• Sonuç bulunamadı

MODERN İKTİDARIN BİREYİ DÖNÜŞTÜRMESİ

“BİYOPOLİTİKA”

146

Toplumun her zerresinde yaratılmak istenen bu bireyleşme-makineleşmedir. Kişi, özerk olma durumunu ancak iktidara tabi olmakla yaşar ve bu tabilik bir bağımlılığı ima etmektedir.

Foucault’ya göre bu özneleşme süreci esas olarak beden yoluyla meydana gelmektedir (Revel, 2005: 119). Foucault’un biyopolitika anlayışı beden bütünlüğü kavramına bağlı kalmaktadır.

Biçimlendirmek ve bölümlemek için bedene yönelen disiplinci tekniklere ilişkin incelemesi kapalı ve sınırlı bir beden anlayışına dayanmaktadır.

Foucault’nun kavramlaştırması ile biyo-iktidar, iktidar olanın gücünü, yok edebilme, cezalandırabilme gibi yetilerden değil, tam tersine hayatın yönetilmesi, idamesi, uzatılması gibi etkinliklerden almasıdır. Biyo-iktidarın yeni bir siyasi rejim haline gelmesi, 18. yüzyılda nüfusun, tıpkı bir kişi gibi, hem siyasi hem de biyolojik olarak yönetilmesi gereken bir mesele haline gelmesi ile vuku bulmaktadır (Revel, 2005: 123). Foucault’nun anlattığı bu biçimi ile biyo-iktidar bireyleri değil, bedenleri yöneterek işleyen bir sistemdir. En ileri hali, hayatın kendisine biçim vermek suretiyle onun her alanına nüfuz edip onu böylece yönetmektir. Hardt ve Negribiyo-iktidarı yorumlarken, Foucault’ya daha önce pek çok kez getirilmiş bir eleştiriyi yinelerler;

teorisindeki eksik olan özne sorununu. Yani hayatın böylece kontrol edilmesi ile iktidarda duran kimdir? Hardt ve Negri’ye göre işleyiş olarak biyo-iktidar tıpkı Foucault’nun anlattığı gibidir.

Ancak Foucault’nun atladığı şey, biyo-iktidarın aslında bir öznesinin olduğudur. Kayıp olduğu öne sürülen özne, sermayenin ta kendisidir. Biyo-iktidar, özellikle 1970’lerden sonra sosyal ve ekonomik sistemin işleyişine baktığımızda çok net olarak gözlemlenebilir. 1960’ların sonunda sömürgeciliğin sona ermesini takiben ortaya çıkan farklı devrimci örgütlenmelerin uzun vadede yarattığı tehlikeleri gören sermaye, bundan sonra emeği o güne kadar kullana geldiği biçimde kullanmaya devam edemeyeceğinin farkına varır (Revel, 2005: 132). Sermayenin emeğe var olan biçimi ile yani çeşitli milletlerden işçi sınıfının üyelerinin bedenlerinde taşıdıkları bir değer yaratma biçimi olarak bağımlılığı, ileride hallolamayacak sorunların habercisidir. Artık yapılması gereken, emeğin üzerinde hâlihazır biçimiyle, yani işçilerin sabah fabrikaya gidip akşam eve döndükleri haliyle, tahakküm kurmak değil, daha üretime girmeden denetimden geçmiş emek güçleri üretmektir. Foucault’nun bahsettiği; hayatın kendisine yatırım yapılması, hayatın kendisinin tahakküm altına alınması olduğunu belirtmek yanlış olmayacaktır.

1. Biyopolitik mekanizmaların 17. ve 18. Yüzyıllardaki gelişimini Foucault kopuş olarak değerlendirirken Agamben egemen iktidar ile biyopolitika arasındaki mantıksal ilişkinin üzerinde durmaktadır. Agamben’e göre egemen iktidarın oluşumu biyopolitik bir bedenin oluşturulmasını varsaymaktadır (Lemke, 2003: 78). Foucault’nun düşüncesinin tersine egemenliğin mantğını bulduğu temellerin ait olduğu biyopolitik mekanizmaların sürekliliği üzerinden ilerlemektedir. İtalyan düşünür Agamben, egemen iktidar ile biyopolitika arasındaki rasyonel bağlantıya vurgu yapmaktadır. Başka bir deyişle, biyopolitika iktidarın egemen pratiğinin özünü şekillendirmektedir. Ona göre egemen iktidarın oluşumu biyopolitik bir bedenin oluşturulmasını varsaymaktadır. Politik olana dair ikili ilişki çıplak hayat ile politik varlık arasındaki ayrımdır. Yani doğal varlık ile bireyin hukuki varlığı arasındaki ayrımdır (Lemke, 2003: 79). “Kutsal İnsan” adlı eserinde, politik-hukuki toplum tarafından aforoz edildiğinden ve statüsü fiziksel varlığına indirgendiğinden öldürenin cezadan muaf olduğu kişidir. Çıplak hayat ise politik olandan en uzakta olma sınırı olarak tasvir edilmiştir ve egemenin kararının nesnesi olan insan varlığının ölümünü ya da yaşamasını düzenlediğinden politik bedenin temeli olduğunu kanıtlamıştır. Agamben’in eserinde egemen güç, çıplak hayatı üretip tahakküm altına almaktadır. Biyopolitik bir bedenin üretimi egemen iktidarın asli etkinliğidir (Agamben, 2008: 40).

3. BİYOPOLİTİK YAŞAM ALANI

Tahakkümcü ve kontrolcü düzenlerde iktidar bireyi her alanda denetim altında tutmak istemektedir. Sosyal hayatını, mahremini kısacası bireyin olduğu her yerde olmak istemektedir.

Bedenlerin kontrol altında tutulması ise son derece önem taşımakta ve iktidarı beslemektedir.

Bedenlerin biçimlen(diril)mesinin iktidara sağladığı olanaklarla bedenin yumuşak ve işlenebilir bir nesne olarak algılanmasını söz konusu hale getirmiştir.

Tıbbın, tarihsel misyonuna da uygun davranarak iktidarın herkesi izleyen ve kayıt altına alan “büyük gözü” haline evrildiğini rahatlıkla iddia edilebiliriz. Ancak bu yeni “bigbrother”ın eskisinden farkı yalnızca engelleyici ve dışsal olmamasıdır. Aksine medikal paradigmanın ürettiği sağlıklı yaşam bilgisi temelinde şekillenen uygarlık, bireylerin ve toplumların sağlığı için, her bir kişinin gönüllü olarak onayladığı ve içselleştirdiği biçimde onların nasıl sağlıklı kalabileceklerini denetlemekte ve hastalıklarını -ve elbette kendilerini- yine onların rızasını almış biçimde kontrol etmektedir.2

Bugün ölen birisi aslında ölmemiştir. En azından potansiyel olarak yaşamaya devam etmektedir. Açık şekilde ifade etmek gerekirse, bir insanın vücudunun belli bölümleri, organları nakil vasıtasıyla başka insanların bedenlerinde yaşamaya devam edebilmektedir.

2 http://www.birikimdergisi.com/guncel/30-haziran-lgbtt-onur-yuruyusu-kimlikler-sosyal-politika-ve-tip

MODERN İKTİDARIN BİREYİ DÖNÜŞTÜRMESİ

“BİYOPOLİTİKA”

147 Bir kişinin ölümü başka bir insanın hayatta kalması anlama taşıyabilir. Ölüm, artık parçalara

ayrılmış hale gelmiştir. “Beyin ölümü” kavramı ve yeniden canlandırma teknolojilerinin gelişmesi bunu olanak sağlamıştır. Egemen güç ölüm-yaşam meselelerinde karar veren otorite olarak görülemez. Daha çok insan hayatının ne zaman başlayıp ne zaman sonra erdiğini tanımlamaktadır. Ölüm politikası biyopolitikanın önemli parçalarındandır. Bedenin, iktidar ve direnişin mücadele alanı olduğuna dair bilincin yaygınlaşmasında feminist hareket çok önemli bir rol oynamıştır. Feministler, kadın bedeninin, ataerkil toplumun baskılarının yoğunlaştığı alan olduğunu vurgulamışlardı. Kadın bedeni, yalnızca bir biyolojik varlık olarak değil; bütün bir semboller ve söylemler kalabalığı ile tutsak edilmiş, kadının kendisine ait olmaktan çıkartılmıştı.

“Benim bedenim, benim kararım” sloganı ve 60’lı yıllarda yükselen cinsel devrim ile beden hiç olmadığı kadar politikanın gündemine taşındı.3 Bireylerin bedenleri üzerindeki iktidarın deyim yerindeyse “kullanım hakkı” bedenlerin sürekli dönüştürülmesi konusunda “Organsız Beden”

kavramı önem kazanmaktadır. Yüzyılın önemli felsefecilerinden Deleuze ve Guattari’ye ait, Antonin Artaud’un ortaya attığı “Organsız Bedenler” kavramına Deleuze ve Guattari çok değişik anlamlar vererek, ilginç yorumlar yükleyerek, derinlik kazandırarak eserlerinde kullanılmaktadır.

Deleuze’e göre organsız beden “eklemlenmemiş, parçalanmış ve yersiz yurtsuzlaşmış yeniden inşa edilmeye muktedir bir beden” olarak tanımlamaktadır (Bogue, 2002: 122-123). Bu organik bir beden değil, hastalıklı bir bedendir ve sürekli yıkılma ve yeniden oluşum döngüsü içindedir.

Beden organlarından bıktığında veya onları kaybettiğinde “organsız beden” oluşum yolundadır.

“Organsız Beden organizmanın yerini almıştır” diye bir temel konumlama da yapmaktadır (Bogue, 2002: 124-125).

SONUÇ

Adaletsiz gelir dağılımı, yoksulluk, işsizlik, terör, dünya savaşları, savaşların evrime uğramış haliyle gerçekleşen soğuk savaşlar vb. toplumsal problemler, tüm bunların yönetim ve denetimini elinde tutan bir iktidarın varlığını zorunlu kılmaktadır.

Bir iktidarın varlığı ve gücü ona tabi olan bireylerin varlığı ve o iktidarı meşru görme durumlarıyla, gerçekleşmekte ve sağlamlaşmaktadır. Bu amaçla tek tipleştirilmiş, düşünen ve eyleyen varlık olmaktan çıkarılmış bireylerin yaratılması, günümüz iktidarının ayakta kalmasının en önemli unsuru olduğu söylenebilmektedir. Neo-liberal modernist uygarlıkta iktidar, insanı hem var eder ama hem de onu bastırır, köleleştirir ve bir makinenin küçük bir dişlisine çevirir.

Dahası bu neo-liberal modernist uygarlıkta iktidar her bir yerdedir. Ancak bu her yerde olma hali her yere muktedir olduğu için değil, her yerde aynı biçimde yeniden üretildiği için böyledir.

Ve o nedenle kırılgandır. Çünkü eğer bir yerlerde -derste, sırada, okulda, hastanede, pastanede, postanede, kerhanede, sanayide, madende, gökdelende- eğer uygarlık aynı biçimde yeniden üretilemezse uygarlık o alanda çöker. İnsanin hem bireysel, hem de toplumsal ilişkileri içinde özgürleşmesi ne yapması gerekir sorusunun yanıtını bulmak kolay değil. İnsanın bağlı olduğu diğer insanlar ve ilişkileri özgürleştirmek için önce kendini özgürleştirmesi gerekir; ama kendini özgürleştirmesi için de ilişkide olduklarını özgürleştirmesi gerekmektedir

Modern toplumda sağlıklı ve zinde bir bedene sahip olmak bir ahlaki norm olarak kendisini dayatır. (Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur sözü buna örnektir) Söz konusu iktidar, belli bir merkezde toplanmış bir iktidar da değildir. Bu normu her gün konuşma ve davranışlarımız ile yeniden inşa eder ve dolaşıma sokarız.

KAYNAKÇA

Agamben, Gıorgıo, (2008), Açıklık İnsan ve Hayvan, Çev. Meryem Mine Çilingiroğlu, Cogito s.172, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

Akay, Ali, (1995), Michel Foucault: İktidar ve Direnme Odakları, Bağlam Yayınları, İstanbul.

Berman, Marshall, (2006), Katı olan Her Şey Buharlaşıyor, Çev. Ümit Altuğ ve Bülent Peker, İstanbul: İletişim Yayınları.

Bogue, Ronald, (2002), Deleuze ve Guattari, Çev. Ali Utku ve İsmail Öğretir, İstanbul: Birey Yayıncılık.

Foucault, Michel, (2010), Cinselliğin Tarihi, Çev. Hülya Uğur Tanrıöver, Ayrıntı Yayınları, İstanbul.

Foucault,Michel, (2003), İktidarın Gözü, Çev. Işık Ergüden, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

Foucault,Michel, (2011), Özne ve İktidar: Seçme Yazılar 2, Çev. Işık Ergüden ve Osman Akınbay, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.

http://www.birikimdergisi.com/guncel/30-haziran-lgbtt-onur-yuruyusu-kimlikler-sosyal-politika-ve-tip, (Erişim Tarihi:19.04.2015).

http://www.otonomdergisi.org/index.php/makaleler/otonomist-marksizm/294-biyo-politika-ve-biyo-iktidar-kavramlarini-tartismak-icin-bir-deneme, (Erişim Tarihi:18.04.2015).

Lemke, Thomas, (2013), Biyopolitika, Çev. Utku Özmakas, İstanbul: İletişim Yayınları.

Revel, Judith, (2005), Michel Foucault Güncelliğin Bir Ontolojisi, Çev. Kemal Aktay, İstanbul:

Otonom Yayıncılık.

Sarup, Madan, (2004), Post-yapısalcılık ve Postmodernizm, Çev. Abdülbaki Güçlü, Ankara:

Bilim ve Sanat Yayınları.

148

CONTRIBUTIONS OF THE SHANGHAI COOPERATION