• Sonuç bulunamadı

1.1.2. Kentleşme

1.1.2.2. Kentlerde Karşılaşılan Sorunlar

1.1.2.2.2. Günümüz Kentlerinde Çevre Sorunları

Çevre nedir sorusuna cevap ararken genel bir tanımla konuya yaklaşmak yerinde olacaktır. Çevre; insanların yürüttükleri yaşamsal faaliyetler ve hemen bütün canlılar üzerinde eş zamanlı ya da mahdut bir zaman zarfında doğrudan ya da dolaylı bir etkide bulunma potansiyeline sahip biyolojik, kimyasal, fiziksel ve toplumsal faktörlerin belirli bir zaman dilimindeki toplamıdır. Çevreye ilişkin tanıma bu açıdan yaklaşılırsa kapsamadığı hiçbir alan ve süreç kalmadığı açıkça görülecektir (Keleş ve Hamamcı, 2005: 32). Çevre nedir sorusuna cevap teşkil edecek bir başka tanıma göre ise; bir canlı birimi ya da topluluğunun karşılıklı ilişki içinde bulunduğu tüm canlı cansız varlıkların bulunduğu özel alan çevredir denebilir. İnsan açısından konu değerlendirilir ve onun psikolojik bir varlık olduğu düşünülerek bir tanım geliştirilirse; çevre insanın içinde yaşadığı ortamdır demek en özet şekliyle yerinde olacaktır (Akdur, 2005: 14).

TDK tarafından basılan Türkçe Sözlüğü’nde yapılan tanımda çevre; “Bir şeyin yakını, dolayı, etraf, periferi”, “Kişinin içinde bulunduğu toplumu oluşturan ortam”, “Bir birimden önce veya sonra gelen aynı türden birimlerin tümü, bunların oluşturduğu küçük grup, kontekst”, “Hayatın gelişmesinde etkili olan doğal, toplumsal, kültürel dış faktörlerin bütünlüğü” şeklinde açıklanmaktadır (TDK, 2016). Başka bir sözlükte ise çevrenin; “Bir organizmanın veya organizmalar topluluğunun yaşamı üzerinde etkili olan tüm faktörler” ve “Canlıların yaşamasını ve gelişmesini sağlayan fiziksel, kimyasal ve biyolojik faktörlerin bütünü” olarak tanımlandığı görülebilmektedir (Çepel, 1996: 46). Çevre kavramı üzerinde yapılan değerlendirmeler hemen arkasından bu çerçevede tanımlanan alanda karşımıza çıkan sorunlar üzerinde kimi değerlendirmeleri doğurmuş, çevre sorunları kavramı ise böylece oluşmuştur.

Günümüze kadar insan nüfusunun artışı, ‘Kentleşme’ gibi konular çevre sorunlarının oluşmasına sebep olmuştur. Hızlı nüfus artışı ve bu nüfusun

beslenebilmesi için daha fazla üretim amacıyla aşırı ve bilinçsizce doğal kaynak kullanımı, kentleşme, endüstrileşme, turizm ve arazinin yanlış kullanımı gibi daha birçok insan etkinliklerinin yarattığı olumsuzluklar, yaşanan ekolojik sorunların nedenleri ve sonuçlarıdır (Yıldız, 2000: 75). Kentleşmenin düzensiz bir şekilde yürümesi sonucunda yeşil alanların düzenlenmesi hem hatalı hem de az sayıda gerçekleştirilebilmektedir. Bu süreçte kentlerde bir yandan çöp ve atık sorunu oluşurken diğer yandan plansız bir yayılma gelişmekte, hava ve su kirliliği artmaktadır (Ceritli, 1995: 21). Kentlerde öne çıkan diğer çevre sorunları ise alt yapı yetersizlikleri, kanalizasyon ve içme suyu arıtımında yaşanan sorunlar, yeşil alanların eksikliği, gürültü, çöp ve atık sorunu, elektromanyetik kirlilik, ışık kirliliği ve görsel kirlilik olarak öne çıkmaktadır. Aynı zamanda yeşil alan sahaları daralmış artan bir şekilde tarımsal alanlarda beton binalar yükselmeye başlamıştır (Türküm, 1998: 172).

Sanayileşme öncesi dönemde kent sistemlerinin ticarete dayalı bir ekonomik modele odaklı olmaları durumu, bu dönemde sanayi çağına oranla daha az çevre sorununa yol açılması sonucunu doğurmuştur. Sanayi devrimi yani makineleşmenin ve ulusallaşmanın sistemli bir biçimde ve geniş ölçüde uygulanması, zihniyet ve davranışların bu yeni kapitalist üretim biçiminin isteklerine uydurulmaya başlanması geleneksel kent yapısını sarsmaya, değiştirmeye önayak olmuştur. Tüm sanayi dalları eski kentlerin dışında, enerji kaynakları, ulaşım araçları, hammadde kaynakları ve insan gücü sunumunun ucuz ve kolay olduğu yerlerde yerleşmeyi tercih etmiştir (Keleş, 2008: 25-26). Bu özel koşullarda sanayileşme ve kentleşme ayrılmaz bir biçimde birbirine bağlı olaylardır. Sonuç itibariyle kentleşmenin sanayileşme ile birlikte çevre sorunlarına yol açtığını söylemek mümkündür.

Bugün içinde yaşadığımız kentlerin, mekânsal ve çevresel bağlamda sağlıksız büyümesinin ardında birçok etken ve neden bulunmaktadır. Bunlar, en genel hatları ile toplumsal ve kültürel yozlaşma, kentlerde üretim ilişkilerinin yeniden örgütlenememesi, piyasa güçlerinin kent ölçeğinde egemen olduğu siyasal zemin, sadece kâra dayanan kalkınmacı anlayış, rant ekonomisi, çarpık yapılaşma ve yanlış konut üretim süreci olarak özetlenebilir (Torunoğlu, 2012: 9). Çevre sorunları kentleşme kapsamında irdelendiğinde kırsaldan kente yaşanan göç ve bunun

neticesinde artan nüfus gibi pek çok sebep kentlerin çevre sorunları yaşamasına sebep olmaktadır.

Günümüz modern kent yapısında çoğu kentin kentleşme oranları yüksek olsa da kentlerin düzenli olarak göç almaya ve vermeye devam etmesi, bireylerdeki kent kültürü ve kentlilik bilinci düzeylerini belirli açılardan olumsuz etkilemektedir. Olağan hale gelen ve devamlılık kazanan bu tür bir döngü, kente ait kültürel özelliklerin ve kent kimliğinin kökleşmesini olumsuz etkilemektedir. Kentlileşme olgusu olarak tanımlanan kent kültürü ve kentlilik bilinci kentlerin popülasyon olarak büyümesi ya da küçülmesinin yanında, bir kentteki eğitim ve sağlık hizmetlerinin ayrıca sosyal amaçlı aktivitelerin çeşitliliği ile kent alt yapısı diğer bir ifadeyle kentin çevre sorunlarıyla yakından ilişkilidir. Göç alma ve verme olgusuna öncelikle yön veren hususların ekonomik nedenler kaynaklı olmasından dolayı, kentsel kültür anlayışı genelde ikinci planda kalmakta ve ihmal edilmektedir. Nitekim günümüzde kentlere doğru yaşanan göçler, ekonomik kalkınma ve kültür arasındaki bir ikilemden kaynaklanmaktadır. Bu doğrultuda kentlerin finansal kapasitesini arttırmaya ve ekonomik açıdan kalkınmasına önem verilirken, kentin alt yapı ve çevre sorunlarına da özen gösterilmelidir. Bu sayede bir kenti tanımlayan kültürel kimlik ve bilinçlilik düzeyinin devamlılığı sağlanabilecektir (Nadarajah, 2007: 187).

Kentlilik bilinci ve kent kültürü bağlamında önemli hususlardan birisi, kentte yaşayanların kendilerini o kent üzerinden tanımlayıp tanımlamadıkları bir başka ifadeyle kendilerini o kente ait görüp görmedikleridir. Bir kentte yaşayan bireyler, yaşadıkları kenti kendi kimlik özelliklerinin bir parçası olarak gördükleri oranda o kente ait maddi ve manevi değerleri benimsemektedir. Bu yaklaşıma göre, yaşanan kente bireylerin tolerans seviyesinin üzerinde kentsel alt yapı ve çevre sorunları bulunması durumunda kente karşı olan aidiyet duygusu azalacak ve kentlilik bilinci de o oranda negatif yönde etkilenecektir. Örneğin yoğun hava kirliliğine ve dolayısıyla da ağır sağlık sorunlarına neden olduğu düşünülen bir termik santralin bulunduğu bir kentte, bireyler sağlık endişeleri nedeniyle sosyal aktivitelere yeterince katılmamayı tercih edecek ve şehirlerini de o oranda benimsemeyeceklerdir.

Kentlerin gelişmesinde kentlerin yaşanabilir bir yer olması çok önemli bir husustur. Büyük çevre sorunlarının bulunduğu bir kentin yaşanabilir bir yer olduğundan söz edilemeyeceği gibi kentin bu bakımdan yeterince geliştiğinden de bahsedilemeyecektir. Bu açıdan değerlendirildiğinde başta belediye hizmetleri ve kamu otoritesi olmak üzere kent yöneticilerine büyük sorumluluklar düşmektedir. İnsan yaşamını kolaylaştırıcı ve sürdürülebilir bir kent yaşamı sunulması için her şeyden önce iyi bir kent planlaması yapılmalı, kaynaklar etkin şekilde tahsis edilmeli ve tüm bireylere ulaşabilecek bir hizmet ağı kurgulanmalıdır.

Kentlerdeki çevre sorunlarının kent kültürüne etkisini daha iyi değerlendirilebilmek için bu sorunların neler olduğu veya olabileceğinin tam olarak ortaya konulması ve tanımlanması gerekmektedir. Kentlerde yaşanabilecek kentsel çevre sorunlarının kapsamı oldukça geniştir. Bunlar; su ve kanalizasyon gibi alt yapı sorunlarından trafik düzenlemeleri ve toplu taşımaya kadar geniş bir yelpazeye dağılmış durumdadır. İyi planlanmış ve sorunlarını çözmüş bir kentte kent kültürünün ve kentlilik bilincinin gelişmesi ve bireylerin sosyokültürel etkileşimi ise, örneğin; trafik kurallarına uymak, toplu taşıma araçlarında yaşlılara yer vermek, toplumdaki engelli ve hamile bireylere gereken özen ve saygıyı göstermek, hatta daha uç örneklerle sokağa tükürmemek ve izmarit atmamak gibi sonuçlar şeklinde ortaya çıkmaktadır.

Ayrıca, kentsel alanda karşılaşılan çevre problemlerinin giderilmesinin yanında, bireylerin sosyal ve kültürel olarak etkileşim içinde oldukları önemli ve özel alanlar olan park ve yeşil alanların da artırılması ve çeşitlendirilmesi toplumdaki bireyler tarafından ilgi ile takip edilen ve değer atfedilen diğer önemli bir husustur. Bu açıdan kentte yaşayanlar tarafından yeşil alan olarak ayrılan alanların veya mevcut yeşil alanlardaki düzenlemelerin yetersiz görülmesi kentlilik bilinci üzerinde olumlu/olumsuz etki göstermektedir.

Kentlerdeki çevre sorunlarının en önemlisi olarak ulaşım ön plana çıkmaktadır. Bireylerin işe gidip gelme başta olmak üzere her zaman iç içe oldukları konu ulaşım olmaktadır. Dolayısıyla, bireyleri “bu kentte yaşamaktan memnunum”, “bu kent bir kent olarak tüm ihtiyaçlarımı karşılayabildiğim bir yerdir” ya da “gelecekte çocuklarımı da bu kentte yetiştirmek istiyorum” şeklindeki olumlu

düşünceleri hissetmeye itecek ulaşım alt yapısının da içinde olduğu kentteki temel düzenlemelerin geliştirilmesi kentlilik bilinci ve kent kültürü adına büyük önem taşımaktadır (Şahin ve Anık, 2016: 162-163).