• Sonuç bulunamadı

Balık baştan kokar

Belgede Yeniçeriler Godfrey Goodwin (sayfa 145-148)

Akşamın gölgeleri

Batıda tanındığı adıyla Muhteşem Süleyman tahta çıkar çık-maz, ihtiraslarına destek veren can dostu İbrahim Paşa'yla birlikte büyük seferlere girişti. Yapılan savaşlarda sipahilerle akmaların coşkusu yeniçerilerin ateş gücünü dengelemişti. Tuna Nehri, Os-manlıların Avrupa'daki hududunu oluşturuyor ve buranın güven-liği nehir üzerinde seyreden bir donanmayla sağlanıyordu.

Budin'in ele geçmesini ve Macaristan'ın Osmanlı topraklarına katıl-masını zaferlerin en büyüğü izlemeliydi: Viyana'run fethi. Ro-ma'nın bir düş olarak kalması gibi Viyana seferi de ulaşımda karşı-laşılan güçlükler yüzünden başarılı olamadı.

İyi bir eğitim görmüş olan genç sultanın etkileyici bir kişiliği vardı. Kendisinin yanında içoğlam olarak bulunan Geuffroy, yüz hatlarının muntazam olmayışından ve uzun kızü bıyıklarını beğen-mediğinden bahsederken koyu renkli iri gözlerine de değinmişti.

Ramberti, sultanın felsefe bilgisine ve kanunlarda yaptığı reformlar-la bunreformlar-lara getirdiği düzene büyük hayranlık duymuştu. Bu düzen-lemeler yalnızca hukuk bilginlerinin eseri olmayıp, bizzat sultanın yakın ilgisi ve denetimi altında yapılmıştı. Kanunî Sultan Süleyman, Anadolu'daki ve yeni ele geçirilen bölgelerdeki isyanlarla da uğraş-mak zorunda kaldı. Macaristan seferi sırasında Anadolu'da filizle-nen aşiret ayaklanmaları 1528 yılma kadar sürdü. Bunlardan birin-de barbarlığıyla tanınan bir aşiret, Beylerbeyi Ferhad Paşa'nın kaldı-ğı çadırın gergi iplerini keserek yapılabilecek en akaldı-ğır hakarette bu-lunmuş ve böylece olaylar doruk noktasına ulaşmıştı. Başkaldıran-lar aslında silahlı soyguncuBaşkaldıran-lardı, zira o dönemde Küçük Asya'da vatanseverlik kavramı söz konusu değildi. Durumdan yararlanan diğer aşiretler de yağma ve katliamlara girişince ordugâhını

Kayse-ri Ovası'na kurmuş olan Hürrem Paşa süratle harekete geçti, fakat çatışmalarda can verdi. Bunun üzerine emrindeki birlikler karmaka-rışık bir şekilde dağıldılar (unutmamak lazım ki düzensizlik acil du-rumlarda bir taktik olarak da uygulanabilirdi). Asiler böyle bir başa-rı beklemiyordu, çünkü ne askerî ne de siyasî bir hedefleri vardı.

Başlarındaki Baba Zürınun ya da -sonralan- Kalender Çelebi gibi bazı Türkmen önderler aslında sadece cesur dervişlerdi. Ancak dev-lete galebe çalmış olmalarına rağmen aşiretler bu kez de intikamdan korkmaya başladılar. Muzaffer Osmanlı sultanı Budin'den dönünce onunla baş edebilecek güçte olmadıklarını biliyorlardı.

Asiler 1526'da Hürrem Paşa'ya karşı kazandıkları, yenilgiden pek ayırt edilmeyen zaferden sonra paşanın tüm silahlarını ve hazi-nesini atlara yükleyip Azerbaycan'daki Kızılbaşlara katılmak üzere yola düştüler, ama geç kalmışlardı. Rumeli Beylerbeyi Hüseyin Pa-şa üzerlerine yürüdüyse de yeniçerilerin kararsız davranışlan yü-zünden hayatım kaybetti. Ancak Diyarbakır'daki kışlık ordugâhtan kuzeye doğru harekete geçen Hüsrev Paşa'nın süvarileri asileri ku-şatarak acımasızca kılıçtan geçirdi. Buna rağmen ayaklanmalar tam olarak bastınlmış değildi. Bir yıl sonra Derviş Kalender Çelebi, İsa'nın Muhammed'e üstün olduğu iddiasını ortaya ath. Şeyhülis-lam ve ünlü vakanivüs Kemalpaşazade bu karmaşık ortamda Os-manlı İmparatorluğu'nun temel ilkesinin akıllı ve muhafazakâr bir yönetim ve eyaletlerle tımar sahiplerinin sürekli denetim altında tu-tulması olduğunu söylemişti. Tımar sahiplerine verilen haklar ka-yıtlara sadece ömür boyu olarak ve sultan namına işleniyordu. Tar-laları at nallan altında çiğnenen köylünün haklarına, beklentilerine ve çaresizliğine kanunlarda yer verilmemişti.1 Anadolu buna karşı sessiz kalmadı, fakat bu sese cevap veren de olmadı.

Kanunî Sultan Süleyman'ın saltanatı imparatorluğun diğer topraklarında başarılı bir gelecek vaat ediyordu. Mısır'a giden de-niz yolunun güvence altına alınması için Rodos'un fethi gerekliy-di.2 Batı'da üst üste kazanılan zaferler, Asya'daki sınır boylan ye-rine Rumeli'de savaşmayı tercih eden yeniçerilerin başansıydı. Za-fer daima tatlıdır. Kazanılan ganimetler ve esirler devam ettiği sü-rece ya da ordular Viyana önlerinden geri dönene kadar batıya doğru genişleme politikasında bir değişikliğe gerek yoktu. Viyana seferi büe yenilgi sayılmazdı, sadece kış şartlan nedeniyle kuşat-madan vazgeçilmişti.

253

1520'li yıllardaki zaferlerin bir nedeni de silah üretiminin sü-rekli oluşuna bağlıydı. Ancak dökümlerin elle yapılıyor olması top-larda bazı hatalara sebep oluyordu. Topların namlu ölçülerinde farklılıklar vardı ve Osmanlıların arzu ettiği şekilde standardize edilemiyordu. Bu nedenle bir sefere çıkılmadan önce toplarla birlik-te gidecek güllelerin seçilmesi gerekliydi. Öbirlik-te yandan bu topların şöhreti oldukça yaygındı ve Osmanlı topçulan sadece Hindistan'da değil, düşman bir ülke olmasına rağmen İran'da bile topçuluk eği-timi veriyordu. Topların istenen hatasız düzeye ulaşması XVHI yüzyılda Gribeauval'in üretimi standardize ederek parçalan birbi-riyle değiştirilebilir hale getirmesine kadar sürdü. Bu Fransız mü-hendis aynca top arabalarının ağırlığını hafifleterek onlan çeken at sayısını da azalttı. Fransa'daki bu uygulama böylece Fransızların eğitimi altında Osmanlı İmparatorluğu'nda da başlatılmış oldu. Za-man akıp giderken yazgılar da değişiyor. İbrahim Paşa'run zekâsı ve kişiliği Kanunî Sultan Süleyman'ın muhafazakâr kötümserliğini dengeliyordu. Ancak sahip olduğu güç onu giderek yozlaşürdı ve ne yazık ki istemediği halde mart 1536'da paşanın idamını emretti.3

Osmanlı ordusunun ihtişamı sönmüştü. Elde edilen ganimetler ve esirler azalırken parasal sorunlar büyümeye başladı. Yeniçeri sayı-sının ve emekli olanların artışı, eğitimli bir orduyu sürekli silah al-tında tutmanın maliyeti üzerine gölge düşürüyordu.4 Buna rağmen her şey o kadar da kötü değildi. Tuna'ıun güneyindeki topraklar, Macaristan'da meydana gelen ayaklanmalara rağmen Osmanlı hâ-kimiyeti altındaydı. 1547 yılına gelindiğinde yeniçeriler sürekli sa-vaşlardan yorgun düşmüş, divandaki savaş yanlılarının etkisi de azalmıştı. İtalya'da huzursuzluk devam ediyordu. Akmaların Vi-cenza'ya yaptığı saldınlann izleri silinmemişti. Bu nedenle İnebah-tı Savaşı'na kaİnebah-tılmak üzere Avusturyalı Don Juan'ın emrine verile-cek iki kalyonun donanımı için büyük masraflar yapmışlar ve Vi-cenza bu yüzden iflasın eşiğine gelmişti. Aynı nedenle Loggia del Capitanio da hiçbir zaman tamamlanamadı.5 Aslında bu korku yer-sizdi zira Osmanlılar gözlerini doğuya çevirmek zorunda kalmış-lardı. İran'la çatışma kaçınılmaz hale geliyordu. Yeniçeri ağası olan Arnavut Kara Ahmed Paşa birliklerini ve sipahileri toplayarak on-lan yeni zaferlere götürdü. Ancak bütün bunlar imparatorluğun ya-kasını bırakmayan ekonomik krizi hafifletmeye yaramadı. Batı Av-rupa da ekonomik sorunlar içindeydi, ama buradakinin nedeni

Ye-ni Dünya'dan akmakta olan gümüşün yarattığı dengesizlikti. Os-manlı İmparatorluğu'nda yaşanan sorunlar ise savurganlıktan kay-naklanıyordu.

1544 yılında sadrazamlığa getirilen Rüstem Paşa enflasyonu süratle kontrol altına alabilmek için akçenin değerini düşürme yolu-nu seçti.6 Bunun yanı sıra acımasız bir malî politika uygulayarak çi-çeğe bile vergi getirdi. Kararlılığı sayesinde ve halkın kendisine duyduğu nefreti hiçe sayarak7 Hazine'yi ve kendi kesesini doldur-du. Bu arada askerin ulufesi de düzenli olarak verilmeye başlandı.

Ancak I. Selim'in istikrarlı yönetimi altında eyaletlerin ulaştığı refah düzeyi geriliyordu. Köylüler topraklarını bırakıp şehirlere yerleş-meye ya da dağlara çıkarak eşkıyaya katılmaya başlamıştı. Kanunî Sultan Süleyman ölmeden önce enflasyon korkunç boyutlara ulaştı.

Asker kökenli olan Rüstem Paşa son derece çirkin bir insandı, ama sultanın kızı ve dünyanın en zengin kadını olan eşi Mihrimah Sul-tan'a herhalde bu kadar itici gelmiyor olmakydı. Nicolas de Nicolay, Rüstem Paşa'nın amcasını ve yeğenlerini sokaklarda dilenmeye terk ettiğini anlatır. Yeniçerilerin paşaya duyduğu nefret onun bir süre için sadrazamlık makamından uzaklaştırılmasına ve savaşlarda or-duya komutanlık edemeyecek kadar yaşlanmış olan Kanunî Sultan Süleyman'ın yerine oğlu Mustafa'nın tahta geçmesi için bir komplo hazırlanmasına yol açtı. Sultan gerçekten de kendini melankoliye ve batıl inançlara kaptırmış, barışı savaşa, kitaplan eğlenceye tercih eder olmuştu.® Ordusuyla birlikte Amasya'da konakladığı zaman kriz doruk noktasma ulaştı. Büyükelçi Busbecq bir görevle oraya vardığında Şehzade Mustafa tuzağa düşürülerek üç dilsiz tarafın-dan boğuluyordu. Babasının çadırında canını kurtarmak için boğu-şurken sultan her şeyi duyabileceği kadar yalandaki bir perdenin arkasında beklemekteydi.9 İbrahim Paşa'nın ölümü sultanı kasvete boğmuş ve asabi yapmıştı. Yine de hiçbir görevden kaçınmıyordu, cellatlıktan bile. Ve Kanunî Sultan Süleyman 1566 yılında ordusunu sefere götürürken Erdel'de hayata gözlerini yumdu.10

Belgede Yeniçeriler Godfrey Goodwin (sayfa 145-148)