• Sonuç bulunamadı

1.2. Tarihsel Çerçeve

1.2.1. İnsanlığın İlk Yerleşimleri

Yerkürenin coğrafi koşullarında ortaya çıkan değişimlerin ardından o güne değin nemli mağara yaşantısını benimsemiş olan insan, kendini bu hayat kalıplarının dışında ve çevre koşullarının da el vermesiyle yeni bir yaşam şeklinin içinde buldu. Buraya kadar özetlediğimiz gelişmelerin yaşandığı ‘Mesolitik’ adı verilen dönem, esas olarak göçebe insanoğlunun mağara yaşantısı ile yerleşik hayata geçip ilk toplu yerleşmeleri kurduğu ‘Neolitik’ çağ arasında köprü oluşturmaktadır. Bu dönemde ise kimi insan gurupları kendi konutunu yapma düşüncesini benimsemiş ve ilk köy yerleşmelerine zemin hazırlanmıştır (Akurgal, 2003: 37).

‘Neolitik’ çağ ekonomik yapı ve sosyal hayat bakımdan insanlığın bugünkü yaşayışını andırır tarzdaki bir düzenin ilk oluşum sürecini işaret etmektedir ve bir bakıma buna dönük kültürel alt yapının en ilkel halde ilk kez ana rahmine düştüğü bir süreç hüviyetindedir. Tam da ‘Neolitik’ çağda insanlığın geçim şekli ve yaşayış biçimi köklü bir reform geçirmiş ve uygarlık bakımından günümüzü tasarlayan yeni bir anlayışa kapı aralanmıştır denebilir. İnsanlığın hayat stili bakımından ‘Neolitik’ dönemin asıl teması ve ana unsurları, geçici barınak ortamından kalıcı köy hayatına, avcı toplayıcılık üzerinden geçinme yolundan da üretim yani tarım ve hayvancılığa geçiştir (Sevin, 2005: 22-23).

Bilimsel çalışmalar sonucunda ulaşılan veriler ışığında söylenebilir ki; kentlerin oluşabilmesi için ihtiyaç duyulan karmaşık sosyal organizasyonların varlığı tarihsel açıdan coğrafi olarak ilk olma özelliği bakımından Mezopotamya bölgesinde tespit edilmiş, modern anlamda ilk kentler MÖ 3500-4000 yıllarında bu bölgede kurulmuştur. Hiç şüphe yoktur ki kentler ilk ortaya çıktıkları tarihten itibaren büyük bir değişim geçirmişlerdir (Pustu, 2006: 129). MÖ VI. yüzyılda Babil’in üç yüz elli bin ve iki yüzyıl sonra da Syracuse’ün dört yüz bin nüfuslu olduğu bilinmektedir ve Perikles’in yaşadığı dönemde Atina’nın daha büyük bir kent olduğu rahatlıkla söylenebilir (Keleş, 2008: 25).

Elbette dünyanın farklı coğrafyalarında yakın zaman aralıklarında tezahür eden bu yaşayış biçimine ve dolayısıyla toplanma alanına verilen adlar her topluluk, her kültür bakımından farklı olmuştur. Ancak çoğu kere ‘Kent’, ‘Cite’, ‘Medine’,

‘Polis’ ve ‘Şehir’ kelimelerinin neredeyse eş anlamlı olarak kullanılageldiği rahatlıkla söylenebilir. Yukarıda saydığımız kelimelerden bazılarının kullanıldıkları dönemdeki yerleşim yerleri, kimisinde küçük sayılabilecek bir kenti, bazen kurallı yaşam bakımından diğerlerinden ayrılan bir devleti veya belli bir uygarlık düzeyini ifade etmişlerdir. Bir örnekle açıklamak gerekirse yukarıda saydığımız kelimelerden ‘Cite’ küçük bir devletçiği ifade ederken, ‘Polis’ sözcüğü savunma gerekliliğini açıklamak üzere kale anlamında kullanılmıştır (Başaran, 2008: 17-18). Yunan kentleri Yunanlılık olarak ortaya çıkan doğu dışı örgütlenme, Akdeniz adaları, Ege denizi ve kıyılarından başlayarak zaman içinde Karadeniz ve kıyılarıyla, Akdeniz’in batı kıyılarını kaplayan bir ilişkiler ağı oluşturur (Tuna, 2011: 249).

‘Antik’ çağ denilen dönemde ise sonradan bütün bir Ege dünyasında yaygınlaşacak olan ve ‘Polis’ şeklinde adlandırılan kentlerin ortaya çıktığı ilk yer İonia olmuştur. Adına ‘Polis”’ denilen bu kentlerin diğerlerinden en belirgin farkı da şüphesiz kendine özgü bir sistematik içinde karar alma yetkisini ve gücünü de içeren siyasal bir niteliğe de ayrıca sahip bulunmaları olmuştur. ‘Polis’ adı verilen bu yerleşimlerin kökenlerinde bir kabilesel örgütleniş biçiminden söz etmek mümkündür ve bundan uzun süre kurtulamamışlardır (Ağaoğulları, 2004: 14). Tarihsel çerçevede değerlendirilecek olursa insan yaşamının sürdüğü bu kentler; ‘Kent Devletleri’, ‘Site’, ‘Komün’, ‘Polis’ gibi isimler almış ve elbette kent kavramı ile birlikte insanlığın var ettiği uygarlık da bu sayede devasa bir dönüşüm yaşamıştır. Kesin kes ve altı çizilerek ifade etmek doğrudur ki; ilk çağlarda kurulan site devletleri yani ‘Kent Devletleri’ demokrasinin hayata geçirildiği kurumlar olarak bugünkü demokrasinin ilham kaynağıdırlar (Pustu, 2006: 129).

Yukarıda siyasal bir nitelik de taşıdığına değinilen kent örgütlenmesi, Roma İmparatorluğu iktidarında giderek daha da pekişmiştir. Yunan örgütlenme biçimi incelendiğinde sosyal hayat bakımından toplumsal ilişkilerinin merkezinin doğu toplumları olduğunu belirten Tuna, Roma döneminde ise bu ilişkilerin sıklet merkezinin giderek batıya kaydığını belirtir. Roma’nın kentleşmeye kültürel, sosyal açıdan büyük etkisinin olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Roma’nın kurduğu askeri örgütlenme o zamana kadar henüz kentlerin ortaya çıkmadığı yerlerin de kentleşmesi sonucunu doğurmuştur (Tuna, 2011: 257).

Geçen zamanla birlikte küçük olarak nitelenebilecek kentlerin bir kısmı yaşanan değişime direnemeyerek yıkıma uğramış; kentsel uygarlıkların yaşadığı bu yıkım süreçlerinden kaçınılmaz olarak kültürleri de etkilenmiştir. Yıkım olarak adlandırılabilecek bu duraksama ya da gelişmeden kopuş dinamiği eski Yunan ve elbette Roma’da, büyük oranda art bölgesi ile arasındaki büyük bir ticaret sistemine ve siyasal egemenliğe dayanan, daha sonraki dönemlerin kentleri için de geçerlidir. Hemen hepsi benzer akıbete uğrayan kimi kentlerin çaptan düşüşünün, yaşadıkları sonucun iç içe geçmiş ve karmaşık pek çok nedeni olduğu ifade edilebilir; kabaca maddeler halinde sıralamak gerekirse bunda rol oynayan farklı nitelikteki etmenler şöyle sıralanabilir (Hatt ve Reis, 2002: 29):

• Kentlerin daha az kentlileşmişlerce fethedilmesi.

• Kentlerin kendilerini savunacak bir sistem geliştirmede başarısızlığa uğramaları.

• Art bölgeleriyle daha çok bütünleşmelerini sağlayacak üretken bir ekonomik sistem kuramamaları.

• Vergileme gibi belirli kentsel-siyasal-ekonomik sorunları çözmede güçlüklerle karşılaşmaları.

Eski çağda var olarak insanlığın kentlerde yaşam tecrübesine çok değerli katkılar sunan ancak ayakta duramayarak yukarıda en özet halde sıralanan gerekçelerle zamana karşı yenik düşen bu kentlerin ortadan kalkması ortaçağ kentleri olarak adlandırılan merkezlerin doğmasına neden olmuştur.