• Sonuç bulunamadı

2.2. Çevre Sorunlarının UluslararasılaĢmasına Katkı Sağlayan Küresel Örgütlenmeler

2.2.1. BirleĢmiĢ Milletler

Çevre rejimlerinin oluĢturulmasında ve yürütülmesinde önemli rolü olan BM, aynı zamanda çevre konusuyla ciddi olarak ilgilenen baĢlıca ilk uluslararası örgüt olarak değerlendirilebilir. Çevre sorunlarının uluslararası düzeyde devletlerin gündeminde olması ve çözümler oluĢturulmaya çalıĢılması BM‟nin sayesinde olmuĢtur.

Çevrenin uluslararasılaĢması bağlamında BM tarafından gerçekleĢtirilen çevre konferansların genel hatlarıyla ortaya konulması önemlidir. Bu bağlamda çevre konusunda uluslararası düzeyde yapılan ilk büyük toplantı 5-16 Haziran 1972 tarihinde Stockholm‟de düzenlenen BM Ġnsan ve Çevre Konferansı‟dır.

Konferans sonunda yayımlanan bildirgede; insan-çevre iliĢkilerine, insan faaliyetlerinin çevre üzerindeki olumsuz etkilerine, ülkelerin iktisadi geliĢme sorunlarına, yaĢam koĢullarının iyileĢtirilmesine, uluslararası örgütlere ve hukuka, son olarak da uluslararası iĢbirliğine/dayanıĢmaya değinilmiĢtir.

Konferans sonunda yayınlanan Bildirge‟de, belirsizlik olduğunda ekonomik kalkınmanın çevre korumaya nazaran öncelikli olacağı belirtilmiĢtir. Devlet egemenliği ve devletlerin kendi kaynaklarını kullanma hakkının yanı sıra geliĢmekte olan devletlere, çevresel konularda kendi istedikleri Ģekilde hareket etme ya da kaçınma yolu bırakılmıĢtır. Bu durumun temel nedeni daha öncede belirtildiği gibi

27Ayrıntılı bilgi için bkz. “European Landscape Convention”,

82

hem dönemin hakim kalkınma söyleminin hem de geliĢmekte olan ülkelerin endiĢelerinin bir sonucudur (Topçu, 2008: 36).

113 ülkenin katılımıyla gerçekleĢen bu konferansın sonunda yayınlanan belgelerin yasal olarak bağlayıcı nitelikleri yoktur. Ancak konferans, çevre konusunda hem kamuoyunun bilinçlenmesini hem de uluslararası düzeyde çevre konusundaki tartıĢmaların artmasını sağlamıĢtır.

Stockholm Konferansı “Bir Tek Dünyamız Var” gerçeğinden yola çıkmıĢtır. Bu önkabul uluslararası toplumun tüm üyelerini, aralarındaki tüm çatıĢmalara/kutuplaĢmalara rağmen, çevre söz konusu olduğunda dayanıĢma ve iĢbirliği çerçevesinde ortak davranmaya sevk eder.

Bir tek dünyadan yararlanmak da eĢit haklar ve sorumluluklar ortaya çıkarmaktadır. Ekolojik açıdan dengeli, yani insan ve diğer canlıların varlık ve gereksinimlerini sürdürebildikleri tüm koĢullara sahip ve sağlıklı bir çevrede yaĢamak tüm insanlığın ortak hakkı olurken, böyle bir çevreyi sağlamak da tüm insanlığın ortak sorumluluğudur (Hamamcı, 1983-1984: 176).Bu bağlamda Stockholm Konferansı‟nda zengin ve yoksul ayrımı yapılmadan, katılımcı tüm ülkeler tarafından uluslararası çevre sorunlarının boyutlarına ve tehlikelerine dikkat çekilmiĢ, tehlikenin tüm insanlığa yönelik olduğu kabul edilmiĢ ve sorumluluğun bu doğrultuda paylaĢılması gerekliliği vurgulanmıĢtır. Ayrıca Konferansın Sonuç Bildirgesinde, herkesin sağlıklı ve temiz bir çevrede yaĢama ve çevrenin korunmasına yönelik kararların alınmasına katılma hakkının olduğu vurgulanmıĢtır. Bunlar Stockholm Konferansı‟nın önemli sonuçları arasındadır (Kaplan, 1999: 122- 123). Diğer taraftan Stockholm Konferansı‟nda ekonomik geliĢmenin çevreye zarar vermeden gerçekleĢtirilmesi anlayıĢı üzerinde durulmuĢtur. Bu konuda geliĢmiĢ ülkeler ile azgeliĢmiĢ ülkeler arasında oldukça farklı bakıĢ açıları söz konusudur.

AzgeliĢmiĢ ülkeler çevre sorunlarından geliĢmiĢ ülkeleri sorumlu tutmuĢlardır. Bu doğrultuda çözümün de yine onların sorumluluğunda olduğunu ileri sürmüĢlerdir. GeliĢmiĢ ülkeler ise azgeliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülkelerin gerekli önlemleri almadan ekonomik açıdan geliĢmeye çalıĢtıkları görüĢündeydiler. Bu tartıĢmalara rağmen Stockholm Konferansı, geliĢmiĢ ve azgeliĢmiĢ ülkelerin bir arada olabildikleri ortak bir platform olması açısından önemlidir. Çünkü ilk defa

83

Stockholm Konferansı ile çevre sorunları küresel düzeyde ve geniĢ katılımla ele alınmaya baĢlanmıĢtır (Sönmezoğlu ve Bayır, 2012: 251-252).

Stockholm Konferansı‟nın diğer bir önemli sonucu, daha önce de belirtildiği üzere, BM‟ye bağlı, çevresel eylemleri yönetmek/koordine etmek için UNEP‟in kurulmuĢ olmasıdır. BM‟de çevre konusunun eĢgüdümünü, çevrenin durumunun uluslararası düzeyde sürekli gözden geçirilmesini, çevre sorunları hakkında uluslararası düzeyde bir bilinç yaratılmasını, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde çevre politikasının ve hukukunun geliĢimini sağlamayı amaçlayan UNEP‟tir (www.mfa.gov.tr, 2013).

UNEP‟in kurulması ile uluslararası düzeyde çevresel eylemlerde iĢbirliği kurumsallaĢmıĢtır. ĠĢbirliğinin hem anlaĢmalar hem de UNEP aracılığıyla kurumsallaĢması, Stockholm Konferansı sonrasında meĢruiyet kazanmıĢtır. Bunda giderek artan sayıda hükümetin çevre anlaĢmalarına taraf olmasının etkisi vardır (Topçu, 2008: 37).28

Çevresel eylemlerde artan iĢbirliği bağlamında BM‟ye bağlı olarak görev yapan Avrupa Ekonomik Komisyonu (AEK)‟nun faaliyetleri de önemlidir. Komisyon‟un temel amacı, Avrupa ülkeleri arasında her alanda iĢbirliği geliĢtirmek ve entegrasyonu sağlamaktır. 56 üyesi29

bulunan Komisyon, çevre alanında altyapının güçlendirilmesi ve doğal kaynakların korunması amacıyla çalıĢmalarını sürdürmektedir. AEK bünyesinde görev yapan Çevre Politikası Komitesi bu yöndeki faaliyetleri koordine etmektedir (Arat ve TürkeĢ, 2002: 14).30

1991 yılında oluĢturulan “Avrupa için Çevre”31

(Environment for Europe - EfE) süreci, bölgedeki sürdürülebilir kalkınmanın bir dayanağı olarak çevresel

28

1921-1971 yılları arasında elli çoktaraflı çevre anlaĢması imzalanırken, 1972-1992 yılları arasında BM‟nin gözetiminde yüz yeni çoktaraflı çevre anlaĢması imzalanmıĢtır.

29

Güncel üye sayısı için bkz.

http://www.unece.org/oes/nutshell/member_states_representatives.html, (20.08.2014).

30 AEK bugün çevre alanında dört adet SözleĢmenin de Sekretarya görevini yürütmektedir. Bu

SözleĢmeler: Uzun Menzilli Hava Kirliliği SözleĢmesi, Endüstriyel Kazaların Uzun Menzilli Etkilerine ĠliĢkin SözleĢme, SınıraĢan Sular ve Uluslararası Göllerde Kirlilikle Mücadele SözleĢmesi ile Sınırlarötesi Boyutta Çevresel Etkilerin Değerlendirilmesi SözleĢmesidir (Arat ve TürkeĢ, 2002: 14).

31 Avrupa Ġçin Çevre sürecinde ilk Bakanlar Konferansı, 1991 yılında Dobris‟te (Çekoslovakya)

gerçekleĢtirilmiĢtir. Konferansta Avrupa için bir çevre programına yönelik uzun vadeli stratejiler ve çevreyi korumak ve geliĢtirmek için iĢbirliğini güçlendirme yolları tartıĢılmıĢtır. 28-30 Nisan 1993‟te

84

zorlukları irdeleyen ve geniĢ kapsamda yatay çevresel iĢbirliğini destekleyen Avrupa çapındaki tek forumdur. Devletler, devletler arası kuruluĢlar, bölgesel çevre merkezleri, sivil toplum ve özel sektörün dahil olduğu bir ortaklıktır. Komisyon üyeleri arasında çevre politikaları ve yaklaĢımlarının birbirine yakınlaĢmasını desteklerken aynı zamanda Doğu Avrupa, Kafkaslar, Orta Asya ve Güney Doğu Avrupa‟daki ülkelerin de çevresel performansını artırmasına yardımcı olmaktadır (www.eea.europa.eu/tr, 2014).

Dünya Doğa ġartı (World Charter for Nature) ve Ortak Geleceğimiz (Our Comman Future) raporu ise, 1980‟li yıllarda uluslararası çevre hukukunda yaĢanan önemli geliĢmeler olarak göze çarpmaktadır. 1982 yılında BM Genel Kurulu‟nca kabul edilen Dünya Doğa ġartı, Stockholm Konferansı‟nda dile getirilen ilkeleri genel olarak tekrarlasa da, hukuki bakımdanbağlayıcı nitelikte değildir. Ancak Dünya Doğa ġartı‟nın, bu ilkeleri Stockholm Bildirgesi‟nden daha açık ve geniĢ bir Ģekilde ele alması ve çevre hukukunun temel ilkelerinden biri olan sürdürülebilir kalkınma (sustainable development) kavramına ilk defa yer vermesi önem arz etmektedir.

Lucerne‟de (Ġsviçre) gerçekleĢtirilen ikinci Bakanlar Konferansı‟nda Orta ve Doğu Avrupa Çevresel Eylem Programı (Environmental Action Programme for Central and Eastern Europe- EAP) onaylanmıĢtır. Bu program çevrenin eski haline getirilmesi ve korunması için neler yapılması gerektiğini ve nasıl yapılacağını genel hatlarıyla ortaya koymaktadır (www.unece.org, 2014).

23-25 Ekim 1995‟te Sofya‟da (Bulgaristan) gerçekleĢtirilen üçüncü Bakanlar Konferansı‟nda, Avrupa Konseyi liderliğinde hazırlanan Pan-Avrupa Biyolojik ÇeĢitlilik ve Peyzaj Stratejisi Bakanlar tarafından benimsenmiĢtir. 23-25 Haziran 1998‟te Aarhus‟ta (Danimarka) düzenlenen Bakanlar Konferansı‟nın en önemli gündem maddesi ise “Çevresel Konularda Bilgiye EriĢim, Çevresel Karar Verme Sürecine Halkın Katılımı ve Yargıya BaĢvuru” (Aarhus SözleĢmesi) olmuĢtur. Söz konusu Konferansta Avrupa Bölgesinden, Kuzey Amerika‟dan, Kanada‟dan ve Bağımsızlığını Yeni Kazanan Ülkelerden Çevre Bakanları ile çok sayıda katılımcının yanı sıra ülkemiz de temsil edilmiĢtir. Ancak ülkemiz bu sözleĢmeyi henüz imzalamamıĢtır (Arat ve TürkeĢ, 2002: 14).

Bakanlar Konferansının beĢincisi 21-23 Mayıs 2003 tarihinde Kiev‟de (Ukrayna) gerçekleĢtirilmiĢtir. Bu Konferans‟ta Kirletici Salım ve TaĢınım Kayıt Sistemi Protokolü (Kiev Protocol on Pollutant Release and Transfer Register - PRTR) kabul edilmiĢtir. Protokol kirletici salım ve transfer kayıtları üzerinde yasal olarak bağlayıcılığı olan ilk belgedir. Amacı, halkın bilgiye eriĢimini tutarlı, ülke çapında kirletici salınım ve transfer kayıtlarının kurulması yoluyla artırmaktır. Konferansın altıncısı 10-12 Ekim 2007 tarihinde Belgrad‟da (Sırbistan) gerçekleĢtirilmiĢtir. Bakanlar Deklarasyonu EfE sürecinin, yaĢam kalitesini iyileĢtirmek ve daha güvenli bir dünya için yoksulluğun ortadan kaldırılmasına katkıda bulunan sürdürülebilir kalkınma için bölge genelinde çevreyi iyileĢtirmeyi amaçlayan BirleĢmiĢ Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu (The United Nations Economic Commission for Europe - UNECE) üye Devletlerinin bu ortak niyetine yönelik değerli bir cevap olduğunun altını çizmektedir (www.unece.org, 2014).21-23 Eylül 2011 tarihleri arasında Kazakistan‟ın Astana Ģehrinde yedincisi düzenlenen Konferans‟ta su ve ekonominin daha yeĢil hale getirilmesi ile ilgili konular görüĢülmüĢtür.

85

Brundtland Raporu olarak da adlandırılan Ortak Geleceğimiz Raporu ise, 1987 yılında BM‟nin bir alt kuruluĢu olan Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu tarafından yayınlanmıĢtır.

Rapor‟un temel kaygısı çevrenin kalkınma için feda edilmesi anlayıĢından kaynaklanan çevre ile kalkınma arasında var olduğu ileri sürülen ikilemin çözülmesidir (Hamamcı, 1997: 404). Raporda önerilen, çevre sorunlarının insan refahını ve dünyadaki yaĢamı tehdit ettiği, bu bakımdan sürekli ve dengeli bir kalkınmaya ihtiyaç duyulduğudur. Ancak bu kalkınma politikasının da bugünün ihtiyaçlarını karĢılarken gelecek nesillerin ihtiyaçlarından taviz vermemesi gerektiği vurgulanmıĢtır. Bunun için ise, sürdürülebilir kalkınmaya dayanan bir adalet anlayıĢı gereklidir (Turgut, 2009: 94). Böylece ülkeler ve bölgeler arasında sağlanması gereken adalet, kuĢaklar arası adalet kavramıyla da bütünleĢmiĢ olmaktadır (Algan, 1995: 214). Bu bağlamda Ortak Geleceğimiz raporu, sürdürülebilir kalkınmayı dünya ölçeğinde ilk defa ayrıntılı bir Ģekilde ele alan ve bu konuda ilk defa açık bir tanıma yer veren bir çalıĢmadır.

Raporda, uluslararası düzeyde çevre-kalkınma entegrasyonunun sağlanması ve uluslararası iliĢkilerin önemine değinilerek bu amaçla hem bölgesel hem de küresel toplantılar düzenlenmesi çağrısında bulunulmaktadır. Ayrıca raporda sürdürülebilir kalkınma kavramının öğeleri uluslararası kalkınmanın ekonomik ve politik bağlamı içinde ifade edilmiĢtir (Yıldırım ve Göktürk, 2004: 455). Bu geliĢmeler doğrultusunda rapor, sorunlara dikkat çekmesi açısından önemlidir; ancak ekolojik sorunlar bir paradigma dönüĢümü ile çözülebilir. Teknolojik geliĢmelerin sürmesi ve teknolojik bakıĢın değiĢmemesi durumunda insanlık ve ekolojik bir dünya için tehlikeli sonuçlar yaĢanmaya devam edecektir (Görmez, 2001: 86).

Rapor32ana hatlarıyla çevre ve kalkınma konularına en üst düzeyde bakabilen ülkesel, bölgesel sorunların toplanarak küreselleĢtiğini gören ve benimseyen bir yaklaĢım ile hazırlanmıĢtır. Rapor bu açıdan dünyada yaĢayan insanların ve toplumların görev ve sorumluluklarını göz ardı etmeyen, gerek çevre kaynaklarının bozulmasında ve doğal kaynakların tahribinde, gerekse bu olumsuz gidiĢin

32Rapor aynı yıl (1987) Türkiye Çevre Sorunları Vakfı tarafından Türkçeye çevrilmiĢ ve daha sonraki

yıllarda yeni baskıları da yapılmıĢtır. Raporda yer alan görüĢ, ilke ve öneriler hakkında daha detaylı bilgi için bkz. Türkiye Çevre Sorunları Vakfı (1991), Ortak Geleceğimiz, Ankara.

86

durdurulup çevreyi koruyan bir yöne yöneltilmesinde bireylerin, ailelerin, toplumların katılımcı desteklerini öngören, devletlerin ve uluslararası kuruluĢların görev ve sorumluluklarının bulunduğuna iĢaret eden öneriler ve ilkeler bütünü olarak değerlendirilebilir (Sönmez, 1995: 198).

Ortak Geleceğimiz raporu, genel olarak sürdürülebilir kalkınma kavramını tanımlayan ve geliĢtiren, yoksulluk, çevre yıkımı ve ekolojik krizin küresel bir hale gelmesine önemli vurgular yapan bir rapordur. Ancak bu rapor ile ekonomik kriz de baĢlıca sorunlar arasına eklenmiĢtir ve artık büyümenin yarattığı çevre sorunlarından ziyade, çevre sorunlarının ekonomik kalkınmayı yavaĢlatmasından söz edilmiĢtir. Önerilen sürdürülebilir kalkınma kavramı, çevre politikalarıyla kalkınma stratejilerinin bütünleĢtirilmesi için bir çerçeve sunmaktadır:

“Ekonomik büyüme çevreye zarar riskini her zaman yanında getirir, çünkü çevre kaynakları üzerine artan bir basınç yükler. Ama sürdürülebilir kalkınma kavramını rehber alan politika yapımcıları, büyüyen ekonomilerin kendi ekolojik kökenlerine sıkıca bağlı kalmasını, böylelikle büyümenin uzun süre devam etmesine olanak tanımasını güvence altına alacaklardır” (Türkiye Çevre Sorunları Vakfı, 1991: 67).

Hem sanayileĢmiĢ hem de geliĢmekte olan ülkelerde daha hızlı bir ekonomik kalkınma önerisini sunan rapor, temelde endüstriyalist bir yaklaĢımla yazılmıĢtır. Dolayısıyla sürdürülebilir kalkınma söylemi de „endüstriyalist‟ bir içerik taĢımaktadır (www.ucekoloji.net. 2015). Endüstriyalist yaklaĢım geçerliliğini bu yüzden sürdürmeye devam etmektedir.

3-14 Haziran 1992‟de, Stockholm Konferansı‟ndan 20 yıl sonra, Rio‟da BM Çevre ve Kalkınma Zirvesi düzenlenmiĢtir. Bu zirveye çok sayıda devlet temsilcisi, yerel yönetimler, gönüllü kuruluĢlar, iĢ dünyası ve diğer çevrelerden yetkililer katılmıĢtır.

Konferans‟a katılım Stockholm‟e göre daha fazla olmuĢtur. Konferansta çevre sorunları ile sürdürülebilir geliĢme konusu üzerine tartıĢılmıĢtır. Zirve sonunda beĢ Rio Belgesi hazırlanmıĢtır. Bunlar; 27 bağlayıcı ilkenin yer aldığı Çevre ve Kalkınma Üzerine Rio Deklarasyonu, Gündem 21, Orman Ġlkeleri,Ġklim DeğiĢikliği Çerçeve SözleĢmesi ve Biyolojik ÇeĢitlilik SözleĢmesidir. Bu konferans sonucunda 179 ülkenin üzerinde anlaĢtığı en önemli konu, dünyanın gelecekteki kalkınmasının

87

ekonomi, toplum ve çevre açılarından nasıl sürdürülebilir bir Ģekilde sağlanacağının tespit edilmesi gerekliliği olmuĢtur.

Rio Konferansı ile amaçlanan, ekonomik geliĢme ile çevre kirliliği ve çevrenin korunması konularının gündeme getirilerek devletleri önlem almaya teĢvik etmektir. Ġstenilen sonuçlar tam olarak ortaya çıkmamıĢ olsa da, konferansın bazı noktalarda önemli sonuçları olmuĢtur. Örneğin 1992 Biyolojik ÇeĢitliliğin Korunması SözleĢmesi (Convention on Biological Diversity), 1992 BirleĢmiĢ Milletler Ġklim DeğiĢikliği Çerçeve SözleĢmesi(UN Framework Convention on Climate Change - UNFCCC) ve Orman Varlığının Korunması Ġlkeleri (Forest Principles) bu konferansta oluĢturulmuĢtur (Sönmezoğlu ve Bayır, 2012: 252).

21. yüzyılın ilk küresel çevre konferansı ise 2002 yılında Güney Afrika Cumhuriyeti‟nin Johannesburg kentinde düzenlenen BirleĢmiĢ Milletler Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi‟dir.Zirve‟nin temel amacı, Rio Konferansı sonrasında yaĢanan geliĢmelerin ve uygulamaların değerlendirmesi olmuĢtur. Bu bağlamda Johannesburg Zirvesi‟nde, Rio Konferansı ile kabul edilen fakat önceki dönemlerde hayata geçirilemeyen antlaĢmaların uygulanabilmesi için gerekli olan tedbirlerin belirlenerek, sürdürülebilir kalkınmanın küresel düzeyde gerçekleĢtirilmesine iliĢkin yeni meselelerin tartıĢılması hedeflenmiĢtir. Uzun müzakereler sonunda taraflar ancak, Johannesburg Sürdürülebilir Kalkınma Bildirgesi adını taĢıyan bir bildirge ve bir uygulama planı üzerinde uzlaĢabilmiĢtir. Ancak bu iki metinin de hukuki bağlayıcılığının bulunmadığını ifade etmek gerekir. Johannesburg Sürdürülebilir Kalkınma Bildirgesi‟nde, sürdürülebilir kalkınma hedefine yönelik küresel taahhütler tekrarlanmakta ve bu ilkenin hayata geçirilmesinde uluslararası alanda ortak hareket etmenin önemine dikkat çekilmektedir. Uygulama planı ise genel olarak, Rio Konferansı‟nda kabul edilen temel konuların hayata geçirilmesini kolaylaĢtıracak tarzda bir eylem çerçevesi sunmaktadır. Johannesburg Zirve‟sine katılan tüm hükümetlerin imzaladığı bu plan, yoksulluğun azaltılması baĢta olmak üzere, tüketim, doğal kaynaklar, sağlık, uygulama araçları ve kurumsal çerçeve gibi konuları kapsamaktadır. Johannesburg Zirvesi sonunda kabul edilen metinlerin hukuki bağlayıcılıktan yoksun olmasının yanı sıra, bu metinlerin Rio Konferansı‟nda kabul edilen ilkeleri aĢan önemli bir yenilik getirmemesi ve beklenilenin aksi bir tarzda bu metinlerde sürdürülebilir

88

kalkınma kavramının somutlaĢtırılmasına ve hayata geçirilmesine yönelik ifadelere yer verilmemiĢ olması, çeĢitli eleĢtirilere neden olmuĢtur (GüneĢ, 2012: 88-89).

Yakın dönemin son önemli çevre konferansı 20-22 Haziran 2012 tarihinde Brezilya‟nın Rio de Janerio kentinde hükümetler, sivil toplum örgütleri, özel sektör ve diğer kesimlerden temsilcilerin katılımıyla gerçekleĢenBM Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı (United Nations Conference on Sustainable Development - UNCSD - Rio+20)‟dır. Rio+20, 1992 yılında düzenlenen BM Çevre ve Kalkınma Konferansı‟nın (UNCED), 2002 yılında Johannesburg‟ta düzenlenen Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi‟nin (World Summit on Sustainable Development - WSSD – Rio+10) ve benzeri toplantıların bir devamı niteliğindedir.

Rio+20 Zirvesi Sonuç Bildirgesi “Ġstediğimiz Gelecek”33

adı ile 193 BM üyesi devlet tarafından imzalanmıĢtır. Bildirge adil ve eĢitlikçi bir dünya için sürdürülebilir kalkınmaya dair acil ve somut eylem ihtiyacının altını çizmektedir. Ġnsanı merkeze alan bildirge, her düzeyde etkin, Ģeffaf, hesap verebilir ve demokratik kurumlara olan ihtiyaca vurgu yapmakta ve bunları doğal kaynakların ve ekosistemlerin sürdürülebilir yönetimi için gerekli görmektedir.

Bildirgede birçok taahhütte bulunulmuĢtur. Bunlar arasında örneğin enerji (125. Madde), biyolojik çeĢitlilik (197. Madde), yeĢil ekonomi (56. Madde) ve su (119. Madde) bulunmaktadır. Bildirge, yoksulluğu yok etmenin aracı olarak sürdürülebilir kalkınma ve yeĢil ekonomiler gibi konularda ortak vizyonu ve harekete geçirilen politik iradeyi yansıtması açısından önemlidir. Sürdürülebilir kalkınma için kurumsal bir çerçevenin oluĢturulmasını baĢlattığı gibi, gelecekte daha çok bağlı olunacak alanlara yönelik öngörülerde bulunmuĢtur.

Bildirge BM ġartı‟nı ve sistemini temel almakta ve o ilkeler etrafında bir çerçeve oluĢturmaktadır. Diğer sözleĢmeler ile (BM Ġklim DeğiĢikliği Çerçeve SözleĢmesi, Biyolojik ÇeĢitlilik SözleĢmesi, Özellikle Afrika‟da, Ciddi Kuraklık ya da ÇölleĢmeye Maruz Ülkelerde ÇölleĢme ile Mücadele SözleĢmesi) uyum içerisinde, kurumsal bir çerçeve için ana hatlar geliĢtirmektedir. Bu çerçeve ile “…sürdürülebilir kalkınmanın üç boyutunu dengeli bir Ģekilde bütünleĢtirme ve

33Bu bölüm hakkında ayrıntılı bilgi elde etmek için bkz. “Ġstediğimiz Gelecek”, BM Sürdürülebilir

89

diğerlerine ilaveten tutarlılığı ve koordinasyonu koruma, aynı iĢlerin tekrarlanmasının önüne geçebilme ve sürdürülebilir kalkınma uygulamalarının geliĢimini gözden geçirebilme” hedeflenmektedir (75. Madde).

Sürdürülebilir kalkınma ve etkin yönetiĢimin her düzeyde daha fazla bütünleĢtirilmesi için BM‟nin himayesinde ve ulusal hükümetler ile iĢbirliği içinde çok taraflı bir sistem oluĢturmakta ve Genel Kurul‟un, Ekonomik ve Sosyal Konsey‟in (Economic and Social Council- ECOSOC) ve üst düzey siyasi forumların yetki alanlarına dikkat çekmektedir. Çerçeve bunu yaparken, UNEP‟in rolünün ve DTÖgibi uluslararası finansal örgütler ve ilgili kuruluĢlarla iĢbirliği çabalarının güçlendirilmesi taahhüdünde bulunmaktadır:

“BM kurumları, fonları ve programlarının yanı sıra uluslararası mali kuruluĢlar ve DTÖ gibi ilgili diğer kurumların kendi yetki alanları dahilinde bilgi paylaĢımı aracılığıyla, BM sistemi içinde sürdürülebilir kalkınmanın üç boyutunun daha fazla bütünleĢtirilmesine yönelik mevcut kurumlar arası mekanizmalar ve stratejilerle ortak çabaların pekiĢtirilmesi ve raporlamada tutarlılığın güçlendirilmesi ile üye devletlere karĢı uygun bir verebilirlik sağlanırken BM sistemi genelinde uyum ve koordinasyonun güçlendirilmesi ihtiyacının altını çiziyoruz” (78. Madde).

Özetlenecek olursa Rio+20‟nin en önemli noktaları Ģunlardır: • Sürdürülebilir kalkınma için hedefler

• Sürdürülebilir kalkınmanın uygulamasını takip etmek ve mevcut yapı, kurum ve kuruluĢlarla çakıĢmaları engellemek için, üst düzey siyasi forum oluĢturulmuĢ ve bu forum Sürdürülebilir Kalkınma Komisyonu‟nun yerine geçmiĢtir (84. Madde).

• Çevreyle iliĢkili hususlarda UNEP‟in güçlendirilen rolü (88. Madde). • Tematik alanlara iliĢkin net adımlar: yoksulluğun ortadan kaldırılması (105.

Madde), gıda güvenliği ve beslenme ve sürdürülebilir tarım (108. Madde), su ve sanitasyon (119. Madde), enerji (125. Madde), sürdürülebilir turizm (130. Madde), sürdürülebilir ulaĢım (132. Madde), sürdürülebilir kentler ve insan yerleĢimleri (134. Madde), sağlık ve nüfus (138. Madde), tam ve verimli istihdam, herkes için insana yaraĢır iĢler ve sosyal koruma (147. Madde), iklim değiĢikliği (190. Madde), eğitim (229. Madde) vs.

90

• Sürdürülebilir üretim ve tüketim için 10 yıllık stratejik plan çerçevesi için bilgi ve deneyimlerin paylaĢılmasının önemi (104. Madde).

• Sürdürülebilir üretim ve tüketim için 10 yıllık stratejik plan çerçevesi (207. Madde).

Genel çerçevesi bu Ģekilde olan Ġstediğimiz Gelecek belgesi, bir yükümlülükler listesi yerine arzu edilenleri ortaya koyan niyet belgesidir.Zorunlu olarak yapılması gerekenleri vurgulamak yerine tüm paydaĢların birbirine destek olacağı barıĢçıl bir iĢbirliğine dayanan yapıya vurgu yapmaktadır.