• Sonuç bulunamadı

İmkânsızlık – İşlem Temelinin Çökmesi

Sözleşmelerde kural, şartlara bağlılık ve bunun sonucu olarak da borçlanılan edimin aynen ifasıdır. Buna “ahde vefa (Pacta sunt servanda)” ilkesi adı verilir. Bu ilke sözleşme hukukunun en temel unsurlarından birisidir. Söz konusu ilkeye göre, bir sözleşme geçerli olarak kurulduktan sonra, şartlar ne kadar değişirse değişsin, taraflar sözleşmeyi 174 Dural, İmkânsızlık, 112.

kararlaştırdıkları şekilde yerine getirmek mecburiyetindedirler176. Gerçekten de, taraflar

sözleşme özgürlüğü içinde hareket etme hakkına sahip olsalar da, sözleşmenin kuruluşunda açıkladıkları iradelerine bağlanmadıkça sözleşme sistemi işlerlik kazanamaz. Bu yüzden ahde vefa ilkesi gereğince sözleşmeden doğan hukuk ilişkileri bağlayıcı nitelik arzeder ve böylece de ticaret ve hukuk güvenliği sağlanmış olur177.

Her ne kadar sözleşme hukukunda “ahde vefa ilkesi” temel unsur olsa da, tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde, edimler arasındaki denge, şartlarda meydana gelen değişme sonrasında taraflardan birisi aleyhine bozulabilir. İşte bu gibi sözleşmelerde edimler arasındaki dengenin, olağanüstü değişmeler yüzünden altüst olması, borcun ifasını güçleştirmesi ve belki de imkânsız hale getirmesi sonucunda “işlem temelinin çökmesi (Wegfall oder Erschütterung der Geschäftsgrundlage)” söz konusu olur178.

İşlem temelinin çökmüş sayılabilmesi için, edimler arasındaki dengenin olağanüstü birtakım olaylar sonucunda aşırı derecede bozulmuş olması gerekir. Gerçekten de, hukukî işlem yapılırken tarafların taşıdıkları amaç, objektif şartlardaki beklenmeyen ve önemli değişiklikler yüzünden ortadan kalkmıştır. Böylelikle taraflardan dürüstlük kuralları çerçevesinde işleme bağlı kalmaları beklenemiyorsa, aradaki dengenin bozulmuş olduğu kabul edilir. Örneğin savaş, ülkeyi sarsan ekonomik krizler, tabiî afetler, enflasyon oranında meydan gelen yükselmeler, devalüasyon, para değerinin önemli ölçüde düşmesi gibi hallerde sözleşmedeki dengenin bozulmuş olduğunu görmek mümkündür179. Bu durumda sözleşmeye

bağlılık (ahde vefa) ile sözleşme adaleti arasında bir çatışma vardır. Söz konusu çatışmayı

176 Eren, Borçlar, 437; Tunçomağ, Görüşler, 885; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, 1005; Kılıçoğlu, Borçlar, 157.

177 Bischoff, 8; Tunçomağ, Görüşler, 885.

178 Hübner, 429; Peer, 62; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, 1006; Kocayusufpaşaoğlu, İşlem Temelinin Çökmesi, 503; Oğuzman/Öz, 435; Tunçomağ, Alman Yargıtayı, 97; Sirmen, Şart, 96; İşlem temeli teorisini, Alman hukukçu Oertmann ortaya atmış ve daha sonra Larenz tarafından geliştirilmiştir. Oertmann, yapılan işlemin temelini birtakım tasavvurlara bağlamaktadır. Bu tasavvurlar, tarafların sözleşme yapma konusunda taşıdıkları amacı içerirler. Larenz ise, işlem temelini sübjektif ve objektif olmak üzere ikiye ayırmıştır. Sübjektif işlem temeli ile, her iki tarafın sözleşmenin yapılmasında hareket ettikleri ve kararlarında etkili olan tasavvurlar, objektif işlem temeli ile yalnız taraflar değil, orta düzeyde, normal düşünceli her kişinin taşıdığı tasavvurlar kastedilmiştir. Taraflar bunlar olmadığı takdirde, sözleşmenin yapılmasına rıza göstermeyeceği anlaşılan noktalar işlem temelini ortaya çıkarır. İşte taraflar arasındaki dengenin bozulması ve amacın erişilemez olması durumlarında işlem temeli çökmüş sayılır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Tunçomağ, Görüşler, 896; Edis, Hata, 24 vd.; Dural, İmkânsızlık, 34 vd.; Sirmen, Şart, 96; Yaşar, 14 vd.

179 Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, 383; Peer, 62; Huber, Leistung, 118; Kocayusufpaşaoğlu, İşlem Temelinin Çökmesi, 504. Örneğin, bir ailenin geçimini temin etmek için kurulan ticarî işletme ile ilgili sözleşmenin evliliğin sona ermesinden sonraki durumu veya gösteri düzenlemek üzere kiralanan bir salonun, sözleşme yapıldıktan sonra gösterinin iptal edilmesi halinde ortaya imkânsızlık değil, işlem temelinin çökmesi çıkar. Örnek için bkz. Serozan, İfa Engelleri, § 13, Nr. 9.

gidermek için, sözleşme adaleti, sözleşmenin değişen şartlara uyarlanması suretiyle sağlanmaya çalışılmakta, bozulan denge yeniden kurulmaktadır.

İşlem temelinin çökmesinden bahsedebilmek için, “sosyal felaket (Sozialkatastrophe)” diye nitelenebilecek olayların meydana gelmesinin gerekip gerekmediği hususunda doktrinde farklı görüşler vardır. Bir görüşe180 göre, böyle hallerde, sosyal hayatı çok derinden etkileyen “sosyal felaket” diye nitelenebilecek olaylar meydana gelmelidir. Sosyal felaketten bir veya birkaç kişiyi değil, geneli ilgilendiren olaylar anlaşılmalıdır. Böylelikle bu olayların en önemli özelliği, kişiler üstü olmalarıdır. Savaş, deprem, para değerinin önemli ölçüde düşmesi veya sel felaketi gibi olaylar buraya girer. Bir başka görüşe181 göre ise, işlem temelinin çökmüş sayılabilmesi için, “sosyal felaket” niteliği taşıyan olağanüstü bir olaya gerek yoktur. Gerçekten de, iş hayatının gerekleri ve dürüstlük kuralı, işlem temelinin çökmüş olup olmadığını tespit etmede yeterli kabul edilmelidir. Kanaatimizce bir olayda işlem temelinin çökmüş olabilmesi için, sosyal felaket diye nitelenebilecek bir durumun gerçekleşmiş olması gerekir. Çünkü geneli ilgilendiren olağanüstü bir olay gerçekleşmeli ki, edimin yerine getirilmesi borçludan beklenemez bir hal alsın. Sadece borçluya bağlı olan bir durum, işlem temelinin çökmesi için yeterli kabul edilmemelidir.

Alman Hukuku’na göre, sözleşmenin temeli, hukukî işlemin içeriğine girmez; aksine sözleşmenin kurulması aşamasında ortaya çıkan, mevcut veya daha sonra ortaya çıkacak olan bazı şartlara ilişkin olarak tarafların anlaştığı hususlar bu kapsama girer ve sözleşme böyle düşüncelerle inşa edilir. Yani, tarafların düşüncelerinin konusunu sözleşmenin kurulması aşamasında mevcut veya sözleşme kurulduktan sonra gerçekleşecek bazı hal ve şartlar oluşturur. Sonradan hukukî işlemin üzerine inşa edildiği bu düşüncelerin gerçeğe uymadığının anlaşılmasıyla, işlem temeli çökmüş sayılır182. Bu konu ile ilgili olarak BGB § 313’de bir düzenleme yer almasına rağmen, Türk/İsviçre Hukuku’nda işlem temeli ile ilgili olarak BK. m. 24/I b. 4’te düzenlenmiş olan temel hatasına dair hükümler vardır. Gerçekten de,

180 Bischoff, 72, 184; Gürsoy, Clausula, 106 vd.; Eren, Borçlar, 436 vd.; Hatemi/Serozan/Arpacı, Borçlar, 186; Oğuzman/Öz, 435; Kaplan, İ., Borçlar, 147, 148.

181 Kramer, Art. 18, Nr. 350; Beuthien, 58; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, 368; Honsell/Wiegand, Art. 18, Nr. 106; Serozan, İfa Engelleri, § 20, Nr. 1; Kocayusufpaşaoğlu, İşlem Temelinin Çökmesi, 513.

182 Larenz/Wolf, 646; Medicus, AT., Nr. 876a; Palandt/Heinrichs, § 242, Nr. 113; Olzen/Wank, Nr. 144; Peer, 64; Kocayusufpaşaoğlu, İşlem Temelinin Çökmesi, 505; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, 1005; Dural, İmkânsızlık, 33 vd. Alman Federal Mahkemesi 13. 11. 1975 tarihli kararında işlem temelinin çökmesi kavramını şöyle tanımlamıştır : “Esas sözleşme içeriği haline getirilmemiş ancak sözleşmenin kuruluşunda ortaya çıkan, her iki sözleşme tarafının da ortak fikirleri veya hukukî işlem yapılırken karşı tarafın belirttiği ve diğerinin itiraz etmediği düşünceleri işlem temeli olarak adlandırılır. İşlem temeli bağımsız, sözleşmeden ayrı bir kurucu unsur olarak algılanmalıdır. Bu işlem temeli sonradan şartların değişmesiyle ortadan kalkar ise, hâkim sözleşmeyi uyarlama hakkına sahip olur” (BGH NJW 1976, 566).

taraflardan biri sözleşmeyi gerçekleştirirken, belli bir amaca sahip ve bu düşüncesi karşı tarafça bilinebiliyorsa işlem temeli oluşmuştur. Şayet oluşan bu durum iş hayatının telâkkilerine ve dürüstlük kuralına göre edimler arasındaki dengenin altüst olması, borcun ifasını güçleştirmesi ve belki de imkânsız hale getirmesi sonucunu doğuran önem ve ağırlığa sahip ise, işlem temelinin çökmüş olduğu kabul edilir183. İşlem temelinin çökmesi ile imkânsızlık kavramları birbirinden farklıdır. Ancak bu konu, tekrardan kaçınmak amacıyla, sözleşmenin değişen şartlara uyarlanması başlığı altında incelenmiştir.