• Sonuç bulunamadı

Demirkapı'daki Adakale

Belgede Yeniçeriler Godfrey Goodwin (sayfa 93-96)

Tuna Nehri üzerindeki en güçlü kale Habsburglar tarafından 1689-1690 yıllarında Demirkapiya yakın bir adanın üzerine inşa edilmişti. Adakale, nehrin yukan bölgesinin anahtanydı. 1690 yılın-da sahildeki diğer kalelerle birlikte Osmanlıların eline geçti. Osman-lılar Adakale'de, burasını sahildeki savunma hattıyla birbirine bağ-layan tünel hariç, pek bir değişiklik yapmadılar. İmparatorluk ordu-lan koruganordu-lann bile ağaçtan yapıldığı bu ormanlık araziye büyük miktarlarda taş taşımıştı. Adakale, Osmanlılar için hem bir ileri ka-rakol hem de Tuna donanmasına destek verecek önemli bir müstah-kem mevkiydi. Habsburg topraklarının huzurunu bozacak baskın-lar için bir üs obaskın-larak kullanılabilirdi. Bugün ikinci bir barajın sulan altında olan bu kale tarihî açıdan, XVIII. yüzyıl başlarında tutulan envanterinin günümüze kadar korunmuş olması nedeniyle büyük önem taşımaktadır. Ayrıntılara gösterilen özen, Osmanlı gücünün sonbaharında bile her şeyi ne kadar dikkatle planladığının ve kale-lerini, teorik olarak dahi ne kadar iyi donatmış olduğunun karuüdır.

Bu listede demir takviyeli 51 adet kapı, demir kirişler, palanga-lar ve zincirler, kale kapısındaki 7 adet sivri uçlu büyük demir kaba-ra, menteşeler, yaylar, musluklar, vidalar, ızgaralar ve merdivenler gibi demirbaşların hepsi sıralanmış; 32 kazan, 14 tencere, 51 su tulu-mu, 3 demir dolap, bıçaklar, güğümler, deri masa örtüleri ve 100 adet çuvaldıza kadar bütün mutfak eşyasının hesabı verilmiştir. Ka-lede aynca 106 döşek bulunduğu kaydedilmiş, cephane envanterin-de ise 94 aenvanterin-dedi bronz, 6 aenvanterin-dedi envanterin-demir döküm olmak üzere çeşitli top-lar, 142 adet tokmak, kepçe, ölçek, barutluk ve çadır dikim iğnesi yer almıştır. Top arabaları yedek parçalanyla listelenmiş, aynca bir

kıs-mı süngülü 3 311 adet düşman tüfeği, kılıçlar, hançerler, kargılar, mızrak başlıkları, 3173 bomba, 26 018 el bombası, 17 813 top güllesi, kutularla fişek ve misket, barut, destelerle kartuş kâğıdı bulunduğu belirtilmiştir. Mermi yapmak için kurşun kalıplar olması tüfeklerin çaplarının standardize edildiğine işaret etmektedir. Listenin sonun-da barometreler, saatler, açıölçerler, keserler, keskiler, çekiçler, örsler, lağımcılar için 6 531 kürek, bahçıvanlık ve balıkçılık aletleri, cerrah aletleri ve donanmaya ait stoklara ilaveten 17 çadır, çadır bezleri, her türlü halat ve 5 850 adet kenevir torba ve çuval da yer almıştır.

Kale, kıyıya tünelden başka bir yüzer köprüyle de bağlıydı ve sel basmasma karşı pompalar vardı. Bu vahanın bahçelerinde kiraz, erik, şeftali, elma, armut, fındık, ceviz, 19 ayn tür üzümden başka mısır, arpa ve buğday gibi tahılların yanı sıra çeşitli sebzeler yetişir-di. Nehirden bol miktarda mersinbalığı çıkıyordu. Burası başka yer-lere kıyasla kışlan ve savaş zamanı hariç konforlu bir görev yeriydi.

Döşek sayısı garnizonun yaklaşık 100 kişiden ibaret olduğuna işa-ret etmekteydi. Dağlar gibi diğer malzemenin, ordunun gelişi için stoklarımış olması muhtemeldi. Binlerce kürek herhalde bir lağıma birliğinin gelişini bekliyordu.

Yeniçeriler aynca eyalet başkentlerinde valiye destek vermek üzere görevlendirilirdi. 1669 yılında 400 yeniçeriden oluşan bir or-ta, mahallî yeniçerilerin ve sipahilerin katıldığı bir ayaklanmayı bastırmak üzere İstanbul'dan Şam'a yollanmıştı. Mahallî birliklerin disiplinsizliği, kötü atıalar olması ve askerlikten çok ticaretle ilgi-lenmeleri nedeniyle bu görevi zorlanmadan yerine getirdiler. Fakat düzeni korumak üzere şehirde yerleşenler zaman içinde yozlaşıp sonunda bu görevden atıldılar.

Sınır görevi kolay değildi. XVI. yüzyıl sonunda yazılmış bazı mektuplar60 Osmanlı gücünün zayıflamaya başladığı bu dönemde Macaristan sınırındaki sorunlara ışık tutmaktadır. Yöredeki Os-manlı valisi sürekli olarak 1568 arılaşmasına uyulmadığından ve ça-tışmaların, baskınların ve adam kaçırmaların gündelik olaylar hali-ne geldiğinden yalanmıştır. İmparator II. Maximilian, Estergon va-lisine ve Beylerbeyi Ferhad Paşa'ya her yıl para, fincan ve çanaklar-dan oluşan bir haraç ödemek zorundaydı. Ferhad Paşa'ya aynca tü-fekler ve saatler de yollanıyordu. Yeniçeri ağasına arasında saatle-rin de bulunduğu daha mütevazı hediyeler gönderiliyor ve sultan ve vezirleri için önemli miktarda para sağlanıp saklanıyordu.

Maca-99

ristan halkının yansı savaşlarda ya ölmüş ya da esir düşmüş oldu-ğundan ülke perişanlık içindeydi ve Budin paşasının görevi zordu.

Osmanlı birlikleri fethedilen bu topraklarda sadece belirli noktalar-da üslenmiş olduğunnoktalar-dan asayişi sağlamak imkânsızdı. Tımar sa-hipleri hasat yaparken ve hatta köy papazını ziyarete giderken sal-dırıya uğrayıp kaçınlıyordu. Kiralarını toplayamıyorlardı ve vali-nin habercileri merkezden uzaktaki kalelere ulaşıp birlikleri yardı-ma çağıramıyordu. 1590'dan sonra Budin valilerinin sık sık değişti-rilmesi ve hatta sırayla nöbetleşe göreve getirilmeleri bu soruna yar-dıma olamadı. Ertesi yıl şikâyetler çığ gibi arttı; iki taraf da askerle-rini kesinlikle kontrol edemiyordu. Avusturya Arşidükü Ernsfin, esir generalleri soğuk mahzenlerde aç, susuz hapsettiği ve eve dön-mekte olan esirleri fidye almak ya da rehin olarak elinde bulundur-mak için yeniden tutsak aldığı söyleniyordu. Hatta Ferhad Paşa'ya, talihsiz bir subayının çenesinden sökülen bir avuç diş bile yollan-mıştı. Macarlar kanuna aykın düellolara rağbet etmekte hatta mek-tuba göre silahlı yanşmalar düzenlemekle itham edilmekteydi. Ba-zı köylüler vergilerini mahallî arazi sahiplerine ödedikleri takdirde kazığa geçirilmekle -Osmanlıların devraldığı eski bir Balkan gele-neği- tehdit ediliyordu. Hepsinden önemlisi İstanbul bir türlü Ödenmeyen savaş tazminat için sabırsızlanmaktaydı.

Macarlar da aynı derecede şikâyetçiydi. Tazminat yerine ulaş-mamıştı, çünkü bazı yeniçeriler ve subaylan kervanı pusuya düşür-meyi planlamıştı. Bu iddia yeniçerilerin yeni ağalarına verecekleri teftiş için toplandıktan ileri sürülerek şiddetle yalanlandı. Ancak Arşidük Ernst bazı gemilerin tahrip edildiğinden şikâyet edince, Ferhad Paşa suçsuz olduklarında ısrar etmelerine rağmen birtakım subaylan hapse attı. Kanlı bir arbedede (köylüler bu arada fırsattan istifade odun çalıyorlardı) Osmanlıların açıklamasına göre 12, arşi-dükün iddiasına göre 130 kişi öldü. O yıl ürünü kaldırmak, bazı de-ğirmen sahiplerinin her biri 4'er Türk'e karşılık serbest bırakılması-na rağmen zor oldu. Yağma edilen köylere araştırma yapılacağı va-at ediliyordu. Eğer suçlular sultanın ordusundan ise ve de amaçla-n sipahiler içiamaçla-n ödeamaçla-nmemiş vergileri almakla sıamaçla-nırlı değilse cezalaamaçla-n- cezalan-dıracaklardı. Bu vergiler başka hiçbir geçim kaynağı olmayan si-pahiler için toplanıyordu. İki tarafm da bir uzlaşma arayışı içinde olduğu sezilmekteydi, ancak Osmanlı subaylan artık sadece dişleri-ni değil, kulaklarını, burunlarını ve parmaklarını kaybeder

olmuş-tu; bir diğer Habsburg arşidüküne göre bu acımasız cezalar, hapis-ten kaçma teşebbüslerini engellemek içindi.

Bununla beraber, beyler suçları nedeniyle görevden alınırken araalar dürüstlükten uzak bildiklerini okuyorlardı. Üç tüccar Mu-sevileri ve Müslümanları dolandırarak edindiği büyük servetle Ma-car topraklarına sığınmıştı. MaMa-carların iade etmediği bu suçlu tüc-carların servetine ne olduğu ise meçhuldü. Büyük bir Osmanlı gü-cü bir Macar kalesini kuşattığında paşa, bu gügü-cün kendi komutası altında olmadığını ve şikâyetin İstanbul'a yapılması gerektiğini ile-ri sürmüştü. Üç köyün yöneticisi bir paşanın emile-riyle idam edilmiş-ti. Bunun nedeni bölgelerinde Macar birliklerinin bulunduğunu ra-por etmemiş olmalanydı. Ve gerçekten Macar birlikleri bazı Os-manlı mevzilerine saldırılarda bulunmaktaydılar.

Paşa'nın mektuplarında sık sık tekrarlanan konulardan biri vergiler, ödenmeyen tazminat ve bulunduğu kalenin dışına çıkacak Osmanlı askerini bekleyen tehlikelerdi. Ferhad Paşa'nın öldürülme-si üzerine yerine gelen daha sert ve savaşçı vali, yasal olmayan bir sefere çıkarken Bosna paşasını özellikle engellemedi. Ve Paşa 1593 haziranında Osmanlı'nın çöküşünü simgeleyen çürümüş bir köp-rüden geçerken düşüp boğuldu. Son sadrazam Rüstem Paşa'nın oğullarından biri de kaybolanlar arasındaydı. İmparatorun elçisinin bu konuda sergilediği alaya tavır Budin paşasını fena halde öfke-lendirdi. İstanbul'un büyük bir infial içinde olduğu söyleniyordu.

Mevsimin geç olmasına rağmen Sadrazam Sinan Paşa komuta etti-ği bir orduyla Budin'e hareket etti. Savaş hazırlıklan, mevsimi gel-diğinde hediye çiçek fideleri gönderileceği vaadiyle gecikti. Mek-tupların bu kısmında halkın ıstıraplarından da alışılmadık şekilde söz edilmektedir.

Böyle bir ortamda yeniçerileri görev yerlerinde tutmak için ek bir gelirin özendiririliği şarttı. Kalenin sınırlan içine kapanmış yeni-çeriler arada bir baskın yapıp, yasaklanmış olmasına rağmen silah-lı yanşmalar ya da bir iki düello düzenleyerek tatmin oluyorlardı.

Belgede Yeniçeriler Godfrey Goodwin (sayfa 93-96)