• Sonuç bulunamadı

A. TÜRKMENLER

3. Irak Türkmen Cephesi Telafer Kuzey Temsilcisi Nebil Harbo

18 Mayıs 2009

ORSAM: Telafer’in Irak ve Türkmenler açısından önemini nasıl değerlendiriyor-sunuz?

Nebil Harbo: Tarih çalışan herkes, Irak ku-rulduğundan bugüne kadar, Irak’ta birin-ci milletin Araplar, ikinbirin-ci milletin Kürtler, üçüncü milletin de Türkmenlerin olduğunu bilir. Amerikan işgalinden birkaç gün önce Saddam’ın yakın bir adamı dedi ki, ‘Irak’ta en muhlis millet, sadık bir şekilde çalışan millet Türkmen milletidir.’ Sadık olmamızın nedeni ise karşımızda kimsenin duramamış olması, Irak’a zarar verecek kimseyi bu ülkeye sok-mamış olmamız ve Irak için çalışmamızdır.

Türkmen milleti 1920’den Saddam’ın son günlerine kadar çok eziyet gördü. Büyük bas-kılar altında yaşadı. Kültürünü, dilini, dinini kullanamadı. Kendi dilinde okuma yazma yapması yasaktı. Kimliğini belli etmesi yasak-tı. 1977’de Telafer’de bir oyun oynandı. Sad-dam 1979 seçimlerinde, “Telafer Araplaşsın”

diye bir karar verdi. Nitekim bundan önce de

“Kerkük tecrübesi” yani Kerkük’ün Araplaştı-rılması süreci vardı. Oradaki aydınlar ve akıllı

insanlar, ‘Gerekirse Saddam’a aşiretlerimizin Arap olduğunu söyleyelim. Hatta kendimi-zi Araplara bağlayalım ama topraklarımızı Araplaştırma kararı verilmesin, Telafer Arap-laştırılmasın’ dediler. Neticede Telafer’deki Türkmen aşiretleri bir araya geldi ve kendile-rini nüfusa Arap olarak yazdırma kararı aldı-lar. Böylece Saddam’ın başka yerlerden Arap-ları getirmesini engellediler. O dönemde aşi-retler birkaç yerde yemekler düzenlediler ve kendilerini Arap olarak ilan ettiler. Bu durum Saddam’a bildirildi. O zaman Saddam, bun-lar Arap ise kendilerini Arap görüyorbun-larsa, Telafer’de Araplaşmanın gereği yoktur dedi.

Hemen ardından birkaç karar çıktı. Okullar-da ve kurumlarOkullar-da Türkmen dilinin kullanıl-ması ve Türkmen kültürünü yansıtan hakların kullanılması yasaklandı. Çünkü biz kendimi-zi Arap olarak kaydettirmiştik. Bu durumun bize verdiği bir eziyet vardı ama faydaları da çoktu. Her şeyde önce Telafer kendini koru-du. Çünkü dışarıdan kimse gelmedi. Irak’ın en büyük ilçesi olan Telafer 400 bin nüfuslu bir ilçedir. İçinde Arapça konuşan veya Kürt-çe konuşan kimseyi bulamazsın. Yani Telafer bir Türkmen şehridir. Saddam döneminde çok eziyet gördük ama bu bizde bir milli bi-linç kazanımı sağladı. Saddam’ın düşüşünden sonra, Amerikan askerinin girdiği son şehir Telafer’di. Telafer 9 ay hükümetsiz kaldı. Ne kaymakam, ne ilçe meclisi, ne de polis müdü-rü, hiçbir şey yoktu. Aşiret sistemi dâhilinde, bütün aşiretler bir şura meclisi kurdu. Bütün Irak’ta şehirlerde ofisler yağmalandı, ya da yandı. Telafer’de böyle şeyler olmadı. Banka-lara kimse girmedi. Bizim şehrimiz Telafer’de ne bir şey çalındı ne de bir çatışma oldu.

ORSAM: Yani işgalin getirdiği kaos döne-minde dahi Telaferliler kendi kendilerini yönetme başarısı gösterdi…

Nebil Harbo: Amerikalıların bizimle görüşen bir yarbayları vardı. Enformasyon sorumlusu olduğum sıralarda kendisiyle iki defa

konuş-tum. O zaman büromuzu ziyaret ederdi. Ken-disine ‘Telafer’de her şey normal. 9 ay her şey olağan haliyle devam etti’ dedim. Fakat o ‘Şu anda Telafer’in içi normal değil’ dedi. Nitekim bu konuşmadan 2-3 ay sonra Telafer’in içe-risine girmeye başladılar. O zaman bir dire-niş başladı. ‘Amerikan askeri şehre girmesin.

Nereye giderse gitsin ama Telafer’e girmesin’

diye duvarlara yazılar yazıldı. Herşeye rağ-men Telafer’e girdiler. Girince de çatışmalar başladı. Ama çatışmalar 1 yıl Telafer’in dışın-da sürdü. Şehrin içinde hiçbir şey olmadı. Her gün patlamalar olur, her gece 3-4 kez çatışma çıkardı.

ORSAM: Telafer’de herkes bombaların se-sini işitirdi. Amerikalıların operasyonu sı-rasında Kürt grupların nasıl bir rolü oldu?

Nebil Harbo: Kürtler Amerikan askerlerin-den önce geldi ve Telafer’de sadece 1 gün kal-dılar.

ORSAM: Telafer’in içine girebildiler mi?

Nebil Harbo: Telafer’in içine girdiler ama 2 saat kalabildiler. Bu iki saatte, Telafer’in en yüksek yerindeki Irak bayrağını indirdiler, onun yerine KDP’nin bayrağını astılar. Arap Baas Partisi’nin 2 katlı bir bürosu vardı, , o binayı aldılar. Gençler, “Bırakın bizim şehri-mizi, burası bizim şehrimiz, burası Türkmen şehridir. İki saat içinde çıkmazsanız buradan ayağınızla çıkamazsınız” dediler. Kürtler şehri terk etmeyince, gençler çıktılar, Irak’ın bayra-ğını astılar, KDP’nin bayrabayra-ğını indirdiler. Ay-rıca, “Bir saat veriyoruz. Bir saate kadar çık-tınız çıkçık-tınız, çıkmadınız buradan hiç kimse sağ çıkamaz” dediler. Bunun üzerine Kürtler arabalarına her şeyi yüklediler ve Telafer’i terk ettiler.

ORSAM: Telafer’in stratejik önemini hangi sebeplere bağlanabilir?

Nebil Harbo: Telafer, Irak’ın Türkiye Cumhu-riyeti ile olan sınırına çok yakındır. Telafer’e ait olan idari bölge sınırı aynı zamanda Tür-kiye ile olan sınırdır. Telafer aynı zamanda Irak’ın Suriye sınırındadır. Buradaki Rabia sı-nır kapası ile arası 50 km’dir. Rabia’nın Suriye ile arası da 1 km’dir. Doğal olarak bu durum hem Kürtler hem de Araplar için önemli-dir. Bu yüzden herkes Telafer’e hâkim olmak yani sınıra yakın olmak istemiştir. Diğer et-ken, Telafer’in tahıl ambarı olmasıdır. Gerek Telafer’in içinde gerek çevresinde yüz binler-ce dönüm tarım arazisi vardır. Bu arazilerdeki tahıl üretimi Irak’ın genel ihtiyacının karşıla-ması bakımından çok önemlidir.

ORSAM: Telafer, nüfusunun büyüklüğü ve bu denli stratejik bir önemi sahip olma-sına karşılık neden il yapılmadı? Neden

“Ortadoğu’nun en büyük ilçesi” durumun-da kaldı?

Nebil Harbo: Bunu ancak tarihi arka pla-nıyla açıklayabiliriz. 1920’de İngiliz işgaline karşı Telafer’de bir mücadele verildi. 1925’te BM’den bir komisyon geldi. Bu komisyonda Türkiye’den ve diğer devletlerden toplam 5 kişi vardı. Telafer kalesinde Molla Tahir diye bir camii vardır. Orada bütün aşiret başkan-larını topladılar. Telaferli aşiretlere kararı-nızı verin dediler. Telafer’in nereye bağlı ol-masını istiyorsunuz diye sordular. Irak’a mı Türkiye’ye mi diye. Seyid Abdülmüttalip, Telafer’in önde gelenlerinden biriydi. Yaşlı ve aydın bir insandı. Aşiretler arasında sözü ge-çerdi. Aralarında konuştular ve Seyid Abdül-müttalip biz Osmanlı devletine bağlı olmak istiyoruz dedi. Fakat Musul’un valisi Arap’tı ve Abdülmüttalip ile tartışmaya girdi. İşte o za-man Abdülmüttalip Osza-manlı bayrağını çıkar-tarak yaşasın Türkiye, yaşasın Osmanlı dedi.

Bu olay 1925’te gerçekleşti. Komisyon bunlar istiyorlarsa Türkiye’ye bağlansınlar dedi. Ama ondan sonra ne olduğunu kimse bilmiyor. O zaman bütün Rabia’nın arazisi Telafer’e aitti.

Her köy bir Telafer aşiretinindi. Sonra İngi-lizler, o tarım arazilerini Telaferlilerin elinden alıp Arap olan Şammarlara verdiler. Bir çiz-gi çekerek Suriye sınırı, Türkiye ve Telafer’in arasına Arapları yerleştirdiler. Araplara bu sınır arazilerini verdiler. Bunlar 1926 Anka-ra Antlaşması’ndan sonAnka-ra oldu… O tarihten sonra Telafer Türkmen şehri olarak damga-landı. Saddam 1977’de Telafer, Necef, Duhok, Tikrit olmak üzere 4 ilçenin vilayet olacağı-nı ilan etti. 3’ü oldu ama Telafer hem nüfus hem de alan açısından diğer üçünden büyük olmasına rağmen vilayet olamadı. Neden ol-madı? Saddam Hüseyin, bir toplantıda tama-mı Türkmen olan Telafer’in vilayet olması du-rumunda, Türkiye’ye bağlanmak isteyeceğini söyledi. ‘Bu nedenle Telafer’in il olmasına ke-sinlikle izin vermeyiz’ dedi. Bu böyle sürdü.

Telafer hep mercek altında kaldı. 2002’nin son günlerinde Telafer vilayet olmalıdır diye bir karar çıktı. Peki, bu nasıl olacak? ‘Baac ilçe-si ile Kürt, Türkmen, Arap ve Yezidilerin ya-şadığı Sincar ilçesi Telafer’e bağlansın, hepsi birlikte Cezire adıyla bir vilayet olsun dendi.

Saddam rejimi devrilince hükümet Arap ve Kürtlerle doldu. Kürtler zaten Telafer’in vi-layet olmasını istemiyordu. Çünkü Sincar ve Zammar’ı kendi bölgesel yönetimlerine dâhil etmek istiyorlardı. Ama Telafer il olursa bu iki ilçe Telafer’e bağlanacaktı. Bu nedenle Kürt-ler buna hep karşı çıktılar ve günümüze kadar engel oldular. Telafer’in vilayet olması Irak-ta yeni bir siyasi güç merkezi yaraIrak-tabilirdi.

Çünkü Telafer, Kürtlerin hayal ettiği Suriye, Türkiye, İran ve Irak üçgeninin tam ortasında bulunuyor. Suriye ile Kürt bölgesi arasındaki bağlantıyı sağlıyor. Telafer o yüzden Kürtler için hedef. Telafer’i alırlarsa Sincar’ı kendi-lerine bağlayacaklar; Sincar’ı bağlayınca da Kamışlı’ya kadar ulaşacaklar.

ORSAM: Telafer’in sosyal ve siyasal yapısı hakkında biraz bilgi verir misiniz? Aşiret yapısı nasıldır, halk nasıl yaşar, aşiretlerin durumu nedir?

Nebil Harbo: Telafer sistemi aşiret sistemidir.

Bir aşiretin içinde hem Sünnilerin hem de Şi-ilerin hatta AlevŞi-ilerin de var olduğu durum-lar vardır. Telafer’in kuzey, doğu ve batısında Sünniler, güneyinde ise Şiiler yaşamaktadır.

Telafer’in sistemi aşiret sistemidir. Telafer’den dışarı kız vermezler. Aşiretler arası dahi ol-maz neredeyse. Daha çok aşiret içi evlenme-ler olur. Ekonomik olarak yaşam kaynağımız ziraattır. Çiftçilikle geçiniriz.

ORSAM: İşgal öncesi dönemde Telafer’de zeytin, incir ağaçları ve üzüm bağları olduğu-nu biliyoruz...

Nebil Harbo: Telafer’de binlerce dönüm zira-at arazisi var. İncir, zeytin ve nar ağaçları var.

Her aşiret bunlardan pay alıyor. Bir de bizim en fazla uğraştığımız şey arpa buğdaydır. Ta-bii ki sadece tarımla ilgilenmiyorduk. Saddam zamanında 3000’den fazla Telaferli subay gö-rev yapıyordu orduda.

ORSAM: Ordudaki bu ayrıcalıklı durumun nedeni neydi?

Nebil Harbo: Çünkü İran-Irak savaşında en yetenekli subaylar, sınır savaşlarında en iyi iş-ler yapan askeriş-ler Telaferli subaylarıydı.

ORSAM: Bir başka konu ise Telaferlilik kimliği. Bu kimliğin önemi konusunda ne-lere söylenebilir?

Nebil Harbo: Her şeyden önemlidir. lilik tek bir aşiret olmaya benzer. Tüm Telafer-liler birbirini bilir. Bu son mahalli seçimlerin-den sonra Telafer’deki Şii ve Sünniler bir ara-ya geldiler. Daha önce aralarında kavga vardı ama şimdi, Şiiler keşke Telafer vilayet mec-lisinde Sünniler olsaydı diyorlar. Sünnilerde aynı şekilde keşke bir adayımız da Şii olsaydı diyorlar. Şu anda aşiretler arasında, genel lis-tede Telaferliler tek bir liste altında bulunsun diye bir görüş birliği var.

ORSAM: Telafer’in vilayet olması Irak’a ve Türkmenlere ne kazandırır?

Nebil Harbo: Telafer nüfusunun tamamı Türkmen olan bir vilayet olur. Bu Kerkük’e de destek olur, Tuzhurmatu’ya da. Hatta Diyala’nın Türkmenlerine de destek verir. Vi-layette konuşmayla ilçede konuşmak farklı-dır. Peki, Irak’a ne kazandırır? Telafer vilayet olursa, Türkiye’yle olan sınır canlanabilir. Her iki devlet ticari ve kültürel ilişkiler bakımın-dan bu işten büyük faydalar sağlar. Bu konu-da kimsenin hiçbir tereddüdünün olmaması gerekir. Biz tarihin hiçbir döneminde Irak’a ihanet etmedik. Ülkemize her zaman sadık kaldık ve onun için her türlü fedakârlıkta bulunduk. Yeni bir sınır kapısı açılırsa bizler başkalarına göre Irak’a çok daha fazla yarar sağlarız. Irak’ın kuzeyinde tek bir sınır kapı-sının bulunması, Kürtlerin elinde bir kozdur.

Ovacık’tan sınır kapısı açılması ise Irak’ın milli menfaatleri için bir tür denge sağlar ve bu durumdan tüm Iraklılar istifade eder.

ORSAM: Telafer’in altyapı imkânları ve hizmetleri konusunda neler söylenebilir?

Nebil Harbo: Telafer’de en büyük sıkıntımız su. 10 günde bir her semte günlük 2 saat su veriliyor.

ORSAM: Gıda karneleriyle alınan yardım-ların niteliği nedir?

Nebil Harbo: Bazı zamanlar geliyor, ba-zen 3-4 ay gelmiyor. Mesela un, şeker, pirinç gelmez. Son günlerde de yardımlar Kürtlere bağlandı. Kürtler her şeylerini günü gününe aldıkları halde bizimki 3-4 ay gecikir. Deter-jan 1 yıl gelmedi Telafer’e. Neden? Bizim gı-dalarımızın gönderilmesini Duhok vilayetine bağladılar çünkü. Duhok vilayetindeki Kürt-ler her şeyi aldılar ama bize bir şey vermedi-ler. Şimdiye kadar hiçbir hükümet bizim su sıkıntımızı çözmedi. İçme suyu konusunda

çok büyük sıkıntımız var. Telafer’deki elektrik şebekesi Abdülkerim Kasım zamanından kal-madır. Daha önce elektrik 16 saat verilirken iş-gal sonrası 2 saat elektrik verilmeye başlandı.

Telafer’de 3 veya 4 katlı bir bina yoktur. Park, otel, kültür merkezi yoktur. İlkokul, ortaokul, lisede toplamda 2200 öğretmenimiz vardır ancak bunlar için bir sosyal tesis yoktur. Ka-dınlar için de herhangi bir sosyal tesis yoktur.

Bu nedenle dışarıya çıkamıyorlar. Bundan sonraki en büyük sıkıntımız sağlık. Hastane var ama çalışmıyor, içinde çok az yatak var.

Diğer bir sıkıntımız da okullar. Telafer’de her sınıfta 90 çocuk eğitim görüyor. Yani çocuk-lar, tabiri caizse kucak kucağa oturuyorlar.

Ben lisede matematik öğretmeniyim. Benim sınıfımda 60-70 kişi aynı sınıfta oturuyor. 45 dakikalık derste bu kadar çocuğa nasıl eğitim verilebilir. Bizim en büyük sıkıntılarımız bun-lardır.

ORSAM: Bundan sonraki süreçte hem Irak hükümetinden hem de komşu ülke-lerden beklentileriniz nedir? Özellikle Türkiye’den ne bekliyorsunuz?

Nebil Harbo: Birer Iraklı olarak öncelikle Irak hükümetinden beklentimiz şudur. Biz 1920’den bugüne kadar Irak toprakları ve beraberliğimiz için birçok fedakârlık yaptık.

Bizim insanlarımız savaşlarda şehit oldu. Biz Iraklılar olarak en temel hukuki haklarımızı is-tiyoruz. Vilayet olmak, elektriğe, suya, kültür merkezine, okula sahip olmayı istiyoruz. Biz Türkiye hükümetinden, Türk cumhuriyetle-rinden bize yardım etmelerini istiyoruz. Daha fazla gencimizin Türkiye’ye getirilip eğitim görmesini ve sağlık konusunda Türkiye’nin bize yardım etmesini istiyoruz.

ORSAM: Irak’ta Türkmenleri nasıl gelecek bekliyor?

Nebil Harbo: Ben Türkmenlerin durumunun 1-2 senede düzeleceğini düşünmüyorum

an-cak 5-10 sene içinde Türkmenler hak ettikleri yeri bulacaklardır. Haklarını birlik olup ko-rumaları gerekiyor. Ama benim düşünceme göre Türkmenler silah yoluyla bir yere gele-mez. Türkmenlerin haklarını elde edebilmesi için aydınlarıyla kültürel faaliyetleriyle çalış-maları gerekir. Ben eminim 10 yıl sonra Türk-menler merkezdeki hükümette bakanlık, baş-bakan yardımcılığı ve hatta devlet başkanlığı da alabilir.

ORSAM: Sorularımızı içtenlikle yanıtladı-ğınız için teşekkür ederiz.

Nebil Harbo: Ben de Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi’ne, Telafer halkına gös-terdiği yakın ilgiden dolayı teşekkür ediyo-rum. ORSAM’ın Telafer’le ilgili hassasiyetinin başkalarına da örnek olmasını diliyoruz.

4. Türkmeneli Kültür Merkezi Başkanı