BÖLÜM III: ATÛFÎ’NİN KEŞFÜ’L-MEŞÂRİK ADLI ESERİ’NİN TAHLİLİ 39
3.7. Hadîsleri Şerh Metodu
3.7.1. Hadîsleri Yorumlamada Bütüncül Yaklaşımı
3.7.1.1. Dil İle İlgili Açıklamalar
Hemen hemen bütün şarihler hadîslerin doğru anlaşılması için az ya da çok hadîslerin lafızlarının anlamını açıklama hususunda çaba sarfetmişlerdir. Bu da hadîsleri dil yönü ile incelemeyi gerektirmektedir. Gayretini senet yerine metne; hadîsi anlamaya yoğunlaştırdığı anlaşılan Atûfî, bu amaçla kelimelerin sözlük anlamlarını açıklamış; kelimelerin yapısı ile ilgili bilgilere, zıt anlamlarına, söz sanatlarına yer vermiş, zaman zaman da kelimelerin Farsça ve Türkçe manalarına işaret etmiştir.
Örneğin,“Her kim, sabaha ulaştığı zaman Medine’nin iki kara taşlığı arasındaki
(hurmalıklardan) yedi hurma yiyecek olursa, akşam edinceye kadar hiçbir zehir ona zarar vermez”352
hadîsindeki ةبلالا kelimesinin ةَّرَلحا ile eş anlamlı olduğunu ve siyah taşlardan oluşan bir yer anlamına geldiğini ifade etmektedir. Medine’nin de iki siyah taşlık alan arasında bulunduğunu belirtmektedir.353
Bu bilgiler önceki kaynaklarda yer almasına rağmen354
herhangi bir kaynağa atıfta bulunmamıştır.
Bâkî ve mâzî anlamlarına gelenرباغلا kelimesinin Arapça’da zıt anlam taşıyan 355 kelimelerden olduğunu356
ve burada “ديعبلا/uzak” anlamına geldiğini357
belirtmektedir. روغلا kökünden رئاغلا şeklinde de rivayet edildiğini, bu durumda aşağıda olmak, aşağılanmak anlamlarında kullanıldığını ve su iyice yerin dibine çekildiği zaman راغ
ءالما
ًاروغ denildiğini ifade etmektedir.358
352Müslim, “Eşribe”, 154.
353
Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 29a.
354
Ebû Ubeyd el-Kâsım b. Sellâm b. Miskîn el-Herevî, Garîbü’l-hadîs, thk. Muhammed Abdülmuîd Han, Haydarâbâd: Matbaatü Dâiretü’l-me‘ârif’il-Osmaniyye,1964, I, 314.
355
Bk. Buhârî, “Bed’ü’l-halk”, 8; Müslim, “Cennet”, 11; Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 122b-123a.
356Ebü’s-Seâdât Mecdüddîn el-Mübârek b. Esîrüddîn Muhammed b. Muhammed eş-Şeybânî el-Cezerî, en-Nihâye
fî garîbi’l-hadîs, thk. Tâhir Ahmed ez-Zâvî ve Mahmûd Muhammed et-Tanâhî, Beyrut: Mektebetü’l-ilmiyye,
1979, III, 337.
357İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, III, 227.
358
ةَرْمُلخا 359
namaz kılan kişinin secde ettiği zaman yüzünü örttüğü için seccadenin ةَرُْخُ olarak adlandırıldığını belirtmektedir.360
ُةَحْنِلما361
kelimesinin lügatte ةيطعلا/hediye 362
anlamında olduğunu ancak hadîste deve veya koyun anlamına geldiğini ifade etmektedir.363
Atûfî, hadîsleri açıklarken bazen kelimelerin yapısı ile ilgili bilgilere yer vermiştir. Ebû Hüreyre’nin rivayet ettiği “Allah yolunda iki avuç bir şey infak eden bir kimseyi
cennet bekçilerinden her bir bekçi, birer kapıdan olmak üzere: Ey filan gel, diye davet edeceklerdir”364 hadîsinde geçen َّمُلَه fiilinin “gel” anlamında olduğunu, buna göre mananın özetinin “Ey filan cennete gel, sen cennet ehlinin bakışlarını yönelttiği kişisin” anlamına geldiğini belirttikten sonra bu kelimenin yapısı ile ilgili şu bilgilere yer vermektedir. َّمُلَه fiili Basralılara göre mahzuf olan tenbih edatı elif ile َّدُم gibi emir sigasında َُّلم den meydana gelen mürekkeb bir kelimedir. Kûfelilere göre له ve hemzesi hazfedilmiş َّمُأ kelimelerinden meydana gelen birleşik bir kelimedir. Benî Temîme göre çekimli bir fiil iken, Hicazlıların kullanımında çekimli bir fiil değildir. َّمُلَه fiili bu hadîste lazım bir fiildir. مكءادهش َّمله/şahitlerinizi getirin 365
ayetinde ise müteaddi olarak kullanılmıştır.366
359Bk. Müslim, “Hayz”, 11; Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 127b.
360Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 127b.
361Müslim, “Zekât”, 74; Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 67b.
362
Ebû Bekir er-Râzî, Muhtaru’s-sıhâh, thk. Yûsuf Şeyh Muhammed, Beyrut,: el-Mektebetü’l-Asriyye, 1999, s.299.
363
Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 67b. Bk. Ebü’l-Kâsım Mahmûd b. Ömer b. Muhammed el-Hârizmî ez-Zemahşerî, el-Fâik fî garîbi’l-hadîs, thk. Ali Muhammed el-Bicâvî-Muhammed Ebü’l-Fazl İbrâhim, Lübnan, t.y: Dârü’l-ma‘rife, III, 204.
364Müslim, “Zekât”, 86.
365En‘am, 6/150.
366
Atûfî, bazı kelimeleri sadece zıt anlamlarıyla; قفرلا367 kelimesini فنعلا دض/kabalığın zıddı, 368 َذَقلا ر 369 kelimesini ةفاظنلا دض/temizliğin zıddı, 370 ْدَعلا ل 371 kelimesini دض رولجا/zorbalığın zıddı 372 şeklinde açıklamıştır.
Zaman zaman da kelimelerin söz sanatları yoluyla sözlük anlamı dışında kullanıldığına işaret etmiştir. 373
رَطَبلا kelimesi sözlükte “çok neşeli”374
anlamına gelmekte iken, Hz. Peygamber’in bu kelime ile kibri ifade etmesinin kinaye yolu ile olduğunu belirtmiştir.375
فيِرَلخا376
kelimesi mevsim anlamında kullanılmasına rağmen burada sene anlamında kullanılmıştır. Cüz/parça söylenip kül/bütün kastedilmiştir.377
ِّنىَغلا378
kelimesinin lügatte “ihtiyacı olmayan” anlamında olduğunu ancak hadîste “gönül tokluğu” anlamında kullanıldığını belirtmektedir. İkinci anlamda kullanıldığına dair “Gerçek zenginlik, mal çokluğu değil, gönül tokluğudur”379
hadîsini delil olarak kullanmıştır.380
367Müslim, “Birr”, 74.
368
Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 68b.
369Buhârî, “Vudû”, 57,58; Müslim, “Tahâret”, 100; Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 162b.
370
Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 162b.
371Buhârî, “Zekât”, 8; Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 32a.
372
Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 32a.
373Buhârî, “Libâs”, 5; Müslim, “Libâs”, 48; Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 108b.
374
Râzî, es-sıhâh, s. 36.
375
Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 108b.
376Müslim, “Zühd”, 37; Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 138b.
377 Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 138b.
378Müslim, “Zühd”, 11; Atûfî, Keşfü’l-Meşârik Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 111b.
379Buhârî, “Rikâk”, 15; Müslim, “Zekât”, 120.
380
Bazen de kelime ve cümlelerin anlamlarını Türkçe olarak vermektedir. ر خذلإا381
kelimesini şu şekilde açıklamıştır:
Hoş kokusu ile tanınan bir bitkidir. Evlerin çatıları onunla örtülür. Mezarın içindeki kerpiçlerin aralıkları onunla kapatılır. Türkçe’de buna ىقريا هكم/Mekke ayrığı denir.382
383
خلما kelimesinin kemiklerin iç boşluklarını dolduran doku anlamına geldiğini ve buna Türkçe’de ْكِلِإ/ilik dendiğini belirtmektedir.384دعج kelimesinin ise Türkçe’de “kıvırcık” kelimesi ile karşılandığını ifade etmiştir.385
Atûfî, zaman zaman kelimelerin Türkçe anlamlarının yanı sıra Farsça anlamlarına da işaret etmiştir. “Kim Allah’a ve Resûlüne inanır, namaz kılar, ramazan orucunu
tutarsa Allah’ın onu cennete koyması hak olur. İster hicret etsin, ister doğduğu evinde otursun”386
hadîsini şerh ederken îmanla ilgili meselelere genişçe yer vermiş, tasdik etmenin ne anlama geldiğini açıklarken, bu kelime ile Türkçe’de inanmak kastedildiğini, Farsça’da ise نديورگ/gireviden kelimesi ile karşılandığını belirtmiştir.387
“…Dikkat edin! Vücutta öyle bir et parçası vardır ki o sağlıklı olursa bütün vücut sağlıklı olur, o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! Bu et parçası kalptir”388
hadîsindeki ةغضلما/et parçası kelimesini açıklarken, kelimenin sözlük anlamının Farsça’da ْلِد/dil, Türkçe de ise ْكَروُي/yürek anlamına geldiğini ifade etmiştir.389
381Buhârî, “Lukata”, 7; Müslim, “Hac”, 447; Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 100b.
382
Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 102a.
383Müslim, “Cennet”, 14; Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr.122b.
384
Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr.122b.
385
Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 478a.
386Buhârî, “Tevhîd”, 22.
387
Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 3a.
388Buhârî, “İmân”, 39.
389
“Cehennemlikler arasında azabı en hafif olan kişi, ateşten iki (tek) ayakkabı giyecek ve o ayakkabıların sıcağından beyni kaynayacaktır” 390
hadîsinde geçen يِلْغَ ي kelimesini açıklarken bu kelimenin Türkçe’de رنيق/kaynar anlamına geldiğini, Farsça'da ise دشوج kelimesi ile karşılandığını belirtmiştir.391