• Sonuç bulunamadı

ORYANTALİZMİN TARİHSEL GELİŞİMİ

C) Aydınlanma Çağı Doğu Ve İslâm İmajı

Avrupa’da onyedinci yy.ın ikinci yarısıyla ondokuzuncu yy.ın ilk çeyreğini kapsayan zaman diliminde; önde gelen bir takım filozofların, aklı insan hayatında mutlak yönetici ve yol gösterici yapma ve insanın zihniyle, şuurunu bilginin ışığıyla aydınlatma yönündeki çabalarıyla seçkinleşen kültürel devreye, aydınlanma dönemi denir.129 Aydınlanmayı “insan aklını kendisinin kullanmaya başlaması” şeklinde tanımlayanlar da mevcuttur.

Aydınlanma hareketi ilk kez İngiltere’de başlamış, daha sonra diğer Avrupa ülkelerine yayılmış ve Alman filozofu Kant ile daha da ilerlemiştir.130 Aydınlanma dönemi düşünürleri, böyle bir devrin başlamasına sebep olarak şunu gösterirler: İnsan tarihteki kötü durumuna aklın kendisi yüzünden değil, onu kullanmaması yüzünden düşmüştür; çünkü insan şimdiye kadar

126 Dere, a.g.m., 67; Bulut, a.g.m., 20.

127 Türkdoğan, Orhan, Bilimsel Araştırma Metodolojisi, 98,99, 100–101; Ayrıca bkz. Yıldırım, Cemal, Bilim Tarihi,

89,210; Gökberk, Macit, Felsefe Tarihi, 36–37.

128 Kalın, a.g.m., Zaman (2 Mart 2005), 17. 129 Cevizci, Ahmet, Felsefe Sözlüğü, 74. 130 Türkdoğan, a.g.e., 117,118.

aklını kendi başına kullanmamış, hep başkalarının kılavuzluğunu aramıştır, dolayısıyla, insan kendi aklını kullanma cesareti göstermelidir. Böylece insana, hayatın düzenini kendi aklıyla bulması olanağı doğacaktı.131

Onsekizinci yy. aydınlanmasının ana özelliği ise, laik bir dünya görüşünü kendisine tam bir şuurla temel yapması ve bunu hayatın her alanında tutarlı olarak gerçekleştirmeye çalışmasıdır.132 Ortaçağ’da başlayan din-bilim çatışması, Rönesans’ta bilimin bağımsızlığı

sürecini gündeme getirmişti. Aydınlanma çağında ise bilim dinden soyutlanarak sekülarizasyona uğramıştır. Bilime değerinden fazla güvenirlik atfetme bu çağda, Batı düşünür ve filozofların hareket noktasını oluşturmuştur. Pozitivizm gelişmeyi aklın zaferiyle sembolleştirmiştir.133

Aydınlanma çağı, Avrupa’da, Doğu’nun dini olmayan kaygılarla araştırılması yolunu açması yönüyle oryantalist çalışmaların akışını etkileyen önemli bir devredir. Bu değişim aydınlanmanın akılcı, ilerlemeci ve dünyevi ideolojisinde yatmaktadır. Rasyonellik ve izah edebilme gayreti, Hristiyanlığa karşı çıkan bir yön bile kazanıyordu. Hristiyanlıkla rekabet halinde olan bu dini ideoloji (İslâm), tarafsız ve hatta sempatiyle araştırılıyordu. Hristiyanlığın karşısında bu kadar diri duran bu yeni ideolojinin değerleri aranmaktaydı.134 Onyedinci yy.da pek çok yazar İslâm’ın dogmatik olarak çarpıtılmasına ve Ortaçağ’ın ön yargılarına karşı çıkmaktaydı. Özellikle de İslâm’ın Hristiyanlığın akla aykırı doğmalarından tamamen uzak oluşu, mistik tasavvurlar ve mistik adaletlere az yer vermesi üzerinde duruluyor; tek bir kelimeyle, İslâm’ın pek çok aydınlanmacının kabul ettiği “deizm”e yakın bir din olduğu düşünülüyor, tarihi düzlemde onun medenileşmedeki rolü ön plana çıkarılıyordu.135

Asya’ya duyulan genel ilgi akademik araştırmaları teşvik etmekteydi. Berthélemy de Molainille d’Herbelot (1625–1695)’un büyük ölçüde, Doğu bilgisine yakın olmak amacıyla gittiği İtalya’dan getirdiği Arapça, Farsça ve Türkçe yazmalarından derlediği geniş malzemeye dayanak hazırlamıştır. İslâm Ansiklopedisi’nin öncüsü olarak değerlendirilen Bibliothéque Orientale’nin birinci baskısı, yazarın ölümünden sonra, 1967 yılında, Antoine Galland tarafından yapılmıştır. Müslüman ülkelerin kültürü, tarihi, yazarları ve edebi eserleri konusundaki ilk ansiklopedi ve oryantalist araştırmalar tarihinde bir kilometre taşı olarak kabul edilen eserin

131 Gökberk, Macit, Felsefe Tarihi, 289. 132 Gökberk, a.g.e., 291.

133 Türkdoğan, a.g.e., 117. 134 Rodinson, a.g.m., 173-174. 135 Rodinson, a.g.m., 174.

önsözünde Antoine Galland, Doğu araştırmalarında bazı eksiklere rağmen, Müslümanlarla dinleri hakkında tartışabilmek için bu çalışmalarla ortaya konacak bilgilere ihtiyaç olduğunu ve ancak bu şekilde Müslümanların güçlü ve zayıf yanlarının öğrenilebileceğini vurgulamaktadır.136

Bir hukukçu ve Arap dil bilimcisi olan George Sale (1697–1736), yaptığı Kur’ân’ı- Kerim’in İngilizce çevirisinin giriş bölümünde: “(Hz). Muhammed’in doğrudan doğruya Tanrı tarafından gönderilmediğini, ancak O’nun insani yetenek ve ilgileri Tanrı tarafından, gerçek dine uygun bir hayat sürmeyen Hristiyan kilisesini uyarmak amacıyla kullanıldığını iddia ediyordu. O’na göre,(Hz.) Muhammed’in gerçek dini düzeltmek için gönderilmiş olduğuna ilişkin inancı, coşkusu, etkileyici anlatımı, yargılarındaki isabet, nezaket ve kibarlığı gibi, dikkate değer niteliklerinin tek mümkün açıklaması buydu.”137 Sale’nin bu görüşleri, bu asırdaki bilginleri İslâm’ın yeni bir tarzda araştırılmasına sevk eden etmenlerden biriydi. Bunun yanı sıra aynı dönem düşünürlerinden Simon Ockley (1678–1720) gibi kişiler de, Hz. Peygamber’in hayatı ve Arapça’ya dair ortaya koydukları çalışmalarla, tüm Avrupa’daki İslâm medeniyeti araştırmalarında köklü değişiklikler meydana getirmişlerdi. 1706 da yayınlanan Introduction ad Linguas Orientales adlı ilk kitabında Ockley, Hz. Peygamber için:“Yalnızca daha eski zamanların bilgi ve bilgeliğini korumakla kalmayıp, ahlaksal bir reform da yapmış olan, dikkate değer başarılara sahip bir adamdı”138ifadesini kullanmıştır.

Bu çalışmalarla birlikte İslâm Peygamber’i bir deccal olarak değerlendirilmekten kurtuluyordu. Hz. Muhammed tarihte önemli değişiklikler meydana getirmiş ve onun seyrini değiştiren bir deha konumuna yükseltiliyordu. İslâm dini ise artık sebepleri ve doğası rasyonel bir biçimde tartışılabilecek şeytani bir şey olarak değil; tarihsel bir olgu olarak algılanmaya başlanmıştı.

İslâm’ı anlamaya yönelik çalışmalar sadece teolojik alanla sınırlı kalmamıştır. Bu alanda olduğu şekliyle olmasa da, stratejik ve politik alanlarda oldukça yoğun bir tercüme ve çalışma sürecine girildiği gözlemlenmektedir. Batılıları, “Avrupa’nın bir köşesine sıkıştıran” İslâm medeniyetinin temsilcisi konumundaki Osmanlı, devletii daha üstün görülüyordu. Osmanlı’nın

136 Bulut, Yücel, Oryantalizmin Eleştirel Kısa Tarihi, 69–70. 137 Bulut, a.g.e., 77.

siyaseti, askeri ve teşkilatlarıyla ilgili birçok hummalı araştırma yapılmıştır. Jean Bodin’in “Osmanlı’ya Bakış”adlı eseri, bu konular ele almak üzere kaleme alınmış bir çalışmadır.139

Onsekizinci yy.da Bibliotheque Orientale’den Japon ve Çin gramerine kadar çok sayıda büyük gramer eser oluşturulmuş ve bu alanda ortaya konan yaygın çabalar daha sonraki oryantalistler tarafından “savaşa hazırlanan entelektüel grubun araçlarının oluşum dönemi” olarak yorumlanmıştır.140

— Oryantalist çalışmaların tamamını bu kategoride görülmese de — Onsekizinci yy.daki bu entelektüel faaliyetlerin yönü, Batı’nın emperyalist ve ‘hegemonik’ amaçlarına bir araç olma konumuna doğru kaydığı için Ahmet Davutoğlu, 1784 tarihinin oryantalist çalışmalar açısından bir kırılma tarihi olarak görülebileceğini ifade etmektedir. “Zira bu tarihte Bengal’deki İngiliz idaresi, oryantalist çalışmaları, böyle bir kültürü tanıtma faaliyeti olmaktan çıkarıp idare ettiği, sömürmeyi planladığı bir toplumu yönlendirmenin bir parçası haline getirir. İngilizlerin Hindistan’daki sömürgesinin başında bulunan Hasting entelektüel derinliği olmayan genel bir validir. Getirdiği kişiler, William Jones -“Oriental” diye de takma adı vardır- Kubrok vb. oryantalist isimlerdir. Hasting’in bu vb. entelektüel isimleri buraya davet etmesindeki temel gayesi toplumu tanıma ve o toplum üzerindeki İngiliz siyasi projesinin başarısızlığa uğramaması için gerekli olan bilgi (tanıma) zeminini oluşturmaktı. Bunun siyasi ve ekonomik karşılığı, aynı dönemde Bengal’de vuku bulan ve ekonomik arka planı bulunan siyasi bir uygulamayla açıklanabilir. Bengal o döneme kadar Dünya’nın ve Asya’nın üretim ve ekonomik canlılığa sahip olan alanlarından birisidir. Bengal’deki yerel sanayi, Bursa’daki atölyeler gibi, el emeğinin yoğun olduğu ama son derece verimli bir ekonomik arka plan sağlıyor. İngilizler oradaki sanayi sürdükçe kendi sanayi ürünlerinin, İngiliz mamullerinin oraya giremeyeceğini düşündüklerinden, bu üretimin yapıldığı yerdeki bütün ustaların parmaklarını kesmişlerdir. İşte bu uygulamanın yapıldığı dönemde de oryantalist çalışmalar ve The Asiatic Society, Kalküta’da Doğuyor”.141

Netice itibariyle, aydınlanma çağında Doğu’ya bakış ortaçağ kadar ön yargılı ve düşmanca değildi; ancak tamamen objektif ve iyi niyetli olduğu da söylenemez. Ortaçağ’a ait bazı klişeler hala kullanılmakla birlikte, İslâm ve Doğu’ya bakış ve onu algılayış, aydınlanmanın Doğurduğu “objektif ve akla dayalı” bakış açısının izlerini üzerinde taşımaktaydı. İslâm artık

139 Davutoğlu, Ahmet, Batı’daki İslâm Çalışmaları Üzerine, 41. 140 Davutoğlu, a.g.m., 42.

peşin hükümlerle yargılanmamaktadır. Yine de bu dönemde dinlerin tarihsel köklerini ve antropolojik temellerini sorgulayan eleştirel yaklaşımlardan dolayı İslâm da yargılanmıştır. Sanatsal faaliyetlerde de yaygın olarak işlenen İslâm dini, bu dönem sanatçıları tarafından, Hristiyanlığa doğrudan yöneltemedikleri eleştirilerini onun üzerinde dile getirdikleri bir araç olarak da kullanılmıştır.142 Yine bu dönemin temel bir karakteristiği de, oryantalistlerin daha

edilgin, İslâm ve Doğu medeniyetinin ise hala daha etkin bir konumda olmasıdır. Bu dönemin oryantalist çalışmalarındaki temel motivasyon aracı, başka bir kültürü ve hatta kendi üzerine egemen olan bir kültürü tanımaktır.143

D) Oryantalizmin Akademik Ve Kurumsal Bir Disiplin Olarak Ortaya