• Sonuç bulunamadı

Babası Emîr Burhânî

Belgede Mu'izzî'nin şiir dünyası (sayfa 44-56)

BİRİNCİ BÖLÜM EMÎR MU‘İZZÎ’NİN HAYATI

3. Babası Emîr Burhânî

Mu‘izzî’nin babası ‘Abdulmelik-i Burhânî-i Nîşâbûrî (409-465/1018-1072), Sultan Alp Arslan’ın saray şairlerindendir ve Emîru’ş-şu‘arâsı’dır. Burhânî, Melikşâh döneminin ilk yıllarında da yaşamıştır. Bu şairin hayatı ve eserleriyle ilgili malumat Mu‘izzî’ye dayanmaktadır. Râduyânî, Burhânî hakkında Selçukluların ilk zamanlarında yaşamış şairlerden biri olduğunu, özellikle de Mu‘izzî’nin babası olmasıyla meşhur olduğunu75 söylemiştir. ‘Abbâs İḳbâl’in de dediği gibi Burhânî’nin hayatı ve eserleri hakkında oğlu Mu‘izzî’nin, Çehâr Maḳâle sahibi Niẓâmî-i

‘Arûżî’ye 510/1116 yılında bizzat verdiği malûmat ile Mu‘izzî’nin şiirleri dışında

74 Mu‘izzî, Dîvân, mukaddime, s. lâm.

75 er-Râdûyânî, Kitâb Tarcumân al-Balâğa, nşr. Ahmed Ateş, İbrahim Horo z Basımevi, İstanbul, 1949, s. 156.

27 başka bir malumat yoktur.76 Bu bilgiler yanında Râduyânî’nin, Tarcumân al-Balâğa adlı eserinde Burhânî hakkında bilgiler bulunmaktadır, ancak bir iki cümle dışında Râduyânî’nin bu bilgilerinin kaynağı da Çehâr Maḳâle’dir. Mu‘izzî’nin verdiği bilgilere göre Burhânî, Sultan Alp Arslan’ın şairi olup onun lütûflarına mazhar olmuştur. Mu‘izzî’nin kasidelerinde babasına dair verdiği bilgi ile Çehâr Maḳâle’nin münderecatının aynı oluşu Burhânî’nin, Alp Arslan’ın şairi olduğunda şüphe bırakmamaktadır.

Tespitimize göre Mu‘izzî’nin babası Burhânî’den, yanlışlıkla Menûçehrî-i Damgânî Dîvânı’nın bir bölümüne giren bir-iki kıta şiir ve bir kaside dışında, geriye başka bir şiir kalmamıştır. 77 Mu‘izzî’nin bizzat kendisinin söyledikleri haricinde babası Burhânî hakkında bilgi veren kaynaklara tesadüf edilemedi.

Burhânî hakkında malumat veren 13. yüzyılın dikkate değer şairlerinden Bedreddîn-i Câcermî şu şiiri “Üstad/Şair Burhânî buyuruyor”78 başlığıyla ondan naklediyor:

76 ‘Abbâs İḳbâl Âştiyânî, Vezâret der ‘ahd-i selâṭîn-i buzurg-i Selcûḳî, s. 76-80.

77 Menûçehrî-i Dâ mġân î, K ulliyât-i Dîvân, tsh. Muḥammed Deb îr-i Siyâḳî, İntişârât-i Zevvâr, 4. bs., Tahran, 1356, s. 232.

78 Bedreddîn-i Câce rmî, Munîsu’l-aḥrâr fî daḳâiḳu’l-eş‘âr, mu kaddime : Muḥa mmed-i Ḳa zvîn î, nşr.

Mîr Sâliḥ Ṭabîbî, C II, Silsile-i İntişârât-i Encumen-i Âs̱âr-i Millî, Tahran, ty., s. 481.

28

Meyhanede olduğum her gün, Mûsâ gibi münacatta kıvançlıyım.

Sarhoşlukla geçirdiğim her günün saatleri bana mübarek olsun.

Benim için yakınlarımla uyum içinde olmam daha evlâdır. Ne Kurân’ı gösteriyorum ne de taatleri.

Akıl bağından kurtulunca, ibadetlerin tehditinden uzaklaşırım/rahatlarım.

Firavun’un hakkını gözetince/savununca, Hz. Mûsâ Tevrat’ta bana buyurur ki:

Sen ne zamana dek bana hile söyleyeceksin? Meyhaneci, hileden başka ne bilir?

Bazen maşukun önünde secde ederim. Bazen çalgıcının önünde tahiyyatta otururum.

Bazen derim ki: Ey sâkî kadeh doldur. Bazen de derim ki: Ey mutrib gazel oku.

Ben sarhoşluktan şarap içerim, semâvâtta hücreden (odadan) nara atarım.

Babam bana şarap küpü vakfetmiştir. Meyhanede sürahimi annem doldurmuştur.

Halkın arasında özgür bir laubaliyim. Müflislerin safında yer almaktan kıvanç duyuyorum.

Bilir misin ki ben boş sözlerin adamıyım. Ey üstât! Bana selam verme, heyhât!

Meyhanelerin hurafelerinden nasıl söz edeyim. Ben hurafeden, beyhudeden başka bir şey bilmem.

Ca‘fer soylu, iyi tıynetli ve cömert olan padişahtan söz ederim.

Mu‘izzî kendisi de kimi zaman babasının şiirlerinden alıntı yapmış, şiirlerini kendi

79 Bedreddîn-i Câcermî, Munîsu’l-aḥrâr fî daḳâiḳu’l-eş‘âr, s. 481-482.

80 Mu‘izzî, Dîvân, s. 614.

29 Şair Burhânî’nin şiirlerinden iki beyit sana yaraşır, çünkü her iki beytin delili sensin:

“İnsanın en faziletlisi ve onun sureti hakkı için, insan hakkında olan İnsân sûresinin Hel Etâ81 hükmü gerçekleşinceye kadar,

Kullu Men ‘Aleyhâ Fân82 yerin üstünde olan herkes fânidir zamanı/anı gelene kadar, senin nâmın ve neslin bâkidir.”

Tezkire yazarları, N iẓâmulmulk’ün ölümü üzerine söylenildiğini ileri sürdükleri meşhur şiiri, Emîr Mu‘izzî’nin babası Burhânî’ye nispet etmişlerdir:83

یس اس ل هب لابقا وت یا هاش تخبناوج درگ

متس زا هرهچ مایا مدرتس

م روشن وکن یمان و یارغط تداعس شیپ

کلم شرعلا هب عیقوت وت مدرب

شاذگب مت نیا تمدخ هنیرید هب دنزرف وا

ار هب ادخ و هب دنوادخ مدرپس

84

Ey talihli şah! Senin ikbalin ile otuz yıl, zamanın yüzünden zulüm tozunu kazıdım.

İyi adlılık fermanını ve saadet tuğrasını, melikü’l-arş’ın huzuruna senin imzanla götürdüm.

Bu eski vazifemi (hizmeti) oğluma bıraktım. O’nu Allah’a ve şâha emanet ettim.

Mu‘izzî, muhtelif yerlerde birçok beyitte şairlik bakımından kendisini, babasının halefi olarak görmektedir:

نم نیا تمدخ نیارب هاگرد ثاریم زا ردپ مراد نیارد

تمعن منم رکاش نیارد تنم منم نوهرم

رسپ رتهب نیدب تمدخ هک رب یاج ردپ دشاب یزعم

نوچ دوب بیان ز یناهرب ردپ نوفدم

85

Bu sarayda bana bu hizmet babamdan miras(tır). Bu nimetler içinde şâkir (şükreden) benim, minnetler içinde de borçlu benim.

Babası Burhânî’nin ölümüyle Mu‘izzî vekil olunca, bu hizmette babasının yerine oğlu daha iyi olur.

81 Kurân, İnsân suresi, 1. ayet (Gerçe kten insana za mandan bir süre geld i. O, anılır b ilinir b ir şey değildi).

82 Kurân, Rahman suresi, 26. ayet (Üzerindeki herkes fâni, yok olucudur).

83 Ḥa mdullah Mustevfî, Târîḫ-i guzîde, tsh. ‘Abdulḥuseyn-i Nevâ’î, İntişârât-i Emîr-i Keb îr, 2. bs., 1362, s. 439.

84 Ḥamdullah Mustevfî, Târîḫ-i guzîde, s. 439.

85 Mu‘izzî, Dîvân, s. 632; ayrıca Emîru’ş-şu‘arâ Burhânî ve hayatı hakkında daha fa zla bilgi iç in bk.

Muḥammed Mu‘în, Burhânî ve ḳaṣîde-yi û, (Burhânî ve Kasidesi), Munderic der Mec mû‘e-y i ma ḳâ lât, be ihtimâ m-i Mahduḫt Mu‘în, C 1, Muessese-yi İntişârât-i Mu‘în, 2. bs., Tahran, 1368, s.

240.

30

Burhânî’nin oğlu Mu‘izzî, senin (vezir ‘Amîduddevle) yüzünü görünce; seni görmek için gözü, her zaman açık olsun/kapanmasın ister.

م

Ben, senin devletin sayesinde onaylanmış/kabul görmüş şiirleri neşreden, Burhânî’nin oğlu Mu‘izzî’yim.

Bendeniz Mu‘izzî, senin canının duacısıdır. Burhânî’nin canı da sana duacıdır.

اورسخ

Ey pâdişâh, eğer Burhânî’nin ömrü sona erdiyse de, böyle bir kulun ömrünün varisi kıyamete dek sensin.

Canı her zaman söylüyor ki ey oğlum! Cihan sultanının yanında benim hakkımın hak sahibi sensin.

نم Melikşâh’ın ihsanıyla/ikbaliyle o kadar makbul oldum.

نابز

Burhânî’nin dili, sürekli övgü ve medihle seni zikreder.

Ey şahların övüncü, bendenizin gönlü de bütün yıl senin şefkatine teşekkür eder.

“Vezir Niẓâmulmulk’ün Damadı ve Rey Şehri Reisi S̱iḳatulmulk Ebû Muslim Serûşiyârî’ye Övgü” başlıklı kasidesinde Mu‘izzî, babası Burhânî’nin S̱iḳatulmulk Ebû Muslim Serûşiyârî’nin hizmetinde bulunduğundan bahsetmektedir:

31 رد سلجم وت دوب یکی رعاش زیزع ناز

رعاش زیزع یزعم تسا راگدای

اد من هک رایتخا ردپ تمدخ وت دوب نم

زین نوچ ردپ منک نیا تمدخ رایتخا

92

(Burhânî) senin meclisinde değerli bir şairdi. Mu‘izzî, o değerli şairden yadigârdır.

Babamın tercihinin sana hizmet etmek olduğunu bilirim. Ben de babam gibi bu hizmeti seçiyorum.

ارتهم رگ تفر یناهرب یزعم بیان تسا مه

ز لبلب هچب لبلب هب ردنا ناتسوب

93

Ey şâh, Burhânî gitmiş olsa da Mu‘izzî vekildir. Bostanda bülbül yavrusu, bülbülden daha iyidir.

Mu‘izzî, Hemedân hâkimi Seyyid Ebû Hâşim-i ‘Alevî-i Ḥasanî’nin medhi hususunda yazdığı kasidesinin ilk iki beytinde Alp Arslan’a karşı olan saygısını, minnetini ve O’nun babası Burhânî’ye gösterdiği alâka ve verdiği ehemmiyeti dile getirerek hem Alp Arslan’ın hakşinaslığını över hem de kendisiyle birlikte babasının önemini belirtir:

لبقم دش نیا میکح ناوج زا لوبق وت ات

تخب تخر شیپ میکح ناوج داهن

تسه ا ز وت رظتنم هک یهن شتمشح هب

رس هکنانوچ

تمشح ردپ بلا نلاسرا

94داهن

Bu genç hakîm, senin (onu) kabul etmen ile ikbal sahibi oldu. Neticede talih, genç hakîmin önüne mal mülk koydu.

O, senden kendisini yüceltmeni bekler; tıpkı Alp Arslan’ın, babasını onurlandırdığı gibi.

Burhânî hakkındaki bilgilerin, Mu‘izzî’nin dîvânındaki şiirlerinden ibaret olduğunu söylemiştik. Burhânî hakkında malumat veren bir diğer araştırmacı ise Edward G.

Browne’dır. Browne, Burhânî’yi Sultan Sencer sarayının Melîku’ş-şu‘arâsı olarak göstermektedir,95 ancak bu makul görünmemektedir çünkü Burhânî, Melikşâh’ın saltanatının ilk yıllarında vefat etmiştir. Çehâr Maḳâle sahibi Niẓâmî-i ‘Arûżî de bunu, Mu‘izzî’nin diliyle ifade etmiştir.

92 Mu‘izzî, Dîvân, s. 213.

93 Mu‘izzî, Dîvân, s. 635.

94 Mu‘izzî, Dîvân, s. 186.

95 Ed ward G. Browne, Târîḫ-i edebiyyât-i Îrân, çev. Ali Paşa Sa lih, İntişârât-i Emîr-i Keb îr, C II, 1358, s. 562.

32 4. Mu‘izzî’nin Saray Şairliği

Çocukluğunu ve gençliğini sarayda geçiren Mu‘izzî, daha önce de ifade edildiği gibi babası Burhânî’nin ricası ve isteğiyle saray çevresinde hayatını sürdürmeye devam etmiştir. Ancak bir müddet babasının konumuna sahip olamadan, üstelik maddi ve manevi zorluklar yaşayarak hayatını idame ettirmiştir. Güçlüklerle karşılaştığı bu dönemde, saray şairliği imkanlarından da yararlanamadığı anlaşılmaktadır.

Muhtemelen birkaç yıl bu imkanlara ulaşamamak, Mu‘izzî’yi rahatsız hissettirmiştir.

“Emîr Mu‘izzî’nin Hayatı” adlı ana başlıklı birinci bölümde, “Doğumu, Tahsili ve Görevleri” adlı alt başlıklı kısımda detaylarıyla anlattığımız gibi Mu‘izzî, çektiği zorlukların neticesinde ‘Alâuddevle Emîr ‘Alî Ferâmurz’un yanına gitmiş ve ondan yardım istemiştir. Ona durumunu anlatmış ve bunun neticesinde Emîr ‘Alî Ferâmurz da, Mu‘izzî’ye inanarak onu sultanla tanıştırmıştır. Padişahın ayı gözlemlemek için sarayından çıkması, akşam namazını kılması gibi muhtelif sebep ve imkânlarla Mu‘izzî’nin, Ferâmurz’un isteğiyle sultanın yanında olması, bu durumlarla ilgili padişâhın huzurunda doğaçlama şiir söylemesinin istenmesi, söylediği şiirlerle şairlik hünerini göstermesi ve Sultan Melikşâh’ın beğenisini kazanması, sultanın ona kendi lakabından (Mu‘izzeddîn) dolayı Mu‘izzî mahlasını vermesine sebep olmuştur.

Böylece Mu‘izzî, Sultan Melikşâh’ın şairleri arasına girmiş ve şairin saray şairliği başlamıştır. Sultan Sencer zamanında da Meliku’ş-şu‘arâlığa yükselerek Mu‘izzî, uzun yıllar sultan ve saray çevresindeki devlet adamları için kasideler söylemiştir.

Onun işi o dönemin devlet/saray şairliğidir, bu sebeple Mu‘izzî’nin şiirini utangaçlığın sebebi olarak gören büyük araştırmacıların çoğu yanılmıştır.96

“Mu‘izzî’nin kasideleri, Melikşâh ve Sencer övgüleriyle o kadar doludur ki sanki şair kendisini bu övgülerde kaybeder, fevkalade itaat ve hizmet gösterir, padişahların mutluluğunda kendini sevinçli, onların uygun bulmadığı işlerde de kendisini rızasız gösterir. Bu sadakatin, itaatin yansımaları Mu‘izzî’nin memduhlarında da (övdüğü kişilerde) onun hakkında bir nevi dostluk ilişkisi ve gerçek samimi duygular meydana getirmiştir; sultanın sarayına alınmış, onu himaye ederek güce ve kuvvete ulaştırmışlardır.”97

96 Mu‘izzî, Kulliyât-i Dîvân-i Emîr Mu‘izzî-i Nîşâbûrî, önsöz, tashih ve açıkla ma lar: Muḥa mmed Rıżâ Ḳanberî, İntişârât-i Zevvâr, Tahran, 1393/2014, mukaddime, s. bîst u du.

97 ‘Abdulḥuseyn-i Zerrînkûb, Bâ kârvân-i ḥulle, İntişârât-i ‘İlmî, 13. bs., Tahran, 1382, s. 155.

33 Mu‘izzî, ayrıca Sultan Sencer zamanında talihinin arttığını, kendisine yeni bir lakap verildiğini ve bu unvanın şerefinin, torunlarını dahi onurlandıracağını bizzat kendisi ifade etmiştir:

ات وت یتشگ زعم نید و ایند نوچ ردپ دش

یزعم شیپ تخت وت ناوج تخب و ناوج

ون دش ردنا راگزور وت یزعم ار بقل نیو

فرش باقعا وا ار سب دوب ات نادواج

98

Sen (Sultan Sencer), baban (Sultan Melikşâh) gibi din ve dünyayı yücelten olunca, Mu‘izzî, tahtının önünde talihli ve genç oldu.

Senin zamanında Mu‘izzî’nin lakabı yenilenince, bu şeref onun torunlarına sonsuza kadar yeter.

Herman Ethé’nin, Mu‘izzî hakkında: “Sultan Melikşâh’ın hizmetinde ünlenmiş ve sultanın medih söyleyenleri safına girmiş, padişahın Mu‘izzeddîn lakabından dolayı da Mu‘izzî mahlasını almıştır, ancak onun esas tanınması Sencer zamanında olmuştur ve Meliku’ş-şu‘arâlığa yükselmiştir.”99 ifadeleri de verdiğimiz bilgiler doğrultusunda doğru gözükmektedir.

‘Abbâs İḳbâl Âştiyânî, Emîr Mu‘izzî Dîvânı’nda yazdığı mukaddimesinde şunları ifade etmektedir: “Mu‘izzî tam manasıyla bir şairdir. Sözünü, fesâhat ve belâgata gönül vermiş bir şevkle çok etkili kullanır. Mu‘izzî, şairlerin emîrliği hususunda kendi vazifesini ifâ etmekle görevli medih şairidir. Ayrıca Mu‘izzî, kendi döneminde Fars dilinin yetenekli ve hünerli şairlerinden biridir.”100

Mu‘izzî, Selçuklu sultanı Melikşâh’ın (öl. 485/1092) vefatının son yıllarına kadar Melikşâh’ın sarayında hakettiği bir itibarla yaşamış ve saray şairi olduğunu kendisi dile getirmiştir:

رعاش تلود یزعم ریز راب رکش وت تسا رگ

ز هگرد بیاغ تسا و رگ هب هگرد رضاح

101تسا

İster sarayda olsun ister olmasın, saray şairi Mu‘izzî’nin vazifesi sana şükretmektir.

رعاش هاش و حدام تلود نیرفآ

یوگ وت تسا و تحدم

102ناوخ

Şâhın şairi ve devletin övgü söyleyeni, seni öven ve medhedendir.

98 Mu‘izzî, Dîvân, s. 521.

99 Hermann Ethé, Târîḫ-i edebiyyât-i Fârsî, s. 107.

100 Mu‘izzî, Dîvân, mukaddime, s. nun.

101 Mu‘izzî, Dîvân, s. 107.

102 Mu‘izzî, Dîvân, s. 654.

34 medih şairi her ne olursa olsun benim.

Gerçekte Mu‘izzî, şairliğini sarayda bir meslek/uğraşı olarak tanıtmış ve diğer işlerde olduğu gibi bir hüner telakki etmiştir. Hatta Câmî de övgü türünde şiir söylemenin bir meslek grubu sayıldığını şu beyitlerle ifade etmiştir:

بح

Nice güzel övgü şairleri, sultanları medhetmede çok sıkıntı çekmişlerdir.

Onların adı, kalemlerin hareketiyle (şiirle) zamanın kitaplarına kaydolmuştur.

Onların cisimleri kalmasa bile, adları ilelebet yaşamıştır.

İnci işleyen Rûdekî, Sâmâniler’i övdü.

İnci gibi olan şiirleri (karşılığında aldığı) bahşiş, dört yüz deve yükü (ağırlığında) Ġîlânî, Neşr-i Gu listân Kitâb, 1370, s. 301; Silsiletu’z-ẕeheb, Salâmân ve Absâl, Tuḥfetu’l aḥrâr ve subḥetu’l ebrâr, İntişârât-i Defte r-i Neşr-i M îrâs̱-i Mektûb ve Merke z-i Muṭâle ‘ât-i Îrânî, C I, 1378, s.

371.

35 Bu dünyadan devesini sürüp gidince (ölünce), geride şiirden başka hiçbir şey bırakmaz.

Bugün onun adı zikredilince, toplum o şiir sayesinde aydınlanır.

Mu‘izzî, Selçuklular sarayında otuz yıl hizmet etmiştir. Selçuklular sarayında otuz yıl hizmet verdiğini anlatan ve bu otuz yıllık hizmette bazı şikâyet ifadesi içeren beyitlerden örnekler:

یس hizmetkârlar gibi.

مدخ

Neticede otuz yıllık hizmete saygı gerekir. Otuz yıllık hizmette boşvermişlik olmaz.

Yeryüzünün âdil padişahısın, sana halimi arz ediyorum. Cihan halkına yardım edensin, senden yardım diliyorum.

Başka bir şiirde de Mu‘izzî, Selçuklular’da saray şairliğinin övgü ve hizmette kırk yıla ulaştığını; sultanlar tarafından kıvanç duyacağı lütuflar elde ettiğini söylemektedir:

Bu devlette kırk yıldır senâ, dua ve övgüden başka bir işi yoktur bendenizin.

Pâdişâhlardan bana şereflendirmeler hâsıl olmuştur: kırmızı altın, hilâtlar ve pahalı/eşsiz inciler.

دمآ

36 Şaban ayı mutlulukla geldi ve senin meclisindeki asilzâdeler ve şehzâdeler hazırlardır.

İhlâs ile söylediğim övgümü dinle. Dört şâhın huzurunda kırk yıldır övgü söyleyenim.

Bir diğer önemli husus da Mu‘izzi’nin, şairlikte olduğu kadar samimiyette de sultanın gözdesi olduğudur. Sultan Melikşah’ın oğlu Sencer zamanında Sultan Sencer, Mu‘izzî’yi baba olarak adlandırmaktadır:

ات تمایق خف ر نم دشاب هک ردنا مزب شیوخ رد

رب متخت یناشن و ردپ یناوخ

110ارم

Kıyamete kadar benim övüncüm şudur: meclisinde, tahtının yanı başına beni oturttun ve beni baba olarak adlandırdın.

Eldeki çalışmanın İkinci Bölümü’nde “Selçuklu Sultanları” adlı başlıkta belirtildiği üzere Mu‘izzî, saray şairliği görevini çok özellikli bir şekilde yerine getirmiştir.

Melikşâh için 112 kaside, Sencer için 68 kaside, Berkyâruḳ için 9 kaside yazmış olması, bunun en açık göstergesidir. Bu kasideler müstakil olup, başka şiir başlıkları adı altında da Selçuklu sultanlarına övgü yazmıştır. Bu sultanların övgüsünden başka dönemin en büyük vezirlerinden Niẓâmulmulk’e ve diğer vezirlere, emîrlere, devrin önemli ve tarihî birçok şahsiyetine kaside ve şiirler söylemiştir. Mu‘izzî’nin övgü söyleme olan işini hakkıyla yerine getirdiği, böylece görülmektedir.

Bu şekilde şairlikten en büyük talihe ve mala kavuşan üç kişiden biridir Mu‘izzî.

Başarılı şairlerin kendi dönemlerinin sultan ve emîrlerinden büyük bağışlar alıp servetler ve unvanlar elde ettiğine dair birçok ifade ve rivayet, eski ve yeni kaynaklarda beyan edilmiştir. Şair Mu‘izzî de bu özelliklerle anılan ender şahsiyetlerden biridir ve edebiyat tarihimizde özel bir yer edinmiştir. Örnek olarak Muḥammed- i ‘Avfî, Lubâbu’l-elbâb’da onu şiirden nasiplenen üç kişiden biri olarak şöyle anmaktadır: “Şairlerden üç kişi üç devlet zamanında, kimseye nasip olmayacak ikballer bulup kabul gördüler. Bunlardan biri Sâmâniler zamanında Rûdekî, Sultan Maḥmûd (Gazneliler) zamanında ‘Unṣurî ve Sultan Melikşâh (Selçuklular) zamanında da Mu‘izzî’dir.”111 Rıżâ Ḳulîḫân Hidâyet de Mecmâ‘ul-Fuṣeḥâ’ adlı eserinde Mu‘izzî’nin, dönemindeki şairler arasında makam ve saygınlık bakımından

110 Mu‘izzî, Dîvân, s. 790.

111 Muḥammed-i ‘Avfî, Lubâbu’l-elbâb, C II, s. 446; Molla Câ mî, Baharistan, çev. Kilisli Rıfat Bilge, Meral Yayınevi, İstanbul, 1970, s. 112.

37 öncü olduğunu ve Ġazneli Maḥmûd sarayındaki ‘Unṣurî gibi sayısız nimet ve zenginliğe ulaştığını ifade etmiştir.112

Bu hususa bir örnek, Mu‘izzî’nin kendi ifadesiyle Gazne Fethi hakkında yazdığı Fetḥnâme- i Sencer (Sultan Sencer’in Fetihnâmesi) kasidesidir. Bu kaside, şairin ağzını mücevherlerle doldurmuştur. Hatta Mu‘izzî bizzat bu hâdiseye işaret etmiş ve Sencer’in cömertliğini Maḥmûd’un cömertliğinden daha üstün göstermiştir. Bu beyitler buna delildir:

مدرک mücevherlerle doldurdu.

Huzurunda dilimden Farsça nazım incileri yağdırınca, onun cömert eli ağzıma deniz incisi koydu.

Padişah şaire (şairliğime) altın, ipek ve deniz incisi bağışlar; O, bana bu her üçünü de bağışladı ve en büyük cevheri.

Onun cömertliğinden ötürü kucağımda inci, firûze ve la’l var, hânemde/odamda ise Rûmî kıyafeti ve Ca‘ferî altını.

Ġazneli Maḥmûd’dan böyle bir bağışı asla elde edemediler. Ne Zeynebî, ‘Ascedî, ne de Ferruḫî ve ‘Unṣurî.

Eğer dünyada Maḥmûd’un cömertliğinden efsane olarak bahsediliyorsa, Sencer’in cömertliğinden dolayı Maḥmûd’un cömertliği geçersiz oldu.114

112 Rıżâ Ḳulîḫân Hidâyet, Mecmâ‘ul-fuṣeḥâ’, s. 570.

113 Mu‘izzî, Dîvân, s. 797.

114 Mu‘izzî, Dîvân, s. 797.

38 Bu fetihnâme kasidesi, Mu‘izzî’nin döneminde çok meşhur olmuştur. Yaklaşık olarak Emîr Mu‘izzî’nin ölümüne yakın bir tarih olan 521/1127 yılında telif edilmiş Mucmelu’t-tevârîḫ ve’l-ḳaṣâṣ adlı eserin, adı bilinmeyen müellifi, Sultan Sencer’in padişahlığından bahsederken şunları söylemiştir: “… Sultanın özelliklerinin ve fetihlerinin bahsini Emîru’ş-şu‘arâ Mu‘izzî nazmetmiştir. Eğer yüce Allah nasip ederse, kitabın sonunu onunla (Fetihnâme kasidesiyle) süsleyeceğim…” Fakat kitabın sonuna mezkûr kasideyi yetiştirememiştir.115

Mu‘izzî’nin Selçuklular sarayındaki seçkin konumu sayesinde büyük bir servetten nasiplendiği, büyük bir olgunluk ve görkemle yaşadığı aşikârdır.116

Böylece Mu‘izzî, Doğu edebiyatının saray şairliği kimliğinin en seçkin örneklerinden biri olarak kabul edilmiştir.

Belgede Mu'izzî'nin şiir dünyası (sayfa 44-56)