• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM III: ATÛFÎ’NİN KEŞFÜ’L-MEŞÂRİK ADLI ESERİ’NİN TAHLİLİ 39

3.7. Hadîsleri Şerh Metodu

3.7.5. Fıkıh Konularına Yönelik Açıklamalar

Sâgânî’nin derlediği Meşârik’teki hadîsler çerçevesinde fıkhî yorumlara giren Atûfî, ahkâm hadîslerini şerh ederken Hanefî mezhebinin görüşlerine; mezhep içindeki farklı yorumlara, bazen de konuyla ilgili diğer mezheplerin görüşlerine yer vermektedir. Ancak Buhârî telif ettiği eserlerle, özellikle de el-Câmi’u’s-sahîh adlı eseriyle büyük bir fıkıh mirası bırakmasına rağmen Atûfî, fıkhî konularda Buhârî’nin görüşlerine yer vermemiştir.

3.7.5.1. Mürtedin Cezalandırılması

Atûfî,“ ُهوُلُ تْ قاَف ُهَنيِد َل َّدَب ْنَم/Dinini değiştiren kimseyi öldürünüz”651 hadîsi ile ilgili naklettiği ulemanın görüşlerini şu şekilde özetlemek mümkündür:

Bazı âlimler, Müslüman olduktan sonra dinini değiştiren kimsenin hadîsin zahirine göre amel edilerek öldürülmesi gerektiğini, ulemanın çoğunluğu ise tövbeye davet edilip kabul etmezse öldürüleceğini savunmuştur. Şöyle de denilmiştir: Müslüman bir kimse dininden dönerse, tövbeye davet edilmez. Şayet bir kişi müşrik iken Müslüman olur da daha sonra dinini değiştirirse, o zaman tövbeye davet edilir. Yahudi’nin Hıristiyan; Hıristiyanın Yahudi veya Mecûsî olmasına gelince, İmam Şâfiî’ye göre önceki dinine dönmeye zorlanır, önceki dinine dönmezse öldürülür. Ebû Hanîfe ise küfür tek bir millettir652 gerekçesi ile önceki dinlerine dönmeye zorlanamayacaklarını ve öldürülemeyeceklerini savunmaktadır. Ebû Hanîfe, Hz.

649Buhârî’nin kader konusundaki görüşleri için bk. H. Musa Bağcı, “el-Buhârî’nin Kader Konusunda Mu‘tezile İle Münakaşaları”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2005, cilt: XLVI, sayı: 1, s. 21-42.

650Buhârî’nin tevhîd anlayışı için bk. Çakın,“Kitâbu’t-Tevhîd’in Bâb Başlıklarına Göre Buhârî’nin Tevhîd Anlayışı”, Dinî Araştırmalar, 2004, cilt: VII, sayı: 20, s. 425-432.

651Buhârî, “Cihâd”, 149, “İstitâbetü’l-mürteddîn”, 2.

652Bk. Ebü’l-Hasen Alî b. Halef b. Abdilmelik b. Battâl el-Bekrî el-Kurtubî, Şerhu’l-Câmi’i’s-sahîh, Ebû Temîm Yâsir b. İbrahim, Riyad: Mektebetü’r-rüşd, 2003, VIII, 72.

Peygamber kadınları öldürmeyi nehyettiğinden, dinden dönen kadınların da öldürülemeyeceği görüşündedir.653

3.7.5.2. İntihar Edenin Ahiretteki Durumu

İntihar edenin cezası konusunda rivayet edilen,“Kim kendisini bir demir ile

öldürürse o demir parçası elinde olduğu halde cehennem ateşinde ebediyen ve temelli kalmak üzere karnına saplayıp duracaktır. Kim bir zehir içip, kendisini öldürürse cehennem ateşinde ebedi ve temelli kalmak üzere onu içip duracaktır. Kim de bir dağdan yuvarlanarak kendini öldürürse cehennem ateşinde ebedi ve temelli olarak yuvarlanıp duracaktır.”654

Bu hadîsin şerhinde Atûfî, intihar etmeyi büyük günah olarak kabul etmekle birlikte, büyük günahın sahibini ebediyen cehenneme sürüklemeyeceğini, dolayısıyla hadîste ifade edilen cehennem ateşinde ebedi ve temelli kalmayı, intihar eden kimsenin uzun yıllar cehennem ateşinde kalacağı şeklinde yorumlamanın daha isabetli olacağını savunmaktadır.655

3.7.5.3. Tavla Oynamanın Dini Hükmü

Atûfî, “Kim tavla oynarsa, elini domuz etine ve kanına bulaştırmış gibidir”656 hadîsine istinaden tavla oynamanın hükmü hakkında ulemanın görüşlerini şöyle özetlemektedir:

Selef âlimleri, şiddetle nehyedildiğinden dolayı tavlanın haram olduğuna hükmetmişlerdir. Çünkü tavla oynamak, kişinin elini domuz etine ve kanına bulaştırmasına benzetilmiştir. Buradaki benzetmenin domuz eti yemek anlamına

653

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 29b; Krş. Ebû Bekr Şemsü’l-eimme Muhammed b. Ebî Sehl Ahmed es-Serahsî, el-Mebsût, Beyrut: Dâru’l-ma‘rife, 1993, X, 109. Mürtedin öldürülmesi ile ilgili bk. Ali Toksarı, “Din ve Vicdan Özgürlüğü Bağlamında Kitap ve Sünnete Göre Mürtede Yapılması Gereken Muamele”, Bilimname, 2010/2, cilt: VIII, sayı: 19, s. 47-74; Frank Griffel, Hoşgörü ve Dışlama: “Şâfi‘î ve Gazâlî’nin Mürted Konusundaki Görüşleri”, çeviren: Şükrü Selim Has, İslâm Hukuku Araştırmaları Dergisi, 2006, sayı: 7, s. 277-295; Abdurrahman Ateş, “İnanç Özgürlüğünün Sınırı/Kapsamı ve İnanç Özgürlüğü Açısından “Mürtedin Cezalandırılması”na Dair Bir Değerlendirme”, Kur’an’ın Farklı İnanç

Mensuplarına Yaklaşımı Sempozyumu (12-13 Mayıs 2006), 2007, s. 181-199.

654Müslim, “İman”, 175. Sâgânî, benzer lafızlarla, takdim tehirlerle rivayet etmiştir. Bk. Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 30b-31a.

655

Bk. Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 30b-31a.

geldiği de söylenmiş, zira böyle bir durumun ancak domuz etini yemekle gerçekleşebileceği savunulmuştur.657

3.7.5.4. Rukye ile Tedavi ve Kur’an Öğretiminden Ücret Alınması

Abdullah b. Abbas’ın rivayetine göre “Resûlüllah’ın (s.a) ashabından bir grup bir su başında oturan bir mahalleye uğramıştı. Halkın arasında da zehirli hayvanın soktuğu -veya zehirlenmiş- biri vardı. Onlardan biri gelip;

“İçinizde rukye yapan biri var mı? Şu subaşında toplanan insanların arasında zehirli bir hayvanın soktuğu -veya zehirlenmiş- biri var” dedi.

Sahâbeden biri kalkıp gitti ve birkaç koyun karşılığında hastaya Fâtiha sûresini okudu, hasta da iyileşti. Koyunları arkadaşlarına getirdi. Arkadaşları bunu doğru bulmadılar ve;

“Sen, Allah’ın Kitabına karşılık ücret aldın” dediler. Medine’ye döndüklerinde de; “Ey Allah’ın Resûlü, bu adam Allah’ın kitabına karşılık ücret aldı” diye şikayet ettiler. Bunun üzerine Resûlüllah (s.a) şöyle buyurdu:

“Aldığınız ücretin en haklısı, Allah’ın kitabına karşılık aldıklarınızdır.”658

Atûfî, bu hadîste geçen للها باتك/Allah’ın kitabından maksadın; Kur’an’ın anlamlarına delalet eden lafızlar olduğunu belirtmektedir. Bu lafızlardan ücret almaya gelince, bu okuyup sevabını bağışlamak, rukye659

ile tedavi etmek, öğretmek vb. şekillerde olabilir. Ancak burada kastedilen anlam Fatiha sûresini okuyarak rukye yapmaktır. Fatiha sûresini okuyarak rukye yapmak kerahatsız caizdir ve bunun karşılığında ücret almada herhangi bir ihtilaf yoktur. İmam Şâfiî, İmam Mâlik ve Ahmed b. Hanbel Kur’an öğretme karşılığında ücret almayı da caiz görürken; Ebû Hanîfe, Kur’an okumanın ve öğretmenin sevabını ancak Allah’ın vereceğini, rukyenin böyle olmadığını, çünkü onun hakkında sünnette delil bulunduğunu savunmaktadır. Ancak Atûfî, Kur’an öğreten kişinin, bu iş için atanmış ve ücretini zaten alan birisi olması

657

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 66a; Krş. Nevevî, el-Minhâc, XV, 15.

658Buhârî, “Tıb”, 34.

659Hastalık ve kötülüklerden korunmak veya kurtulmak amacıyla dua okuyup üfleme anlamında bir terim. İlyas Çelebi, “Rukye”, İstanbul: DİA, XXXV, 219.

durumunda ücret almasının caiz olmayacağını, bu iş için görevli olmayan bir kişinin ücret alabileceği görüşündedir.660

3.7.5.5. Müt‘a Nikâhı

Atûfî, Sebre’nin rivayet ettiği “Her kimin yanında kendisiyle müt‘a nikâhı yapmış

olduğu kadınlardan birisi varsa artık onu serbest bıraksın”661

hadîsini şerh ederken, müt‘a nikâhının İslam’ın ilk dönemlerinde caiz olduğunu, daha sonra bu hükmün neshedildiğine dair sahâbenin icma ettiğini belirtmektedir. Âlimlerin çoğu bu görüşte olmasına rağmen Atûfî, Mâlik’in müt‘a nikâhına cevaz verdiğini iddia etmektedir.662

Ancak İbn Melek, bazı Hanefîlerin, Mâlik hakkında öne sürdükleri bu iddianın hatalı olduğunu belirtmektedir.663

İmam Mâlik’in Muvatta’ında müt‘a nikahı ile ilgili, sadece bu nikahın nehyedildiğine dair rivayetlerin yer alması664 İbn Melek’in görüşünü desteklerken; Kurtûbî, müt‘a nikahının haramlığına dair icma bulunduğunu, kim böyle bir nikah yaparsa Mâlikî mezhebinin meşhur görüşüne göre recmedilmesi gerektiğini ancak Mâlik’ten gelen diğer bir rivayette müt‘a nikahı haram olmadığı için böyle bir nikah yapan kimsenin recm edilemeyeceğini nakletmektedir.665

3.7.5.6. Süt Emme Yoluyla Oluşan Evlenme Haramlığı

Süt emme konusundaki bir hadîste geçtiğine göre Ümmü’l-Fadl şöyle demiştir: “Hz. Peygamber benim evimde iken bir bedevî içeri girdi ve şöyle dedi: Ey Allah’ın Resûlü! Benim bir karım vardı, onun üstüne başka bir kadın daha aldım. İlk eşim,

660

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 80b-81b.

661Müslim, “Nikâh”, 21.

662

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 62b, 356b.

663İbn Melek, I, 154. Müt‘a nikâhı hakkında bk. Mustafa Öztürk, “Sünni ve Şii Kaynaklarda Mut‘a Nikâhı Tartışması”, İslâmiyât, 2005, cilt: VIII, sayı: 3 [Ehl-i Sünnet Özel Sayısı], s. 95-120; Osman Kaşıkçı, Mut‘a Nikâhı, Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları, 2007, sayı: 3, s. 43-58.

664Bk. Muvatta’, “Nikâh”, 18.

665

Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed b. Ebî Bekr b. Ferh el-Kurtubî, el-Câmi ‘li-ahkâmi‘l-Kur’an, thk. Ahmed el-Berdûnî, İbrahim Atfîş, Kahire: Dâru’l-kütübi’l-Mısriyye, 1964, V, 132-133.

yeni eşime bir veya iki defa süt verdiğini iddia ediyor, dedi. Allah’ın elçisi cevaben;

Bir ve iki defa emmek haram kılmaz buyurdu.”666

Atûfî, bu hadîsin şerhinde süt emme yoluyla oluşan evlenme haramlığı ile ilgili görüşleri şöyle özetlemektedir:

1. Ayrı zamanlarda beş emzirmeden azı evlilik engeli oluşturmaz. Hz. Âişe, İmam Şâfiî ve İshak (ö. 238/853) bu görüştedir.

2. Üç emzirmeden azı evlilik engeli oluşturmaz. Ebû Ubeyd (ö. 224/838), Ebû Sevr (ö. 240/854), Dâvûd ez-Zâhirî (ö. 270/884) bu görüştedir.

3. On emzirmeden azı evlilik engeli oluşturmaz. Katâde (ö. 117/735) bu görüştedir. 4. Emzirmenin azıda çoğuda evlilik engeli oluşturur. İbn Abbas (ö. 68/687-88), İbn Ömer, Saîd b. el-Müseyyeb (ö. 94/713), Zührî (ö. 124/742), Süfyân es-Sevrî, Ebû Hanîfe ve ashabı ile İmam Mâlik bu görüştedir. Bu görüş sahipleri“Size şunlarla

evlenmek haram kılındı: Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren sütanneleriniz, sütkız kardeşleriniz, hanımlarınızın anneleri, kendileriyle zifafa girdiğiniz hanımlarınızdan olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız, -eğer anneleri ile zifafa girmemişseniz onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur- öz oğullarınızın hanımları, iki kız kardeşi (nikâh altında) bir araya getirmeniz. Ancak geçenler önceden yapılan bu tür evlilikler) başka. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir” 667

ayetini delil göstermekte ve“Bir ve iki defa emmek haram kılmaz”668 anlamındaki hadîslerin ise mensuh olduğunu savunmaktadırlar.

3.7.5.7. Ayakta Namaz Kılan Cemaatin, Oturarak Namaz Kılan İmama Uyup Uyamayacağı

Atûfî, Ebû Hüreyre’nin rivayet ettiği “İmam, ancak kendisine uyulmak için imam

yapılmıştır, ona muhalefet etmeyin. O tekbir alınca, siz de tekbir alın. O rükû yapınca siz de rükû yapın. ‘Semiallâhü limen hamideh’ deyince de; ‘Allâhümme Rabbenâ leke’l-hamd’ deyin. İmam namazı ayakta kıldığında, siz de ayakta kılın;

666Müslim, “Radâ”, 18.

667

Nisâ, 4/23.

oturarak kılarsa, siz de oturarak kılın”669

hadîsini şerh ederken, konuyla ilgili başka rivayetleri de naklederek, ayakta namaz kılan cemaatin, oturarak namaz kılan bir imama uyup-uyamayacağına dair özetle şu görüşlere yer vermiştir:

Atûfî, ilk olarak imamın kendisine uyulması için öne geçtiğini, ona tabi olanların, imama uygun hareket etmeleri gerektiği şeklinde kısa bir bir açıklama yaptıktan sonra670 bu hadîsin, Hz. Peygamber’in ölüm hastalığında iken oturarak namaz kıldırdığı, Hz. Ebû Bekir ve cemaatin ayakta iken Resûlüllah’a (s.a) uyduğuna dair rivayetle671 neshedildiğini Bâbertî’den nakletmektedir.672Atûfî, şerhe konu olan,

“İmam, ancak kendisine uyulmak için imam yapılmıştır" hadîsini delil gösteren,

Mâlik ve Ahmed b. Hanbel’in ayakta namaz kılan birinin, oturarak namaz kılan birine uyamayacığını savunduklarını; Ebû Hanîfe ve İmam Şâfiî’nin ise bu hadîsin Hz. Peygamber’in ölüm hastalığındaki uygulaması ile neshedildiğini İbn Melek’ten naklettikten sonra,673Nebî’nin (s.a) oturarak kıldırdığı bu namazı, hastalığının ağırlaştığı bir dönemde olması, insanların onu görüp, sesini işitme arzusu ile ona uydukları, gerçekleşmesi nadir ve özel bir durum olarak düşünmek varken, neshe yorumlamanın doğru olmadığı şeklinde bir düşünceye de işaret etmektedir.674

669Buhârî, “Ezân”, 82; Müslim, “Salât”, 86.

670Atûfî, bu bilgileri kendi görüşü gibi nakletmesine rağmen, Vecîhüddin el-Erzincânî’den naklettiği anlaşılmaktadır. Krş. Vecîhüddin el-Erzincânî, Hadâiku’l-ezhâr, Beyazıt, nr. 1131, 65a.

671Hz. Âişe’nin anlattığı bu hadise şöyledir: “Resûlüllah ağırlaşınca, İnsanlar namaz kıldılar mı? dedi. Biz, hayır, seni bekliyorlar ey Allah’ın Resûlü, dedik. Resûlüllah: Benim için leğene su koyun buyurdu. Biz de dediğini yaptık. Yıkandı sonra kalkmak istediyse de bayıldı. Sonra tekrar ayılarak: İnsanlar namaz kıdılar mı?dedi. Hayır, seni bekliyorlar ey Allah’ın Resûlü, dedik. Resûlüllah: Leğene benim için su koyun, dedi. Biz de dediğini yaptık. Yıkandıktan sonra kalkmak isteyince yine bayıldı. Sonra tekrar ayılarak: İnsanlar namaz kıldılar mı? dedi. Hayır, seni bekliyorlar ey Allah’ın Resûlü, dedik. Yine: Leğene benim için su koyun, dedi. Biz de dediğini yaptık. Yıkandı, sonra yine kalkmak isteyince tekrar bayıldı. Sonra ayılıp: İnsanlar namaz kıldılar mı?dedi. Biz, hayır, seni bekliyorlar ey Allah’ın Resûlü, dedik. Âişe dedi ki: İnsanlar mescide kapanmış, Resûlüllah’ı bekleyip duruyorlardı. Sonra Resûlüllah insanlara namaz kıldırmak üzere Ebû Bekir’e haber gönderdi. Gönderdiği haberci Ebû Bekir’in yanına giderek: Resûlüllah sana insanlara namaz kıldırmanı emrediyor, dedi. Bunun üzerine Ebû Bekir -ki yufka yürekli birisiydi-: Ey Ömer! İnsanlara namaz kıldır, dedi. Ömer: Bu işe sen daha layıksın, dedi. Bunun üzerine Ebû Bekir, o günlerde insanlara namaz kıldırdı. Sonra Resûlüllah kendisinde biraz rahatlama hissedince, Abbas ve başka bir adamın arasında öğle namazı için çıktı. Ebû Bekir’de cemaate namaz kıldırıyordu. Ebû Bekir onu görünce geri çekilmek istedi. Ama Nebî (a.s) ona geri çekilmemesi için işaret buyurdu. Kendisini tutan iki kişiye: Beni onun yanına oturtunuz, buyurdu. Onlar da Resûlüllah’ı Ebu Bekir’in yanına oturttular. Ebû Bekir ayakta durduğu halde Resûlüllah’ın (a.s) namazına uydu, insanlarda Ebû Bekir’in namazına uyarak namaz kılıyorlardı. Nebî de (a.s) oturuyordu.” Müslim, “Salât”, 90.

672

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 201b. Krş. Bâbertî, Tuhfetü’l-ebrâr, Süleymaniye Ktp. Fatih, nr. 987, vr. 111a.

673Krş. İbn Melek, Mebâriku’l-ezhâr, I, 443.

674

3.7.5.8. Namazda Kur’an Okumanın Hükmü

“Kıraatsız namaz olmaz” 675 hadîsi hakkında Atûfî’nin görüşlerini şu şekilde özetlemek mümkündür:

İmam Şâfiî bu hadîsi delil göstererek, aşikâr veya gizli kıraat yapılan namazlarda imam, cemaat veya münferid namaz kılanlar için bütün rekâtlarda kıraat yapmayı farz olarak kabul etmiştir. Bu görüş, Ömer (r.a) ve Ali (r.a) dışında bazı sahâbilerin yanı sıra Evzâî ve Ebû Sevr tarafından da nakledilmiştir. Ebû Hanîfe ve arkadaşları ise “Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun”676 ayetini namazda kıraatın farz olduğuna delil göstermişlerdir. Mutlak emir tekrarı gerektirmediğinden aslında kıraat namazın ilk rekâtında farzdır. Ancak namazın ikinci rekâtı, kemiyet ve keyfiyet bakımından birinci rekâtla aynı seviyede olduğundan ikinci rekâtta da kıraatın birinci rekât gibi farz olduğuna; seferde düşmesi, gizli kıraat yapılması vb. sebeplerle son iki rekâtta kıraatın farz olmadığına hükmetmişlerdir. Namaz kılan bir kişi, farz namazların son iki rekâtında kıraat yapma konusunda serbestir. Kıraat yapabileceği gibi, sessiz de kalabilir, tesbihat da yapabilir. Ancak kıraat yapması daha faziletlidir. Nafile namazların her iki rekâtı, tek başına bir namaz olduğu için, nafilelerin bütün rekâtlarında kıraat farzdır. Vitir namazının hükmü de nafile namazlar gibidir. İmam Mâlik ise üç rekâtta kıraat yapılmasını farzın yerine gelmesi için yeterli görmüştür.677

3.7.5.9. Namazda Fatiha Okumanın Hükmü

Ubâde b. es-Sâmit’ten rivayet edildiğine göre Resûlüllah (s.a) şöyle buyurmuştur:

“Fatiha’yı okumayanın namazı yoktur.”678

Atûfî, bu hadîsi delil gösteren İmam Şâfiî’nin, cenaze namazına varıncaya kadar bütün namazlarda Fatiha’yı okumanın farz olduğuna hükmettiğini belirtmektedir.679 Hanefîler’in ise bu hadîsin haberi vahid olduğunu, haberi vahidin ise amellerin

675Müslim, “Salât”, 42; Abdürrezzâk, II, 120-121, 124; İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, I, 349.

676

Müzzemmil, 73/20.

677Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 239b-240b.

678Buhârî, “Ezân”, 95; Müslim, “Salât”, 34.

679

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 240b. Eimme-i selâse bu hadîse dayanarak namazda fatiha’nın okunmasının farz olduğunu savunmuştur. İbn Nüceym, Zeynüddîn b. İbrâhîm b. Muhammed el-Mısrî, el-Bahru’râ’ik, y.y: Dâru’l-kütübi’l-İslâmî, t.y. I, 312.

farziyetini ispat konusunda yeterli olamayacağını, bu yüzden namazda kıraatın

“Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun” 680

ayetiyle farz olduğu görüşünde olduklarını söyleyen Atûfî, haberi vahid ameli gerektirdiğinden “Fatiha’yı

okumayanın namazı yoktur” 681

hadîsiyle de amel ederek, namazda Fatiha’yı okumanın Hanefî ıstılahında vacip olarak kabul edildiğini ifade etmiştir.682

3.7.5.10. Namazda Konuşmak

Muâviye b. el-Hakem es-Sülemî’nin rivayetine göre, “Resûlüllah (s.a) ile birlikte namaz kılarken cemaatten bir adam aksırdı. Bende للها كحمري/Allah sana merhamet etsin, dedim. Cemaat bana ters ters baktı. Ben: Hay anam bensiz kalaydı, bu haliniz ne, niye öyle bakıp duruyorsunuz, dedim. Bunun üzerine elleriyle uyluklarına vurmaya başladılar. Onların beni susturmak istediklerini görünce ben de sustum. Resûlüllah (s.a) namazı kıldıktan sonra –anam babam ona feda olsun- ne ondan önce, ne de ondan sonra daha güzel öğreten bir öğretici görmedim. Allah’a yemin ederim ki beni ne azarladı, ne dövdü, ne de ağır söz söyledi. Sadece: Şüphesiz bu namazda

insan sözünden hiçbir şey konuşmak doğru değildir. Namaz ancak tesbih, tekbir ve Kur’an okumaktan ibarettir dedi veya bunun gibi bir şey söyledi. Ben: Ey Allah’ın

Resûlü, ben cahiliyeden henüz kurtulmuş birisiyim. Allah, İslâm’ı bize gönderdi. Bizden kâhinlere giden birtakım insanlar var, dedim. Resûlüllah (a.s): Artık sen

onlara gitme buyurdu…683

Atûfî, bu hadîsin şerhinde namazda aksırana للها كحمري demek ya da şaşkınlık ifadesi olarak للها ناحبس, لله دملحا veya للها لاإ هلإ لا demenin, Ebû Hanîfe’ye göre namazı bozsa da İmam Şâfiî’ye göre namazı bozmayacağını belirtmiş, kendisi de Ebû Hanîfe’nin aksine namazı bozmayacağını ifade etmiştir.684

Atûfî’nin bu ifadelerinden sanki İmam Şâfiî’nin görüşünü tercih ettiği gibi bir anlam çıksa da, durum böyle değildir. Zira Ebû Hanîfe ve İmam Muhammed’e göre للها لاإ هلإ لا ،لله دملحا ،للها ناحبس ،للها كحمري

680

Müzzemmil, 73/20.

681Buhârî, “Ezân”, 95; Müslim, “Salât”, 34.

682

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 241a.

683Müslim, “Mesâcid”, 33.

684

ifadeleri namazı bozsa da Ebû Yûsuf’a göre namazı bozmaz ve Hanefîler müftâ-bih görüş olarak Ebû Yûsuf’un görüşünü benimsediğini söylediğinden685

Atûfî de bu görüşü kabul etmiş olmaktadır.

3.7.5.11. Namazların Cem‘ Edilmesi

Namazların cem‘ edilmesi ile ilgili Muâz b. Cebel’in rivayetinin686

Hanefîler’in cem‘ konusundaki görüşlerine muhalif olmadığını, Hz. Peygamber’in, öğleyi son vaktinde, ikindiyi de ilk vaktinde; akşamı son vaktinde, yatsıyı da ilk vaktinde kılarak cem‘ yaptığını iddia etmektedir.687

Ancak diğer mezheplerin görüşlerine ve delillerine yer vermemiştir.688

3.7.5.12. İhtikâr/ Karaborsacılık Hakkında Açıklamaları

Ma‘mer b. Abdullah’ın rivayet ettiği, “ئطاخ وهف ركتحا ن İhtikâr yapan kişi َم

hatalıdır/günâhkârdır”689

hadîsi ile yasaklanan ihtikârı, Atûfî haram kabul etmiş ve ihtikârı şöyle tanımlamıştır: “Satıcının bir ürünü satmak için fiyatların yükselmesini bekleyerek stoklamasıdır.”690

685

Bk. Aynî, Ebû Muhammed (Ebü’s-Senâ) Bedrüddîn Mahmûd b. Ahmed b. Mûsâ b. Ahmed, el-Binâye fî

şerhi’l-Hidâye, Beyrut: Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye, 2000, II, 413. 686

Muâz b. Cebel’in rivayeti şöyledir: “Tebük gazvesi yılında Resûlüllah (s.a) ile birlikte çıktık. Namazı cem‘ ederek kıldı. Öğle ile ikindiyi birlikte akşam ile yatsıyı da birlikte kıldı. Nihayet bir gün namazı geciktirdi. Sonra dışarı çıktı. Öğle ile ikindiyi birlikte kıldı. Sonra içeri girdi. Bundan sonra dışarı çıkarak akşam ile yatsıyı birlikte kıldı. Sonra da şöyle buyurdu: İnşaallah yarın Tebük pınarına varacaksınız. Ama sizler oraya kuşluk vakti

olmadan varamayacaksınız. Sizden o pınarın yanına ulaşan hiçbir kimse ben gelinceye kadar hiçbir şekilde elini suyuna değdirmesin. Biz de pınarın yanına geldik. Daha önce iki adam oraya gelmişti. Ayakkabı bağı inceliğinde

bir su akıyordu. Resûlüllah o iki kişiye: Elinizi suyuna değdirdiniz mi diye sordu. Her ikisi evet deyince Nebî (s.a), onlara ağır sözler söyledi ve onlara Allah’ın söylemesini dilediği şeyleri de söyledi. Sonra elleri ile o pınardan azar azar avuçlamaya başladılar. Nihayet o su bir şeyde toplandı. Resûlüllah (s.a) onun içinde ellerini ve yüzünü yıkadı, sonra da o suyu tekrar o pınara geri boşalttı. Bu sefer pınar coşarak akmaya başladı. İnsanlar da su ihtiyaçlarını giderdiler. Sonra: Ey Muâz! Eğer ömrün uzarsa, çok sürmez sen buraların bahçelerle dolduğunu görürsün, buyurdu.”Bk. Müslim, “Fezâil”, 10.

687

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 191a. Krş. Ebû Abdillâh Muhammed b.