açmayı kabul etmemiĢtir.

1980‟ler ve 1990‟lardaki neoliberalizmin bu Ģekilde uluslararası yayılmacılığı çevresel koruma politikalarını da ĢekillendirmiĢtir. Çevre sorunlarının öneminin bu

51

dönem artması ile birlikte devletlerarası iliĢkilerin gündeminde çevre konusunun yer alması, bir taraftan ekonominin bahsedilen Ģekilde küreselleĢmesi diğer taraftan da çevrenin küreselleĢmesi arasındaki bağımlılık ile söz konusu olmuĢtur. YaĢanan bu süreçte uluslararası yapıdaki çevre-kalkınma söyleminin değiĢmesi önemli bir faktördür.