• Sonuç bulunamadı

Aziz Pavlos dünya uluslara gönderilen Elçi

Belgede AZİZ PAVLOS SAINT PAUL (sayfa 53-59)

"Dünyanın en ücra köşesinde bile yaşayan ulusların esenliğe kavuşmaları için onları aydınlatma görevini üstlendim".

S

uriye’nin Antakya şehrinden gelen Barnabas, Pav-los’u arayıp bulmak maksadıyla M.S. 42’nin baha-rında kalkıp Tarsus’a gitti. Hemen Yahudi mahallesine yöneldi. Orada Saul’un evinin günümüze kadar "Ha-vari Aziz Pavlos’un pınar gözü" diye bilinen bir pınara yakın olduğunu öğrendi. Orada kapsamlı bir tartışma-dan ve kişisel deneyimlerini birbirlerine iletmelerinden sonra Kutsal Ruh’un gözetiminde tüm insanlığı esen-liğe kavuşturacak tüm yüzyılların en muhteşem planı-nın yürümesine karar verildi.

Barnabas Pavlos’a Antakya’da İncil hakkında verdi-ği vaazın sadece Yahudiler’in arasında deverdi-ğil, fakat özel-likle putperestlerin etnik grupları arasında büyük yankı uyandırdığını anlattı. Bu kişiler, Yasa’nın gaddarlığını geride bırakıyor, putlara ibadet etmekten vazgeçiyor ve toplu halde vaftiz oluyorlardı. Mesih’ten bahseden

İn-54

SOTİRİOS TRAMPAS PİSİDİYA METROPOLİTİ

cil’in tüm dünyaya tanınmasını sağlamak maksadıyla, bu konuyu teolojik ve kilise temellerine dayalı tüm de-taylarıyla sistemli bir şekilde ele alacak en uygun kişi Pavlos takdire değer görüldü.

Barnabas aracılığıyla Tanrı’nın Pavlos’a bu çağrısı, onun Tarsus’ta herkesten uzakta kaldığı zamanlarda arzuladığı tek şeydi. RAB İsa Kudüs’te ona göründüğü zaman, "Seni uzak diyarlara yollayacağım" diye haber vermişti. (Elç.İşl.22:21) Fakat tüm bunların uygulan-ması için Kilise’nin sorumlu temsilcisi tarafından onay-lanması gerekiyordu.

Bu görev alanı keyfi olmaktan uzaktı ve orada alı-nan kararlar kişisel değildi.

Tanrı, mesajlarını kişisel güveninin ötesinde, Kendi insanları ve Kilise aracılığıyla iletmekteydi.

İsa yolunda kardeş olan bu iki insan, misyonerlik gezilerinde, Helenistik dönemin en büyük merkezi sa-yılan Antakya’yı (Hatay) odak noktası olarak kullan-maya karar verdiler. Bu yüzden Tarsus’tan küçük bir mavna ile o devirde ulaşıma elverişli olan Kindu ırma-ğının kıyısına çıktılar ve oradan bir ticaret gemisiyle Antakya’ya hizmet eden Silifke limanına çıktılar. Hiç vakit kaybetmeden ormanlık tepeleri aşarak hedefleri-ne doğru ilerlediler. Beş saate yakın yürüdükten son-ra kendilerini Asi (Oronthes) nehrinin çizdiği vadinin karşısına çıkaran bir tepeye vardılar. Önlerinde Roma ve İskenderiye’den sonra gelen Roma İmparatorluğu-nun üçüncü büyük şehri Antakya uzanıyordu. Bu şe-hir M.Ö 293 yılında, Büyük İskender’in generali Ni-kator 1.Selefkus tarafından babası Antiok’un onuruna

AZİZ PAVLOS - DÜNYA ULUSLARINA GÖNDERİLEN ELÇİ

kurulmuştu. Antakya (Antiocheia) adını taşıyan yir-mi üç şehir kurulduğu için, bu şehre "Büyük Antak-ya" adı verildi. Suriye’nin başkentiydi. Bu şehire birçok Yunanlı’nın (Atinalılar, Makedonyalılar, Giritlliler, Kıb-rıslılar) yerleşmesiyle entelektüel ve ticari gelişme gös-terdi ve Doğu Hellenizminin en önemli merkezlerinden biri oldu. Antakya kökenli Yuhanna Hrisostomos’un (Altın Ağızlı Yuhanna) öğretmeni ünlü filozof Libani-us’un ders verdiği Antakya’daki Felsefe Fakültesi pek meşhurdu.

Çok uluslu bu metropolde hükmeden dini unsur put-perestlikti. Frigya, Mısır, Fenike, Suriye, İran ve başka ülkelerin ilahlarına iğrenç ibadet törenleri düzenleyerek tapıyorlardı. Fenike tanrıçası Astarte’ye insanların bile kurban edilmeleri alışık hale gelmişti. İnsanları kur-ban etme, fuhuş ve insanların tutkuları dinsel tören-lerin dış örtüleri gibiydiler. Antakya İsa Mesih’in İnci-li’nin duyurulmasına ihtiyaç duyan bir şehirdi.

Buna ilavetten Antakya halkının çoğu Yahudiler’den oluşmaktaydı. Kendi Sinagogları sayesinde birçok kişi-yi kendi saflarına çekmekişi-yi başarmışlardı. Bunlar, Mu-sa’nın Yasası’na iman eden, sünnet olan ve böylece Ya-hudiler’in dinine kabul edilen eski putperestlerdi.

Fakat birçok kişi, Stefanos’un kovuşturulması esna-sında Kudüs’ü terkedip Antakya’ya yerleşince, İsa Me-sih’e iman etmiş ve Hristiyan olmuşlardı. Kudüs Kili-sesi onları desteklemek amacıyla, iyiliği ve azmi saye-sinde birçok Yahudi’yi ve putperesti Kilise’ye çekmeyi başaran en saygıdeğer simalardan biri olan Barnabas’ı yollamıştı. Kendisi de, devraldığı bu yüce vazifeyi tek

56

SOTİRİOS TRAMPAS PİSİDİYA METROPOLİTİ

başına yürütemeyeceğini anlayınca, önceden bahsetti-ğimiz gibi, becerilerini ve kişiliğini özellikle tanıdığı ve takdir ettiği Pavlos’u alıp getirmek için Tarsus’a koş-muştu.

O zaman da, İsa Mesih’in iki Havarisi Kutsal Ruh’un önderliğinde meşhur şehir Antakya’ya doğru yöneldi-ler. Barnabas ve Pavlos ileride atacakları adımlarla ilgili ortak bir karara varmak için Kilisenin büyükleriyle gö-rüşmek üzere yollarına devam ettiler. Barnabas Hava-rilerin geleneksel faaliyetlerini temsil ediyordu ve Pav-los bu Kutsal faaliyetlerin yeni bir kuvvetini oluşturu-yordu. Kudüs, Yahudiler’in Hristiyanlığa iman ettikleri merkez, Antakya ise dünya uluslarının Hristiyanlığa iman ettikleri merkez olmuştu.

Sonunda Pavlos için hayatının en güzel dönemi baş-lamış oldu. İki arkadaş, Antakya Kilisesinin büyükle-riyle birlikte, tüm bir sene uğraştıktan sonra, insanlığın selameti için benzersiz bir plan kurdular.

Toplumun değişik tabakalarından gelen insanlar i-manın hayat saçan tohumlarını kabul ediyorlardı. Öz-veri ile sevgiyi hiç tatmamış sıradan insanlar, işçiler, meslek sahipleri, köleler, İncil’i ve vaazları dinlemek a-macıyla koşuyorlardı. Tanıdık evlerde toplanarak, in-san kulu kılığına giren, Tanrı’nın mükemmel Oğlu-nun, fedakârlıklarla dolu hayatından, bizi esenliğe ka-vuşturan ölümünden, insan soyuna hayat ve ölümsüz-lük veren Dirilişinden bahseden Pavlos’u dinliyorlardı.

Cemaat, cumartesi geceleri, pazara doğru şafak söker-ken, kan akıtmadan Kutsal Komünyon ile şükranlarını sunmak, İsa Mesih ile olduğu gibi kendi aralarında da

AZİZ PAVLOS - DÜNYA ULUSLARINA GÖNDERİLEN ELÇİ

birleşmek amacıyla toplanıyordu. Bu Kutsal Gizemler paylaşımı, tüm bir hafta boyunca, Kilise’yi manen bes-liyordu ve imanlıları manevi bir ailenin içinde toplu-yordu. Bu insanların vaftiz olmadan önce ne oldukları hiçbir önem taşımıyordu; Yahudi, putperest, köle veya özgür vatandaş. Pavlos, o dönemde, "İsa Mesih’in saye-sinde, hepiniz birsiniz" diye vaaz veriyordu (Gal.3:28).

Böylece her ırktan ve her yönden gelen insanlara kucak açan Antakya’nın ilk Ekümenik Kilise’si kurulmuş ol-du. İman ettikleri O, RAB için İsa adından çok Mesih (Hristos - Christ) adını kullandıkları için, Antakya’nın geniş toplum kitleleri arasında Hristiyan (Christian) o-larak tanınmaya başladılar. Müminler, ilk defa orada, Hristiyan diye adlandırıldılar ve tüm dünyada o gün-den beri günümüze kadar bu terim ile tanınıyorlar (Elç.

İşl.11:26).

O yıl içinde, o iki Havari’nin hizmetleriyle, Rab’be inananların sayısı pek fazlaydı. Göründüğü gibi inanç-larını sadece sözlerle belli etmekle kalmadılar, fakat ay-nı zamanda hayır işleri de yaptılar. Bu yüzden, çok geçmeden açlığa ve yoksulluğa karşı (M.S.44 yılında, İmparator Claudius dönemi) Antakya’daki Hristiyanla-rın her biri, elinden geleni yaptı ve etraftan topladıkla-rını, yardım olarak Barnabas ve Pavlos’un aracılığıyla Kudüs’teki Hristiyanlara da yolladılar (Elç.İşl 11:29-30).

Kudüs’teki ve Antakya’daki Kiliseler kardeş Kilise ilan edildiler. Tabiatıyla kendi aralarında maddi ve manevi alanda ilişkiler kurmuşlardı. İnanç bağı, sevgi bağına dönüştü çünkü Pavlos’un öğretilerine göre sevgiye güç veren insanın inancıydı.

7

Belgede AZİZ PAVLOS SAINT PAUL (sayfa 53-59)