• Sonuç bulunamadı

İstişare

Belgede Hazreti Ebu Bekir (sayfa 160-166)

HZ EBÛ BEKİR’İN YÖNETİM ANLAYIŞI VE İDARECİLERİYLE MÜNASEBETLERİ

A. İstişare

İstişare kamu yönetimi açısından değerlendirildiğinde herhangi bir devlet başkanının veya yöneticinin karşı karşıya kaldığı bir problemin halli konusunda ister resmî, isterse gayr-i resmî kanalla olsun görüşüne itibar ettiği kişi veya gruplar ile gerçekleştirdiği danışma ve fikir alış-veriş faaliyeti olarak tanımlanabilir. İslâm tarihinde bu uygulamanın siyasî an- lamda sistemleşmiş şekline şûrâ denilir.6

Hz. Ebû Bekir, idarî faaliyetlerinde genelde ashâbın tamamının görü- şünü almaya çalışmakla birlikte, onun en yakın danışmanlarının Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Abdurrahman b. Avf, Hz. Muâz b. Cebel ve Hz. Zeyd b. Sabit gibi sınırlı sayıdaki sahâbî olduğu anlaşılır. Halîfe hem hızlı karar verilmesi gereken konularda hem de geniş katılımlı top- lantıların hazırlık görüşmelerinde bu şahıslarla sık sık bir araya gelme ih- tiyacı duymuştur. Yönetimi esnasında Hz. Ebû Bekir’in en büyük yardım- cısı ise neredeyse siyasî ortağı konumunda değerlendirilebilecek olan Hz. Ömer’dir. Bu nedenle halîfe hemen bütün önemli devlet meselelerinde onun görüşünü alma ihtiyacı duymuştur. Vefatından önce de Müslüman toplumun kanaat önderlerinin fikrini almak suretiyle Hz. Ömer’i kendi yerine halîfe tayin etmiştir.7

Hz. Ebû Bekir halîfeliği döneminde Medine’de ashâb büyükleriyle görüş alışverişinde bulunmasının yanı sıra uzak beldelerde görev yapan idarecilerine de vazifeleriyle ilgili olarak yanlarında bulunan tecrübeli ki-

5 Vâkıdî, Ridde, s. 48; İbn Hişâm, es-Sîre, IV, 311; Ebû Ebeyd, Kitabu’l-Emvâl, s. 72-73; İbn Sa‘d,

et-Tabakât, III, 182-183.

6 Türcan, Talip, ‚Şûrâ‛, DİA, XXXIX, 230-235.

şilere danışmalarını, onlarla istişare yapmadan harekete geçmemelerini emretmiştir. Nitekim peygamberlik iddiasında bulunan Müseylime ile savaşmak üzere görevlendirdiği komutanı Hâlid b. Velîd’e herhangi bir savaşa girmeden önce kendisiyle birlikte bulunanların kanaatlerini alması talimatını vermiştir.8

Halîfe yönetim makamında mutlak yetkiye sahip bir yönetici olmak- la birlikte bazı devlet görevlerini yakın arkadaşlarına devrederek bu sa- yede idarede vazife paylaşımının İslâm tarihindeki ilk örneklerini de vermiştir. Bu amaçla Medine’de davalara bakma görevini Hz. Ömer’e bı- rakmış, Hz. Ebû Ubeyde’yi Beytülmal emini (Hazine görevlisi) tayin et- miştir.9 Hz. Zeyd b. Sâbit, Hz. Ali ve Hz. Osman gibi şahıslardan da dev-

let kâtipliği hizmeti almıştır.10

B. Kararlılık

Hz. Ebû Bekir kaynaklarda gayet halîm-selîm, son derece yumuşak huylu, şefkatli ve alçak gönüllü olarak tasvir edilir.11 Müslümanların ittifa-

kıyla devletin en yüksek makamı olan hilâfete seçilmiş olmasına rağmen halka yaptığı ilk konuşmasında ‚En iyiniz olmadığım halde sizin başkanı- nız olarak seçilmiş bulunuyorum‛ ifadesini kullanması, onun tevazuunun boyutlarını ortaya koyar. Halîfenin aynı konuşmasında geçen ‚Yanlış hare- ket ve davranışta bulunursam bana doğru yolu gösteriniz‛ demesi de alçak gönüllülüğün bir başka yansımasıdır. İnsanî ilişkilerinde mütevazı tavrıyla öne çıkan Hz. Ebû Bekir, vazife ve sorumluluk hususunda ise son derece ti- tiz, ciddi ve kararlı bir tutum sergilemiştir. Dolayısıyla din ve devlet işle- rinde onun bir ihmal hatta tereddüdüne tesadüf etmek neredeyse mümkün değildir. Nitekim halîfe, gerek doğrudan şahsî kanaati gerekse ashâb önde gelenleriyle yaptığı istişareden sonra olsun herhangi bir konuda belli bir kanaat oluştuğunda bunun kararlı bir şekilde uygulanmasını istemiştir. Onun bu anlayışı dostlarına cesaret verirken, düşmanlarını sindirmiştir. Hz. Ebu Bekir’in idaredeki kararlılığını Üsâme ordusunun harekete geçirilme- sinde ve ridde savaşlarındaki tutumunda açıkça görmek mümkündür:

Hz. Peygamber (sav) başta Üsâme’nin babası Zeyd b. Hârise olmak üzere Mûte Savaşı şehitlerinin intikamını almak üzere Üsâme b. Zeyd ko- mutasında bir ordu hazırlamış ve orduyu Suriye istikametine göndermeye

8 Vâkıdî, Ridde, s. 113. 9 İbn Sa‘d, et-Tabakât, III, 184.

10 İbn Sa‘d, et-Tabakât, III, 202; Taberî, Tarih, III, 426. 11 Taberî, Tarih, III, 424.

karar vermişti. Ancak rahatsızlığı ve akabinde vefatı sebebiyle bu teşebbüs akamete uğradı.12 Hz. Ebû Bekir halîfe seçilmesinin hemen ardından hazır

bekleyen askerî birliği harekete geçirmeye karar verdi. Ashâbdan bazıları Arap Yarımadası’nın çeşitli bölgelerinde ridde hadiselerinin baş gösterdiği- ni, dolayısıyla orduyu göndermenin Medine’yi savunmasız duruma düşü- receğini ileri sürerek halîfeden bu kararından vazgeçilmesini istediler. Fakat Hz. Ebû Bekir ‚Arslanların gelip beni kapacaklarını bilsem, şehirde benden başka kimse kalmasa da orduyu göndereceğim. Zira Üsâme’nin gitmesini bizzat Rasûlüllah emretmişti‛ diyerek yapılan teklifi kesin bir şekilde geri çevirdi. Onun seferi başlatma konusundaki kesin kararını gören Müslü- manlar bu defa Hz. Ömer aracılığı ile Üsâme’nin henüz genç olması sebe- biyle onun yerine daha tecrübeli birisinin komutan tayin edilmesinin uygun olacağını bildirmeleri üzerine halîfeden aynı cevabı aldılar: ‚Onu Rasûlul- lah (sav) tayin etmiştir, dolayısıyla yerine başkasının getirilmesi mümkün değildir.‛13 Hz. Ebû Bekir, gerek plânlanan askerî faaliyetin gerçekleştirile-

ceğini, gerekse Üsâme’nin komutanlığı konusundaki kararlılığını göster- mek amacıyla bizzat orduyu uğurlamaya geldi. Üsâme ve diğer komutan- lar atlarına binmiş durumda iken halîfe yanlarında yaya olarak yürüyordu. Hz. Ebû Bekir, Üsâme’nin atından inmesine izin vermediği gibi, kendisine getirilen ata binmeyi de reddetti. Halîfeyi ordu komutanının yanında yaya olarak gören Müslümanlar onun kararlılığını açık bir şekilde görmüş oldu- lar. Hz. Ebû Bekir bu tavrıyla da yetinmeyerek Medine’de kendisine yar- dımcı olarak kalması için Hz. Ömer adına başkomutan Üsâme’den izin is- tedi.14 Halîfenin, emrinde bulunan bir komutanından müsaade alması alışı-

lagelen bir uygulama değildi. Ancak Hz. Ebû Bekir’in bu davranışındaki asıl amaç, başlarındaki komutan hakkında tereddüt içinde olan askerlere bir mesaj vermekti. Bu mesaj da askerler tarafından alınmıştır. Gerekli ha- zırlıkların tamamlanmasının ardından ordu 1 Rabîülâhir 11 (26 Haziran 632) tarihinde harekete geçti. Yaklaşık iki buçuk ay süren seferde Üsâme ordusu Suriye bölgesinde Kudâa kabilesinin oturduğu bölgelere, oradan da bugünkü Akabe Körfezi’nin doğu kesimlerine kadar ilerleyerek dinde sebat edenleri, isyan edenlere karşı koruduğu gibi bölgede irtidat eden kabileleri cezalandırdı. Eyle denilen mevkie kadar ilerleyen askerler burada bulunan âsî kabileleri itaat altına almalarının ardından Medine’ye döndüler.15

12 Taberî, Târih, III, 184.

13 Buhârî, Ahkâm 33; Vâkıdî, Ridde, s. 51; Taberî, Tarih, III, 225. 14 Vâkıdî, Ridde, s. 54; Taberî, Tarih, III, 226-227.

Hz. Ebû Bekir, Üsâme ordusunun harekete geçirilmesindeki sebat ve kararlılığını ridde hadiseleri esnasında da göstermiştir. İrtidat edenlerin bir kısmı sahte peygamberlerin etrafında toplanarak Müslümanlık dairesi dışına çıkarlarken, diğer bir kısmı ise İslâm’a bağlı kalacaklarını ancak buna karşılık zekât vermeyeceklerini Medine’ye bildirmişlerdi.16 Bunun

üzerine Hz. Ömer başta olmak üzere ashâb önderleri bu gibi grupların belli bir süre zekâttan muaf tutulmaları teklifinde bulundular. Ancak halîfe onlara şu tarihî cevabını verdi: ‚Allah’a yemin ederim ki, namaz ile zekâtın arasını ayıranlara karşı savaşacağım. Çünkü zekât malın hakkıdır. Onlar Rasûlüllah’a (sav) verdikleri zekât hayvanının başına bağlanan ipi dahi bana vermekten çekinirlerse, yine onlarla savaşırım‛.17 Hz. Ebû Be-

kir’in bu konudaki kararlılığını gören Müslümanlar derhal ridde ve isyan hadiselerini bastırma faaliyetini başlatmışlardır.

C. Müsamaha

Hz. Ebû Bekir’in yönetimdeki müsamaha anlayışını Hz. Peygamber (sav) tarafından Yemen bölgesine idareci olarak tayin edilmiş olan Hâlid, Amr ve Ebân b. Sa‘îd el-Âs kardeşlerle ilgili uygulamasında daha açık bir şekilde görmek mümkündür. Allah Rasûlü’nün (sav) vefatından sonra adı geçen şahıslar görev yerlerini terk edip Medine’ye dönmüşlerdi. Halîfe, vazifelerinde başarılı bulduğu Sa‘îdoğulları’nı eski yerlerinde bırakmak niyetini açıklamış, ancak onlar Hz. Peygamber’den (sav) başkası için vazi- fe yapmayacaklarını ileri sürerek teklifi kabul etmemişler, bunun yerine Şam seferlerine iştirak edeceklerini bildirmişlerdir. Hz. Ebû Bekir onların kararına saygı duymuş ve Suriye cephesine gitmelerine müsaade etmiş- tir.18 Bu kardeşlerden Hâlid b. Sa‘îd görev yerini terk edip Medine’ye gel-

diğinde Hz. Ebû Bekir’in halîfe seçilmesinden memnun olmadığını açıkça ifade etmiş, bu görevi Ebû Bekir’e terk ettikleri için Hz. Ali ile Hz. Os- man’ı şiddetle kınamıştı.19 Bu gelişmeden haberdar olmasına rağmen

halîfe onun tenkitlerini olgunlukla karşılamış, hadiseyi şahsiyet meselesi yapmayıp Hâlid b. Sa‘îd’e karşı kin beslememiş, üstelik Hz. Ömer’in yo- ğun muhalefetine rağmen onu Şam bölgesine sevk edilen ilk orduya ko- mutan tayin etmiştir.20

16 Vâkıdî, Ridde, s. 48.

17 Buhârî, Zekât 1, İstitâbetü’l-Mürteddîn 3; Vâkıdî, Ridde, s. 51-52. 18 İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, II, 97-98.

19 Belâzürî, Ensâb, I, 588.

Hz. Ebû Bekir’in yöneticilerine gösterdiği müsamahayı Hâlid b. Velîd ile ilgili uygulamasında da görmek mümkündür: Ridde harpleri sı- rasında peygamberlik iddiasında bulunanlardan Secah ile birlikte hareket eden Benî Hanzala reisi Mâlik b. Nüveyre, Hâlid b. Velîd’in emriyle öldü- rülmüş, Hâlid daha sonra maktulün dul eşi Leylâ ile evlenmişti. Hâlid’in Mâlik’i hanımı ile evlenmek için öldürdüğü iddiaları Medine’ye ulaştırı- lınca21, Hz. Ömer halîfeden onun azlini ve muhakeme edilmesini talep et-

ti. Hz. Ebû Bekir ise huzuruna çağırdığı Hâlid’i hesaba çekti, yanlış yaptı- ğını hatırlattı, hatta onu şiddetli bir şekilde azarladı.22 Bununla birlikte

‚Ben asla Allah'ın kâfirlere karşı kınından çıkardığı bir kılıcı, kınına sok- mam‛ diyerek Hâlid’in görevden alınması taleplerini dikkate almadı.23

D. Ehliyet

Hz. Ebû Bekir yöneticilikte en önemli özelliğin ehliyet olduğuna ina- nıyordu. Bu sebeple seçildiği gün yaptığı konuşmada bizzat kendisinin devlet başkanlığı görevinde kalabilmesinin ancak görevini layıkıyla yap- masına bağlı olduğunu ifade etmiştir. Halîfenin yöneticilikteki ehliyetini Suriye bölgesine komutan tayin ettiği Yezîd b. Ebû Süfyan’a yaptığı tavsi- yeler açıkça ortaya koymaktadır:

‚Ben seni denemek, zorluklarla karşı karşıya bırakmak ve bu konuda yeterli bir duruma gelmen için komutan tayin ettim. Bu işi güzel yaparsan seni vazifende bırakır, hatta daha da büyük görevler veririm. Yapamaz- san azlederim< Sakın ha cahiliye devri taassubuna kapılmayasın, çünkü Allah cahiliyeye de, cahiliye halkına da buğzeder. Askerlerinin yanına git- tiğin zaman onlarla iyi sohbetin olsun. Onlara öğüt verdiğin zaman sözü- nü kısa tut, çünkü fazla sözün bir kısmı diğer kısmını unutturur. Düşma- nın elçileri yanına gelecek olursa, onlara ikramda bulun, ancak onları ka- rargâhında fazla tutma. Öyle ki onlar senin hakkında hiçbir şey öğrenme- den yanından ayrılsınlar. Onlara hiçbir şey göstermemeye çalış, aksi tak- dirde senin zayıf yanlarını görür ve senin bildiklerini bilirler. Yanında bu- lunanlardan hiç kimsenin onlarla konuşmasına fırsat verme. Onlarla ko- nuşmayı bizzat kendin yap. Gizli olması gereken şeyleri dışarı vurma ki işlerin karışmasın. Fikir sorduğun zaman dürüst ol ki sana samimi olarak fikirlerini söylesinler. Geceleyin arkadaşlarınla sohbet et. Bu şekilde sana

21 Vâkıdî, Ridde, s. 107; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, II, 242-243. 22 Vâkıdî, Ridde, s. 146; Taberî, Tarih, III, 278-280;

çeşitli haberler gelecek ve önündeki perdeler kalkacaktır. Hak eden kim- seyi cezalandırmaktan çekinme ve tereddüt etme. Ceza vermek için acele- ci olma, gevşek de davranma. Askerlerinin ailelerinden gafil olma, aksi takdirde askerin bozulur. Onların gizliliklerini de araştırma, o zaman on- ları rezil edersin. İnsanların sırlarını açığa çıkarma, onların sana söyledik- leriyle yetin. Boş işlerle uğraşanlardan uzak dur, doğru ve vefakâr kimse- lerle otur-kalk. Korkma, çünkü sen korkarsan yanındakiler de korkar. Ganimetten çalmaktan uzak dur. Çünkü bu fakirliği yaklaştırır, zaferi uzaklaştırır. Kendilerini manastırlara hapsetmiş kimseler bulacaksınız. Onları hayatlarını adadıkları şeyle baş başa bırak.‛24

Hz. Ebû Bekir yöneticilerini ehil insanlardan seçme konusunda titizlik göstermiş, akrabalık, nüfuz, hatır-gönül gibi iltimas taleplerine boyun eğ- memiştir. Ona göre yönetimde esas alınması gereken şey tayin edilen gö- revlinin vazifeye ehil ve layık olması ve devlet sorumluluğu taşıyabilmesi- dir. Bu amaçla komutanlarına cahiliye gururuna kapılmamalarını, kabileci- lik (asabiyet) peşinde koşmamalarını tenbihlemiştir. İdarî ve askerî görevle- rin verilişinde akrabalığın değil, ehliyetin temel alınmasının gereğini sık sık vurgulamış25, ortaya koyduğu bu prensipleri uygulamalarıyla bizzat gös-

termiştir. Halîfe kabilecilik duygularını çağrıştırır endişesiyle yönetimi es- nasında meydana gelen ridde hadiselerinde ve Irak-Şam fetihlerindeki or- dularda kendi kabilesi Teymoğulları’ndan hiç kimseyi komutan tayin et- memiştir. Onun kabilecilik konusundaki hassasiyeti, aşere-i mübeşşere içinde yer alan yakın akrabası Talha b. Ubeydullah’ın onun zamanında önemli bir devlet görevine getirilmesine engel olmuştur.26

Hz. Ebû Bekir görevlendirmelerde ehliyet konusuna önem verdiği gibi seçtiği idarecilerinden de aynı hassasiyeti beklemiştir. Bunun en gü- zel örneklerinden biri halîfenin Yezîd b. Ebû Süfyan’a yaptığı şu uyarıdır: ‚Senin adına en çok korktuğum husus iltimas meselesidir. Peygamber şöyle buyurmuştur: Müslümanlara ait herhangi bir işin başına geçip de il- timas eseri olarak o işe birini tayin eden kişi Allah'ın lanetine uğrar. Allah ondan bir mazeret veya fidye kabul etmeyerek kendisini cehenneme atar.‛27

Hz. Ebû Bekir’in Kudâa kabilesine görevlendirdiği Velîd b. Ukbe ile Amr b. el-Âs’a ayrı ayrı gönderdiği talimatname, İslâm’ın evrensel ahlâk esaslarını ortaya koymaktadır:

24 Mes‘ûdî, Mürûcü'z-Zeheb, II, 309; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, II, 276-277.

25 Taberî, Tarih, III, 390; Mes‘ûdî, Mürûcü’z-Zeheb, II, 309; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, II, 276-277. 26 Belâzürî, Futûhu’l-Buldân, s. 131-155; Ya‘kûbî, Tarih, II, 127-138.

‚Gizli ve âşikâr her hususta Allah’ın emirlerine saygılı ol. Allah’a karşı saygılı olana Allah çıkış yolu gösterir. Ona beklemediği yerden rız- kını gönderir, kusurlarını affeder. Takva, Allah kullarının birbirlerine tav- siye ettikleri en hayırlı şeydir. Sen Allah yolundasın. Bu yüzden ihmal ve gaflet gösterme. Za‘fa düşme ve gevşek davranma.‛28

Hz. Ebû Bekir kısa süren hilâfeti döneminde ehil olanları yönetime getirdiği gibi, Allah Rasûlü’nün (sav) tayin etmiş olduğu idarecileri yerle- rinde tutmaya da özen göstermiş, onları azletmek bir yana kendilerini da- ha üst görevlerle taltife çalışmıştır. Bu şekilde Hz. Peygamber’in (sav) ter- cihine uyduğunu göstermiştir. Mekke valisi Attâb b. Esîd, Tâif valisi Os- man b. Ebu’l-Âs, Cened idarecisi Muâz b. Cebel, Zebîd, Aden ve Yemen Sahili yönetiminden sorumlu olan Ebû Mûsâ el-Eş‘arî ile Bahreyn hâkimi A‘lâ b. el-Hadramî, Hz. Ebû Bekir zamanında da görevlerini sürdüren Hz. Peygamber’in (sav) bürokratlarından bazılarıdır.29

Belgede Hazreti Ebu Bekir (sayfa 160-166)