• Sonuç bulunamadı

İpekten ve brandadan şehirler

Belgede Yeniçeriler Godfrey Goodwin (sayfa 71-75)

Osmanlıların çadırlan da merasim üniformalan kadar gör-kemliydi. Askerin savaş alanında, evinden daha büyük bir ihtişam içinde yaşadığı doğrudur. Bu çadırların hepsi, silahlar ve zırhlar gi-bi, sultanın malıydı ve savaş zamanı tahsis edilirdi. Tahta çıkan sul-tan kendine yeni bir ipek otağ ısmarlardı. Bu gelenek Orta Asya hanlarından ve Timur'un bir zamanlar inşa ettirdiği gerçek bir sa-ray görünümündeki otağlardan geliyordu. Bir otağın yapımı yıllar

alırdı. Galland, halkın görmesi için Sultanahmet Meydanı'na kuru-lan bir otağdan söz eder. IV. Mehmed için yapıkuru-lan bu otağ 16 direk-liydi ve satenle kaplıydı. İçi ve dışı Osmanlı geleneğine uygun ola-rak canlı ve parlak kırmızı ile yeşil tonlarında, stilize edilmiş bitki motifleriyle işlenmişti.

Sefere çıkıldığında kullanılan çadırlar genelde bu kadar göste-rişli olmazdı. Sultanın çadın Çin tarzında, kumaştan bir kale içine kurulur ve iki kademeli kapısının üstünde bir sayvan bulunurdu.

Sultanın aynca 15 basamakla çıkılan ve içinde bir hamamla kuma-lar bulunan 1,5 metrekarelik bir çadırı daha vardı. Divan ve savaş meclisi toplanùlan için büyük bir çadır daha kurulurdu. Otağ ihti-şam sembolüydü: Peygamberin çölde kubbeli bir çadırda oturduğu ve efsaneye göre sufî ermişlerin gökyüzünde çadırlan olduğu söy-lenirdi. Lady Mary Wortley Montagu önemli kişilerin çadırlarının XVm. yüzyıl saraylarına benzediğini yazar.26 Kemalpaşazade Mo-haç seferindeki komutanların kırmızı ve san, Sadrazam İbrahim Pa-şa'run mor çadırından bahseder. Tüm İslam dünyasında çadınn çok önemli bir yeri vardı, örneğin Hindistan'da Moğol imparatorunun çadın kırmızıydı.27 Önemli seferlere divanm bütün ileri gelenleri ka-tılır ve başkentte sadece vekâleten yardımalan bırakılırdı. Divan üyelerinin her birinin, mertebesiyle orantılı kişisel çadırlarından başka kâtipler ve evraklar için de çadırlar kurulurdu. Devlet işleri savaş alanında da aynen saraydaki düzene göre yürütüldüğünden, çıkılan sefere hükümet erkânı sultan ve ordusuyla birlikte katılırdı.

1670'lerde İstanbul'da bulunmuş olan Dr. Covel, sultarun farklı işler için tasarlanmış alti ayn çadınndan söz eder. Bunlardan birinin girişinde 2,4 metrekarelik bir sayvan bulunuyordu. Dörder sıralı yedi direk üzerine çatılmış olan çadınn iç mekânı 15 adıma 12 adımdı. Tavanı alçak ve düzdü. Kenarlan ancak hava soğuk oldu-ğunda takılırdı (Osmanlılar çok dayanıklı kimselerdi, dolayısıyla havanın gerçekten aşın soğuk olması gerekiyordu). Arzuhal çadın, Covel'in tarifine göre, ortasında tekbir direk bulunan, çapı 12 ya da 15 metre civarında yuvarlak bir çadırdı. Bu direğin tepesindeki çi-çek saksısının üstünde bir alün topuz bulunurdu. Sultarun yattığı çadır ise sadece 3,7 metrekare olup yanlan geleneksel kabile çadır-lan tarzında kafesliydi. Çadın her köşesinde kısa birer direk ve or-tada iki direk tutardı. Covel aynca olağandışı uzunlukta, içinde yaklaşık 35 adım boyunda bir divan bulunan üç direkli bir çadırdan

77

da söz etmektedir (Edirne'de bu çadırın güzel bir örneği vardı).

En mütevazı çadırlar büe süslemelerle bezeliydi. Marsigli bu süslemelerden hayranlıkla ve Osmanlıların göçebe geçmişlerinin değerli bir yadigân olarak söz eder. Bir zamanlar ortalara büyük yuvarlak çadırlar verilirdi, ama genellikle her üç yeniçeri koni şek-linde, kumaş ya da keçeden yapılmış alçak bir çadın paylaşırdı.

Kendilerine ayrıca bir yük hayvanı ve önden gidip çadın kuracak bir asker tahsis edilirdi. Emirerliği yapan bu askerler genellikle voy-nuklardı (Hıristiyan gönüllüler) ve kelle vergisinden muaf olma karşılığında seyislik, arabacılık gibi mütevazı görevler üstlenirlerdi.

Sultarun ve ileri gelenlerin çadır lan bir ordugâh toplanmadan diğe-ri kurulabilsin diye çift olurdu. Askere birer koyun postu (koyun eti bol miktarda tüketildiğinden fazlasıyla post vardı) ya da birer kilim verilirdi. Subayların çadırlarında ise halılar ve hatta alçak sedirler üstünde yastıklar bile vardı. Bunların dışındaki eşya yedek giysüe-rin ve halıların göçebe usulü sarıldığı denklerden ibaretti. Büyük ça-dırların içi perdelerle ayrılabiliyor ve kanatlan direklerle kaldınla-rak veranda vazifesi görüyordu.

Ordugâh sözcüğü Osmanlı stratejisinin temelini oluşturan mükemmel bir düzeni özetler. Tarihte pek çok yazar ana yollan, yan sokaklan, meydanlan olan bu ordugâhların biçimselliğinden hayranlıkla bahsetmiştir. Ordugâhların simetrisi, geometri kuralla-n yerikuralla-ne mülkiyet esaslarıkuralla-na göre düzekuralla-nlekuralla-nekuralla-n Osmakuralla-nb şehirlerikuralla-nikuralla-n tam zıddıydı. Yollar padişahın ve paşa çadırlarının bulunduğu merkezden başlayarak yayılır ve Roma kamplarının düzenini hatır-latır şekilde bölümlere aynlırdı. Her çadır komşusuyla aynı hizaya gelecek şekilde kurulurdu. Atların otlatıldıktan sonra akşam çök-meden bağlandığı direkler muntazam bir sıra oluştururdu. Her grubun ayn bir yıkanma ve aptes alma çadın vardı. Belirli aralıklar-la kazıaralıklar-lan ve üzerlerinde kırmızı kapakaralıklar-lan oaralıklar-lan hearalıklar-la çukuraralıklar-larının etrafı tahta perdeyle örtülmüştü. Pek çok yabana kendi ülkesinde görmeye alışık olduğu pis ve sefil kamplara tezat teşkil eden Os-manlı temizliğine dikkat çekmiştir.28 Kemikler köpeklere atılıyor ol-sa bile, diğer çöpler dikkatle toplanıp yok ediliyordu.

Bölük komutanlan da çadırlarını kendi birliklerinin ortasına kurardı. Her bölümde mutfakların, yiyecek satan dükkânların, ter-zi, zırh ve silah ustası gibi zanaatkarların bulunduğu bir meydan vardı. XVI. yüzyılda ordunun peşine takılan asalaklar boy

göster-mişti. Kanunî Süleyman gibi sert sultanlar buna mani olamasalar bile onlan kontrol altında tutabilmişlerdi. Esirler ve suçlular için boş çadırlar hazırlanır ve en az biri idam çadın olarak, kullanılırdı.

Marsigli Belgrad'd a, asilerin iplerle sürüklendikten sonra kesik başlarının nehre atıldığını izlemişti. Ordugâh karanlık çöktükten sonra uzun direklere asılı fenerlerin içinde yağa batmlmış çaputla-nn yakılmasıyla aydınlatilırdı. Akşam namazından önce çadırlan kurmak zorunda olan öncü hizmetkârların el çabukluğu, Avru-pa'ya uzanan eski sefer yollan üzerinde daha önceki mekânların kullanılmasından, gördükleri eğitimden ve deneyimlerinden kay-naklanıyordu. İlk önce merkez noktasını oluşturacak sultan çadın kurulur, buranın tefrişi gibi ayrıntılar daha sonraya bırakılırdı. As-kerin yürüyüşü düzenli değildi, çünkü en iyi yollar bile engebeliy-di; Roma lejyonlarının savaş düzeninde yürümesinden sonra mıcır-lı yollar yapılana kadar hiçbir ordu onlar gibi düzgün adım yürü-memiştir. Ancak yeniçeriler çok iyi gıda aldıklarından29 büyük bir süratle hareket edebiliyor ve gerekirse meşalelerin yardımıyla ge-celeri bile yol alıyorlardı. Bazı günler önden giden lağımcıların ve mühendislerin ağaçlan keserek, engebeleri ortadan kaldmp çukur-lan doldurarak ve bataklık araziye ağaç kütükleri yerleştirerek yo-lu hazırlamalan sonucu ordu, bazı günler 35 kilometre kadar yol kat edebiliyordu,30 Tatar muhafızların koruduğu levazım kervanı arkadan gelirdi. Bu kervanda binlerce devenin taşıdığı cephane, yi-yecek ve yem ile ordunun peşinden gelen satıcıların mallarından başka, Hazine, kayıtlar ve zafer kazanılırsa gerekecek olan merasim giysileri vardı.31

En iyi atlar, sultan ordusuyla savaşlara katılacak olursa, sadra-zamın komuta edeceği öncü kuvvetler için saklanırdı. Bu öncü kuv-vetler genellikle Tatarlardan oluşurdu.32 Tatar atlan nalsızdı. Her atm bir köle seyisi vardı ve bunlara nehirleri geçerken atın kuyru-ğuna tutunmaları öğretilirdi. Bu atlar inatçı ve hantaldı, ama yorul-mak nedir bilmezlerdi. Bulgaristan'da daha iri atlar yetiştirilmesine rağmen safkan yarış atlarının atalan olan Anadolu atlan çok daha asil ve süratliydi ve Boğdan'da33 yetiştirilen cins atlarla kıyaslana-bilirdi. Bu cins atlara, onlan saatlerce tımar eden, hatta yele ve kuy-ruklanndaki beyaz kıllan kınayla boyayacak kadar kendini bu işe adamış Arap seyisler bakardı. Sultanın atlan öylesine itibarlıydı ki ahırlan keçeyle kaplanmıştı.

79

Belgede Yeniçeriler Godfrey Goodwin (sayfa 71-75)