• Sonuç bulunamadı

1.5 “BÜYÜCÜ” KİMLERE DENİR?

2. Kura Falnameleri: Üzerinde rakam ya da harfler bulunan bir çeşit zarın atılması sureti ile bakılırlar Bazen de kura cetvel şeklinde düzenlenmiş harfler, rakamlar, şekiller

2.6. ESKİ TÜRK İNANIŞLARINDA FAL

Bütün dünya milletlerinde olduğu gibi Türkler’de de falın geçmişi yüzyıllar öncesine dayanmaktadır.

Falın Eski Türkçedeki karşılığı “ırk” tır. Dîvânü Lûgati’t-Türk’ün müellifi Kaşgarlı Mahmut bu kelimeyi şöyle açıklamaktadır: “Falcılık, kâhinlik ve bir kimsenin gönlündekini bilmek.” (Divanü Lûgat-it-Türk Tercümesi (I), 1998). Eserde “ırklamak” ise kâhinlik etmek anlamında kullanılmıştır.

Köktürk harfleri ile tahminen 930 yılında kaleme alınmış olan “Irk Bitig” adlı eser Uygur edebiyatı içinde Manici muhitte yazılmış önemli bir fal kitabıdır. Falların başlarında yer alan işaretlerden anlaşıldığına göre eser, Çinceden iktibas edilmiştir (Arat, 1991: 277). Eser, her biri bir fal olarak yorumlanan altmış beş paragraftan meydana gelmektedir. Her fal “şöyle biliniz iyidir” veya “şöyle biliniz kötüdür” şeklinde bir hüküm cümlesi ile biter ve bu cümlelerden önce “der” kelimesi yer alır. Eserdeki asıl fallar, bu “der” kelimesinden önce yer alan birkaç kısa cümleden meydana gelen küçük metindir. Bu küçük eserde Uygurların çeşitli âdetlerine, inançlarına rastlanılmaktadır (Büyük Türk Klasikleri (1), 1985: 80-81). Burada eserden bir örnek metin vermek istiyoruz:

“24. Eğer asker sevketmek adlı fal gelirse tabiri şöyledir: 25. Asker sevkedilirse, yer delinir;

insan konuşursa söz tükenir. 26. Yol kaybedilirse, ev bulunmaz; insan yanılırsa, iş bitmez.

27. Kendi kendine hakim ol, rica, niyazda bulunma.

28. Nehir geçmeyi düşündün, işin olmaz; bey olmaya çalıştın, fermanın geçmez. 29. Yaptığın iş düşmanca,

söylediğin söz kavgalık.

30. Şeytanlar, cinler etrafını çevirir, düşmanlar, fena insanlar seni aldatır. 31. Güneş askerin üzerine gömüldü,

ay saadetin üzerine battı. 32. Kendi kendine itimat et, gönlünü sağlam tut.

33. Vücudunu muhafaza edersen, birgün gergedan boynuzu gibi,

adın, sanın yükselir.” (Arat, 1991: 287)

Türklerin İslamiyet’i kabulünden önceki dinî inanışlarının temelini oluşturan Şamanizm, zamanla Türklerin yeni dinleri kabulünden sonra bile Türk kültür ve medeniyetinde etkisini devam ettirmiştir. Bunun en güzel örneği ise faldır. Fal, Şamanist toplumların en önemli öğelerinden birisidir. Şamanizm’in din adamı olan şamanların en önemli görevlerinden bir de fal bakarak gelecekten haber vermektir.

Şamanistler arasında falcılar, fal bakarken kullandıkları nesnelere göre çeşitli isimler alırlar. Fal bakarken hayvanın kürek kemiğini kullananlara “yağrıncı”, koyun tezeğini kullananlara “kumalakçı”, çeşitli şeylerle fal bakanlara ise “ırımçı” denir (İnan, 2000: 151- 152).

Şamanist Türklerde en yaygın fal kürek kemiği falıdır. Kürek kemiğinin üzerinde bulunan çizgilere göre gelecek tayin edilir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi kürek kemiği ile fala bakanlara “yağrıncı” denir. Bu fal Moğollar, Araplar ve Japonlar tarafından da bilinmektedir (İnan, 2000: 152). Yaygın olarak kullanılan diğer bir fal çeşidi ise aşık kemiği falıdır. Aşık kemiği bir davulun üzerine atılır ve kemiğin duruş şekline göre yorumlarda bulunulur (Korkmaz, 2003: 67). Günümüzde Türkçede ve Moğolcada bu kemiğin her yüzünü ve bunların anlamlarını belirtmek için zengin bir kelime dağarcığı vardır ve bu dilleri konuşan toplumlarda aşık kemiği ile kehanette bulunmak yaygın bir fal şeklidir (Roux, 2002: 91).

Kırgız-Kazaklar ve Özbekler arasında Kumalak falının önemli bir yeri vardır. Bu fal kırk bir tane koyun tezeği ile bakıldığı gibi tezeğin yerine taş, fasulye veya nohut da kullanılabilir (İnan, 2000: 157).

Kırgızların Manas Destanı’nda ataların ruhuna kurban sunarak kurban etine bakıp gelecek hakkında bilgi edinme karşımıza çıkmaktadır. Buna göre et kazanda kaynatılır ve çıkan köpüğün rengine bakarak kehanette bulunulur. Bu fal şekli Şamanizm izleri taşır ve günümüzde kullanılmamaktadır. Destandan hareketle eski Kırgızlarda var olduğunu söyleyebiliriz. Bu fal destanda şöyle geçmektedir:

“Ey Semetey, duradur Atının başını çeviredur

Dinlemeyip varıyorsun Alaca meçin var

Kuptan okuyup kılarsın Ak Boz kısrağı kesersin Atanın ruhuna

Kurban edersin

Asılıp konan kazan var Salıp konan tulga var Biriniz eti koyarsınız Biriniz odun alırsınız Biriniz ateşi yakarsınız Kazanı tez kaynatıp alırsın

Kazanın üstü köpüklenip kaynarsa Han ateken dirilmiş olur

Koyu koçgul kan çıkarsa

Han ateken tamamen ölmüş olur Sol böbreğine dayanıp

Sultanım eekem diye hıçkır Sağ böbreğine dayanıp

Oyronum eekem diye hıçkır” (Yıldız, 1995: 878).

Yine bu destanda Manas’ın babası Cakıp Han ateşe bakarak gelinlerinin geleceklerinden haber verir (İnan, 2000: 158).

Şamanlar arasında bilinen daha başka fal çeşitleri de vardır, ateşteki közlerin duruşu, odunların çıkardığı ıslık sesi ve ateşe atılan yağ ile gelecek hakkında bilgi edinme gibi (İnan, 2000: 158-159).

Yıldız falının şamanlar arasında da bilindiğinde dair Rubruck’un verdiği bilgi konu ile ilgili elimizdeki tek kaynaktır. Rubruck, şamanların başı olan şamanın astronomi hakkında bilgi sahibi olduğunu ve diğer şamanlara ayın ve güneşin tutulacağını önceden haber verdiğini söyler (Roux, 2002: 96).

Kutadgu Bilig’in müellifi Yusuf Has Hacib eserin beşinci bâbını yıldızlara ve burçlara ayırmıştır:

“V.

YEDİ YILDIZI VE ON İKİ BURCU SÖYLER

148 Tanrı adı ile söze başladım; o yaratan, yetiştiren ve göçüren rabbimdir. 149 Bütün âlemi dilediği gibi yarattı; dünya için güneş ve ayı aydınlattı.

150 Bak feleği yarattı durmadan döner; onunla birlikte hayat da durmadan devreder. 151 Mâvî göğü ve üzerinde yıldızları yarattı; karanlık geceyi ve aydınlık gündüzü var

etti.

152 Bu gökteki yıldızların bir kısmı süs, bir kısmı kılavuz, bir kısmı da öncüdür.

153 Bir kısmını halk için aydınlatmıştır; bir kısmı kılavuzdur, insan yolunu kaybederse, bunlarla bulur.

154 Bazıları daha yüksek, bazısı daha alçaktır; bazıları daha çok, bazısı daha az parlaktır.

155 Bunlardan en üstte Zuhal dolaşır; bir burçta iki yıl sekiz ay kalır. 156 Ondan sonra ikinci olarak Müşteri gelir; bir burçta on iki ay kalır.

157 Üçüncü olarak Merih gelir, gazapla dolaşır; nereye baksa yeşermiş olan kurur. 158 Dördüncüsü Güneş’tir, dünyayı aydınlatır; yaklaşanları, karşısına gelenleri ışığı

ile aydınlatır.

159 Beşincisi Zühre’dir, sevimli yüzünü gösterir; sana severek bakarsa müsterih ol. 160 Bundan sonra Utârit gelir; ona kim yaklaşırsa dilek ve arzularına kavuşur. 161 Bunlardan en altta bu Ay dolaşır; Güneş ile karşı karşıya gelirse dolunay hâline

gelir.

162 Bunlardan başka bir de on iki burç vardır; bunların bazıları iki evli, bazısı ise tek evlidir.

164 Bak Esed’in komşusu Sünbüle’dir; sonra Akreb ve Kavs’in arkadaşı Mîzan gelir.

165 Bundan sonra Cedi, Delv ve Hût gelir; bunlar doğunca, gök yüzü aydınlanır. 166 Bil ki, bunlardan üçü bahar yıldızı, üçü yaz, üçü son bahar ve üçü de kış

yıldızıdır.

167 Bunların üçü ateş, üçü su, üçü yel ve üçü topraktır; bunlardan dünya ve memleketler meydana gelir.

168 Bunlar birbirlerine düşmandır; Tanrı düşmana karşı düşman gönderdi ve savaşı kesti.

169 Uyuşmaz olan düşmanlar kendi aralarında barıştılar; görünmez olan düşmanlar öçlerini ortadan kaldırdılar.

170 Her şeyi yoluna koyan Tanrım bunları da yola getirdi; tanzim etti, düzeltti ve birbirleri ile barıştırdı.

171 Bundan sonra imdi insandan bahsettim; onun değeri bilgi, akıl ve anlayıştır.” (Kutadgu Bilig, 1994: 21 – 22) Eserin bu bâbında anlaşılacağı gibi, Türkler arasında yıldız ilmi her zaman önemli bir yere sahip olmuştur. Bu konu ile ilgili olarak “2.2. YILDIZ BİLİM VE ASTROLOJİ” bölümünde geniş bilgi verilmiştir. Burada tekrar değinmeyeceğiz.

Eserin 58. bâbında ise müneccimler ile münasebet şöyle anlatılır: “LV.

MÜNECCİMLER İLE MÜNASEBETİ SÖYLER 4376 Bunlardan sonra da müneccimler gelir; iyice dikkat edersen,

4377 Yıl, ay ve günlerin hesabını bunlar tutarlar; ey kudretli insan, bu hesap çok lüzumlu bir şeydir.

4378 Bunu öğrenmek istersen, hendese okumalısın; bundan sonra sana hesap kapısı açılır.

4379 Darb ve taksim oku, bütün kesirleri iyice öğren; bu kamil bir insan için mükemmel bir imtihandır; bunu yap.

4380 Sen ta’zif ve tasnifi iyice öğren; bunları öğrendikten sonra, adet cezrini ele al. 4381 Sona cemi, tefrik ve mesâhaya geç; yedi kat feleği, bir çöp parçası imiş gibi

avucunda tut.

4383 Gerek dünya işi, gerek ahiret işi olsun, inan ki, âlim bunları hesap ile birbirinden ayırarak zapt eder.

4384 Hesap bozulursa dünya ve ahiret işi de onunla birlikte bozulur, ey iyi insan. 4385 Herhangi bir işe başlamak istersen, önce zamanın bunun için iyi veya kötü olup

olmadığını sormak lazımdır.

4386 Gün ve ayların kutlusu olduğu gibi, kutsuzu da vardır; bunları sor ve kutlu olanını seç; ey temiz kalpli insan.

4387 Bilgili, görmüş geçirmiş ihtiyar çok güzel söylemiş; işini her vakit bilgiliye sor ve ona göre hareket et.

4388 İnsan işe bilgi ile başlarsa, onun her işinde muvaffak olacağını önceden kabul et.

4389 Her işte önceden bilgi edinmek faydalıdır; bilgi sonraya bırakılırsa, insan işinde muvaffak olamaz.

4390 Sözü onlara sor, fakat hemen inanıverme; her şeyi bilen Tanrı’dır ve ancak ona kuvvetle sarılmalıdır.

4391 Bunlara da iyi muamele et, anlaş; onlara çıkışma ve incitecek söz söyleyerek kalplerini kırma.” (Kutadgu Bilig, 1994: 316-317).

Daha önce müneccimbaşıların Osmanlı sarayındaki yerinden bahsetmiştik. Eserdeki şu beyite bakınca bu müneccimbaşılık kurumunun Türklerde çok eskiye dayandığını anlıyoruz.

“4385 Herhangi bir işe başlamak istersen, önce zamanın bunun için iyi veya kötü olup olmadığını sormak lazımdır.”

Her ne kadar çeşitli konularda müneccimlere danışmak eski bir Türk geleneği ise de, her zaman bunların söyledikleri doğru olarak kabul edilmemiştir. Yani Türkler falsız kalmamışlar ama fala da inanmamışlardır. Çünkü İslamî kaideye göre gaybı Allah’tan başka kimse bilemez. İnsanlar yardımı falcıdan değil Allah’tan istemelilerdir. Bakınız bu konuda Yusuf Has Hacib ne demiş:

“ 4390 Sözü onlara sor, fakat hemen inanıverme; her şeyi bilen Tanrı’dır ve ancak ona kuvvetle sarılmalıdır.”