• Sonuç bulunamadı

Mu‘izzî’nin Edebî Şahsiyeti ve Üslubu

Belgede Mu'izzî'nin şiir dünyası (sayfa 56-70)

BİRİNCİ BÖLÜM EMÎR MU‘İZZÎ’NİN HAYATI

5. Mu‘izzî’nin Edebî Şahsiyeti ve Üslubu

Mu‘izzî, medhiye konulu şiir yazma özelliğiyle esas kimliğini kazanmıştır. Şairliği hususunda tereddüt yoktur. Şairlikteki başarısı eski ve yeni bütün şahsiyetler tarafından kabul görmüştür. Gerek eski edebiyatçılar gerekse son dönem edebiyatçılarının eserlerinde Mu‘izzî’nin yer alması, şairliği hususunda özellikli oluşunu göstermektedir. Elimizde hacimli bir dîvânı bulunan ve padişahların sarayında onları övmek için aylık ve yıllık olarak ücret alan Mu‘izzî, Farsça ve Türkçe yazan şairlerce takdir edilen ve örnek alınan en önde gelen kaside şairlerindendir.

Mu‘izzî’nin yaşadığı devrin hayatını, şiirine aksettirmemesinin düşünülmesi mümkün değildir. Mu‘izzî’nin dîvânındaki şiirlerin, özellikle yaşadığı yıllarda başta Selçuklu sultanları olmak üzere herkes tarafından okunduğu ve beğenildiği bir gerçektir. Kasidelerin çoğunluğunda, adalet üzerine ifadeler mevcuttur. Bir yanda dünya düzeni, diğer yanda dini himaye etme ve bidattan koruma, devlet adamlarının temel özellikleri arasında yer almaktadır. Ülke ve devlet düzenine vurgu dikkat çekmektedir. Ayrıca dîvânındaki birçok şiirden Selçukluların öz kimlikleri ile ilgili ne gibi duyarlılık taşıdıkları anlaşılmaktadır.

115 Mucmelu’t -tevârîḫ ve’l-ḳaṣâṣ, tsh. Meliku’ş-şu‘arâ-yi Bahâr, Neşr-i Kelâ le-i Ḫâver, Tahran, 1309, s. 412.

116 Muḥammed ‘Alî Muderris-i Tebrîzî, Reyḥânetu’l -edeb, Neşr-i Kitâbfurûşî-i Ḫayyâ m, 4. bs., C 5, Tahran, 1374, s. 342.

39 Mu‘izzî’nin şiirlerinin hemen hemen hepsinde etkili bir ahenk söz konusudur.

Ahengin, Mu‘izzî ve şiirleri için vazgeçilmez bir unsur olduğunu söylememiz mümkündür.

Mu‘izzî’nin, dîvânda söylediği bazı beyitleri başka şiirlerde de birçok kez söyleyerek tekrara düştüğü de görülmektedir. Örneğin;

Mu‘izzî, Sultan Melikşâh’ı övmek için kaleme aldığı kasidelerinde aynı ifadelere yer vererek tekrara düşmüştür.

نانچمه زک همشچ دیشروخ ملاع

نشور تسا نشور

تسا زا تلود وت رهوگ بلا نلاسرا

117

Güneşin pınarından âlem nasıl parlaksa/aydınsa, Melikşâh’ın talihinden de Alp Arslan’ın soyu öyle aydındır/parlaktır.

Mu‘izzî’nin, “Ebu’l-Ġanâ’im Tâculmulk-i Fârsî’ye Övgü” başlıklı kasidesiyle

“Şeyhulislâm Şerefeddîn Muḥammed’e Övgü” başlıklı kasidesinde aynı beyitleri kullanarak tekrara düştüğü görülmektedir:

راک وا د ر نید نادزی ششخب و شیاشخب تسا

هن ز ششخب دریگ وا ار هن ز شیاشخب

118للام

Allah dininde onun işi cömertlik ve bağıştır. Allah ne cömertliğinden alır ne bağışından eksiltir.

Mu‘izzî’nin şiiri Ferruḫî, ‘Unṣurî ve Menûçehrî gibi kendi seleflerinin şiirinden farklıdır.119 Hatta kimi araştırmacılar Mu‘izzî’yi, döneminin ve çağdaşı şairlerin öncüsü olarak saymışlardır.120 Çağdaşı şairlerin tamamı ona övgüde bulunmuş ve hürmet etmiş, onun fesâhat ve üstatlığına vurgu yapmışlardır.121

Emîr Mu‘izzî’nin, dîvânında andığı çok sayıda Arapça ve Farsça şiir söyleyen önemli ve meşhur şairler bulunmaktadır.

Dîvânında birçok Arap şairine yer veren Mu‘izzî, bu şairlerden kimisini edebî kişiliği, fesahat ve belagat yönüyle, kimisini de haşmeti ve makamı gibi çeşitli özellikleriyle zikretmiştr. Mu‘izzî Dîvânı’nda geçen Arap şairleri şunlardır: A‘şâ (öl.

7/629 ?), Lebîd (öl. 40-41/660-661), Ḥassân b. S̱âbit (öl. 60/680 ?), Cerîr (öl.

110/728), Ferezdaḳ (öl. 114/732), Aḫṭal (öl. 92/710-11), Muberred (öl. 286/900),

117 Mu‘izzî, Dîvân, s. 512 ve 662.

118 Mu‘izzî, Dîvân, s. 455 ve 457.

119 Mu‘izzî, Kulliyât-i Dîvân-i E mîr Mu‘izzî-i Nîşâbûrî, tsh. Muḥammed Rıżâ Ḳanberî, mukaddime, s. hicdeh.

120 Târîḫ-i Îrân -ez İslâm tâ Selâciḳe-, drl. R. N. Ferây, s. 522.

121 Muḥammed ‘Alî Muderris-i Tebrîzî, Reyḥânetu’l-edeb, C 5, s. 342.

40 Buḥturî (öl. 284/897), Ebû Temmâm (öl. 231/846), Mutenebbî (öl. 354/965), Bâhilî (öl. 216/831), Ṣâbî (öl. 9. yy.), Tenûhî (öl. 384/994).

Mu‘izzî, Farsça şiir söyleyen şairleri ise bazılarını nazmının güzelliği ve şairliği yönüyle, bazılarını da kendi şairliğini onlardan üstün tutmasıyla anmıştır.

Mu‘izzî’nin, dîvânında andığı Farsça şiir söyleyen şairler: Şehîd-i Belḫî (öl. 927), Rûdekî (öl. 941), Daḳîḳî (öl. 976-980), Firdevsî (öl. 1022-1026), Ferruḫî (öl. 1038),

‘Unṣurî (öl. 1039-1040), ‘Ascedî-i Mervezî (öl. 1040), Ḳaṭrân-i Tebrîzî (öl. 1089’dan sonra), Mes‘ûd Sa‘d-i Selmân (öl. 1121) ve Zeynebî (öl. 12. yy.)’dir.

Hiç kuşku yok ki şiir zaten bir maksat için söylenir, medih şiiri de bu övgü etrafında dönmektedir. Mu‘izzî de doğal olarak lütfunu gördüğü veya lütfunu beklediği devrin devlet adamlarını övmüştür ama Mu‘izzî’nin şiiri elbette medhiyeciliğe dayanıyor diye medih dışında başka hususlarda bir şey söylememiştir demek tamamen yanlış olur. Çünkü Mu‘izzî’nin şiirlerinde sadece kaside ve gazelle karşılaşmamaktayız.

Aksine dîvânında muhtevası öğüt, nasihat ve hikmet konulu olan şiirler yanında, Allah’ın vasfı ve tevhîd konulu müstakil üç şiire de rastlamaktayız. Bu üç tevhîd konulu şiirlerin birinde Peygamberin naatından da söz etmektedir. Ayrıca Mu‘izzî, tevhîd konulu bir şiir daha söylemiştir ve bu şiirdeki tevhîd, “Tevhîd ve Mucîruddevle-i Erdistânî’nin Oğlunun Ölüm Kıssası” başlığıyla birlikte yer almıştır.

Zaten kasideleriyle örneklik teşkil eden Mu‘izzî’nin, nesîble başladığı, tegazzülle devam ettiği ve dua kısmıyla bitirdiği klasik kaside unsurlarını kullandığını görmekteyiz.

‘Abbâs İḳbâl Âştiyânî, Emîr Mu‘izzî Dîvânı’nda yazdığı kısa mukaddimesinde şöyle ifade etmektedir: “Sözcüklerin akıcılığı ve sözün sağlamlığı hususunda manzum Fars edebiyatında Mu‘izzî’nin dîvânı, Ẓahîreddîn-i Fâryâbî’nin Dîvânı ve Sa‘dî’nin Külliyâtı’na benzetilmektedir, çünkü bu hacimli dîvânın tamamında anlaşılması güç, yüz kelime veya terkip neredeyse bulunmamaktadır.”122

Ẕebîḥullah Ṣafâ, Mu‘izzî’yi Farsça olarak söyleyen birinci derece şairleri arasında yer alan üstatlık ve üstün makam sahibi olarak övülmüş olan İran’ın birkaç büyük şairinden biri olarak görür.123 Ẕebîḥullah Ṣafâ ayrıca der ki: “Mu‘izzî, İran’da bu güne kadar görülen lirik şiirdeki en büyük temsilcilerden biridir ve kendinden sonra

122 Mu‘izzî, Dîvân, mukaddime, s. nun.

123 Ẕebîḥullah Ṣafâ, Târîḫ-i edebiyyât der Îrân, C II, İntişârât-i Firdevs, Tahran, 1366/1987, s. 513.

41 gelen nesiller tarafından olduğu kadar, kendi döneminde de çok fazla ilgi görmüştür.

Senâ’î ve Ḥasan-i Ġaznevî gibi çağdaşı şairler, onun şairlik sanatındaki maharetini övmüş ve daha sonraki dönemlerden Mucîreddîn-i Beyleḳânî, Mu‘izzî’nin şair kişiliğine olan hayranlığını ifade etmiş ve kendisini de onun gerçek halefi olarak görmüştür.”124

Muḥammed Rıżâ Şefî‘î- i Kedkenî, Ṣuver-i Ḫayâl Der Şi‘r-i Fârsî adlı eserinde Mu‘izzî ile ilgili “O, her yönüyle övmekle görevli bir şair örneğidir. Sanki şiirden amacı sadece bu olmuştur ve bu yüzden dîvânında, özellikle övgülerinde aşırı mübalağa zirvededir. O sadece İran mitolojisinin sembolü olan Firdevsî’yi kınamıyor ve onu ağır bir şekilde eleştirmiyor; aynı zamanda Rustem’i, İsfendiyâr’ı ve millî remizlerden her birini, övdüğü Türk asıllı emîrin ayağı altında hakir ve zelil kılıyor… Türklerin böyle bir isteği olduğunun sanılmaması için hatırlatırım ki Mu‘izzî, İslam dininin seçkin remizlerini de memdûhunun ayağı altında hakir ve zelil ediyor. Hakirlik ve şahsiyetsizlik onun kendi varlığındandır ve Türkçe konuşan Türk asıllı memdûhu, o kadar günahkâr değildir.”125

‘Abdulḥuseyn-i Zerrinkûb’un Mu‘izzî hakkındaki şu sözleri dikkate değerdir: “Eğer şair kendi kazanımından/sanatından ve mübalağalı övgülerinin tamamından ve padişahların ihsanından elde ettiği faydadan başka bir şey düşünmezse, münasip olmayan her uygunsuz şeyi bütün mübalağa ve vurguyla övdüğünden dolayı, hayâ ve hile hissetmez. İyi bir okuyucunun bu şiirleri mütâlaa ederken hissettiği rahatsızlık (veya uygunsuzluk), bu dîvânın şiirlerine özgü değildir. Mana güzelliği ve asaletini, hayâ uyandıran ifadelerin tahammül sorunlarının tasvirlerini, okuyucuyla buluşturan bu şekilde başka hangi dîvân vardır ki?”126

Ẓahîreddîn-i Fâryâbî (öl. 1201) de Mu‘izzî hakkında, “Mu‘izzî, Fars şiiri ve Fars dili edebiyatının büyük üstatlarından biridir, şairlikte doğal ve çok rağbet gören tarza sahiptir.” beyanında bulunmuştur.127

Mu‘izzî’nin bazı şiirleri o kadar meşhur olmuştur ki Kelîle ve Dimne eserinin mütercimi Ebu’l-Me‘âlî Naṣrullah-i Munşî (öl. 12. yüzyılın ikinci yarısı), alıntılama

124 Ẕebîḥullah Ṣafâ, Târîḫ-i edebiyyât der Îrân, C II, s. 513.

125 Muḥammed Rıżâ Şe fî‘î-i Kedken î, Ṣuver-i ḫayâl der şi‘r-i Fârsî, s. 637-638; ayrıca tafsilat için bk. Adnan Karaismailoğlu, Klâsik Dönem Türk Şiiri İncelemeleri, s. 70.

126 ‘Abdulḥuseyn-i Zerrînkûb, Bâ kârvân-i ḥulle, s. 156.

127 Ce lâleddîn Hu mây î, Maḥre m-i e srâr -Mec mû‘e-yi ma ḳâlât -i Celâ leddîn Hu mâyî-, be ihtimâ m-i Nâṣireddînşâh-i Ḥuseynî, İntişârât-i Morvârîd, Tahran, 1379/2000, s. 210.

42 (istişhâd) makamında Mu‘izzî’nin şiirlerinden birçoğunu nakletmiştir: “Kelîle’nin Farsça şiirleri, Sâmânî ve Gazneli dönemi şairlerinden, özellikle de onların bir kısmı Sultan Sencer ve Behrâmşâh şairlerinden ve kendi dönemin şair üstatlarından (Naṣrullah-i Munşî), örneğin Mes‘ûd Sa‘d- i Selmân (öl. 1121), Senâ’î (öl. 1131), Ebu’l-Ferec-i Rûnî (öl. 1094), Ebu’l-‘Alâ-yi ‘Atâ‘i b. Ya‘kûb, Seyyid Ḥasan-i Ġaznevî (öl. 1169-1170), Mu‘izzî ve diğerlerindendir.”128

Mu‘izzî’nin yaşadığı dönem, Farsça şiirde değişimin görüldüğü ve yeni aşamaya geçilen bir zaman dilimidir. Hemen hemen Selçuklular dönemiyle başlayan 9.

yüzyılın 2. yarısından itibaren 12. yüzyıla kadar aşamalı olarak şiirde birçok değişikliğin ve değişimin görülmeye başladığı bir dönemdir. Bu dönemin edebî üslubu Türkistan/Ḫorâsân üslubudur. Aynı zamanda Mu‘izzî, bu dönemin öncüsü ve üslup temsilcisidir. Bu dönemde sade, sanatsız, kolay anlaşılır bir üslup tercih edilir.

Bu dönemin üslubu, hamasî ruhla, sade, tabii, akıcı ve dış dünyayı gerçekçi biçimde anlatma tarzını temsil eder. Saray hayatı ve çevresi de maddi hayatla ilgilidir. Tabiat tasvirlerini kullanması, Arapça kelime ve terkiplere az yer vermesi, dönemin şairlerinden farklı, sade ve daha anlaşılır söylemesi, Mu‘izzî’nin Ḫorâsân üslubunun özelliklerini taşıdığını ve temsilcisi olduğunu göstermektedir. Mu‘izzî Ḫorâsân üslubunun özelliklerini taşıyor olsa da üslubu, dîvânında tevhîd, hikmet, öğüt ve dinî unsurlar gibi konulara da yer vermesi açısından Irak üslubunu andırır.

Mu‘izzî’nin şiiri kolay anlaşılır, her tür güçlük ve anlaşılmazlıktan uzaktır gibi genel bir ifade söz konusudur. Oysa bakıldığında böyle görünmesine rağmen sanılanın aksine Mu‘izzî’nin az sözle çok şey ifade etme üslubu (yani sehl- i mümtenî), anlamı derinleştirmekte ve güçleştirmektedir. Bu durumla sıkça karşılaşılmasa da, böyle bir ifade tarzı ve üslubu mevcuttur. Mu‘izzî, şiirlerinde sağlam ve doğal zihnî göstergelerin çok olduğu lâfız ve ıstılahlar (terim) kullanmıştır. Mu‘izzî’nin medhiyelerinde çok canlı girizgâhlar görülür ve Mu‘izzî, teşbiblerden sonra medhettiği kimseyi oldukça gerçekçi bir görüşle anlatır.

Mu‘izzî, kelimelerin terkibi açısından çağdaşı olan şairlerden ayrılır ve kendi üslubunu oluşturmuştur. Ẕebîḥullah Ṣafâ da bu husus hakkında şunları söyler:

Mu‘izzî, dolaylı veya ağdalı ifadelerin olmadığı basit sözcüklerle zengin tasvirleri

128 ‘Abbâs İḳbâl Âştiyânî, Mecmû‘e-yi maḳâlât-i ‘Abbâs İḳbâl Âştiyânî, dzl. ve drl. Muḥammed Debîr-i Siyâḳî, C I, İntişârât-i Rûzne, Tahran, 1378/1999, s. 160.

43 ifade etme becerisine sahiptir; belirsizlik ve söz oyunu olmadan beyitler yazma kabiliyeti eleştirmenler tarafından her zaman beğenilmiştir. Böylece Mu‘izzî’nin bu üslubu, kendisinden sonraki VI/XII. yüzyılın şairlerine örnek olması için zemin hazırlamıştır.129

Övgü şiir türünde söyleyen medhiyeci şairler hakkında âdil ve mutedil bir biçimde görüşlerini beyan eden araştırmacılar, Mu‘izzî’nin üslubu hususunda onun şiirinin vasıflarını fasih, tesirli ve hoş-beyan olarak saymışlardır.130 Örneğin Ẓahîreddîn- i Fâryâbî demiştir ki: “Sözünün latifliğini, üslubunun sağlamlığı ve akıcılığıyla birleştirmiştir. ‘Unṣurî gibi sadece terkip sağlamlığıyla yetinmemiş, Ferruḫî gibi de tabirlerin güzelliği, canlılığı ve cezbediciliğiyle meşgul olmamış; aynı zamanda her ikisini de birbirine karıştırmış ve çok cazip bir tarz ortaya çıkarmıştır. Kendi döneminden önceki şairler arasından, her iki tarzı da şiirinde bir araya getirmiş olanlardan, fesâhat ve belâgati tam olarak fasih ve tesirle birlikte yoğrulmuş tabirler üretenlerden sadece Mu‘izzî’yi görüyoruz.”131

Ẕebîḥullah Ṣafâ, Mu‘izzî hakkında: “Onun şiirinin esas özelliği sade oluşudur.” der ve sözlerine şöyle devam eder: Mu‘izzî, birçok anlamı basit, sade ve tekellüften uzak sözlerle ifade eder. Onun ibareleri getirme noktasındaki tabiatının gücü kolay, zorlamasız, ibhamdan uzak olup eskiden beri söz eleştirmenlerinin göz önünde bulundurduğu kişi olmuştur. Her ne kadar tegazzül ve gazellerinde Ferruḫî’nin tegazzüllerinin tazeliği görülmüyorsa da her halükarda onun güzel ve hoş gazelleri söyleme noktasındaki çabası, kesinlikle gazel sanatının ilerlemesinde etkin bir araç olmuştur. Mu‘izzî’nin kimi kasideleri, öncekilere oranla çok yeni düşünceler taşır.

Bu da onun yaratıcılık ve ilgi derecesini güzel mazmun ve konuları getirmeye sürükler. Onun şiirinde sadece övgü ve gazelle karşılaşmamaktayız. Aksine zaman zaman öğüt, nasihat, tevhîd ve hikmete dair konulara da rastlarız.132

Edward Browne, Mu‘izzî hakkında dikkate değer şu ifadeleri beyan etmiştir:

“Mu‘izzî’nin şairliğinin ve üslubunun bir başka önemli özelliği de yaratıcı benzetmeler kullanma yeteneğidir. İran lirik şairlerinde günümüzde ortak özellik olarak görülen teşbihlerin birçoğu -Örneğin; sevgilinin simasıyla ayı, boyuyla servi

129 Ẕebîḥullah Ṣafâ, Târîḫ-i edebiyyât der Îrân, C II, s. 514.

130 Mu‘izzî, Kulliyât-i Dîvân-i E mîr Mu‘izzî-i Nîşâbûrî, tsh. Muḥammed Rıżâ Ḳanberî, mukaddime, s. nun.

131 Celâleddîn Humâyî, Maḥrem-i esrâr -Mecmû‘e-yi maḳâlât-i Celâleddîn Humâyî-, s. 210.

132 Ẕebîḥullah Ṣafâ, Târîḫ-i edebiyyât der Îrân, C II, s. 513-514.

44 ağacını ve dudaklarıyla yakutu karşılaştırmıştır- muhtemelen önceki şairlerden daha çok Mu‘izzî tarafından kullanılmıştır.”133

Bedî‘uzzamân Furûzânfer ise “Mu‘izzî, zarif tabiatlı ve beyan sadeliğine sahip bir şairdir ama düşünceleri pek olgunlaşmamıştır. Felsefî açıdan kasidelerinde geleneksel sade fikirler kullanmış ve halkın inanç esaslarını başarılı bir biçimde şiirine yansıtmıştır. “Mu‘izzî’nin yeni anlam ve mazmun üretme hususunda biraz kısır olduğunu ve Gazneli döneminin iki büyük şairi olan ‘Unṣurî ve Ferruḫî’yi taklit etmek istediğini ancak onların gazellerinin ve medhiyelerinin seviyesine ulaşamadığını, ayrıca bu iki şairin mazmun ve terkiplerini intihal ettiğini” 134 ileri sürmüştür.

Mu‘izzî’nin şiirinde kullandığı sözcükler sade, latif ve etkilidir. Mu‘izzî bizzat kendisi de şiirine övgüde bulunmakta, lâfızların sadeliğini ve anlaşılırlığını şiirinin iyiler zümresinden saymaktadır:

منک lâfızın latifliği, gönüllerde artar.

Mu‘izzî ağır, karmaşık ve ağdalı söyleyip yazanları çokça eleştirmektedir. Kelime oyunlarını, karışıklığı, anlaşılmazlığı ve dolaylı anlatımları beğenmemektedir. O yüzden kendisi şiiri akıcı bir biçimde söyler ve anlaşılır bir üslubun her üsluptan daha değerli olduğuna, bu hususta anlaşılır ve sade şiir söyleyenleri övdüğüne; şiirin, Mu‘izzî’nin kendi şiiri gibi orta latiflikte olduğuna yer vermektedir:

یشیاتس

45 Güzel ve anlaşılır bir üslupla yazılan övgü, beğenilmeyen ve anlaşılmaması için söylenen üsluptan değerlidir.

Söz/şiir, iniş ve çıkışıyla açık yol gibidir. Dil, dizginsiz ve yularsız giden at gibidir.

Onun yolu dikenli, çok taşlı ve engebeli yollardan olunca, at nasıl adım atar/dizginlenir.

Büyükleri överken şiir böyle iyi olmalı; güzel, akıcı, latif ve anlaşılır.

Latifliği ne ağır, ne hafif olacak. Şiirler arasındaki benim şiirim gibi.

Son olarak Mu‘izzî, dinî, ahlâki, hatta tasavvufa dönük şiirleri olduğunu söylemekte ve tasavvufa dönük meylini ve arzusunu da dîvânda ifade etmektedir:

ز یرعاش لد نم ریس تشگ و نیا هن بجع هک

تسه یلاخ رازاب نارعاش ز قافنا

وچ تسین هرهب نم هرطق یا ز بآ مرک ارم

هچ دوس ز بآ مورک و سأک قاهد

رگم اهر منک شیارآ و قیاقد رعش مور

هب هار فوصت وچ یلعوب

137قاقد

Gönlüm şairlikten doydu ve buna şaşılmaz. Çünkü şairler çarşısı infaktan boştur.

Benim faydam cömertlik suyundan bir damla bile olmadığı için, bana cömertlik suyundan ve dolu kadehlerden ne fayda!

Şiirimin süsünü/sanatını ve inceliklerini bırakayım. Ebû ‘Alî Daḳḳâḳ gibi tasavvuf yoluna gideyim.

Mu‘izzî, dîvânda bunu ifade ettikten sonra, bu durumla alâkalı başka hiçbir kaynakta bu bilgiye tesadüf edilmemiştir.

Mu‘izzî’yi Öven ve Örnek Alan Şairler

Mu‘izzî ve şiiri hakkında görüşleri olan şâirlerin çoğu, Mu‘izzî’nin edebî yönüne, şairliğine, çağdaşı şairlerin öncüsü olduğuna, şiir söylemedeki maharetine ve ustalığına, şiirinin sade ve anlaşılır olduğuna övgüde bulunarak, Mu‘izzî’yi çeşitli yönleriyle örnek almışlar ve şiirlerinde kendisine yer vermişlerdir.

Bu şairlerin şiirlerinden örnekler:

Mu‘izzî’nin çağdaşı olan Gaznelilerin son döneminde yaşayan şair ‘Osman Muḫtârî-i Ġaznevî’dir (öl. 1119’dan sonra). Muḫtârî, Hunernâme-i Yemînî adlı eserde Mu‘izzî’yi, şairlerin emîri olarak adlandırmıştır.

137 Mu‘izzî, Dîvân, s. 430.

46

Emîrlerin liderinin medhiyecisi, şairlerin emîri olan Mu‘izzî’nin kendisidir.

Hakîm Senâ’î- i Ġaznevî (öl. 1131), Emîr Mu‘izzî’nin mersiyesi hakkında söylediği meşhur kıtayla Cenâb-ı Hakk’ın, Mu‘izzî’ye kalıcı bir saltanat bahşettiğini ve sultanın okunun, aslında Mu‘izzî için talih oku olduğunu ifade etmektedir:

ات

Mu‘izzî’nin matemi nereye dek? Allah onu buradan feleğe (ahirete) götürdü ve (ona) kalıcı saltanat verdi.

نوچ

Senâ’î aynı şekilde Mu‘izzî’nin ölümü üzerine kaleme aldığı bir başka mersiyede ise talih okunun Mu‘izzî’yi yücelttiğini ve bu ok hadisesiyle Mu‘izzî’nin imkânlar elde ettiğini söylemektedir:

رگ

Eğer feleğin oku Mu‘izzî’ye bir şapka verdiyse, o şapkadan burada Meliğin canına gıda yaptı.

O da feleğin okuna doğru gitti ve feleğin okunun başındaki tâca layık oldu.

Senâ’î bir başka kıtada da Mu‘izzî’nin ölümünden sonra, onun tabiatını cevhere, söz ve üslubunu da incilere benzetmekte; mutluluk verici bir tabiatı olduğuna, zekâsına ve Mu‘izzî’nin büyüklüğüne övgüde bulunmaktadır:

دش

47 ک ز ترسح یاهرد شمیتی وچ نامیتی تسشنب

دراطع هب یازعم

142یزعم

Mu‘izzî cevherden doğan cevher tabiatlı oldu, feleği gölgeleyen felek akıllı oldu.

Eğer Zühre yıldızı ikinci feleğe gelse, buna şaşılmaz. Mu‘izzî yasta, sevinç arttıran tabiata sahiptir.

Onun eşsiz incilerinin hasretinden Utârid Yıldızı, Mu‘izzî’nin büyüklüğü karşısında yetimler gibi oturdu/kaldı.

Muderris-i Raẓavî, kendi yazdığı Senâ’î Dîvânı’nın mukaddimesinde Senâ’î’nin, Mu‘izzî’nin şiirlerini savunduğunu ve Mu‘izzî’nin gazellerinin bir kısmına nazire söylediğini beyan etmiştir.143

Mu‘izzî’nin çağdaşı olan bir diğer şair Edîb Ṣâbir (öl. 1151-1152), Mu‘izzî’den saygıyla bahsetmekte ve nazmının olgunluğuna vurgu yapmaktadır:

هب

،رطاخ رصاق زا شظفل یزعم هب

ینعم زجاع زا شمظن یلامک

144

Mu‘izzî, lafzıyla hafızalarda yer etmez. Manada güçsüz ama nazmıyla olgundur.

Edîb Ṣâbir, bir başka kasidede Mu‘izzî’yi Rûdekî’yle bir tutmuş, her ikisinin de kendi dönemlerinde üslubunun beğenildiğini söylemiş; aynı zamanda onun ve Mes‘ûd Sa‘d-i Selmân’ın şiirini, diğer şairlerin şiirlerinden önde görmüştür:

ابز ن و عبط یزعم و یکدور تسا دنسپ انث

تلود قوجلس و لآ ناماس ار

هب حدم وت ارعش ار یمدقت مهنن هب

زج یزعم و دوعسم دعس ناملس

145ار

Mu‘izzî’nin ve Rûdekî’nin dili ve tabiatı, Selçuklular’da ve Sâmânîler’de beğenilmiştir.

Senin medhin hususunda, Mu‘izzî ve Mes‘ûd Sa‘d-i Selmân hariç, hiçbir şairi öncü saymam.

Enverî de diğer şairler gibi, dîvânında Mu‘izzî’nin şiirinden övgüyle bahsederken, Mu‘izzî’nin acı tatlı her tür hadiseyi etkili bir şekilde anlattığına yer vermiştir:

بب نی هک ریم یزعم هچ بوخ یم دیوگ ثیدح

تأیه ونیپ و لکش بعک

146لازغ

142 Senâ’î-i Ġaznevî, Dîvân, s. 1099.

143 Senâ’î-i Ġaznevî, Dîvân, mukaddime, s. sed u sîy u çehâr.

144 Ed îb Ṣâbir, K ulliyât-i Dîvân, tsh. Muḥammed ‘Alî Nâṣiḥ, Neşr-i Muessese-i Matbû‘âtî-i ‘İlmî, 1343, s. 70.

145 Edîb Ṣâbir, Kulliyât-i Dîvân, s. 209.

146 Enverî Ebîverdî, Dîvân, dzl. Sa‘îd Nefîsî, C I, İntişârât-i Pîrûz, Tahran, 1337, s. 286.

48 Bak Emîr Mu‘izzî ne güzel anlatıyor olayları, tatlısıyla tuzlusuyla.

قیلا

Mu‘izzî’nin şiirinden kendi halimize/durumumuza layık bir iki beyit alıntı yaparsam, o alıntı uygun olur.

Seni görmekten uzak olduğum bu süre zarfında, şarapla, kebapla ve rebapla çift/eş oldum.

Gözyaşım, altın kadehte saf şarap gibi oldu. Feryadım rebâbın pes sesleri gibi;

gönül, ateşteki kebap gibi oldu.

Lakabı Eşref olan ve Gazneli hükümdarı Behrâmşâh’ı medheden Seyyid Ḥasan-i Ġaznevî (öl. 1169/1170), Mu‘izzî’nin gazellerini övmekte; bülbül ve gül hakkında söylediklerinin, Mu‘izzî’nin medih söylemedeki hünerinden ileri geldiğini açıklamaktadır. Ayrıca Seyyid Ḥasan-i Ġaznevî, Mu‘izzî’nin övgüsünde kaleminin cevher saçtığını beyan etmektedir:

ز onun medhinden ve senin fethindendir.

دوخ

Ey miskten temelli yoksun olan yasemen! Sen kendin hükmet buna veya Mu‘izzî’nin şiirine.

Ey şehriyâr! Elimin ve kalemimin, onun övgüsünde cevher ve ziynet saçtığı o deniz benim.

49 İlimler bahçesinden Arapça ve Farsça’da acizim. Gül bahçesinden taze aldığını sandığın, kuru bir daldır.

م Karahanlılar sarayının şairi ve hiciv üstadı Sûzenî-i Semerḳandî’dir (öl. 1173-1174).

م Karahanlılar sarayının şairi ve hiciv üstadı Sûzenî-i Semerḳandî’dir (öl. 1173-1174).

Belgede Mu'izzî'nin şiir dünyası (sayfa 56-70)