• Sonuç bulunamadı

EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ’NDEKİ BÜYÜ, SİHİR, TILSIM VE FAL METİNLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

III. BÖLÜM METİNLER

3. TILSIM METİNLERİ

3.4. İstanbul’da Olan Garip ve Acâyip Tılsımlar

“Evvela Madyan oğlu Yanko asrında Vezendon Kral devrinde ve Kostantin vaktinde İslambol o kadar mamur olup insan deryası olduğunda yedi iklimden tam usta mimar ve mühendisler ve cerr-i eskal (ağır bir yükü kaldırma) ilminde kâmil olanlar, eski muallimler, tuhaf ilimlerde üstatlar, her memleketten getirilip, şehir halkının her türlü belalar ve semavî afetlerden muhafaza olunmaları için her üstat, İslambol’un yüksek noktalarından yirmi yedi yerde yirmi yedi tılsımlar yaptılar!

Evvela Yağfur ‘Avretpazarı’ denilen yerde bin parça beyaz ham mermerden minare gibi içi boş, merdivenli bir direk yapıp, Madyan oğlu Yanko’nun Hindistan’ı, Loristan’ı, Moltan’ı deniz gibi askerle zapt etmeye gittiğini!? Askerlerin şekil ve resimlerini, adı geçen direğin dört tarafına nakşetmiştir ki, resimler adeta canlı zannolunur. Bu direğin en tepesinde yekpare beyaz mermer üzerinde bir yüksekçe yere bir peri çehreli heykel yaptı. Rivayete göre yılda bir kere bu heykel bir feryat koparıp, yeryüzünde ne kadar kuşlar varsa o heykelin etrafında dönerken nice bini yere konup, Rumlar yerlerdi. Sonra Kostantin zamanında bunun üstüne papazlar çıkıp, bir düşman görünürse haber verirlerdi.

Zamanla Resûl-i Ekrem’in doğuşunu haber veren büyük zelzelede bu sütun pare pare olup, tılsımlı olması dolayısı ile yıkılmayıp, günümüze kadar ayakta kalmış ve herkesçe seyredilmiştir.

İkinci tılsım, Tavukpazarı’ndaki bin parça sütundur ki kırmızı renkli som mermerden yapılmış yüz zira’ boyunda bir yuvarlak sütundur. Bu da zelzele ile harap olmakla adam oyluğu kalınlığındaki çemberlerle sağlamlaştırılmıştır. Yapıldığı tarih, İskender’den yüz otuz sene evvel ve Fahr-i Risalet Efendimiz’in hicretlerinin 970 senesine gelinceye kadar 2390 yıl

olduğu malumdur. Bu sütunun tepesinde bir sığırcık olduğu, yukarıda bir münasebetle yazılmıştı.

Üçüncü tılsım, Altımermer’de altı adet yüksek sütun vardır. Her birini eski hükemâdan üstat rasatçılar yapmışlardır ki, biri Kavala Kalesi sahibi Filkos hakîmdir. O sütun üzerine tunçtan bir kara sineğin resmini yapıp her vakit o sinek timsalinden bir sinek sesi çıkar böylelikle İslambol içine asla sivrisinek giremezdi.

Dördüncü tılsım, Saraçhane başında göklere uzanmış yekpare bir sütun üzerine bir beyaz mermer sanduka içine büyük Pozantin’ in kızı gömülüdür ki karınca ve yılandan zarar gelmemesi için tılsımlı bir sütundur.

Beşinci tılsım, altı mermerin birinden ilahî Eflâtun bir sivrisinek sureti meydana getirip, İslambol’a sivrisineğin girmesini yasak etmiştir. Hâlâ tesiri vardır.

Altıncı tılsım, yine altı mermerin birinde Bokrat’a mensup bir leylek resmi vardı. Bu leylek rüzgârın çarpması ile ses verince, İstanbul’da ne kadar leylek varsa hepsi ölürdü. Hâlâ İslambol içinde leylek bulunmaz ve yuva yapmaz. Fakat Ebâ Eyyûb ve Üsküdar’da çoktur.

Yedinci tılsım, yine Altımermer’de Sokrat’a mensup bir horoz resmidir ki yirmi dört saatte bir kere feryat edip bütün horozları uyarıp onlara yol gösterirdi. Günümüzde İslambol’un horozları, diğer şehirlerin horozlarından evvel nâra vurup, bütün uyuyanları güya namaza davet ederler.

Sekizinci tılsım, Altımermer’de bir kurt resmidir. İstanbul koyunlarının sahralarda çobansız gezip, kurt şerrinden emin olmalarına hizmet ederdi.

Dokuzuncu tılsım, yine Altımermer’de bir sütun üzerinde tunçtan bir civan ve bir zamanın sevgilisinin birbirlerini kucaklamış durumda yapılmışlardır. Ne vakit şehir halkından bir karı koca kavga etseler, birinden birisi gelip o sureti kucaklarsa derhâl barışırlardı.

Onuncu acayip tılsım, Altımermer’de bir sütun üzerinde hakîm Calinus beyaz mermerden iki suret yapmış. Biri bir pîr-i fânî, beli bükülmüş durur. Onun karşısında bir bunak kadın ki, deve dudaklı, asık suratlı bir ihtiyar kadın, iki kat olmuş durur. Bir er ile avret (karı ile koca) geçinemeseler, birinden biri o putları kucaklasa derhâl birbirinden boşanırlarmış.

İşbu mermerler zelzele ile yıkılıp yerde gömülüdürler.

On birinci tılsım, Sultan Bayezit hamamının altında dört köşe bin parça bir yüksek sütun vardı. Yüksekliği seksen zira’ idi. Taun (veba) girmemesi için tılsımlı idi. Bu sütun durduğu müddetçe şehre taun girmezdi. Vaktâ ki Bayezit Hân, hamam yapmak için o sütunu

devirdiler, o zaman Sultan Bayezit’in bir oğlu Davutpaşa bahçesinde taundan vefat etti. Mezarı kapının içinde bir sofa üzerindedir. Bundan sonra İslambol içini taun kapladı.

On ikinci tılsım, Eğrikapı yakınında Tekfur Sarayındaki ‘Mihalaki’ denilen hakîm tarafından yapılan siyah maden üzerine tunçtan yapılmış bir ifrit tasviri idi ki, yılda bir kere ateşler saçar. Onun ateşinden bir kıvılcım alanın ateşliği, sağ oldukça sönmezmiş.

On üçüncü tılsım, Zeyrek’te Yahya kilisesi bitişiğindeki mağara idi. Her sene kışın zemheri geceleri olunca nice koncoloz denilen cadılar çıkıp arabalara binip dolaşırlardı. Seher vakti olunca yine hepsi adı geçen mağara içinde kaybolurlardı.

On dördüncü tılsım, Ayasofya’nın güneyinde dört adet beyaz mermerler üzerine Azrâil, İsrâfil, Mikâil, Cebrâil’in tasvirleri idi. Bunlar dört tarafa (yani doğu, batı, kuzey, güney) dönük olarak konulmuşlardı. Yılda bir kere Cebrâil suretindeki kanat çırpıp bağırırsa, doğu tarafında bolluk olur derlerdi. İsrâfil suretindeki bağırırsa, batı taraftaki kıtlığa ve pahalılığa delalet derlerdi. Mikâil suretindeki bağırırsa, kuzey taraftan büyük bir kahraman çıkar, Azrâil suretindeki bağırırsa bütün âlemde taun çıkar diye itikat ederlerdi. Peygamberimiz zamanında olan büyük zelzele bunları baş aşağı etmiş. Yalnız hâlâ sütunları Çukurçeşme yakınında görünür. Dört tane mermer sütundur.

On beşinci tılsım, Atmeydanı’ndaki ‘Milyonbar’ denilen bir yüksek sütundur ki yüksekliği yüz elli zira’dır. Konstantin hükümdarlığı zamanındaki şehirlerin her birinden birer kıymetli taş getirtip, tepesine de bir mıknatıslı taş koyup, adı geçen taşları bir demir sütunun etrafına hendesece tanzim ettirmek suretiyle yaptırmış. Bu taşların sayısı üç yüz bin olduğuna göre, Konstantin’in idaresindeki şehirlerin adedi üç yüz bine ulaşıyor demektir.

Adı geçen demir mile dayanan mıknatıslı taşın sebebi, demiri çekme hassası olup, kıyamete kadar yıkılmaması içinmiş. Mimarı da sütunun dibinde gömülüdür ki, adı Odyarin’dir. Ayasofya’yı yapan mimarın oğludur.

On altıncı tılsım, yine Atmeydan’ında yekpare, dört köşe, kırmızı, bukalemun renkli bir taştır ki, Madyan oğlu Yanko zamanında büyük bir üstat tarafından yapılmıştır.

On yedinci tılsım, burma direktir. Bu direk üç başlı bir ejderha suretini gösterir. Başının birisini, bir yeniçeri yiğidi kılıç ile bir vuruşta kırmıştır. O tarihte kısmen tılsımı bozulup İslambol içine yılan, çiyan ve akrep gibi hayvanlar müstevli olmuştur. Yüksekliği on zira’dır. Diğer on zira’ı Sultan Ahmet Camii yapılırken yer altında kalmıştır derler.” (Danışman (1), 1969: 55-61; Gökyay (1), 1996: 23-26).