• Sonuç bulunamadı

İki tutukluluk arasındaki dönem

Belgede AZİZ PAVLOS SAINT PAUL (sayfa 131-137)

"Çünkü benim için, yaşamak Mesih’tir, ölmek kazançtır."

(Filip.1:21)

H

avari Aziz Pavlos’un Romalılara yönelik Mektubun-dan (1:10-15) İncil’in vaazını Roma’da duyurmaya büyük arzu duyduğunu biliyoruz. Artık Roma’daydı ama tutukluydu. Düştüğü o zor duruma rağmen, e-linden geldiği kadarıyla İsa’nın öğretilerini duyurmaya çalışıyordu. Gelişinden üç gün sonra Yahudiler’in ileri gelenleriyle işe başladı. Kendisini görmeleri için onları davet etti ve hapse düşmesinin sebeplerini açıkladı (Elç.

İşl.28:17-29). Beraberlerinde başkalarını da alarak onu tekrar ziyaret ettiler ve Pavlos Peygamberlerin açıkla-dıkları gibi Mesih İsa hakkında konuşmaya başladı.

Pavlos, Roma’da tutuklu olduğu iki sene boyunca, yaşadığı evi misyonerlik merkezine çevirmişti. Birçok kişi onu coşkuyla dinlemeye gidiyordu. Elçilerin İşleri burada sona eriyor. Pavlos’un daha sonra yaşadıkları hakkında bize hiç bir bilgi vermemektedir. Fakat onun

132

SOTİRİOS TRAMPAS PİSİDİYA METROPOLİTİ

ilk tutuklamasında yazdığı beş Mektubundan ve ileride Titus ve Timoteus’a yazdığı üç Mektubundan (61-63) zulümlere maruz kaldığı yıllara kadar süren hayatının sonraki dönemi hakkında önemli bilgiler ediniyoruz.

Böylece Roma’daki Hristiyan sayısının gittikçe arttığı-nı öğrenmiş bulunuyoruz ve Pavlos Hristiyanların çoğal-malarında, yaşadığı olayların ve hapse düşmesinin de etkisi olduğunu belirtiyor. Bu konuyla ilgili Filipililer’e:

"Kardeşler, şunu bilmenizi isterim: Başıma gelenler daha çok Müjde’nin yayılmasına yaramıştır. Sonuç olarak bü-tün saray muhafızları dahil, herkes Mesih uğruna zin-cire vurulduğumu öğrendi. Kardeşlerin çoğu da zinzin-cire vuruluşumdan ötürü Rab’be güvenerek Tanrı’nın sözü-nü korkusuzca söylemekte daha da cesur davranıyorlar"

(Filip.1:12-14) diye yazıyordu. Pavlos’u araştıran çağdaş tarihçiler, Hristiyanlığın, muhtemelen Doğu’ya hizmet-lerini sunmuş tüccarlar veya idari personel tarafından Saray Avlusu’na erken yayıldığını belirtiyorlar. Senatör Titus Flavius, Klement ve eşi Domitilla gibi bazı makam görevlilerinin yanı sıra Roma’nın sıradan birçok vatan-daşı Hristiyanlığı kabul etti. Romalı tarihçi Takitus (1.

Ve 2. Yüzyıl) M.S 64 yılında gerisinde büyük kalabalıkla Hristiyan Kilisesi’nin güçlü bir toplum "multitudo ingens"

oluştuğunu ve iman edenlerin sayısının gittikçe artığını yazıyordu. Havari Aziz Pavlos, ilk hapis cezasını tamam-lamak üzereyken, Filipililer’e yazdığı Mektubunda şun-ları ifade ediyordu: "Bütün kutsallar, özellikle Sezar’ın ev halkından olanlar size selam ederler." (Filip.4:22)

Pavlos’un davası iki yıl gecikti. Bu, birçok ciddi va-kayı çözmek zorunda kalan Roma adalatinde sık sık

AZİZ PAVLOS - DÜNYA ULUSLARINA GÖNDERİLEN ELÇİ

rastlanan bir olaydı. Anlaşıldığı gibi Pavlos’un dava-sını Neron’un tayin ettiği iki dava hâkiminden biri o-lan Fenius Rufus M.S 63 yılının yazında ele aldı. Bu adam saygılı ve tarafsız karar veriyordu. Bu yüzden Pavlos’un elindeki verilere göre beraatına karar verdi.

Bundan böyle Pavlos istediği yere serbestçe gidebilirdi ve arzu ettiği takdirde faaliyetlerine devam edebilirdi.

Dört yıllık hapis cezasından ve tüm acılardan sonra Pavlos’un elleri artık zincirlerden kurtuluyordu ve ken-disi başka faaliyet alanları için eline yeni bir fırsatın geçtiğini hissediyordu. Roma istikametine, zincirlenmiş bir halde Girit adasının açıklarından geçerken, o Büyük Ada’nın insanları için hiç birşey yapamazdı. Bu yüzden artık serbest olduğuna göre, Titus’u yanına aldı ve Gi-rit’e giden bir gemiye bindiler. Elçilerin İşleri’nde Kutsal Ruh’un insanlara nimetini gösterdiği gün, Hamsin (Pen-tikost) Bayramında Havari Aziz Petrus’un konuşmasını dinleyen üç bin imanlı arasında Giritliler’in de mevcut olduğunu okuyoruz. Bu kişiler memleketleri Girit’e dön-düklerinde, elbette Havariler’in Kudüs’te müjdeledikleri yeni din hakkında konuşmuşlardı. Tabii ki bu bilgiler misyonerlik çalışmalarının sistemli bir şekilde yürütül-meleri için gereken zemini hazırlamaya yeterli değildi.

Böylece Titus, Pavlos’un önderliğinde bu sistemli ça-lışmalara başladı. Pavlos, Girit’ten tekrar Korint’e dön-dü ve orada misyonerlik çalışmalarının devamı için E-rastus’u bıraktıktan sonra Efes’e devam etti ve orada Timoteos’u vekil kıldı. Nihayet, Makedonya’ya geçmek

amacıyla Troas’a vardı.

M.S 66’nın sonbaharında, Pavlos yol arkadaşlarıyla

134

SOTİRİOS TRAMPAS PİSİDİYA METROPOLİTİ

birlikte kışı geçirmeyi tasarladığı Niğbolu’ya (Nikopol) ulaştı, bu yüzden oradan Titus’a kendisini gelip görme-sini yazdı (Titus 3:12). Anlaşıldığı gibi Titus o kışı Pav-los ile birlikte geçirme mutluluğunu yaşadı. M.S 67’nin ilkbaharında Pavlos, Titus’u İlirya’ya (Dalmaçya) gön-derdikten sonra (II.Tim.4:10) tekrar Roma’ya döndü.

Roma Başpiskopos’u Klement, İspanya’yı da ima ede-rek, Havari Aziz Pavlos’un "Batı’nın en ücra köşesine kadar" ulaştığını belirtmiş bulundu. Eski bir rivayete göre Roma polisi, günümüzde "San Paolo alla Regola"

diye bilinen küçük kilise’nin bulunduğu yerde, Pavlos’u tutuklamıştı. O yörede Pavlos’un kaldığı ve vaaz verdi-ği evi bulunuyordu. Onu ziyaret edenlerin arasına as-kerler de katılıyordu ve onu dinliyordu. Bu yüzden onu İmparator’a karşı saygı duymamaları için rütbeli asker-leri telkin etmekle suçladılar. Pavlos, ikinci tutuklama-sında ilkinden daha kötü bir durumda bulunuyordu.

Bir cani gibi zincirlenmişti ve dost ile yakınlarının ziya-retine izin verilmiyordu. Emperyal mahkemesi önüne ilk davasında kendisini savunması için imkan verildi ve kararın alınması başka bir çalışma gününe ertelendi.

Kendisi bu konuyla ilgili Timoteus’a: "Tanrı beni as-lanın ağzından kurtardı." diye yazıyordu (II.Tim.4:17).

M.S 67’nin sonbaharında, davanın tekrar ele alınma zamanı yaklaşıyordu. Fakat mahkeme kararının önce-den tasarlandığını ve kendisi için artık göksel Krallığa"

giden yolun açık olduğunu çok iyi biliyordu. Bunun için Timoteos’a: "Benim, Tanrı’nın şerefine kanımı toprağa şarap gibi dökme saatim yaklaşıyor, benim bu dünya-dan göçme zamanım geldi." diye yazıyordu (II.Tim.4:6).

AZİZ PAVLOS - DÜNYA ULUSLARINA GÖNDERİLEN ELÇİ

Mahkeme kararıyla ölüme mahküm edildi. Bir Roma vatandaşı olarak, aslında Emperyal dine karşı geldiği için başının kılıçla uçurularak infaz edilmesi gerekiyor-du. Pavlos, idam mangasının gözetiminde, elleri bağlı olduğu halde, Roma dışından yaklaşık 5 kilometre u-zaklıkta bulunan ve günümüzde "Tre Fontane" Manas-tırı’nın bulunduğu alana götürüldü. Eski bir rivayete göre, Pavlos elleri bağlı olduğu halde, Doğu’ya dönerek Tanrı’ya son duasını yüksek sesle eden bir vaziyette tas-vir ediliyor. Böylece, İsa Mesih’in öğretilerini, dünyanın o çağlarda bilinen her yerine yaymak süretiyle Hristi-yanlığı evrensel bir din haline getiren Havari’nin o ye-gâne sesi o alanın içinde, ebediyete kadar susmuş oldu.

Hristiyan eller Pavlos’u, onun infaz yerinin üç kilo-metre uzağında ve günümüzde "San Paolo Fuori le mu-ra" bazilikasının, eskiden ise Romalı Lukini’nin çiftliği-nin bulunduğu yere gömdüler. Bedeçiftliği-nini ufak bir deh-lize gömdüler ve orada Hualerianus’un Hristiyanlar’a karşı zulümlere başladığı döneme yani üçüncü asra ka-dar kaldı. Bunun üzerine Hristiyanlar, putperestler Pav-los’un naaşını yerlerde sürüklemesinler diye, zamanın-da yetiştiler ve iki büyük Havari, Petrus ve Pavlos’un kutsal naaşlarını alarak Aziz Sebastian’ın yeraltı mezar-lığına gömdüler. Kilise bu değerli hazinenin korunma-sından dolayı büyük şükran duydu ve naaşlarının ta-şındığı gün olan 29 Haziran’ı bu iki Havari’nin anısına adadı ve zamanımıza kadar bu hep böyle devam etti.

Büyük Konstantin tarafından 4. yüzyılda, Havari Pet-rus ve Havari Pavlos’un asıl mezarlarının üstüne kilise-ler kuruldu. Papa Silvestro, kutsal naaşların bu kilisekilise-lere

136

SOTİRİOS TRAMPAS PİSİDİYA METROPOLİTİ

taşınmasına karar verdi. Daha sonra, Bizans İmparator-ları Arkadius ve Honorius, Büyük Konstantin’in yaptır-dığı küçük kilisenin yerine Aziz Pavlos’un muhteşem Bazilikasını inşa ettirdiler. İnşaatı M.S 395’te tamam-landı ve tüm Hristiyan yapılarının içinde en görkemli ve üstün kutsal yapısı olarak kabul edildi. Ne yazık ki, 1823 yılında yandı ve yerine aynı büyüklükte günümüz-de bulunan kilise inşa edildi. Kutsal Sunak’ın üstüngünümüz-de bulunan Havari Aziz Pavlos’un kutsal resminin altında-ki yazıt onun ruhundaaltında-ki büyüklüğün sırrını açıklamaya yeterli: "Benim için, yaşamak Mesih, ölmek kazançtır!"

Kilisemiz 29 Haziran gününü, o tarihte önde gelen Havariler, Petrus ve Pavlos’un din uğruna şehit düştük-leri için değil Roma’daki Hristiyanlar onların kutsal na-aşlarını putperestlerden kurtararak, Roma’nın Appia so-kağında bulunan Aziz Sebastian’ın yeraltı mezarlığına taşıdıkları için, o gün iki Havari’nin şükran ve anma günü olarak belirlemiştir. Eski söylentiye göre iki Hava-ri Neron’un döneminde aynı zulümlere maruz kaldılar, fakat şehit düştükleri tarih tam olarak bilinmemektedir.

Kilise bu iki Havari’nin anma gününü aynı tarihte kutlamaya ve onların her ikisini de İlk Büyük Havari olarak tanımaya karar vererek, Havari Petrus’un vaaz verdiği İsrail’den gelen Hristiyanlar ve Havari Pavlos’un vaaz verdiği diğer uluslardan gelen ve eskiden putpe-rest olan Hristiyanlar arasındaki ikiliği ortadan kaldır-mak istedi. Havari Aziz Petrus va Havari Aziz Pavlos ayrı yörelerde vaaz vermeye Kudüs’te bulundukları sı-ralarda karar vermişlerdi. Nihayet Kilise Başpiskopos Linos’un önderliğinde tek bir vucüt haline gelebildi.

20

Belgede AZİZ PAVLOS SAINT PAUL (sayfa 131-137)