• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM III: ATÛFÎ’NİN KEŞFÜ’L-MEŞÂRİK ADLI ESERİ’NİN TAHLİLİ 39

3.7. Hadîsleri Şerh Metodu

3.7.4. İtikadî Konulara Yönelik Açıklamalar

3.7.4.1. İman Konusunda Açıklamalar

Atûfî, birinci hadîsin şerhinde itikadî konularda uzunca açıklamalarda bulunmuş ve daha ziyade Zemahşerî (ö.538/1144), Sâbûnî (ö.580/1184), Beyzâvî (ö.685/1286) ve Teftâzânî (792/1390) gibi âlimlerin görüşlerine atıfta bulunmuş, özellikle Sabûni’den uzunca nakiller yapmıştır.

3.7.4.1.1. İmanın Tanımı

Atûfî, iman hakkında yapılan tartışmaları dile getirirken kendi tercihini de delillerle ortaya koymuştur. Atûfî, muhakkik âlimlerin cumhurunun, imanı kalbin tasdikinden ibaret gördüklerini belirtmiştir. Dil ile ikrar imandan bir cüz değildir. Çünkü iman, kalbin amelidir. Bununla birlikte bazı ashabımız diye nitelendirdiği Hanefî fıkıhçılarının, nasların zahirinin delaleti gerekçesiyle dil ile ikrarı imandan bir cüz saydıklarını belirtir.545

Kendisi dil ile ikrarı, dünya ahkâmının icra edilmesi, başka bir ifade ile kişinin dünyada Müslüman muamelesi görebilmesinin bir şartı olarak görür ve kaynak vermeksizin Ebû Hanîfe’nin (ö. 150/767) bazı kitaplarında buna

542

Bk. Çakan, s. 249-250.

543

Buhârî, “Tevhid”, 22, “Cihad”, 4.

544Atûfî, bu hadise bir de haşiye yazmıştır. Bk. Süleymaniye Ktp. Fatih, nr. 994. vr. 258-291.

545

değindiğini ifade eder.546

Ebû Mansur el-Maturidî'nin (ö. 333/945) de bu görüşü tercih ettiğini, Eş‘arî'den (ö. 324/936) gelen iki rivayetten en sahih olanında bu görüş olduğunu belirten Atûfî,547

bu görüşünü delillendirirken imanın lügatte tasdik anlamına geldiğinden hareket eder ve Hz. Yûsuf’un kardeşlerinin, babaları Ya‘kûb'a (a.s) söyledikleri "…Her ne kadar doğru söylesek de sen bize inanmazsın"548 cümlesindeki "bize inanmazsın" ifadesinin "bizi tasdik etmezsin" anlamında kullanıldığını savunmaktadır.549

Dil ile ikrarın vacip kılınması, şer‘i ahkâmın icrası için şart koşulduğuna " La ilahe illallah deyinceye kadar insanlarla savaşmakla

emrolundum. Lailaheillellah dediklerinde canlarını ve mallarını benden korumuş olurlar"550 hadîsini delil göstermektedir.551

İmanın, dilin ikrarından ibaret olduğunu, buna göre bir kimsenin kelime-i şehadeti telaffuz edip küfrünü gizlemesi halinde ebedi cehennemlik olmayacağını, imanını gizleyip dil ile ikrar etmemesi durumunda da cenneti hak edemeyeceğini savunan Kerrâmiye'nin görüşünün batıl olduğunu delilleriyle şu şekilde ortaya koymuştur. Hakikatte Allah'ın (c.c) muhatap olarak kabul ettiği mükellef, nefis ve kalbin kendisine hamledildiği ruhtur, diyen Atûfî, bu düşüncesini "Allah sizin şekillerinize

ve mallarınıza bakmaz. Fakat o kalplerinize ve amellerinize bakar"552

hadîsi ile desteklemektedir. Daha sonra“İnsanlardan, inanmadıkları halde, ‘Allah’a ve ahiret

546Ebû Hanîfe, imanı tanımlarken şüpheden arınmış kesin bilgiyi ve bu bilgiyi kalben tasdik edip dil ile ikrar etmeyi şart koşmuştur. Ebû Hanîfe, el-‘Âlim ve’l-müte’allim, nşr. M. Zahid Kevserî, trc. Mustafa Öz, İmam-ı

Azam’ın Beş Eseri içinde, İstanbul, 1981, s.11. Bununla birlikte marifet ile kalbin tasdikini bir kişinin mümin

sayılabilmesi için yeterli görmesi, Ebû Hanîfe’nin dil ile ikrarı tâli bir unsur, Atûfî’nin ifadesiyle dünya ahkâmının icra edilebilmesi için gerekli gördüğü söylenebilir. Mustafa Öz, İmam-ı Azam’ın Beş Eseri, s. 31.

547Eş‘arî’nin diğer görüşüne göre iman, söz ve ameldir. Ebü’l-Hasen Alî b. İsmâîl b. Ebî Bişr İshâk b. Sâlim el-Eş‘arî el-Basrî, el-İbâne ‘an usûli’d-diyâne, thk. Fevkıyye Hüseyin Mahmûd,Kahire: Dârü’l-ensâr,1397h, s. 27.

548Yûsuf, 12/17.

549 "Bize inanmazsın" ifadesinin, “Bizi tasdik etmezsin” anlamında kullanıldığına dair bk.

Ebü’l-Hasen Mukâtil b. Süleymân b. Beşîr el-Ezdî el-Belhî, Tefsîru Mukâtil b. Süleymân, thk. Abdullah Mahmûd Şehhâte, Beyrut: Dâru ihyâî’t-türâs, 1423, II, 324; Ebû Ca‘fer Muhammed b. Cerîr b. Yezîd el-Âmülî et-Taberî el-Bağdâdî, Câmi’u’l-beyân an te’vîli âyi’l-Kur’ân, thk. Ahmed Muhammed Şâkir, y.y.: Müessesetü’r-risâle, 2000, I, 235; Ebu Abdillâh (Ebü’l-Fazl) Fahrüddîn Muhammed b. Ömer b. Hüseyn er-Râzî Taberistânî,

et-Tefsîrü’l-kebîr, Beyrut: Dâru ihyâî’t-türâs, 1420, XVIII, 429-XXV,30; Ebü’l-Berekât Hâfızüddîn Abdullâh b.

Ahmed b. Mahmûd en-Nesefî, Medârikü’t-tenzîl ve hakâ’iku’t-te’vîl, thk. Yûsuf Ali Bedevî, Beyrut: Daru’l-kelimu’t-tayyib, 1998, II, 100.

550Buhârî, “İtisam”, 28; Müslim, “İman”, 35.

551

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 4a.

gününe inandık’ diyenler vardır”553

ayeti ile “Bedeviler "İnandık" dediler. De ki: Siz

iman etmediniz, ama ‘Boyun eğdik’ deyin. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi. Eğer Allah'a ve elçisine itaat ederseniz, Allah işlerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Çünkü Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir”554

ayetlerini delil olarak sıralamaktadır.555

Ehl-i hadîsin imanı “kalben tasdik, dil ile ikrar ve amel etmek”; Cehmiyye’nin ise “kalbin marifeti” olarak tanımladığını belirten Atûfî, imanın tanımı hakkında muhakkik âlimlerin görüşünü tercih ederek, bu görüşünü ayet ve hadîslerle izah etmeye çalışmıştır. Kerrâmiyye ve Cehmiyye’nin görüşlerinin yanlış olduğunu aklî ve naklî delillerle reddetmeye çalışmış, ehl-i hadîsin iman tanımı ile ilgili ise herhangi bir yorum yapmamıştır.556

3.7.4.1.2. İman-Amel Münasebeti

Atûfî, ameli imandan bir cüz olarak saymamış ve görüşünü şu şekilde kanıtlamaya çalışmıştır. Kur’an’ı Kerim’de birçok yerde geçen“İman edip salih amel

işleyenler”557

ifadeleriyle amel iman üzerine atfedilmiştir. Ayetlerdeki bu kullanım, iman ile amelin farklı şeyler olduğu anlamına gelmektedir. “Kim de inanmış olarak

salih ameller işlerse, o, ne zulme uğramaktan korkar, ne yoksun bırakılmaktan”558

ayetinde ise salih amelin sonuç vermesi, mümin olma şartına bağlanmıştır. Şart meşruttan farklı olduğuna göre, amel de imandan bir cüz değildir.559

Ayrıca,“Hani

meleklere, ‘Âdem için saygı ile eğilin’ demiştik de İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan) kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu”560

ayetindeki şeytanın kâfirlerden sayılması ameli terk etmesinden değil, emri reddetmesinden kaynaklandığını ifade etmiştir.561

553 Bakara, 2/8. 554 Hucurât, 49/14. 555

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 4a.

556

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 4a.

557

Fetih, 48/29; Beyyine, 98/7; Asr, 103/3.

558

Tâ Hâ, 20/112.

559

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 5a.

560

Bakara, 2/34.

561

3.7.4.1.3. İman-İslam-Münasebeti

Îman ile İslâm kavramları Kur’an’ı Kerim’de bazen aynı anlamda562 bazen de farklı anlamlarda kullanılmıştır.563

Ebû Hanîfe el-Fıkhü’l-ekber adlı eserinde “İslâm-İman İlişkisi” başlığı altında her ne kadar İslâm ile iman kavramları lügat bakımından farklılık arz etse de iman İslâm’sız, İslâm da imansız olamaz564

demiştir. Bu görüş İmam Mâturîdî tarafından da benimsenmiş,565

sonraki Mâturîdî kelamcıları da genel olarak bu görüşü kabul etmiştir. Atûfî’nin de aynı düşünceyi benimsediği görülmektedir.566

3.7.4.1.4. Mukallidin İmanı

Atûfî, Sabûnî’nin (ö. 580/1184) el-Kifâye adlı eserinden, ehli kıblenin mukallid’in imanı konusunda ihtilaf ettiğini nakletmiştir. Ebû Hanîfe, Süfyân es-Sevrî, Mâlik, Evzâî (157/774) gibi fakihlerin çoğunluğu ve ehl-i hadîs mukallid’in imanını sahih görmüş, fakat istidlâli terk ettiğinden günahkâr kabul etmişlerdir. Eş‘arî’ye göre bunu aklıyla bilmesi gerekir. Mu‘tezile’nin ise, her bir meseleyi, aklının yardımıyla, mukabil şüpheyi bertaraf edebilecek şekilde bilmedikçe mümin sayılamayacağı görüşünde olduğunu belirtmektedir.567

3.7.4.1.5. Büyük Günah İşleyenin Durumu

Atûfî, bir Müslüman’ın küçük veya büyük günah işlemekle kâfir olmayacağını, günahı helal saymayıp, emredileni reddetmedikçe imandan çıkmayacağına dair Ehl-i sünnetin genel görüşünü benimsemektedir.568

Atûfî, “Ümmetimden kim Allah’a şirk

koşmadan ölürse, zina etse de hırsızlık yapsa da cennete girer”569

hadîsinin, büyük

562

Âl-i İmrân, 3/52; Mâide, 5/111; Yûnus, 10/84, 90; Hicr, 15/2; Nahl, 16/102; Neml, 27/81; Kasas, 28/53; Rûm, 30/53; Zâriyât, 51/35-36.

563

Hucurât, 49/14.

564

Ebû Hanîfe, el-Fıkhü’l-ekber, el-İmârâtü’l-‘Arabiyye: Mektebetü’l-furkân, 1999, s. 57.

565

Mâtürîdî, Kitâbü’t-Tevhîd, thk. Fethullah Halîf, İskenderiye: Dâru’l-cami‘ati’l-mısriyye, t.y. s. 394.

566

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 7a.

567Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 10b. Tevfik Yücedoğru, Atûfî’nin, Nureddin es-Sabûnîden naklettiği bu görüşü, ak değilse karadır mantığıyla Mu’tezile’nin söylemediği görüşlerin kendilerine isnad edildiğine örnek olarak vermektedir. Bk. Tevfik Yücedoğru, “Mukallid’in İmanı”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat

Fakültesi Dergisi, Cilt: 14, Sayı: 1, 2005, s. 30. 568

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 6b.

günah işleyenin imandan çıkacağını ancak kâfir sayılamayacağını, tövbe etmediği sürece de cennette giremeyeceğini savunan Mu‘tezile’nin ve büyük günah işleyen kimsenin kafir olup ebedi cehennemde kalacağını iddia eden Haricilerin aleyhine delil olduğunu belirtmektedir.570

3.7.4.1.6. İmanda Artma-Eksilme Meselesi

Atûfî, “Şüphesiz Allah Yemen tarafından, ipekten daha yumuşak bir rüzgâr

gönderecek, bu rüzgâr kalbinde tane veya zerre ağırlığı kadar iman olan hiç kimseyi sağ bırakmayacaktır”571

hadîsini, bazı şarihlerin572 imanın artıp eksileceğine delil göstermişler se de bunun bir varsayım ve tahminden ibaret olduğunu ileri sürerek şöyle demiştir:

İmanın artıp eksilmesi mümkün olmadığından bu hadîsi şu şekilde te’vil etmek gerekir: Nafile ibadetlerin imana dahil olmadığı konusunda icma vardır. Farzlar için artma ve eksilme kabul edilemeyeceğinden, imanda artma ve eksilme nasıl mümkün olsun? diğer yandan imanın cüzlere bölünebileceğini varsaydığımızda, kişinin imanın cüzlerinden birini terk etmesi durumunda mümin olamayacağına hükmetmemiz gerekecektir. Çünkü bir şeyin cüzünü yok saymak, onun tümünü yok saymayı gerektirir. Bu durumda imanı noksan olan kişi mümin olamaz.573

3.7.4.1.7. Akılla Allah’ı Bilmenin Vücûbiyeti

Atûfî, “Her kim Allah’a ve O’nun elçisine iman eder, namazı dosdoğru kılar,

ramazan orucunu tutarsa, o kimseyi cennete koymak, Allah üzerinebir hak olur”574

hadîsini şerh ederken iman esaslarını Allah’a, meleklerine, kitaplarına, elçilerine, ahiret gününe, kaderin hayrına ve şerrine iman etmek şeklinde saymış,575

akılla Allah’ı bilmenin vücûbiyeti ve kendisine davet ulaşmayan kimsenin kâfir olarak ölmesi halinde azaba uğrayıp uğramayacağı meselesinde ehli kıblenin ihtilaf ettiğini

570

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 66b-67a.

571Müslim, “İman”, 185.

572

Nevevî, el-Minhâc, I, 145-146; II, 132-133.

573

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 111a.

574Buhârî, “Tevhid”, 22, “Cihad”, 4.

575

belirttikten sonra, Hâkim eş-Şehîd’in (ö. 334/945),576

Ebû Hanîfe’den yaptığı şu nakle yer vermiştir. Gökler, yer, kişinin öz varlığı ve Rabbinin yarattığı diğer varlıklar açıkça görülürken, hiç kimsenin Yaratıcısı konusunda cehaleti özür sayılamaz. Hatta Ebû Hanîfe’ye göre, Allah (c.c) hiçbir peygamber göndermemiş olsaydı, yine de insanların akıllarını kullanmak suretiyle O’nu bilmeleri gerekirdi. Eş‘ari’ye göre, hiçbir şeyin akılla bilinmesi insana vacip olmaz. Akılla ancak bazı şeylerin güzelliği ve çirkinliği bilinebilir. Mülhidler, Rafızîler, Müşebbihe, Hariciler ve Mücessime’ye göre akılla hiçbir şey bilinemez ve vacip olmaz. Mu‘tezile’ye göre ise akıl tek başına Allah’a iman etmeyi ve nimetlerine şükretmeyi gerektirir. Akıl aynı zamanda bizatihi dini hükümleri ispat etmek için de yeterlidir. Ehl-i sünnete göre akıl, eşyanın güzelliğini ve çirkinliğini, imanın gerekliliğini ve nimetlere şükretmenin lüzumunu bilmeye yarayan bir vasıtadır. Gerçekte bunları tanıtan ve vacip kılan Allah’tır.577 Genelde Hanefî-Maturidî yorumları benimseyen Atûfî’nin burada da Matûridilerin görüşlerini benimsediği görülmektedir.

3.7.4.1.8. Ecel Meselesi

Atûfî, “Kim rızkının genişletilmesini ve ömrünün uzatılmasını isterse akrabası ile

ilişkisini devam ettirsin”578

hadîsini yorumlarken ecel hakkındaki görüşlerini şöyle ifade etmektedir:

İnsanın iki eceli vardır. Biri levh-i mahfûz’da yazılan eceldir ki bunda artma ve eksilme söz konusu olamaz. Bir de görevli meleğin ceninin dört aylık iken ona ruh üfleyip: Ey rabbim! Erkek mi olacak dişi mi? bedbaht mı olacak mutlu mu? rızkı, ameli ve eceli ne olacak? sorması üzerine Allah’ın (c.c) görevli meleğe yazdırdığı eceldir ki, işte bu ecel sıla-i rahim vb. ile eksilir veya artabilir.579

3.7.4.1.9. Kader Meselesi

Atûfî kaderin hayrına ve şerrine iman etmenin, imanın şartlarından biri olduğunu ve acizlikten dirayetli davranmaya varıncaya kadar her şeyin Allah’ın kaderi ile580

576Ebü’l-Fazl Muhammed b. Muhammed b. Ahmed el-Mervezî el-Belhî el-Hâkim eş-Şehîd, Samaniler zamanında vezirlik yapan Hanefi fakihidir. Bk. Beşir Gözübenli, “Hâkim eş-Şehîd”, İstanbul: DİA. XV, 195.

577

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 11a.

578Buhârî, “Büyû”, 13; Müslim, “Birr”, 20.

579

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 45a.

gerçekleştiğini belirtmektedir. Bazı muhakkik âlimlerin takdir edilen şeylerin bir kısmının küllî meselelerle, bir kısmının da cüz’î meselelerle ilgili olduğunu; küllî meselelerin değişmeyeceğini, cüz’î olanların ise sebeplere ve şartlara uygun gerçekleşebileceğine dair görüşlerine dikkat çekmektedir.581