• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM III: ATÛFÎ’NİN KEŞFÜ’L-MEŞÂRİK ADLI ESERİ’NİN TAHLİLİ 39

3.7. Hadîsleri Şerh Metodu

3.7.2. Hadîs ve Hadîs Usûlü İlmine Yönelik Açıklamalar

Atûfî, hadîslerin yazılması, Hz. Peygamber’e yalan isnad edenin durumu, ahad haberlerin kabulüne yönelik meseleler, mürsel hadîsin hüccet değeri gibi konularda izahlar yapmış ve bazı hadîs ıstılahlarına yer vermiştir.

3.7.2.1. Kullandığı Hadîs Istılahları

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik adlı eserinde çeşitli hadîs ıstılahlarına yer vermiştir. Bunlardan müsned, muallâk, munkatı‘ ve mürsel kavramlarını aşağıdaki şekilde tanımlamıştır:

1. Müsned: İsnadındaki son râviye kadar hiçbir râvinin atlanmadığı hadîstir.

2. Muallâk: Senedinin baş tarafından bir veya birden çok râvisinin zikredilmediği hadîstir.

3. Munkatı‘: Senedinin ortasından bir veya birden çok râvinin zikredilmediği hadîstir.

4. Mürsel: Son râvinin, hadîsin senedinin sonundaki râvilerden bir râviyi –ki o, hadîsi Hz. Peygamberden işiten sahabîdir- veya daha fazla râviyi düşürmesidir. Bu da sahâbî ile beraber bir yahut art arda gelen birden fazla râviyi düşürmekle

435Buhârî, “Mevâkîtu’s-salât”, 29; Müslim, “Mesâcid”, 30.

436

Bk. Abdürrezzâk b. Hemmâm b. Nâfi‘ es-San‘ânî, el-Musannef, thk. Habîburrahman el-A‘zamî, Beyrut: Mektebetü’l-İslâmî, 1403, II, 208.

437

Abdürrezzâk, el-Musannef, II, 208.

438

olur.439Atûfî’nin bunların dışında tanımını yapmadan kullandığı hadîs ıstılahları şunlardır: 1. Haber440 2. Eser441 3. Münker442 4. Muztaribu’l-metn443 5. Meşhur444 6. Kalîlü’l-hadîs445 7. Sahih446 8. Sahîhayn447 9. Hasen-garib448 10. Zayıf Hadîs449 11. Kudsî Hadîs450 12. Cem‘451 13. Ehl-i Hadîs452 14. Ehl-i Kıble453 15. Ehl-i Suffe454 439

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 3a.

440

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 190b.

441Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 268b.

442Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 120b.

443

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 120b.

444

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 148a.

445

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 69a.

446

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 56b,108a, 163b.

447

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 179b, 204a.

448

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 284a.

449

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 280a.

450

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 511b.

451

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 173a.

452

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 2b, 10b, 97b.

453

16. Sebebü vürûdi’l-hadîs455 17. Muhtasar456 18. Mütevâtir457 19. Nâsih458 20. Neseb459 21. Tahsîs460 22. Takyîd461 23. Tarîk462 24. Merfû463

3.7.2.2. Hadîslerin Yazılması İle İlgili Açıklamalar

İslam âlimleri, hadîslerin yazılmasını yasaklayan rivayetlerle, hadîslerin yazılmasına izin veren rivayetler arasındaki ihtilafı çözmek için çeşitli yorumlarda bulunmuşlardır.

Ebû Hüreyre’den nakledildiğine göre Yüce Allah, Resûlü’ne Mekke’nin fethini nasip edince insanların içinde doğruldu ve Allah’a sena ederek şöyle buyurdu:“Hiç

kuşkusuz Allah Mekke’den fil ordusunu uzak tuttu. Resûlüne ve inananlara Mekke’ye girme izni verdi. Bu, benden önce kimseye helal değildi. Bana da sadece gündüzün bir bölümünde helal kılındı. Benden sonra da kimseye helal olmayacak. Bilesiniz ki Mekke’nin avı ürkütülmez, dikeni sökülmez, yitik eşya, ilan edenden başkasına helal olmaz. Bir yakını öldürülen kişi için iki seçenekten biri vardır: Ya öldürülen yakınının diyetini almayı ya da kısası tercih eder. Abbas: İzhir’i/Mekke ayrığını 454

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 3a, 82a.

455

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 86a, 201b.

456

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 129b.

457

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 104a.

458

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 180a.

459

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 17a.

460

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 193a.

461

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 14a.

462

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 3a.

463

hariç tut. Çünkü biz onu kabirlerimizin ve evlerimizin yapımında kullanıyoruz, dedi. Allah Resûlü de İzhir hariç buyurdu. Yemen halkından Ebu Şâh adında birisi “Ey Allah’ın Resûlü! Bunu benim için yazarmısınız? dedi. Hz. Peygamber de Ebû Şâh

için yazınız”464

Atûfî bu hadîsi Hz. Peygamber’in sünnetlerinin yazılmasına izin verdiğine delil saymakta, bundan önce Kur’an’la karışma ihtimalinden dolayı hadîslerin/sünnetlerin yazılmasını nehyettiğini savunmaktadır.465

Bu rivayetten her ne kadar hadîslerin yazılmasına Mekke’nin fethinden sonra izin verildiği şeklinde bir anlam çıksa da Atûfî’nin, İslam’ın ilk dönemlerinde Kur’an’la karışması endişesi ile hadîslerin yazılmasının yasaklandığını, bu tehlikenin ortadan kalkmasıyla hadîslerin yazılmasına izin verildiğini ifade etmesinden, hadîslerin yazılması ile ilgili başka rivayetleri de dikkate aldığı anlaşılmaktadır.

3.7.2.3. Hz. Peygamber’e Yalan İsnad Edenin Durumu

Atûfî, Hz. Peygamber’e yalan isnad edenin durumu ile ilgili özetle şöyle demektedir: Ehl-isünnete göre bilerek Hz. Peygamber’e yalan isnad eden kişinin durumu büyük günah işleyen kişinin durumu gibidir. Peygamber’e yalan isnad etmeyi helal kabul etmedikçe kâfir olmaz. Bu nedenle cehenneme girse de ebedi cehennemde kalmaz. Bu kişiyi Yüce Allah layık olduğu şekilde cezalandırır. Ancak Allah, fazlıyla veya hayırlıların şefaati ile bağışlayabilir. Âlimlerin çoğu bu görüştedir. Resûlüllah’a yalan olarak tek bir hadîs isnad eden kişinin bütün rivayetleri de reddedilir. Aralarında Ahmed b. Hanbel, Buhârî’nin hocası el-Humeydî’nin (ö.219/834) de bulunduğu bazı âlimler, tevbe etseler de rivayetleri ebedi olarak kabul edilmez, demişlerdir. Atûfî’ye göre tercih edilen görüş, tevbesinin sahih olduğu ve rivayetinin geçerli olduğu görüşüdür. Çünkü âlimler önceden kâfir olup sonradan Müslüman olan kişinin şahitliğinin kabul edildiği gibi rivayetlerinin de kabul edilmesi gerektiğine dair icma etmişlerdir.466

Kaynağını belirtmese de Atûfî’nin bu görüşü Nevevî’den naklettiği anlaşılmaktadır. Nevevî benzer açıklamalar yaptıktan sonra Hz. Peygamber’e yalan isnad eden kişinin tevbe etse de rivayetleri ebedi olarak kabul

464Buhârî, “Lükata”, 7.

465

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 102a.

466

edilmez görüşünde olanların lehine herhangi bir delil görmediğini, bu görüşün zayıf ve şeriatın temel kurallarına aykırı olduğunu savunmaktadır.467

3.7.2.4. Ahad Haberlerin Kabülüne Yönelik Yaptığı Açıklamalar

Abdullah b. Mes‘ûd’un rivayet ettiği ve musarrât hadîsi diye meşhur olan,

“Memesinde süt biriktirilmiş bir koyun satın alan kimse bunu geri vermek istediğinde bir sa‘ hurma ile birlikte geri versin”468

hadîsini Ebû Hanîfe (ö. 150/767) ve arkadaşları şöyle te’vil etmişlerdir. Bu uygulama faizin haram kılınmasından önce idi, daha sonra nesh edilmiştir. Ya da bir müşteri satın aldığı hayvanı bol sütlü olma şartı ile almıştır. Satın aldığı hayvan bol sütlü çıkmayınca akit fasit olmuştur. Müşteri tükettiği süte karşılık bir sa‘ hurma karşılığında sulh teklif etmiştir. Râvi ise bunu sulh olarak değil, uygulanması gereken genel bir uygulama olarak anlamıştır. Aynı konuda Ebû Hüreyre’nin rivayet ettiği “Deve ve davarların memelerinde süt

biriktirmeyin. Kim bu şekildeki bir deve veya koyunu satın alırsa, hayvanı sağdıktan sonra şu ikisinden birini seçme hakkına sahip olur: Dilerse hayvanı elinde tutar, dilerse hayvanı bir sa‘ hurma ile birlikte geri verir”469

hadîsine gelince, Hanefîler bu hadîsi kıyasa aykırı olduğu gerekçesi ile kabul etmemişlerdir. Hadîsi rivayet eden Ebû Hüreyre fakih olarak bilinen bir râvi olmadığı için, kıyas onun rivayeti ile terk edilemez.470

Konuyla ilgili farklı görüşler bulunsa da Atûfî’nin burada, Hanefî usulcülerinin görüşünü benimsediği anlaşılmaktadır.

3.7.2.5. Mürsel Hadîs ve Hüccet Değeri

Mürsel hadîsi son râvinin, hadîsin senedinin sonundaki râvilerden bir veya daha fazla râviyi düşürmesi471 şeklinde tanımlayan Atûfî, sahâbe mürselinin icma ile makbul olduğunu ve rivayet ettiği olaya tanık olmayan bir sahâbinin rivayetinin mürsel olması gerekmediğini aşağıdaki hadîsleri şerh ederken belirtmiş, sahâbe mürseli dışındaki mürsellerin hücciyeti hakkında herhangi bir bilgi vermemiştir.

467

Nevevî, el-Minhâc,I, 69-70.

468Buhârî, “Büyû”, 64; Müslim, “Büyû”, 71.

469Buhârî, “Büyû”, 64.

470

Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 25b-26a.

471

Buhârî’nin Ebû Hüreyre’den rivayet ettiği “Kim Allah’a ve Resûlüne inanır, namaz

kılar, ramazan orucunu tutarsa Allah’ın onu cennete koyması hak olur. İster hicret etsin, ister doğduğu evinde otursun”472

hadîsi hakkında Atûfî şöyle diyor: Ebû Hüreyre’nin bu hadîsi Hz. Peygamber’den değil de başka bir sahâbîden duyma ihtimali vardır. Buna göre hadîs mürsel olur, ancak sahâbenin mürseli icma ile makbuldür.

Bâbertî ve bazı şarihlerin olaya şahit olmadığı gerekçesi ile sahâbe mürseli olarak değerlendirdikleri Hz. Âişe’nin, vahyin başlangıcı hakkındaki rivayetini Atûfî, sahâbe mürseli olarak değerlendirmemektedir. Hz. Âişe’nin rivayeti şöyledir:

“Resûlüllah’a (s.a) ilk vahiy, uykuda iken rü’yâyı sâdıka şeklinde gelmiştir. Onun her gördüğü rüya, sabah aydınlığı gibi çıkardı. Sonra Hz. Peygamber’e yalnızlık sevdirildi; bu yüzden tek başına Hirâ mağarasında kalmaya başladı. Orada, ailesine dönmeden birkaç gece kalıp “tahannüs”-Tahannüs, ibadet yapmak demektir.-ediyordu. Bunun için yanına bir miktar azık alıyordu. Sonra Hatîce’nin yanına dönüyor ve yine bir miktar azık alıp mağaraya gidiyordu. Nihayet Hirâ mağarasında bulunduğu sırada kendisine hak geldi; Cebrâîl gelip, “oku” diye emretti. Bundan sonrasını Hz. Peygamber şöyle anlatmıştır:

Ben okuma bilmem dedim. Bunun üzerine Cebrâîl beni tutup tâkatım kesilinceye kadar sıktı. Sonra serbest bıraktı ve yine; “oku” dedi. Ben yine; ben okuma bilmem, dedim. Cebrâîl ikinci defa beni tuttu ve yine tâkatım kesilinceye kadar sıktı. Sonra serbest bıraktı ve şu ayetleri okudu: “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı“alak”dan yarattı. Oku! Senin Rabbin en cömert olandır. O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir.”(Hz. Âişe şöyle devam etti):

Hz. Peygamber bu ayetleri alarak Hirâ’dan döndü, kalbi hızlı hızlı çarpıyordu. Hemen hanımı Hatice bint Huveylid’in yanına gitti ve “Beni örtünüz, beni örtünüz” dedi..473

Bâbertî, bu rivayeti nakleden Hz. Âişe’nin, bu olaya şahit olmadığından hadîsin mürsel olduğunu savunmuştur. Ancak Atûfî, Hz. Âişe’nin sahâbî olduğunu, Hz.

472Buhârî, “Tevhîd”, 22.

Peygamber’den hadîs dinlediğini ve bir rivayetin müsned sayılabilmesi için de hadîsi rivayet eden râvînin olaya şahit olmasının şart olmadığını ifade etmiştir.474