• Sonuç bulunamadı

Dîvân’da Tevhîd, Na‘t Konulu Beyitler; Âyetler; Diğer Peygamberler ve İlk Halifeler Halifeler

Belgede Mu'izzî'nin şiir dünyası (sayfa 108-127)

BİRİNCİ BÖLÜM EMÎR MU‘İZZÎ’NİN HAYATI

8. Mu‘izzî’nin Örnek Aldığı ve Andığı Şairler

1.7. Dîvân’da Tevhîd, Na‘t Konulu Beyitler; Âyetler; Diğer Peygamberler ve İlk Halifeler Halifeler

Devrinin en büyük saray şairlerinden olan Emîr Mu‘izzî, eserinde, bağımsız olarak çeşitli vesilerle Cenâb-ı Hakk’ı ve peygamberi konu alan tevhîd ve münacat konulu şiir ile beyitler kaleme almıştır. Cenâb-ı Hak ayrıca çeşitli beyitlerde de zikredilmiştir ama o beyitler içinde Cenâb-ı Mevlânâ’dan, tevhîd konulu şiirler gibi müstakil olarak bahsedilmemiştir. Mu‘izzî’nin bağımsız olarak işlediği bu tür şiirlerden birincisi, “Yüce Allah’ın Vasfı ve Tevhîd” başlıklı yirmi iki beyitlik manzumesidir. Bir diğer “Tevhîd” başlıklı manzumede ise otuz bir beyit bulunmaktadır ve bu tevhîd konulu aynı manzumenin içinde Hz. Muhammed için de medhiye vardır, bu beyitlerin Hz. Peygamber’e na‘t olarak yazıldığı düşünülebilir.

Üçüncü “Tevhîd” başlıklı kasidede ise altmış beyit mevcuttur. Bu tevhîd konulu manzumede ise âyetler, peygamberlerin mucizeleri ve kıssaları ile çeşitli güzellik unsurlarına tesadüf edilmektedir.

Mu‘izzî, memduhlarını överken kasidelerinde Cenâb-ı Hakk’a dönük hayranlık duyma, bunları beyan etme, daha fazlasını talep etme; özellikle de devrinin sultanını, vezirini, ileri gelenlerini methetme ve onları yüceltme durumlarında Allah’ı zikretmiştir. Memduhlarının övgüsünde Cenâb-ı Mevlânâ’nın cemâl ve celâl vasıfları hususunda bir örnek gösterme, ömrüne ve devletine dua etme durumlarında Allah’ı anma vesilesi de karşımıza çıkmaktadır.

Ayrıca dîvânda, bir hayli âyet ve sûrelere işaret eden Mu‘izzî, bu âyetlere dîvânında genellikle kısmi iktibas yoluyla yer vermiştir.

Kaynaklarda medhiyeci, kasideci yönüyle öne çıkan ve bu özelliklerine vurgu yapılan Mu‘izzi’nin, dinî, ahlakî ve hikemî şiirler söylediği görülmektedir. Yarım asrı aşkın saray şairliği yapmış olduğundan ve uzun yıllar devrin sultanları, devlet adamları, devrin ileri gelenleri ve önemli şahsiyetlerine övgü şiiri söylediğinden, meşhur bir kaside şairinin ve dîvânının dinî hissiyattan uzak olmaması, bu hacimli dîvânının içerisinde dinî özelliklerin, âyetlerin, Cenâb-ı Hak için yazılan tevhîd kasidelerinin yer alması, peygamberlerin ve mucizelerinin yoğun bir biçimde kullanılması, dinî hassasiyet taşıyan ve tasavvufî temayül gösteren Selçuklu

91 sultanları ve kültürü için elbette garip değildir ama övgü şairleri için ender görülen bir özellik ve olumlu bir örnektir.

Mu‘izzî Dîvânı’nda Cenâb-ı Hak ile ilgili birçok isim ve sıfatlar ele alınmıştır. Bu isim ve sıfatlar dîvânda sırasıyla şöyledir: Allah, Ḥaḳ, Yezdân, Rab, Perverdigâr, Âferidgâr, Kirdgâr, İlah, Ḫudâ, Ḫudâvendigâr, Bârî, Îzed; Ḫâlıḳ, Ẕulcelâl ve’l-ikrâm,

‘Azîz, Celîl, Ḥakîm, ‘İṣmet, Ḥafîẓ, Ġaniyy, Muheymin, Mute‘âlî, Ġaffâr, Raḥmân, Raḥîm, Kibriyâ, Lâ yezâl, Lem yezâl, Cebbâr, Ḳadir, Nâṣir, Râziḳ, Kerîm, Cihân-âferin, Ṣâḥib-i ‘Arş, Meliku’l ‘Arş, Nigâhdâr, Nigâhbân.

1.7.1. Tevhîd

Mu‘izzî, birinci “Yüce Allah’ın Vasfı ve Tevhîd” başlıklı kasidesinde Allah’ın isim ve sıfatlarını anmaktadır:

اوذ

92 Allah, celâli hakkında kimsenin söz söylemeye yetksinin/haddi olmadığı Zülcelâl’dir.

Her ne dilerse o işi oldurur, O’na zorluk yoktur.

Onun mülkünün başı ve sonu yoktur. Zâtının niteliği ve niceliği yoktur.

O Allah ki kullarından (hiçbir şeye) ihtiyaç duymaz. O âlemin yaratıcısı/sahibi (Allah) ki yardımcıya ve muhafıza muhtaç duymaz.

Kulun kazancı vardır ve kulların kazancı Allah’ın yarattıklarıdır. O’nun takdiri olmadan insanların bir ameli bile olmaz.

Hiçbir mahlûk âlemde Hâlık olan Allah’ın sırrını bilmez. Eğer sen mahlûksan, Allah’ın sırrıyla senin işin yoktur.

Allah, merhamette sonsuz olduğunu söyler kuluna. Kulu (Mümin) zanneder ki, Allah Rahîm ve Gaffâr değildir, hâşâ.

Allah’ın sırrını, feleğin pergelinin noktasında arama. Çünkü Allah’ın sırrı, noktada ve pergelde değildir.

Onun kudretini marifet gözüyle görürsün. Senin gözünün önünde şüpheden dolayı duvarın perdesi yoktur.

Âlemde her ne varsa, onun kudretindendir. Kudret, çarkı feleğin işi değildir.

Müminin sırrı, iman denizinde sedef gibidir. Baktığında o sedef, şâhlara layık inciden başka bir şey değildir.

Eğer bir kimse itikattan dolayı müminlere lanet okursa, kâfirler zümresinden olmasa bile küfre batmıştır.

Âdemoğlu hem dinden hem akıldan nasiplenir. Din ve akıldan nasibi olmayan, ahmaktır/talihsizdir.

Mu‘izzî, hem tevhîd hem na‘t sayılan ikinci “Tevhîd” başlıklı şiirinde Allah’ın isim ve sıfatlarına vurgu yapmakta, Hz. Muhammed’i peygamberlerin en büyüğü ve kıyamet gününün şefaatçisi olarak belirtmekte ve dört halifenin adını zikretmektedir.

Bu tevhîd kasidesinin son üç beyti de Hz. Muhammed’in na‘tına dairdir.

نآ یدنوادخ هک

وا رب ناهاشداپ اشداپ

تسا قحتسم

تَّزع و دجم و للاج و تسایربک

وا تسا یدوبعم هب فصو لازیلا و مل لزی مل

لزی وا ار دیزس و لازیلا وا ار تسازس

مکح وا یب تلع تسا و عنص وا یب تلآ تسا تاذ

وا یب تفآ تسا و کلم وا یب تساهتنم

شناد وا یب لاحم و ششخب وا یب ددع هتفگ

وا یب زاجم و هدرک وا یب تساطخ

93

Padişahların padişahı olan Allah, izzete, yüceliğe, celâle ve azamete layıktır.

O, Lâ yezâl ve Lem yezel vasfında bir İlahtır. Lem yezel (baki olmak) ve Lâ Yezâl (sonsuz olmak) ona yaraşır.

Onun hükmü sebepsiz, tabiatı vasıtasızdır. Zâtı bâki ve mülkü sonsuzdur.

Onun bilgisi sayısız, cömertliği sonsuzdur. Sözü mecazsız, hükmü hatasızdır.

Bedbaht olan herkes, İslâma ve dine uzaktır. Talihli olan da İslâma ve dine yakındır.

Allah’ın adaleti ve cömertliği (rahmeti), bela ve kötülükleri giderdiğinden, korkumuz (havf) Allah’ın adaletinden, ümidimiz (recâ) onun cömertliğindendir (merhametindendir). vermemiz gerektiğini; kime ne zaman iman verip kimden ne zaman imanını alacağını beyan etmektedir:

رد

İradede eşsiz ve takdirde ortaksızdır. İcabette benzersiz ve inayette eşsizdir.

Allah’ın sırrında hileye yol yoktur. Ne zamana kadar Allah’ın sırrını çaba ve hilede ararsın?

230 Mu‘izzî, Dîvân, s. 124-125.

231 Mu‘izzî, Dîvân, s. 446-447.

94 Sen ölmeden önce ölümün hilesiyle tanış. Yoksa amel defteri sağından verilenler, ne mutlu onlara!232 Amel defteri solundan verilenler ise, ne bedbaht onlar!233

Yüz yaşındaki kâfire Allah iman verir. Ecel zamanı senden de imanı geri alır.

Mu‘izzî, “Sultan Melikşâh’a Övgü” başlıklı bir kasidesinde âlemde Allah’tan başka yaratıcının olmadığını söyleyerek Allah’ın birliğine vurgu yapmaktadır:

ات هک زج نادزی هب ملاع رد دشابن راگدرک زج

کِلَم ناطلس هب یتیگ رد دشابن رایرهش

234

Âlemde Allah’tan başka yaratıcı olmadığı gibi, dünyada da Sultan Melikşâh’tan başka sultan yoktur.

“Sedîdeddîn Ebû Bekr Muḥammed-i Ẓahîrî’ye Övgü” başlıklı bir kasidede ise Mu‘izzî, Allah’ın Aziz, Celîl ve Zülcelâl ve’l-İkrâm sıfatlarına yer vermektedir:

هتسجخ دیع وت و هزور وت هدرک لوبق یادخ

َّزع و

َّلج للاجلاوذ مارکِلااو

235

Azîz, Celîl ve Zülcelâl ve’l-İkrâm olan Allah bayramını mübarek, orucunu kabul etsin!

Mu‘izzî, Cemâleddîn Ebû Ca‘fer S̱iḳatulmulk-i ‘Âriż’i övmek için kaleme aldığı kasidesinde Allah’ın hakîm sıfatını vurgulamaktadır:

دزیا راداد رهم و نیک وت ییوگ زا

بش ردق دیرفآ و زا بش

236ادلی

Hakîm olan Allah sevgini ve kinini, sanki Kadir gecesinden ve Şeb-i Yeldâ’dan yarattı.

Vezir Niẓâmulmulk’ü överken söylediği bir kasidesinde Mu‘izzî, Allah’ın Râzık sıfatını anmaktadır:

کلف چ و راک کلامم هب وت ضّوفُم درک هلاوح

درک هب وت قزر ناگدنب قاّزر

237

Felek memleketin işini sana teslim etti. Râzık olan Allah’ın kullarının rızkını sana havale etti.

Mu‘izzî, “Sultan Sencer’e Övgü” başlıklı kasidesinde de Allah’ın Gaffâr ve Rahmân sıfatlarından bahsetmekte, mahşer gününü ve Müslümanları da zikretmektedir.

ز ناید ترفغم میهاوخ و تمحر ز

رهب هکنآ رافغ تسا و نامحر

232 Kurân, Vâkı’a Suresi, 27. ayet.

233 Kurân, Vâkı’a Suresi, 41. ayet.

234 Mu‘izzî, Dîvân, s. 224.

235 Mu‘izzî, Dîvân, s. 461.

236 Mu‘izzî, Dîvân, s. 41.

237 Mu‘izzî, Dîvân, s. 429.

95 ارک رد لد دوب کی هطقن دیحوت ارک

رد اج ن دوب کی هرذ نامیا

دزیخن زور رشحم زج دحوم دشابن

رد تمایق زج ناملسم

238

Gaffâr ve Rahmân olduğu için Allah’tan rahmet ve mağfiret diliyorum.

Kimin gönlünde bir nokta tevhîd varsa, kimin kalbinde bir zerre iman varsa,

Mahşer günü Allah’a tapandan başkası kalkmaz/dirilmez. Kıyamette Müslümanlardan başkası olamaz.

Mu‘izzî, “Sultan Berkyâruḳ’a Övgü” başlıklı bir diğer kasidesinde de, Allah’ın Cebbâr sıfatından bahsetmektedir:

نکر یند ا هک هب ره راک هک وا مزع دنک ظفاح

و رصان وا دزیا رابج

239دوب

Dünyanın rüknü olan O (Berkyâruḳ), hangi işe azmetse, onun muhafızı ve nâsırı da Cebbâr olan Allah’tır.

Mu‘izzî, Sultan Melikşâh’ı övdüğü bir kasidesinde Allah’ın Azîz ve Celîl sıfatlarına yer vermektedir:

کح م یادخ زع و لج ار هنارک تسین کلم

ناگیادخ ناهج

ار رانک

240تسین

Azîz ve Celîl olan Allah’ın hükmünün sonu yoktur. Cihan sultanlarının da saltanatının sonu yoktur.

“Vezir Ebu’l-Fetḥ Muẓaffer Faḫrulmulk b. Vezir Niẓâmulmulk’e Övgü” başlıklı kasidesinde Mu‘izzî, Allah’ın İsmet sıfatını zikretmektedir:

ز نعط و برض کلف شتلود درادن کاب هک

تمصع کلم شرعلا شیپ وا نجم

241تسا

Feleğin kınamasından ve darbesinden onun devletine korku yoktur. Allah’ın ismeti, ona siperdir.

“Mueyyideddîn Ebu’l-Ḳâsım Mu‘înulmulk-i Beyhaḳî’ye Övgü” başlıklı kasidede Mu‘izzî, Allah’ın el-Hâfız ve el-Ganiyy sıfatlarına yer vermektedir:

یدنوادخ نابهگن

و رادهگن یدنوادخ

اناوت و رگناوت

242

Ey gözeten ve koruyan Allah! Ey çok zengin ve hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah!

238 Mu‘izzî, Dîvân, s. 574.

239 Mu‘izzî, Dîvân, s. 164.

240 Mu‘izzî, Dîvân, s. 92.

241 Mu‘izzî, Dîvân, s. 84.

242 Mu‘izzî, Dîvân, s. 337.

96 Mu‘izzî, Sultan Melikşâh’ı överken söylediği bir başka kasidesinde Allah’ın her şeyi görüp gözeten el-Muheymin ve son derece yüce olan el-Muteâlî sıfatlarını anmaktadır:

ز هم ر و تمدخ وا ناگدنب دنوش زیزع هک

وا دش تسا زیزع نمیهم لاعتم

243

Onun sevgi ve hizmetinden kulları aziz olurlar. Çünkü O, Muheymin ve Muteâlî olan Allah tarafından aziz kılınmıştır.

Şerefulmulk Ebû Sa‘d Muḥammed b. Manṣûr’u övmek için kaleme aldığı bir kasidesinde Mu‘izzî, Şerefulmulk Ebû Sa‘d Muḥammed’in gayretlerinin karşılığını Allah’ın bu dünyada verdiğini ve ahirette de vermesi temennisinde bulunduğunu ifade etmektedir:

ادرف یادخ شرع هب یبقع دهد باوث نآ

ار هک تمه وت هب ایند دهد

244ازج

Himmetin için dünyada karşılığını veren Allah, yarın ahirette de sevabını verir.

Mu‘izzî, Sultan Melikşâh’ı övdüğü bir kasidesinde Melikşâh’ın dini yücelttiğine yüce Allah’ın şâhit olduğundan ve arşın sahibi Allah’ın takdir ve kazasından bahsetmektedir:

یادخ شرع هاوگ و هنامز هاگآ تسا هک

نید زیزع هب ناطلس نید هاشکلم

245تسا

Dinin, dinin sultanı Melikşâh’ın sayesinde yüceldiğine yüce Allah şahit, felek (bundan) haberdardır.

یا هاش ناهج هچره ارت ماک و دارم تسا ریدقت

و یاضق کلم شرعلا نانچ

246تسا

Ey cihan şâhı! Senin muradın ve arzun her ne ise, arşın sahibi Allah’ın takdiri ve kazası öyledir.

1.7.2. Na‘t

Mu‘izzî, Tevhîd konulu ilk manzumesinde Hz. Muhammed’i peygamberlerin en büyüğü ve kıyamet gününün şefaatçisi olarak belirtmekte; Hz. Peygamber’den sonra sırasıyla halifelik yapan dört peygamberin adını zikretmektedir:

دیس دلاوا مدآ متاخ ناربمغیپ رتهم

ملاع عیفش زور رشحم افطصم تس

243 Mu‘izzî, Dîvân, s. 438.

244 Mu‘izzî, Dîvân, s. 26.

245 Mu‘izzî, Dîvân, s. 79.

246 Mu‘izzî, Dîvân, s. 80.

97 بیان نیشیپ وا رکبوب و یهاگنآ رمع دعب

زا وا نامثع و دعب زا یو یلع اضترم تس

رگ نیارب نید و نیدب بهذم ز ایند یرذگب ج

یا وت رد تنج سودرفلا یاج

ایلوا

247تس

Âdemoğullarının seyidi, Peygamberlerin sonuncusu! Âlemin büyüğü ve mahşer gününün şefaatçisi Hz. Muhammed Mustafa’dır.

Onun (Hz. Muhammed’in) ilk halefi Hz. Ebû Bekir, sonra da Hz. Ömer’dir. Ondan sonra Hz. Osman, Hz. Osman’dan sonra da Hz. Ali’dir.

Eğer bu din ve bu mezhep üzere ölürsen, makamın Firdevs cennetinde evliyâların makamıdır.

Mu‘izzî, Sultan Melikşâh’ı övdüğü bir kasidesinde Hz. Muhammed’in hem son peygamber hem de bütün peygamberlerin öncüsü olduğunu söylemektedir:

یلب مدقم همه ناربمغیپ دمحم

دوب هچرگا

دوب هب رهاظ لوسر زاب

248نیسپ

Her ne kadar Hz. Muhammed son elçi olsa da, aslında bütün peygamberlerin öncüsüdür.

1.7.3. Peygamberler

“Cemâlulmulk ve’d-dîn Ebû Ca‘fer Muḥammed b. Vezir Niẓâmulmulk’e Övgü”

başlıklı kasidesinde Mu‘izzî, Ebû Ca‘fer Muḥammed’i överken onun Hz.

Peygamber’in sünnetinden ayrılmayışını ifade etmekte ve Hz. İbrahim’in ziyafet hususuna dikkat çekmektedir:

باتفآ نید ربمغیپ دمحم نب نسح نآ

یدنوادخ هک

رد نید مسر ربمغیپ تفرگ

رگ تفایض درک میهاربا نب رزآ مادم ات

نابیرغ ار هب مکح نتشیوخ رکاچ

249تفرگ

Dinde peygamberin sünnetini/âdetini alan o padişah, peygamber dininin güneşi Muḥammed b. Ḥasan’dır.

Eğer Âzer oğlu Hz. İbrahim sürekli ziyafet verseydi, fakirleri kendi emri altına hizmetçi alırdı.

247 Mu‘izzî, Dîvân, s. 125.

248 Mu‘izzî, Dîvân, s. 534.

249 Mu‘izzî, Dîvân, s. 76-77.

98 Mu‘izzî, Sultan Sencer’i övmek için söylediği bir şiirinde Sultan Sencer’in dindar oluşundan ve soyunun Hz. Muhammed’i mutlu, Hz. Âdem ve Havva’yı da kıvançlı yaptığından bahsetmektedir:

هتفکشب هب نید یراد وا ناج ربمیپ هدنزان

هب یدنزرف وا مدآ و

250اوح

Onun dindarlığıyla Peygamberin ruhu açılmıştır. Âdem ve Havva onun oğul oluşuyla övünçlüdür.

Mu‘izzî, Sultan Sencer’in veziri Niẓâmulmulk Yabgu Bey Muḥammed b. Suleymân-i Kaşgârî’ye övgüde bulunmakta; onun dSuleymân-inde Hz. Muhammed’Suleymân-in, devlette de Hz.

Süleymân’ın vekili olduğunu söylemektedir:

دمحم نب نامیلس نآ یدنمرنه هک

بیان دش هب

نید ردنا دمحم ار هب کلم ردنا نامیلس

251ار

O hünerli Muḥammed b. Suleymân dinde Hz. Muhammed’in, devlette Hz.

Süleymân’ın vekili oldu.

“Sultan Melikşâh’a Övgü” başlıklı bir kasidede Mu‘izzî, sultanın Allah dinini yaydığından ve bu sayede Hz. Muhammed’in sultanla övünç duyduğundan bahsetmektedir.

مه هب ایند زا وت دابآ تسا نید راگدرک مه

هب یبقع زا وت دونشخ تسا ناج افطصم

252

Hem bu dünyada İlahi din seninle bayındırdır, hem de ahirette Hz. Muhammed’in canı seninle mutludur.

Sultan Sencer’i överken ve Kurban Bayramını kutlarken söylediği bir şiirinde Mu‘izzî, Kurban bayramının Hz. İbrahim’in adeti, Ramazan bayramının ise Hz.

Muhammed’in sünneti olduğunu beyan etmektedir:

دیع یحضا مسر و نییآ لیلخ رزآ تسا دیع

رطف ردنا تعیرش تنس ربمغیپ

253تسا

Kurban bayramı Âzer oğlu Hz. İbrahim’den (kalan) âdet ve törendir. Ramazan bayramı da şeriatte (dinde) Hz. Muhammed’in sünnetidir.

Ḫorâsân Ordu Komutanı Sedîdulmulk ‘Omer’i övmek için kaleme aldığı kasidesinde Mu‘izzî, Sedîdulmulk hakkında Allah dinini muhafaza ettiğini, sünneti devam ettirdiğini ve onu dört halifeye benzettiğini açıklamaktadır:

250 Mu‘izzî, Dîvân, s. 3.

251 Mu‘izzî, Dîvân, s. 10.

252 Mu‘izzî, Dîvân, s. 14.

253 Mu‘izzî, Dîvân, s. 99.

99

Allah dininin hâmisi ve resûlün şeriatının (sünnetinin) devam ettiricisidir. Çünkü Sedîdulmulk ‘Omer, Hz. Ali, Hz. Ebûbekir ve Hz. Osman gibidir.

Mu‘izzî, Ḥusâmeddîn ‘Alâulmulk Ebu’l-Muẓaffer Şemsulme‘âlî İsmâ‘îl b.

Muḥammed-i Gîlekî’yi överken, Şemsulme‘âlî İsmâ‘îl’in, nuruyla Miraç sahibi Hz.

Muhammed gibi; kuvvetiyle de Ṣıffîn Savaşı’nın fâtihi Hz. Ali gibi olduğuna işaret etmektedir:

Gönlünün saflığı ve nuruyla Miraç peygamberi gibidir. Kollarının kuvveti ve gücüyle Sıffîn savaşının peygamberi/fâtihi (Hz. Ali) gibidir.

“Mucîruddevle Ebu’l-Fetḥ ‘Alî b. Ḥuseyin’e Övgü” başlıklı bir kasidesinde Mu‘izzî, Mucîruddevle’nin dört halifenin özelliklerini kendine şiar edindiğine ve fethinin Kurân’daki Fetih suresi gibi kutlu olduğuna yer vermektedir:

راهچ

Peygamberin dört arkadaşı (dört halife), güzel davranışa sahipti, iyi yaradılışlı idi.

Vezir onların özelliklerini kendine örnek aldı.

Cesurlukta Hz. Ali gibi, hayâ da Hz. Osman gibidir. Hz. Ebûbekir gibi cömert, Hz.

Ömer gibi de adaletlidir.

Senin fethin, surelerin arasındaki Fetih suresi gibi, fetihlerin arasından mübarek geldi.

Vezir Niẓâmulmulk’ü överken kaleme aldığı bir kasidesinde Mu‘izzî, Hz.

Muhammed Mirâç gecesinde Burak atıyla semaya nasıl yükseldiyse; Niẓâmulmulk de talihiyle o kadar yükseldi diyerek, Hz. Muhammed’in Miraç kıssasına ve Niẓâmulmulk’ün devletine değinmektedir:

رب

100 Hz. Muhammed’in Miraç gecesinde Burak ile gittiği gibi, yüce talihle yerden göğe kadar gittin sen de.

“Sultan Sencer’in Veziri Şerefeddîn Ebû Ṭâhir Sa‘d b. ‘Alî-i Ḳumî’ye Övgü” başlıklı kasidesinde Mu‘izzî, Şerefeddîn Ebû Ṭâhir’i överken Hz. Ali’nin ilmine ve Hz.

Ömer’in adaletine vurgu yapmaktadır:

ملع اب شتعفنم ییوگ ناک ملع یلع تسا لدع

یب تیاغ وا ییوگ لدع رمع

258تسا

Onun yararlı ilmi, sanki Hz. Ali’nin ilmidir. Onun sınırsız adaleti, sanki Hz. Ömer’in adaletidir.

Mu‘izzî’nin “Mecduddevle Nâṣirulmulk Tâceddîn Ebû Muḥammed-i Munî‘î’ye Övgü” başlıklı kasidesinde, Hz. Süleyman’ın hem peygamberlik hem de tahttaki yöneticilik özelliği ve dört halifenin adı zikredilmektedir:

زا لدع وت شیپ یفطصم دلاخ داد

تسا هب دلخ هدژم ناوضر ار

هتسیاش وت ار تسایر و یریم وچ

ن کلم یربمیپ نلمیلس ار

رد مزب وت داب هرهز رگشمار رکبوب

و رمع یلع و نامثع

259ار

Senin adaletinden dolayı Ḫâlid, cennette Hz. Muhammed Mustafâ’nın huzurunda Rıḍvan’a müjde verdi.

Peygamberlik mülkünün Hz. Süleyman’a yaraştığı gibi, reislik (idare) ve emîrlik de sana yaraşır.

Zühre yıldızı, senin meclisinde Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Ali ve Hz. Osman’a itaat etsin.

Sultan Melikşâh’ı övmek ve Semerḳand Fethi’ni kutlamak için kaleme aldığı bir başka kasidesinde de Mu‘izzî, Hz. Mûsâ’nın Allah ile konuşmasından, Allah’ın ona ilk defa bir nur şeklinde görünmesinden, yani Allah’ın Ṭûr- i Sînâ’da tecelli edişinden ve Hz. İsâ’ya gösterilen hürmetten bahsetmektedir:

ا ز گنس تقینجنم هتسکشب

نصح نمشد هکنانوچ

زا یلجت تسکشب روط

انیس

ناناخ یمه هب تمدخ دنسوب مس سا ب ت هکنانوچ

تب ناتسرپ مس رخ احیسم

260

257 Mu‘izzî, Dîvân, s. 429.

258 Mu‘izzî, Dîvân, s. 104.

259 Mu‘izzî, Dîvân, s. 28-29.

260 Mu‘izzî, Dîvân, s. 4-5.

101 Tûr-i Sînâ Allah’ın tecellisinden nasıl paramparça olduysa, senin mancınık taşınla da düşman kalesi öyle yerle bir oldu.

Putperestler İsâ’nın binitinin ayağını nasıl öptülerse, Hânlar hizmette senin atının ayağını öyle öperler.

“Sultan Sencer ve Sultan Muḥammed’in Annesi Tâceddîn Hâtun’a Övgü” başlıklı kasidede Mu‘izzî, Hz. İsâ’yı ölüleri diriltme, yani ölülere hayat verme mucizesi olarak dem- i İsâ diye anmakta; Hz. Mûsâ’ya peygamberliğin geldiği yer olan Ṭûr- i Sînâ’yı zikretmektedir:

زاب یروآ هب ناسحا ناج هدیمر زا نت ناسحا

وت تسا ییوگ مه نوچ مد احیسم

دندرک اراکشآ زجعم هب ملاع ردنا یسیع

هب تیب سدقم یسوم هب روط

261انیس

Lütfunla bedenden giden canı geri getirirsin, ihsanın sanki dem-i İsâ gibi gibidir.

Hz. İsâ Beytu’l-muḳaddes’te262, Hz. Mûsâ Ṭûr-i Sînâ’da dünyada apaçık mucizeler yarattılar.

“Sultana Övgü” başlıklı bir kasidede Mu‘izzî, Sultanın kılıcını Hz. Ali’nin kılıcına ve Sultanı da din gazasında Hz. Ali’ye benzetmekte, hem Hz. Ali’yi hem de Zülfikâr kılıcını anmaktadır:

غیت وت رد رهق نمشد بیان تسا زا راقفلاوذ ات

وت ردنا ترصن نید یبیان زا اضترم

263

Kılıcın, düşmanı kahretmede Zülfikârdan vekildir. Çünkü sen, din zaferinde Hz.

Ali’den vekilsin.

Ebû Turâb, Haydar, Murtażâ ve Hayber fâtihi diye anılan Hz. Ali, yukarıdaki beyitte de görüldüğü üzere Zülfikâr adlı kılıcı münasebetiyle de çokça anılmaktadır.

“Melikşâh’ın Tuğrâ ve İnşâ Dîvânı Vekili Seyyid er-Ru’esâ Mu‘înulmulk Ebu’l-Meḥâsin Muḥammed b. Kemâluddevle-i Fażlullah’a Övgü” başlıklı kasidesinde Mu‘izzî, Hz. Mûsâ’nın asâ ve yed-i beyzâyla kâfirlerin mucizelerini bozduğu gibi, Ebu’l-Meḥâsin’in de kılıcıyla düşmanlara galebe çaldığını ifade etmektedir:

نادب هنامز هک یسوم دومن زجعم شیوخ تسکش

ییوداج ناوداج هب تسد اصع

261 Mu‘izzî, Dîvân, s. 8.

262 İslâ m’da üç mukaddes mescitten biri olan Kudüs'teki mescid. Müslüman ların ilk kıblesidir. Buna Beytu’l-Mu kaddes (mukaddes ev), Kudûs Camii ve Mescid-i Aksâ da denir. Neb i Bo zkurt, “Mescid-i Aksâ”, TDVİA, C 29, İstanbul, 2014, s. 268.

263 Mu‘izzî, Dîvân, s. 14.

102 هب ت غی و کلک لد نانمشد وت یتسکشب هن

بوچ تروناج دوب

و هن دی

264اضیب

O zamanlarda Hz. Mûsâ mucizesini gösterince, elindeki asâ ile sonsuza kadar kâfirlerin büyüsünü bozdu.

Sen düşmanların kalbini kılıç ve kalemle kırdın, ne asâ ne de yed-i beyzâ ile.

Burada Hz. Mûsâ, ejderha haline gelen asâsı ve bir başka mucizesi olan yed- i beyzâ yönleriyle ele alınmaktadır.

Mu‘izzî, Sultan Melikşâh’ı övdüğü bir kasidesinde Meryem oğlu Hz. İsâ’ya ve cömertliğine, Hz. Mûsâ’ya ve gayretine yer vermektedir:

نوچ دشخبب زور مزب و نوچ دشوکب زور مزر یسیع

میرم دوب ای یسوم نارمع

265دوب

Bezm (meclis) günü Meryem oğlu İsâ gibi cömertlikte bulunur, rezm (savaş) günü

‘İmrân oğlu Hz. Mûsâ gibi çaba gösterir.

Mu‘izzî, Melik Sencer’i övmek için kaleme aldığı bir başka kasidesinde Sultan Sencer’i Hz. Ali’ye, kılıcını da Zülfikâr’a benzetmektedir:

یوگ ی ز رهب ترصن ملاسا و رهق رفک وت

یردیح و غیت وت ریشمش ردیح

266تسا

Sanki İslâmın nusreti ve küfrün yok olması için sen Hz. Ali’sin, kılıcın da zülfikârdır.

Sultan Sencer’i övmek için kaleme aldığı diğer bir kasidesinde Mu‘izzî, Hz.

Yûsuf’un, babası Hz. Ya‘kûb’a kardeşleri vasıtasıyla gönderdiği gömleği, babasının gözlerine sürmesiyle gözlerinin açılması hususunu ele almaktadır:

یوب نهاریپ فسوی وچ هب بوقعی دیسر لد

وا داش دش و هدید وا تشگ ریصب

لدع وت تسه وچ نهاریپ فسوی هب لثم کلم

قرشم وچ لد و هدید بوقعی رض

267ری

Hz. Yûsuf’un gömleğinin kokusu Hz. Ya‘kûb’a gelince, gönlü sevinçli, gözü gören oldu (açıldı).

Adaletin, Hz. Yûsuf’un gömleği gibi kıssadır. Doğu saltanatı, Hz. Ya‘kûb’un gönlü ve gözü gibi kördür.

Sultan Sencer’i överken ve Kurban Bayramını kutlarken söylediği bir şiirinde Mu‘izzî, Kurban bayramının Hz. İbrahim’in âdeti olduğunu söylemektedir. Ayrıca

264 Mu‘izzî, Dîvân, s. 18-19.

265 Mu‘izzî, Dîvân, s. 144.

266 Mu‘izzî, Dîvân, s. 97.

267 Mu‘izzî, Dîvân, s. 352.

103 Mu‘izzî, halkın Ramazan ve Kurban bayramlarını kutladığından ve iki bayramın İslâmın süsü olduğundan bahsetmektedir:

دیع یحضا مسر و نییآ لیلخ رزآ تسا دیع

رطف ردنا تعیرش تنس ربمغیپ تسا

ره ود دیع تلم تسا و تنیز تسا ملاسا ار دیع

تلود تعلط نومیم ناطلس رجنس

268تسا

Kurban bayramı Âzer oğlu Hz. İbrahim’den (kalan) âdet ve törendir. Ramazan bayramı da şeriatte (dinde) Hz. Muhammed’in sünnetidir.

Her iki bayram da miletin bayramı ve İslamın güzelliğidir/süsüdür. Devletin bayramı ise Sultan Sencer’in mübarek yüzüdür.

Çokça adı geçen peygamberlerden biri de Hz. Yûsuf’tur. Bu beyitte Hz. Yûsuf, zindana atılması münasebetiyle; Hz. Yûnus da balığın karnında kalması münasebetiyle ele alınmıştır. “Sultan Sencer’in Veziri Kiyâ Mucîruddevle Ebu’l-Fetḥ ‘Alî b. Ḥuseyn-i Erdistânî’ye Övgü” başlıklı kasidesinde Mu‘izzî, Hz. Yûnus ve Hz. Yûsuf kıssasına işaret etmektedir:

مان وا دندرب ییوگ ات تملاس دنتفای سنوی

ردنا نطب یهام فسوی ردنا رعق

269ریب

Balığın karnında Hz. Yûnus, zindanda Hz. Yûsuf, kurtuluş elde edebilmek için sanki onun adını zikrettiler.

Sultan Sencer’i övmek ve Ġazne Fethi’ni anlatmak için kaleme aldığı bir kasidesinde Mu‘izzî, Hz. İbrahim’in Nemrut’un ateşinden kurtulduğu gibi Sultan Sencer’in de öyle ateşli bir savaştan zaferle çıktığını ifade etmekte; Hz. İbrahim ve Nemrut kıssasına vurgu yapmaktadır:

هش لاع م تسرد و داش زا شتآ نوریب دمآ نانچ

زک شتآ دورمن میهاربا نب

270رزآ

Hz. İbrahim’in Nemrut’un ateşinden kurtulduğu gibi cihan şâhı da sağ ve mutlu bir biçimde ateşten/savaştan öyle çıktı.

“Melik Arslan Arġû’ya Övgü” başlıklı kasidesinde Mu‘izzî, Arslan Arġû’nun kaleminin çıkardığı sesin Kirâmen Kâtibîn meleklerine kadar ulaşacağını söylemekte; Hz. Yûsuf kıssasına işaret ederek Arslan Arġû’nun adaletinin Beşîr, kendisinin de Hz. Yûsuf gibi olduğunu belirtmektedir:

268 Mu‘izzî, Dîvân, s. 99.

269 Mu‘izzî, Dîvân, s. 361.

270 Mu‘izzî, Dîvân, s. 197.

104

Ona övgü zamanı kalemin ucundan ses gelince, Kirâmen kâtibîn meleklerinin kulağı doğruluktan başka bir şey işitmez.

Beşîr (müjde veren/müjdeleyen), Hz. Yûsuf’tan babasına (Hz. Ya‘kûb) doğru müjdeyle gelince, Hz. Ya‘kûb’un görmeyen gözü nurdan/parlaklıktan açıldı.

Adaletin müjde getiren Beşîr gibi, sen de Hz. Yûsuf gibisin. Günlerin, Hz. Ya‘kûb’un görmeyen gözü gibi musdariptir.

Vezir Faḫrulmulk’ü överken söylediği başka bir manzumesinde de Mu‘izzî, Faḫrulmulk’ün Hz. Muhammed, Hz. Yûnus ve Hz. Mûsâ gibi zorluk gördüğünü ifade etmektedir:

دزیا

Zorluğu görünce, şükretmeyi tercih etsin diye, Allah ona zorluğu güzel göstermedi.

Peygamberlere bak! Nice sıkıntılar, zorluklar çektiler. Herbiri bir meskende garip gibiydi.

Hz. Yûnus balığın karnında, Hz. Yûsuf kuyuda. Hz. Mûsâ sahranın ortasında, Hz.

Muhammed mağarada.

O da zorluk gördü, peygamberler gibi kurtuluşa erdi. Onu peygamberlerin

O da zorluk gördü, peygamberler gibi kurtuluşa erdi. Onu peygamberlerin

Belgede Mu'izzî'nin şiir dünyası (sayfa 108-127)