• Sonuç bulunamadı

İsa Mesih’in izinde

Belgede AZİZ PAVLOS SAINT PAUL (sayfa 137-143)

"Mesih’i örnek aldığım gibi, siz de beni örnek alın."

(I.Kor.11:1)

H

avari Aziz Pavlos’un hayatını incelerken ve onun eşsiz ve harika çalışma gücüne tanık olurken şu soru ortaya çıkıyor; onu bu kadar yücelten sır ney-di? Şüphesiz, güçlü kişiliği, egosantrik olmayan özel hayatı, fakat en önemlisi İlahi lütuf ve tüm dikkatini Mesih İsa’nın etrafında odaklanmanın hayatının tek

amacı olmasıydı. Bu onun insanlara gerçek, içten ve faydalı yaklaşımının sırrıydı ve İsa Mesih’den kaynak-lanıyordu. Havari Aziz Pavlos, Şam yolunda karşısı-na çıkan İsa Mesih’in bizzat kendisine hitap etmesin-den sonra edindiği tecrübe ve kendisine açıklananlar yüzünden hissetikleri onu derinden sarsmıştı. Zaman geçtikçe, RAB İsa’ya beslediği sevgi ruhunun derin-liklerinde büyümeye başlıyordu. Musa’nın Yasası şöy-le diyordu: "Dostunu sev ve düşmanından nefret et."

(Mat.5:43). Fakat kendisi İsa’nın düşmanı olmasına ve

138

SOTİRİOS TRAMPAS PİSİDİYA METROPOLİTİ

O’nun öğrencilerine düşmanca davranmasına rağmen, RAB İsa ona sevgi ile yaklaştı, onu esenliğe kavuştur-du, onurlandırdı ve Havarisi olarak seçti. Bu iki dünya arasındaki değişik ve farklı yaklaşım artık onun tüm hayatına anlamlı bir yön veriyordu.

Rab, Dirilişinden sonra O’na inanlara ve O’nu se-venlere görünmüştü. Diriliş misyonerlik faaliyetlerinin

ölçütüydü. Pavlos yetersiz olduğunu kabul ediyordu.

Kendisini bir "canavar" gibi görüyordu! (I.Kor.15:5-8) Daha sonraki yıllarda Romada’ki Hristiyanlar’a: "Tan-rı ise bizi sevdiğini şununla kanıtlıyor: Biz daha gü-nahkârken, Mesih bizim için öldü" diye yazıyordu (Rom.5:8). Tüm bunlara rağmen, RAB İsa’ya beslediği

sevgi onun yetersizliğini yendi! O sevgi Pavlos’u esir etti. Artık kendisini İsa Mesih’in "kulu" hissediyordu.

Başka bir rütbe yerine ise kendisine bu ünvanı seçi-yordu ve Mektuplarına bundan böyle: "Pavlos, İsa Me-sih’in kulu" diye imzasını atıyordu (Rom.1:1). Bir kul olarak, Rab’binin beğendiği şeyleri uygulamaktan baş-ka hiç bir şey düşünmüyordu. Tüm insanlığa yardım etmek maksadıyla katlandığı tüm zahmetlerle ve zu-lümlerle, insanların övgüsünü almayı değil Rab’binin beğenisini kazanmayı arzuluyordu. Galatyalılar’a: "E-ğer hâlâ insanları hoşnut etmek isteseydim, Mesih’in kulu olmazdım" (1:10).

Her sorunu için dua aracılığıyla İsa’ya yöneliyordu ve Rab’binin cevabını olumlu veya olumsuz, olduğu

gi-bi kabul ediyordu. Korintliler’e: "Bana sivri uçlu gi-bir tahta gibi acı veren problemimden, Rab’bime beni a-zad etmesi için üç kez yalvardım. O da bana: "Benim

AZİZ PAVLOS - DÜNYA ULUSLARINA GÖNDERİLEN ELÇİ

lütfum ve desteğim, seni üzen sorunu yenmene yeterli."

cevabını verdi" diye yazıyordu. Bu cevaptan sonra, i-çinde Mesih’in gücünü hissettiği sürece hastalıklarıyla memnuniyetle övünebilirdi (II.Kor.12:8-9). Misyon ge-zilerinde, Rab’binin onun adımlarını götürdüğü yerlere devam ediyordu. Pavlos, Frigya ve Galatya’dan sonra ikinci Misyon gezisinde Efes’i ziyaret etmeyi düşünü-yordu. Fakat Rab onun yönünü değiştirdi ve bu sefer

oraya gitmesi nasip olmadı. Doğu Marmara (Bythy-nia) bölgesine gitmeyi tasarladığı zaman aynı durum-la karşıdurum-laştı. Rab onun yoluna engel çıkardı ve kendisi Troas’a doğru yol aldı. Orada Rab bir vizyonla buyru-ğunun Pavlos’un Makedonya’ya gitmek olduğunu bel-li etti ve kendisi bunun üzerine yeni bir diyara doğ-ru yöneldi (Elç.İşl.16:6-10). Her zaman dua aracılığıyla, Tanrı’nın isteklerini bilmek istiyordu ve faaliyetlerini ona göre ayarlıyordu. Bunu misyonerlik çalışmalarında prensip olarak tutmuştu ve bu konuda yol arkadaşla-rını da etkilemişti. Gördüğümüz gibi Kudüs’e gideceği zaman, Sezariye’de Kudüs’e gidip gitmemesi sorun ol-muştu. Yol arkadaşları o zaman ona: "Rab’bimizin iste-diği olsun" diye cevap vermişlerdi (Elç.İşl.21:14).

Pavlos: "Mesih’le birlikte çarmıha gerildim. Artık ben yaşamıyorum, Mesih bende yaşıyor. Şimdi beden-de sürdürdüğüm yaşamı, beni seven ve benim için ken-dini feda eden Tanrı Oğlu’na imanla sürdürüyorum."

(Gal.2:20) diyebilecek kadar kendini İsa Mesih ile öz-deşleşmiş hissediyordu. Bu yüzden hayatında başına geleceklerden hiç kaygılanmıyordu çünkü yalnız olma-dığını biliyordu. Onun "taptığı" Rab İsa Mesih devamlı

140

SOTİRİOS TRAMPAS PİSİDİYA METROPOLİTİ

yanıbaşında bulunuyordu. Şayet böyle olmasaydı, Ha-tunsaray’da taşlanmasından sonra, herkesin onu ölü sandığı sıralarda, taş yığının altından tekrar nasıl aya-ğa kalkabilirdi ki!

Sadece ayağa kalkmakla yetinmedi aynı zamanda, İncil’in vaazını diğer şehirlere de duyurmaya devam

etmek için kilometrelerce uzaklara gitti. Pavlos’un vü-cudu devamlı kırbaç darbeleri yüzünden yara bere i-çinde kalmıştı fakat kendisi buna seviniyordu çünkü Rab’bi İsa gibi kırbaçlanmıştı ve yediği çeşitli darbeler yüzünden bedeninde taşıdığı izlerle: "Rab İsa’nın izle-rini bedenimde taşıyorum" (Gal.6:17) diye övünüyordu.

Pavlos’un hayatında en önemli unsur, toplum ve İsa Mesih ile tek vücut olmasıydı. Sadece o zaman onun devamlı sarfettiği şu sözlerine anlam verebiliriz: "Ya-şarsak Rab için yaşarız; ölürsek Rab için ölürüz. Öyley-se, yaşasak da ölsek de Rab’be aitiz." (Romalılar 14,8).

Roma cezaevinde tutuklu bulunduğu ve yargılanacağı günü beklediği dönemde bile her ne şekilde olursa ol-sun, çıkarılacak mahkeme kararı onu hiç korkutmu-yordu. Ölüme mahküm olması bile onu tedirgin etmi-yordu. Aksine onu diliyordu ve Filipililer’e: "Dünyadan ayrılıp Mesih’le birlikte olmayı arzuluyorum; bu çok daha iyi." (Filip.1:23) diye yazıyordu. Her insanı saran ölüm korkusunu yendiği için Rab’bin kendisine buyur-duğu her yere yenilmez bir cesaretle gidebilirdi ve hiç tereddüt etmeden Neron’un saray avlusundaki insanla-ra din konusunda konuşabilirdi. Hapishaneyi bile vaaz alanına çevirmişti.

Havari Aziz Pavlos’un asıl amacı her konuda İsa

Me-AZİZ PAVLOS - DÜNYA ULUSLARINA GÖNDERİLEN ELÇİ

sih’i benimsemek ve O’nun izinde yürümekti. Havari Aziz Petrus’un yazdığını uyguluyordu: Mesih, izinden gidesiniz diye uğrunuza acı çekerek size örnek oldu. (I.

Pet.2:21). Bu yüzden cesaretle "Mesih’i örnek aldığım gibi, siz de beni örnek alın" (I.Kor.11:1) diye yazıyordu.

Bu derin duygularla ve mutlak kişisel inançla, Ha-vari Aziz Pavlos hayatının son aşamasına kadar geldi.

Derken, Roma hapishanesinde ikinci kez zincire vurul-muştu. Her şey, yaklaşmakta olan mahkeme günün-de, onun ölüme mahküm edileceğini gösteriyordu. Bu-na rağmen, Efes’te tayin ettiği sevgili öğrencisi ve yol arkadaşı Timoteos’a son mektubunu yazma cesaretini buldu. Artık ona son vasiyetini veriyordu. Onu yaklaş-makta olan korkunç olay hakkında hazırlamak ama-cıyla: "Çünkü kanım adak şarabı gibi dökülmek üzere.

Benim için ayrılma zamanı geldi. Yüce mücadeleyi sür-dürdüm, yarışı bitirdim, imanı korudum. Bundan böy-le doğruluk tacı benim için hazır duruyor. Adil yargıç olan Rab o gün bu tacı bana, yalnız bana değil, O’nun gelişini özlemle beklemiş olanların hepsine verecektir"

(II.Tim.4:6-8) diye cesaret veriyordu.

Onun bu sözleri ne kadar saf bir vicdan gösteriyor!

Ne muhteşem bir ruh! Ne derin bir hoşgörü! Onun ha-yatının son günlerini daha güzel sözlerle yazabilecek insan mevcut olabilecek mi acaba?

21

Belgede AZİZ PAVLOS SAINT PAUL (sayfa 137-143)