• Sonuç bulunamadı

Gençlik atılganlıktır

Belgede Yeniçeriler Godfrey Goodwin (sayfa 132-136)

Osmanlı tarihinde zaferle sonuçlanmış seferler arasında en il-ginç olanı 1526 yılındaki Mohaç'ür. Bununla ilgili bilgileri vakanü-vis ve şeyhülislam olan Kemalpaşazade'nin coşkulu anlatısına borçluyuz. Daha önce de gördüğümüz gibi kendisinin ilk arzusu orduya girmekti. Böylece II. Bayezid'le Yunanistan seferine katıl-mış, sonra da kendini ilme vermişti. Süratle yükselerek Edime ile Üsküp'te kadılık ve müderrislik yapmış, ardından ikinci başkent olan Edirne'ye başkadı olmuştu. I. Selim, gittiği seferlerde kendisi-ni vakanüvis olarak yarana almış, oğlu Süleyman da bu makamını değiştirmemişti.

Kanunî Sultan Süleyman'ın saltanatı altın bir dönemdi. Ke-malpaşazade, tuttuğu kayıtlarda bundan çocuksu bir coşkuyla bah-seder. Kanunî henüz çok gençti. Sadrazamı Damat İbrahim Paşa2

ise 26 yaşındaydı, ikisi de banş döneminden sıkılmışlar, sakin du-ramayan yeniçeriler gibi yeni fetihlerin özlemini çekiyorlardı. İbra-him Paşa'run gençliği ve heyecanı onu karşı konması güç bir kahra-man yapmıştı. Orduyu şevke getiren, onlara öncülük eden İbrahim Paşa'ydı ve Süleyman onun izinden giderdi. Sultan savaşa katıldı-ğında ordunun öncülerine, Balkanlar beylerbeyi olarak sadrazamın komuta etmesi ve sultarun merkezde bulunup tüm orduyu yönet-mesi, yerleşmiş bir usuldü. Bu gelenek her iki dostun da mizacına tam tamına uygun düşüyordu. Kemalpaşazade ön methiyesinde ikisine de hak ettikleri onurlandırmayı yapmıştı. Bunun için kullan-dığı cümleler gerçeği yeterince yansıtmaktadır. Anlathklan sona er-diğinde, Kanunî Sultan Süleyman'm İbrahim'i delikanlılık yılların-dan beri kendisine en canyılların-dan dost olarak seçmesinin, sultarun so-rumluluklarının tek kişi tarafından taşınamayacak boyutlara

ulaş-138

masının ve kul konumundaki İbrahim'in neredeyse ikinci impara-tor mertebesine yükselmesinin nedenleri ortaya çıkmaktadır.

Kemalpaşazade yeniçerilerden de aynı derecede övgüyle bah-seder. "Yiğidin yiğidi" lakabını hak ettikleri Mohaç, onların doruk noktasıydı. Ordunun en seçkin sınıfını oluşturuyorlardı. Ok atma-da, kılıç ve tüfek kullanmada kusursuzdular. Zırh giymedikleri için baskına birliklerden değillerdi. Savaşlara büyük bir güç ve disipli-ne sahip üstün nitelikli piyadeler olarak katılırlardı. Yeniçeriler ve kapıkulu süvarileri ordunun gözbebeği konumundaydı. Bu sadece şatafatlı görüntülerinden ve başlarındaki komutanların savaş dene-yimlerinden kaynaklanmıyordu. Rumeli topraklarında savaşmayı birtakım doğal nedenler yüzünden Asya'nın uzun sınır boylarına tercih ediyorlardı. Şöyle ki, Macaristan'a uzanan yol kendi doğum yerleri olan yörelerden geçiyordu. Buraların dilini bildikten başka, bazı yerlerde oralara özgü lehçeleri de konuşabiliyorlardı. Yeniçeri Ocağı'na, Anadolu yerine çoğunlukla Balkanlar'dan gelen devşir-melerin alınmasına devam ediliyor, Anadolu'dan gelenler yeterin-ce yetenekli görülmüyordu. Ancak istisnalar da vardı. Örneğin Mo-haç'ta büyük ün kazanmış kapıkulu süvari komutanlarından biri, Kayseri dolaylarından gelen Sinan'dı. Kendisi daha o zamandan büyük Osmanlı mimarı olarak tanınıyordu.

Sefere çıkılmadan önce sadrazam Kütahya, Diyarbakır, Halep, Şam ve Mısır'daki komutanlara kesin emirler gönderdi.3 Cidde, Aden ve Yemen sahili boyundaki kale kumandanlarına uyanık ol-malarını ve mevkilerini değiştirmemelerini bildirdi. Hac yolu sıkı koruma altına alınacak, Karadeniz ve Akdeniz'deki donanma sava-şa hazır olacaktı. Genç sultanın başkentten aynlması Suriye, Ana-dolu ve Mısır'da isyanların patlak vermesine davetiye çıkarmak olabilirdi. Hepsinden önemlisi Şiî yanlısı Türkmen boylarıydı. Bun-lara güvenilemezdi ve İbrahim bu konuda haklıydı. Trabzon ve ku-zeydoğu Anadolu'daki birlikler sonuna kadar savaşmaya hazır tu-tulacaktı. Amasya, Tokat, Niksar ve Karahisar' daki paşalar emirle-rindeki birlikleri baştan aşağı donatacak ve gerektiğinde hudut boy-larındaki komutanların süratle yardımına koşabilmek için Sivas dü-zünde toplayacaklardı. Bu kararın nedeni, ezelî düşman İran'dan gelebilecek bir saldınya olduğu kadar, Anadolu'da Kızılbaşlann ya-ratabileceği huzursuzluğa karşı da tedbir almaktı.

Öte yandan Karaman valisinin komutasındaki birlikler de

sa-vaş düzeni içinde Kayseri Ovası'nda konaklayarak Orta Anado-lu'yu ve güney kıyılarım kontrol altında tutacaktı. Toroslar'daki ba-şıboş aşiretler ile eski Ermeni kalesi Bakras civarındaki çapulcu gö-çebelerin de gözetim altında tutulmaları için emirler verildi. Kısaca-sı tüm Anadolu savaş düzenine sokuldu. Kaptanpaşa olan Güzelce Kasım Paşa İstanbul valiliğine getirildi. Önemli konular karar için seferde bulunan sultana iletilecek, ancak şehrin günlük yönetimi yardımcısıyla birlikte kendisi tarafından yürütülecekti. Adı bugün-kü tersanelerin bulunduğu yere verilen Kasım Paşa deneyimli bir askerdi. Vezir olarak atanmadan önce Halep, Mısır ve Anadolu'da valilik yapmıştı.

Hükümet, Fransa Kralı I. François'nın güvenilir bir müttefik olduğundan ve ortaklaşa düşmanlık beslenen kutsal Roma impara-toru ile İspanya kralını tehdit altında tutacağından yana iyimserdi.

Osmanlıların V. Charles'a saldırmasında onun da büyük çıkarları vardı. Osmanlı haber alma ağı Avrupalı güçlerinki kadar iyi çalışı-yordu. Ancak bütün bu önlemler alındıktan sonra davullara vur-mak mümkün olmuştu. Böylece tımar sahiplerine askerlerini silah altına alıp şehrin surlan dışında bulunan Davutpaşa'daki ordugâh-ta toplanmaları için çağnda bulunuldu. Ordu 12 000 yeniçeri, 50 000 süvari ve diğer birliklerle beraber 2 000 kadar da topçudan oluşu-yordu. Sadrazamın tam ortada kurulu pembe sefer otağı san ve kır-mızı renkli çadırlarla çevrelenmişti. İbrahim Paşa burada kendisine bağlılığım ve saygılarım sunmaya gelen komutanları kabul ediyor-du. Böylece hem zaman doldurulmuş oluyor hem de müneccimba-şının hareket için en uğurlu günü bildirmesi bekleniyordu. Sonun-da hareket günü 23 nisan olarak kararlaştırıldı.

İbrahim Paşa süvarinin başında sultandan bir hafta önce hare-ket etti. Askerî birliklerin çoğu 23 nisanı takip eden pazartesi günü yola çıktılar. Önde, boruların ve zillerin ürkütücü tiz sesleriyle da-vul ve köslerin azametli gümbürtüsü içinde mehter takımları gidi-yordu. Onları büyük bir ihtişamla atlanna binmiş vezirler, beyler ve diğer komutanlar izlemekteydi. Bunların tümü de aslında kul ko-numundaydı, oysa kendilerinde hiç de böyle bir görüntü yoktu.

Kanunî Sultan Süleyman gül kurusu renkli üniformalar giymiş ka-pıkulu alayının ortasında yer almıştı. Arkalarında yük atlan, katır-lar, develer ve artçı süvari birliklerinden yükselen büyük toz bulut-lan savruluyordu. Sultan, tepelerinde altm kaplı alemler bulunan

240

sancaklar, paşaların at kuyruğu tuğlan, birliklerin hem yürüyüşte hem savaş alanında tanınabilmesi için kargıların uçlarında taşıdık-ları beyaz, kırmızı, san ve mor renkli flamalar, panldayan mızrak-lar ve halkın çılgınca bağınşlan arasında uğurmızrak-larayordu.

Süleyman başkentinden böylece ayrılıp ilk geceyi Halkapı-nar'da, konaklaması için özenle hazırlanmış bir mekânda geçirdi.

Büyük ordu yavaş ilerler. Edime düzlüğüne varıldığında toz içinde kalmış asker ve hayvanlar için birkaç gün dinlenme molası verildi.

Sonra da Kanunî Sultan Süleyman Filibe üzerinden Balkanların başkenti ve askeri karargâhı olan Sofya'ya ulaşarak burada bir haf-ta kaldı. Sulhaf-tanın ordu haf-taralından çok sevilen sadrazamdan ayn ka-lıp kuşku duymaması için onu bir an önce karşılamakta sabırsızla-nan ibrahim Paşa, otağı hümayunu kurmuştu bile. Kabusmme adlı kitapta bir vezirin hiçbir zaman hükümdarından uzun süre ayn kalmaması, aksi halde başının belaya girebileceği yazılıydı. Sofya, mahallî birliklerin ve Anadolu'dan gelen destek kuvvetlerinin top-lanma noktasıydı. Anadolu askeri Marmara Denizi'ni teknelerle, yanlarındaki binlerce at, katır ve mandayla birlikte aşarak Gelibo-lu'ya oradan da Sofya'ya ulaşmıştı.4 Bu büyük ordunun bütün bir-likleri emredilen saatte toplanarak sultan tarafından teftiş gördü. Ef-lak'tan gelenler sultana hediyeler getirmişti. Belirlenen saatte tekrar hareket edildi. Yol toza gömülüydü. Kemalpaşazade anlattıkların-da tozanlattıkların-dan sürekli olarak bahseder. Hava çok sıcaktı. Hafif bir yağ-mur serpiştirip de askeri canlandırana kadar alçak bulutlar bunalti-a bir ortbunalti-am ybunalti-arbunalti-atıyor, Kbunalti-anunî Sultbunalti-an Süleymbunalti-an ise küçük bir kub-beyi andıran şemsiyesi altında yol alıyordu.

Casusları tarafından uyanlan Macarlar, Polonya ile Bohem-ya'dan yardım istemişti. Böylece 100 000 atk toplanmış ve ordu Sa-va ile DraSa-va nehirlerinin öte yakasında mevzilenmişti. Bunu önce-den haber alan İbrahim Paşa dikkatle seçtiği, gül rengi flamalan rüzgârda uçuşan 10 000 yeniçerinin ve mandaların çektiği 150 to-pun başında harekete geçti. Süleyman, Niş'e doğru yol alıyordu.

Burada Belgrad Valisi Bali Bey'le buluşacaktı. Bali Bey, deneyimli bir akmaydı ve akınalanyla birlikte gelmişti.

ibrahim, Sava üzerindeki Sirmium Adası'nı işgale hazırlanı-yordu. Emrindeki öncüler tekneleri zincirle birbirine bağlayıp sula-rın akıntısına karşı koyacak ve üzerinden geçecek ağır yüklü deve-lerle erzak arabalarını taşıyacak güçte bir yüzer köprü kurdular. Bu

iş süratle tamamlandı ve Kanunî Sultan Süleyman gelmeden bir gün önce İbrahim Paşa nehri geçti. Bir kez daha meşalelerle ışıldayan pı-nl pırıl bir ordugâh kurulmuştu. Korku saçan yeniçerilerin çadırlan otağı hümayunu ayın etrafındaki hale gibi kuşatmıştı. Silahlan ku-şanma zamanı gelmişti artık. İbrahim Paşa zırh gömleğini giyerken Kanunî Sultan Süleyman miğferlerin ve kalkanların dağıtımına ne-zaret ediyordu. Görüntü, saldın bekleyen bir savaş kampını andın-yordu. Çadırlar birbirine o kadar yakındı ki aralarındaki gergi halat-larından sanki bir duvar örülmüştü. Askerler silahlanyla yatıyorlar, yeniçeriler de kılıçlan, oklan ve arkebüzleriyle5 uyuyorlardı. Burası artık savaş bölgesiydi ve askerlerin her biri gazi sayılırdı.

Ordu, her biri tımar edilmiş gösterişli Arap atlan, bayraklan ve rüzgârın salladığı laleleri andıran kramzı-beyaz başlıklanyla sa-vaş düzenine sokulup yeniden teftiş edildi. Sonra da sultan, Salan-kamen'e doğru yola çıktı. Buradaki kaleyi terk edilmiş ve harap bir halde buldu. Ardından 1521'de fethettiği Belgrad'a hareket etti.

Belgrad garnizonunda 3 000 yeniçeri ve 200 top bulunuyordu. Bali Bey ve ona bağlı akmalar Petrovaradin yakınlarında düşmanla ça-tışmaya girmiş ve esirlerin, savaş heyecanı içinde kelleleri uçurul-mamış olanlarını zindre vurarak ordugâha göndermişti. Bosna va-lisinden Belgrad'a gelen bir haber bağımsız bir birliğin Iriğ Kalesi'ni ele geçirdiğini bildiriyordu.

Belgede Yeniçeriler Godfrey Goodwin (sayfa 132-136)