• Sonuç bulunamadı

Mu‘izzî’nin Dinî İnancı ve Ahlakî Öğretileri

Belgede Mu'izzî'nin şiir dünyası (sayfa 70-75)

BİRİNCİ BÖLÜM EMÎR MU‘İZZÎ’NİN HAYATI

6. Mu‘izzî’nin Dinî İnancı ve Ahlakî Öğretileri

Mu‘izzî’nin şiirlerinin konuları arasında dikkate değer mahiyette Türklerin dinî tercihlerinin önemli bir yeri bulunmaktadır. Selçuklularla özdeşleşen önemli özelliklerden biri de, Selçukluların Sünnî ve Hanefî çizgide bir dindarlık anlayışına sahip olmalarıdır. Bu özelliğin Mu‘izzî’nin şiirine ziyadesiyle yansıması dikkat çekicidir. Mu‘izzî’nin Sünnî ve Hanefî çizgide yansıttığı dinî bakış tarzı, şiirinin bu konudaki belirgin özelliklerindendir. Bu hususlar göz önünde tutularak Mu‘izzî’nin söylediği dinî unsurların ve İslâm akideleri üzerine ifade ettiği tasvirlerin dîvânında çokça görülmesi, Mu‘izzî’nin dinî inancı hakkında oldukça doğru bilgiler vermektedir.

Saray şairi olarak Mu‘izzî’nin dîvânında, biri yirmi iki beyitlik, diğeri otuz bir beyitlik, bir diğeri de altmış beyitlik üç tane Allah’ın vasfı ve tevhîd konulu kaside yer almakta, bunların içinde Peygamberle ilgili beyitlerin olması, Peygamberin na‘tını da göstermektedir. Ayrıca Mu‘izzî, tevhîd konulu bir şiir daha söylemiştir ve bu şiirdeki tevhîd de “Tevhîd ve Mucîruddevle-i Erdistânî’nin Oğlunun Ölüm Kıssası” başlığıyla birlikte yer almıştır. Bunların yanı sıra Mu‘izzî, birçok şiir başlığı altında Allah’ın sıfatlarından, dört halifeden, peygamberler ve mucizelerinden ve birçok âyetten dîvânında çokça bahsetmiştir.

Muḥammed Rıżâ Ḳanberî, neşrettiği Mu‘izzî Dîvânı’nın mukaddimesinde, bazı araştırmacıların Mu‘izzî’nin Şî‘î oluşunu Büyük Selçuklu Devleti’nin veziri, devlet adamı ve siyasetçisi Niẓâmulmulk’ün, Mu‘izzî’nin en büyük memdûhlarından biri olduğu gerçeğine dayandırdığını söylemektedir.163 Büyük Selçukluların en büyük veziri sayılan, Fâtımî ve Bâtınîlere karşı en büyük mücadeleyi veren, hatta onların temsil ettiği ve yaymak istediği Şî‘î-bâtınî düşüncelerine karşı halkı Sünnî akideler etrafında toplayıp Sünnîliğin güçlenmesini sağlayan Niẓâmulmulk’ün, Şî‘î olduğunu iddia etmeleri, ayrıca Mu‘izzî tarafından onun sadece dinî görüşü dolayısıyla dîvânda

163 Mu‘izzî, Dîvân, mukaddime, s. heştâd u se.

53 yer aldığının düşünülmesi, farklı bir bakış açısına sahip olunduğunun göstergesidir.

Oysa çalışmamızın İkinci Bölümü’nde, “Vezirler” başlığı altında Mu‘izzî, dîvânında övdüğü önemli şahsiyetler arasında Niẓâmulmulk’e de hangi özellikleri açısından övgü söylediğini, beyitleriyle bizlere apaçık anlatmaktadır.

Mu‘izzî’nin Allah’ın tevhîdine, bu tevhîdin içinde yer alan Peygamberin na‘tına dair yazdığı beyitler, onun ehlisünnet inancından olduğu görüşünü kabul ettirecek yeterli tespitlerdir:

للاجلاوذ

Allah, celâli hakkında kimsenin söz söylemeye yetksinin/haddi olmadığı Zülcelâl’dir.

Her ne dilerse o işi oldurur, O’na zorluk yoktur.

Onun mülkünün başı ve sonu yoktur. Zâtının niteliği ve niceliği yoktur.

Hiçbir mahlûkat, âlemde Hâlık olan Allah’ın sırrını bilmez. Eğer sen mahlûksan, Allah’ın sırrıyla senin işin yoktur.

Allah, merhamette sonsuz olduğunu söyler kuluna. Kulu (Mümin) zanneder ki, Allah Rahîm ve Gaffâr değildir, hâşâ.

Allah’ın sırrını feleğin pergelinin noktasında arama. Çünkü Allah’ın sırrı, noktada ve pergelde değildir.

164 Mu‘izzî, Dîvân, s. 123-124.

54 Onun kudretini marifet gözüyle görürsün. Senin gözünün önünde şüpheden dolayı duvarın perdesi yoktur.

Âlemde her ne varsa, onun kudretindendir. Kudret, çarkı feleğin işi değildir.

Eğer bir kimse itikattan dolayı müminlere lanet okursa, kâfirler zümresinden olmasa bile küfre batmıştır.

Âdemoğlu hem dinden hem akıldan nasiplenir. Din ve akıldan nasibi olmayan,

Padişahların padişahı olan Allah, izzete, yüceliğe, celâle ve azamete layıktır.

O, Lâ yezâl ve Lem yezel vasfında bir İlahtır. Lem yezel (bâki olmak) ve Lâ Yezâl (sonsuz olmak) ona yaraşır.

Onun hükmü sebepsiz, tabiatı vasıtasızdır. Zâtı bâki ve mülkü sonsuzdur.

Onun bilgisi sonsuz, cömertliği sayısızdır. Sözü mecazsız, hükmü hatasızdır.

ره

Bedbaht olan herkes, İslâma ve dine uzaktır. Talihli olan da İslâma ve dine yakındır.

Allah’ın adaleti ve cömertliği (rahmeti), bela ve kötülükleri giderdiğinden, korkumuz (havf) Allah’ın adaletinden, ümidimiz (recâ) onun cömertliğindendir (merhametindendir).

165 Mu‘izzî, Dîvân, s. 124.

166 Mu‘izzî, Dîvân, s. 124-125.

55 Âdemoğullarının seyidi, Peygamberlerin sonuncusu! Âlemin büyüğü ve mahşer gününün şefaatçisi Hz. Muhammed Mustafa’dır.

Onun ilk halefi Ebû Bekir, sonra da Ömer’dir. Ondan sonra Osman, Osman’dan sonra da Ali’dir.

Eğer bu din ve bu mezhep üzere ölürsen, makamın Firdevs cennetinde evliyâların makamıdır.

Ayrıca bu konuda daha fazla ve daha detaylı bilgi “Dîvân’da Allah İçin Kullanılan İsim, Sıfat ve Hitaplar; Âyetler; Peygamberler ve Mucizeleri” başlıklı bölümde verilmiştir.

Mu‘izzî’nin şiirinin, ahlakî mazmunlar ve öğretici hikmetler gibi hayal ve düşüncelerden yoksun olduğunu zannedenler için, dîvânda tevhîd, vaaz ve bunun gibi örneklerine rastladığımız şiirler şöyledir:

لاا یا شدرگ نودرگ راود ینادن

زج یدب ندرک رگد راک

یدرگن مار اب سک رد هنامز یدنبن

لد هب رهم چیه راید

یهورگ ار ییامن ینامداش زو

ناشیا رود یراد جنر و رازآ

سپ هگنآ ناهگان یدود رب یرآ زا

نآ هدود هب درد و غاد و رامیت

هب مشچ وت هچ اناد و هچ نادان هب

شیپ وت هچ رب تخت و هچ رادرب

167

Ey çarkı felek! Sen kötülük yapmaktan başka bir iş bilmez misin?

Felekte kimseye boyun eğmedin. Hiçbir diyarda sevgiye gönül bağlamadın.

Bir gruba mutluluk gösterirsin, onlardan derdi ve gamı uzak tutarsın.

O haldeyken birden bir duman çıkarırsın, o grubu derde, gama ve hastalığa (belaya) sokarsın.

Senin gözünde âlimi de bir câhili de, senin karşında tahtta olan da aynı, dar ağacında olan da.

نیا ناهج تسارحب و

ام یتشک و شلدع تسارگنل نوچ

دروشب رحب یتشک ار نوکس رگنل

168دهد

Bu cihan denizdir, bizler gemi ve O’nun adaleti de çapadır. Deniz coşunca, gemiyi çapa durdurur.

167 Mu‘izzî, Dîvân, s. 363.

168 Mu‘izzî, Dîvân, s. 163.

56

Ne zaman secde etsem, secde ettiğim yer/secdegâhım gözlerimden sırılsıklam olur.

Yâ Rab! Her ne kadar günahım çok olsa da, rahmetin günahımdan çoktur.

Mu‘izzî, dört mezhepten (Hanbelî, Mâlikî, Şâfî, Hanefî) hangisinin öncüsü olduğunu açıkça söylemese de bu beyitler, ehlisünnetten olduğunun bir diğer kanıtıdır:

Âdemoğullarının seyidi, Peygamberlerin sonuncusu! Âlemin büyüğü ve mahşer gününün şefaatçisi Hz. Muhammed Mustafa’dır.

Hz. Muhammed’in ilk halefi Hz. Ebû Bekir, sonra da Hz. Ömer’dir. Ondan sonra Hz.

Osman, Hz. Osman’dan sonra da Hz. Ali’dir.

Eğer bu din ve bu mezhep üzere ölürsen, makamın Firdevs cennetinde evliyâların Muhammed, şerefiyle Hz. Ali’nin kudretinde ve Hz. Ömer’in mertebesindedir.

Mu‘izzî’nin, dîvânında övdüğü Şî‘î memdûhları da: Ebû Ṭâhir Muṭahhar b. ‘Alevî, Seyyid Ebû Hâşim- i ‘Alevî, Şemseddîn Ebu’l-Fażl Mecdulmulk’tür. Mu‘izzî’nin bir diğer Şî‘î memduhu, Fâṭımî Şî‘îlerinden ve alevilerinden olan meşhur Arap şairi Ebû Ṭâlîb Mutenebbî’dir.

Mu‘izzî kimi zaman da memduhlarını Emîru’l-mu’minîn Hz. Ali’nin vasıflarıyla övmüştür:

57 Akıl hazinesinin kapısı, ilim Medinesi’nin kapısındaki Haydar-ı Kerrâr (Savaşta döne döne saldıran Hz. Ali) gibidir.

رد مناوج نادر یسب دندوب اب ریشمش و

« ریت یتفلا لاءا یلع لا فیس لاءا راقفلاوذ

»

173

Kılıç ve oklarıyla yiğit pehlivanlar çoktur. (Ama) “lâ fetâ illâ ali lâ seyfe illâ zulfikâr (Ali’den başka yiğit, Zülfikar’dan başka kılıç yoktur)”

Yukarıdaki beyitlerin ışığı altında Mu‘izzî’nin Ehli Sünnet inancından olduğunu söylemek mümkündür. Her ne kadar Mu‘izzî’nin Şî‘î olduğu ileri sürülse de, yukarıdaki malumat bütün bunları nakzetmektedir.

Belgede Mu'izzî'nin şiir dünyası (sayfa 70-75)