• Sonuç bulunamadı

İkinci dünya savaşından sonra, Avrupa devletleri sömürge ve egemenlik yarışındak

ORYANTALİZMİN TARİHSEL GELİŞİMİ

İkinci dünya savaşından sonra, Avrupa devletleri sömürge ve egemenlik yarışındak

birinciliklerini, savaştan bir süper güç olarak çıkan ABD’ye terk etmek zorunda kalmışlardır. Modernleşme, kalkınma, gelişme iktisadı vb. konular ve kurumlar, artık ABD’de üst kurmuş akademik çevreler tarafından yürütülmekteydi. Bu durum ise yeni koşullarda toplumlar arası ilişkilerde ortaya çıkan gelişmeleri yorumlama ve çözümleme tekelini ABD’ye kazandırmıştır. Bütün bu şartlara bir de ABD’nin savaştan sonra ekonomisinin daha da güçlenerek çıkması eklenince, ABD bu yeni dönemden itibaren Batı Avrupa ülkeleri üzerinde önemli bir etkiye sahip olmaya başlamıştır.177

Dekolonizasyon dediğimiz dönem, özellikle de ikinci dünya savaşından sonra, kolonilerde anti sömürgeci faaliyetlerin başladığı, sömürgeciliğin hızlı bir şekilde dünya genelinde gerilediği dönemdir.178 Dekolonizasyon dönemi, beklentilerin aksine sömürge

176 Bulut, a.g.m.,31; Rodinson, a.g.m., 181, 182. 177 Bulut, a.g.m., 35.

toplumlarına bağımsızlık getirmemiş, yeni koşullara uygun değişik türden bir bağımlılığın hâkim olduğu yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. “Kolaylıkla anlaşılacağı gibi, dekolonizasyon süreci mutlak bir ‘bağımsızlaşma’yı değil, yeni koşullara uygun değişik bir türden bir ‘bağımlılaşma’yı getirmiştir. Yeni düzenlemelerle birlikte kullanılan ekonomik ve başka yöntemler, ‘gözle görünmez’ muazzam bir yeni sömürge imparatorluğunun kurulmasını mümkün kıldı. Sömürgeciliğin sona erişi, bağımsızlıklarını elde eden bu ‘renkli insanlar’ın sömürgeci ‘beyaz insan’la eşit seviyede kabul edildikleri anlamına gelmez. Bu topluluklara verilen ‘Üçüncü Dünya’ ismi bile, önceki dönemlerde var olan belli ön yargıların, Beyaz Adam’ın üstten bakışının hala devam ettiğinin bir göstergesi olarak alınmalıdır.”179

Bu yeni dönemde, oryantalist çalışmalar, modern beşeri bilimlerden gerek yöntembilim, gerekse de açıklama modelleri bakımından önemli ölçüde yararlanarak bu anti sömürgeci faaliyetten sonra ortaya çıkan ulus devletleri analize yönelmiştir.180 Artık sayıları gittikçe artan

oryantalist uzmanlar, modernizasyon teorileriyle iç içe girmiş oryantalist bakış açısıyla Doğu dünyasını çeşitli açılardan, sosyal bilim perspektifiyle ele alıyorlardı.181

“Batı merkezci sosyal teorinin ontolojik ‘öteki’ olarak gördüğü Doğu’ya bakışını yansıtan entelektüel tavır” manasındaki oryantalizmin çalışmalarında esas aldığı sosyal teori, evrimci sosyal teoridir.182Sosyal evrim yaklaşımının benimsendiği bu teoriye göre, evrimin en üst noktasında Batı vardır, Doğu ise aşağı ve geri olarak görülür. Ancak bu Batı merkezci tavır, bütün Batılı aydınlara genellenemez. “Çünkü burada belirleyici etken, özne veya nesnenin memleketinden ziyade takınılan entelektüel tutumdur. Oryantalizmin nesnesi ‘Doğulu’ olduğu halde, öznesi her zaman ‘Batılı’ değildir. Zira nesneler bazen öznenin bakışını içselleştirip kendilerini onun gösterdiği şekilde görmektedirler. Bundan dolayı, oryantalizm bir entelektüel tavır olarak sadece bazı Batılılar’a has değildir. Oryantalist yaklaşımı benimseyen Batılı’lar olduğu gibi, onu benimseyen Doğulu’lar da vardır.”183

179 Bulut, a.g.m., 35.36

180 Davutoğlu, a.g.m., 43; Rodinson, a.g.m., 186, 187. 181 Rodinson, a.g.m., 185,186; Bulut, a.g.m., 36. 182 Şentürk, Recep, Oryantalizm ve Sosyal Teori, 43,44.

183 Şentürk, a.g.m., 44,50; Gökkır, Bilal, Başlangıçtan Günümüze Oryantalist Batı İslâm Araştırmalarında Hristiyan

Polemiği, 395. Oryantalist bakış açısının Türk aydınları üzerindeki etkisinin ayrıntılı tahlili için bkz. Bedir, Ahmet,

“’ın Anlaşılmasında Oryantalizmin Entellektüelimizdeki Etkileri”, 189-219; ayrıca: Yavuz, Hilmi, “Oryantalizm Üzerine Bir Giriş Denemesi”, 53-65.

Bugün Batılı bir İslâm uzmanına oryantalist ifadesini kullanmak, oryantalizmin sömürgeci geçmişini çağrıştırdığından ötürü istenmeyen bir isimlendirme şeklini almıştır. Aynı şeklide Batı’daki (küçük düşürücü) anlamından ötürü ‘Oriantal Studies/Oryantalist Araştırmalar”, artık yerini ‘Area Studies/Bölge Araştırmaları, (Middle East/Ortadoğu, Far East/Uzak Doğu, Near East /Yakın Doğu gibi) adlandırmalara bırakmaya başlamıştır. Bu nedenle 20. Yüzyılın ikinci yarısındaki Batı İslâm araştırmalarında en önemli gelişmelerden biri, İslâm’ın oriental çalışma alanı içinde değil de, ‘Social/Sosyal’, ‘Humanities/Beşeri’ ve ‘Area Studies/Bölge Çalışmaları’ alanlarında ve başlıklarında incelenmeye başlamasıdır.184 İslâm’ın bu birimlerde konu edilmesi, yaklaşım ve anlayışta ne derece bir değişim getirdiği üzerinde dikkatle durulması gereken önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.

Batı Avrupa’nın bir güç merkezi olarak dünya politika sahnesinden çekilmesinden sonra, 1945’te SSCB ve ABD; dünya çapındaki çatışmanın büyük galipleri olarak, diğer bütün devletlerin kurumlarını bu iki odağa göre belirlemek durumunda kaldıkları, iki süper güç olarak ortaya çıktılar. Sosyalist blok ile Batı bloğunun örgütlenip kurumsallaştığı yıllar, esas olarak Kaminform ve NATO’nun kurulduğu 1947–1949 arası dönemdir. Müttefikler arasındaki bazı anlaşma maddelerinin çiğnenmesi ve 1945–46 yıllarında güç kullanılması genelleşen bir “Soğuk Savaş” a yol açtı. Bu savaş 1947’den 1962’ye kadar sürdü. ABD ve SSCB ile onların müttefikleri arasında siyasi ve iktisadi zeminlerde aralıksız yürütülen bu savaş, bu yıllara damgasını vurmuştur.185

Gerek iki savaş arasında gerekse de II. Dünya Savaşı sonrasında dünya genelinde meydana gelen siyasi gelişmeler, dünya egemenlik ilişkilerini önemli oranda değiştirmiştir. Bu değişikliğin etkisi Batı’nın genelde Batı dışı toplumlara, özelde ise Doğulu toplumlara bakışına da yansımakta gecikmemiştir.Yeni dönemde Doğulu toplumlara, önceki dönemlere kıyasla daha olumlu bir tarzda yaklaşıldığı gözlemlenmektedir.

Bakış açısındaki bu değişiklik, egemenlik ilişkilerinin Batı liderliğinde yürütülmesinin, dönemin şartlarına ve güç dengelerine uygun bir biçimde sürdürülmesi için gerekli bir değişiklik olarak kabul edilmiştir.186 Önceki dönemlere kıyasla daha olumlu olan bu bakış açısının tüm

184 Gökkır, a.g.m., 395,396.

185 Soğuk Savaş, tabiri için bkz. Oral Sender, Siyasi Tarih 1918–1994, 196; Bulut, Yücel, Oryantalizmin Kısa Tarihi,

181–141.

Doğulu toplumlara şamil olmadığını, geçmişte üretilmiş olumsuz imajlardan vazgeçilmemiş olduğunu ve bu imaj ile buna ilişkin imgelerin sonuna kadar kullanılmaya devam edildiğini özellikle belirtmek gerekmektedir. Mesela 11 Eylül 2002 tarihinde New York’taki ikiz kulelere yapılan uçaklı saldırı sonrasında ABD Başkanı George W. Bush’un tüm Batılı toplumları yeni bir ‘Haçlı Seferi’ne davet etmesi; İtalya eski Başbakanı Silvio Berlusconi’nin İslâm’ın ilerlemeye engel olduğu şeklindeki sözleri; Danimarka’da bir gazetenin, Hz. Peygamber’i şiddet yanlısı ve terörist olarak karikatürize etmesiyle başlayan ve daha sonra diğer Avrupa ülkelerindeki gazetelere de sıçrayarak Batı’da İslâm peygamberi’ne karşı yürütülen organize hareket dalgası ve son olarak da papa 16.Benedict’in İslâm’ı akıl dışılık ve şiddetle itham eden açıklamaları, geçmişte İslâm’a ilişkin üretilen olumsuz imgelerin tüm canlılığıyla Batılı insanın şuur altındaki yerini koruduğunu gösteren örneklerdir. Bütün bunların yanı sıra, Batı dünyasında yazılı ve görsel iletişim ve basın araçlarının olayları sunuş biçimleri ve Hollywood sinemasının yaygın bir biçimde kullandığı İslâm ya da Müslüman imajı göz önünde bulundurulduğunda, tüm değişim iddialarına rağmen, Batı’nın genelde Doğu’ya özelde İslâm’a bakışına hala hâkim durumundaki belli ön yargıların devam ettiğinin resmi ortaya çıkmaktadır.

Yukarda da üzerinde durduğumuz gibi oryantalist çalışmalar, 20. yüzyılın ikinci çeyreğinde beşeri bilimlerden gerek yöntembilim gerekse de açıklama modelleri cihetiyle önemli ölçüde yararlanmışlardır. Mesela sosyolojik eğilimli ilk İslâmoloji kongresi 11–14 Eylül 1961 tarihleri arasında Brüksel’de toplandı: Colloque Sur’la Sociologie Musulmane. Arap ve Müslüman topluluklar hakkında konuşmak üzere toplanan bir konferanstır. İslâm’ın çıkışından çağdaş döneme kadar İslâm dünyasının iktisat tarihini bütün yönleriyle ele alan ve sırf bu konuya hasredilen ilk toplantı, 1967 yılında Londra’da gerçekleştirilmiştir: Studies in the Economic History of the Middle East From the Rise of Islâm to the Present Day. Kongrede Jean Sauvegent, Bernard Lewis, Claude Cohen gibi ünlü oryantalistler görüşlerini açıklamışlardır.187

Bu dönemin oryantalist çalışmalarında karşımıza çıkan bir diğer yenilik, yerli uzmanlarla geniş bir iş birliği ağının kurulmuş olmasıdır. Yerli araştırmacı, uzun zaman Batılı araştırmacı için bir anlamda bilgi taşıyıcısı olmaktan öte bir role sahip olamamıştır. Batılı şablonlara uymayan ya da Batılı dogmaların ötesinde üretilen yazılar ve bunların yazarları çoğunlukla “akademik standartlara uymamak” ile “ideolojik”, “dogmatik”, “fanatik”,

“saldırgan” olmakla suçlanmıştır. Neticede eseri bire bir değerli kılan şey sahip olduğu tez veya tezlerin yeterliliği değil, yazarının hangi emperyal ve akademik çevrelerle ilişkili olduğu hususu o yapıtın “bilimsellik”ini belirleyen bir kriter olarak ortaya çıkmıştır. Batı-dışı toplumlarda üretilen bilginin değeri, Batı’da üretilen bilgiyle ölçülmektedir ve Doğulu bilgi, Batılı bilgiye benzeyebildiği ölçüde geçerlidir.188

II. Dünya savaşından hemen sonra, Avrupa oryantalizminin önde gelen temsilcilerinden İngiliz ve Fransız oryantalistler, ülkelerindeki çalışmaların durumları hakkında yaptıkları bir dizi toplantı, konferans ve devletlerine sundukları raporlarda oryantalist çalışmalarda kullanılan yöntem, araç ve bakış açılarının barındırdığı eksiklikleri ve yetersizlikleri dile getirmişlerdir.189

1981’de konuyu tartışmak üzere oluşturulan Hayter komisyonu, meseleyi, politik bir bağlamda ortaya koymuştur: Dünyanın çekim merkezi Avrupa’dan kaymıştır. Zaman dil bilimcilerin değil, tarihçilerin, hukukçuların, ekonomistlerin ve sosyal bilimler alanında faaliyet gösteren diğer uzmanların zamanıdır. Başlıca amaç; “[Doğulu] ulusları kendileri hakkında yapılmış araştırmalar ve materyallerle donatmak”, “Doğu dillerine ilgiyi dolaylı yollardan teşvik etmek” ve son olarak da “klasik çalışmalarla karşılaştırıldığında küçük bir yekûna sahip olan modern çalışmaların kullanım alanını genişletmek” şeklinde belirlenmiştir. Yapılan tüm düzenlemeler Doğuyu inceleyecek araştırmacıların kalitelerini yükseltmeye çalışmak; mümkün olduğunca çok ‘zeki Batılıyı’ bu alana yönlendirmek için yapılan çalışmaların sayısını çoğaltmak ve bu çalışmaları yayımlamaktır.190 Bu satırlardan da anlaşılacağı gibi bu komisyonun amacı: Bir anlamda Batı -dışı toplumları oluşturulacak yeni bilgilerle kuşatma altına almaktır. Dolayısıyla, oryantalizme yüklenen sorumluluk, Batı-dışı toplumların geleceklerinin sömürgeci devletlerin tasarladıkları şekilde gerçekleşmesi için, onların geçmişlerini ve şu anlarını arzulanan yapılar oluşmasına imkân verecek şekilde yeniden kurmaktır.191

ABD’nin önceki dönemin sömürgecilik tecrübesinden yoksun oluşu, sömürgeci devletlere karşı oluşan “olumsuz” birikimi kolaylıkla reddetmesini sağlamış, bu da yeni egemenlik ilişkilerinde sahip olduğu liderlik konumunu pekiştiren bir unsur olmuştur. Gerçekte

188 Ayrıntılar İçin bkz. Korkut Tuna, Batılı Bilgi’nin Eleştirisi Üzerine (Ankara TDV Yayınları), 2000. 189 Bulut, a.g.m., 36,37.

190 Bulut, a.g.e., 153,154; Rodinson, a.g.m., 188. 191 Arlı, Âlim, Oryantalizm ve Şerif Mardin, 32,33.

bir yanılsamadan ibaret olan bu görüntü192 nedeniyle ABD, Doğulu toplumlarla “daha dostça ve sıcak” ilişkiler kurabilme becerisi göstermiştir.

İkinci dünya savaşının ardından ABD; kendisine miras kalan yeni egemenlik alanlarına ilişkin bilgi ihtiyacını karşılamak üzere ard arda araştırma kuruluşları kurmuştur. 1946’da Washington’da Ortadoğu Enstitüsü, ardından 1949’da New York’ta Ortadoğu sorunları için konsey kurulmuştur. Üniversite müfredatına, Ortadoğu toplumlarının yapısı, tarihi, fiilleri ve dinlerini ele alan dersler konarak bu alanda kısa bir süre içersinde hızlı bir gelişme kaydedilmiştir.193

ABD’de oryantalist çalışmaların kurumsallaşmasında ve oryantalist teşkilatların teşekkülünde Avrupalı oryantalistlerin katkıları büyüktür. Gerek öğrenci yetiştirerek gerekse de araştırma kuruluşları oluşturarak faaliyet gösteren Avrupalı oryantalistler, oryantalist geleneğinin ABD’ye taşınmasında bir köprü vazifesi görmüştür. Hamilton Alexander Gibb (1895–1971), Gustave Edmund Von Grunebaum (1909–1972), Bernard Lewis gibi oryantalistler bu işin öncüleri arasında zikredilebilir.

ABD’deki oryantalist çalışmaların temel karakteristiği, araştırmaların bölge ve coğrafi alanlarla sınırlandırılmasıdır. Bu bölge araştırmalarının yönü büyük ölçüde, ABD’nin küresel düzendeki konumuyla belirlenmiştir. Ortadoğu bölge araştırmaları 1946 yılında, Columbia Üniversitesi’nde uluslar arası kamu yönetimi ile ilgili bir eğitim programının kurulmasıyla başlamıştır. Princeton, Michigan, Indiana ve Pennsylvania üniversiteleri’nde kurulan dil bölümleriyle bu çabalar sürdürülmüştür. Modern ve çağdaş Ortadoğu’da uzmanlaşmış ilk disiplinler arası program 1947’de Princeton’da oluşturulmuştur. 1960’da yeni kurulmuş olan Sosyal Bilimler Araştırma Konseyi’nin Yakın ve Ortadoğu Müşterek Komitesi ve Amerikan Akademik Dernekler Konseyi, Ortadoğu konusunda çalışan uzmanları bir araya getirerek bir dernek oluşturdu, böylelikle 9 Aralık 1966’da Ortadoğu Araştırmaları Derneği [MESA] kurulmuştur.194

Günümüzde de artarak devam eden ABD dış politika problemleri, siyasi iradenin başlangıçta düşük düzeyde destek verdiği oryantalistlerin, özellikle de Ortadoğu

192 ABD’nin geçmişinde, Kızılderili katliamları ve Kölecilik uygulamalarının beslediği kanlı ve kirli bir savaşın

bulunduğu gerçeği aslında ABD’nin de Avrupa’nın 20. yüzyılda yaptıklarından temelde pek de farklı olmayan özellikler gösterdiği hususu göz ardı edilmemelidir.

193 Kaya, Eyüp Said, Amerikan Üniversitelerinde İslâm Hukukunun Kurumsal Varlığı, 413–416. 194 Bulut, a.g.e., 158.

araştırmacılarının önemini artırmış ve hükümetler artık bu tür faaliyetleri daha çok desteklemeye başlamışlardır. Ekonomik sıkıntılarını, siyasal iradenin de desteğiyle aşan bu kurum ve kuruluşlar ile ulusal güvenlik çıkarları arasında artık çok daha güçlü ve sıkı bağlar tesis edilmiştir. Soğuk savaş yıllarının ABD açısından zaferle sonuçlanması, akademi dünyası ile ABD siyaseti arasında zaten bir yakınlaşma ve işbirliği tesis etmişti. “Washington’daki yeni siyaset, küresel anlamda ekonomik özelleştirmelerin ilerlemesi (yani serbest piyasa) ve bütünleşme (serbest ticaret) düşüncelerinin uygulanmasıydı. Bu siyasetlerin Batı-dışı toplumlara uygulanması ise, söz konusu tutumlarda insan haklarına saygının olmayışı ve bu eksiklik giderilmedikçe de bu toplumların Batılı sisteme dâhil edilmeyeceği şeklinde karşımıza çıkar. Son dönemde artık ‘geleneksel toplum’dan ‘modern toplum’a geçiş önerilmiyordu. İkilikler ‘demokratik’ toplum ile ‘demokratik olmayan’ toplumlar şeklindeydi. Demokratik olmayan Batı-dışı toplumların önüne konan reçete ise, Batılı devletlerin rehberliğinde demokratik reformları gerçekleştirerek sivil topluma geçmekti.”195 Modern değerler, Batı sistemiyle bütünleşmelerini sağlansın diye, yerel elitler aracılığıyla Batı-dışı toplumlara kabul ettiril(meliy)di.

Günümüz Şarkiyatçılığı, geleneksel çizgisini birçok yönden artık değiştirmek zorunda kalmıştır. Eski ilgi alanları yerine günümüz dünyasında şekillenen yeni hadiseler, çalışma alanlarını belirlemektedir. Oryantalist çalışmalarda, Avrupa’da kamuoyunu bilgilendirme ve devlet adamlarının Doğu ile ilgili siyasetlerinde etkin olabilme geleneği büyük oranda yerini İslâm dünyasının geleceği üzerine projeler üreterek ona yön vermenin planlarını yapmaya terk etmiş durumdadır. İslâm dünyasında değişimlerin “entegrasyon” olarak takdimi, İran devrimi, İsrail-Filistin sorunu, İran-Irak savaşı, Lübnan’da iç savaş, Çeçenistan, Filipinler, Bosna ve Kosova bağımsızlık savaşları, Doğu Türkistan, Afganistan, Hint alt kıtası, Sudan, Somali, Nijerya gibi ülke ve bölgelerdeki sıcak gelişmeler, ABD’nin büyük Ortadoğu Projesi (BOP) çerçevesindeki Irak’ı işgali, İsrail’in Lübnan’a saldırması ve Filistinlilere yönelik şiddetin dozunu artırması, ayrıca ABD’nin İran ve Suriye’yi doğrudan hedef alan ve tehdit eden sözleriyle Ortadoğu’daki mevcut gerilimi tırmandırması vb. muhtemel gelişmeleri de kapsayacak konularla ilgili çok sayıda eser ve makale yayımlandı ve yayımlanmaya da devam etmektedir. Yine Avrupa’da sayıları yirmi milyonu geçkin Müslüman nüfusunun günlük yaşantıları da modern Şarkiyatçıların ilgilenmek durumunda oldukları konular arasına girmeye başlamıştır.196

195 Bulut a.g.e., 159.

II. BÖLÜM

JOSEPH SCHACHT’IN HAYATI, ESERLERİ VE İSLÂM