• Sonuç bulunamadı

İkinci Dünya Savaşı Sonrasında Ekonomik Gelişmeler

1. BÖLÜM

1.3. İnönü Dönemi

1.3.2. İkinci Dünya Savaşı Sonrasında Ekonomik Gelişmeler

II. Dünya Savaşı sonrası ortamında Batılı ülkeler yanında, özellikle Amerika Birleşik Devletleri(ABD) yanında yer alan Türkiye’de savaş bittikten sonraki birkaç yıl içersinde politik sistem, ekonomi politikaları ve dış ilişkiler büyük ölçüde

değişime uğramıştır.107

İkinci Dünya Savaşı sırasında çıkarılan Varlık Vergisi ve Çiftçiyi Topraklandırma Yasası, savaş ekonomisinin doğal sonucu olarak büyük paraları kontrol etmeye başlayan kentlerdeki tüccar ve sanayicilerle, kırsal alandaki büyük toprak sahiplerini rahatsız etmiş ve bunların mevcut iktidar karşısında muhalefet etmesine neden olmuştur. 1945 yılından sonraki demokrasi girişimi söz konusu

104Çavdar, a.g.e, s. 328-329. 105Boratav, a.g.e, s. 85-86. 106Çavdar, a.g.e, s. 331-334. 107Zürcher, a.g.e, s.299.

27

tüccar, sanayici ve büyük toprak sahiplerinin öncülüğünde bir muhalif partinin doğmasıyla sonuçlanmıştır. Savaş yıllarının ve ondan önce de 1930’lu dönemin baskı ve yoksulluğunu hissedenler bu demokrasi denemesinde muhalefet partisine umut

bağlamışlardır.108

İkinci Dünya Savaşı’nın liberal- demokrat ülkelerin üstünlüğüyle sonuçlanması ve İsmet İnönü’nün de yönetimde liberalleşmeye gidileceği yönündeki açıklamalarından yola çıkan bir grup “Dörtlü Takrir” olarak bilinen önergeyi CHP

Meclis Grubu’na vermişlerdir. 109

Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü’nün imzasını taşıyan Dörtlü Takrir Meclis Grubu tarafından reddedilmiş ve parlamentoda Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’nun kabul edilmesi, CHP’deki parti içi muhalefeti kopma noktasına getirmiştir. Takrir sahipleri ya istifa etmiş ya da partiden ihraç edilmişlerdir. İnönü’nün demokrasiye geçiş konusundaki kararlılığı sonuçlarını vermiş ve 7 Ocak 1946’da Demokrat Parti(DP) kurulmuştur. Parti programında siyasette demokrasi, ekonomik ve toplumsal yaşamda liberalizmin

benimseneceği belirtilmiştir.110

İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar Cumhuriyet hükümetleri, yabancı ülkelerle olan ekonomik ilişkilere özel bir dikkat göstermiş, bu ilişkilerin kendi aleyhine işleyeceğinden çekinmiş ve ülkeye girecek yabancı sermayenin kapitülasyonlar ölçüsüne varma ihtimalinden endişelenmişlerdir. Fakat savaş sırasında ülke dışında ve içinde görülen siyasi ve ekonomik bazı gelişmelerin etkisiyle, savaştan sonra Türkiye bu kapalı politikasını değiştirmeye başlamış, yavaş yavaş dış ekonomik ilişkilerindeki kontrollü davranışlarından vazgeçerek, dışarıdan Türkiye’ye gelecek ekonomik yardıma karşı daha ılımlı bir tavır almıştır. Dış yardım ihtiyacını tespit ederken yalnızca ekonomik güçlükler değil, ekonomik problemlerle

Türkiye’nin savunma ihtiyacı arasındaki yakın ilişki de etkili olmuştur.111

Türkiye’ye ciddi olarak yardımın gelmesi, Truman Doktrini ile sağlanan askeri yardımlarla başlamıştır. Mart 1947’de ABD Başkanı Truman’ın Yunanistan ve Türkiye’ye yardım yapılması için Kongreye sunduğu mesajın ardından, Amerikan

108Çavdar, Yüz Yıllık Pahalılık, s. 191.

109Cumhuriyet Ansiklopedisi 2 (1941-1960), YKY Yayınları, İstanbul, 2005, s. 74.

110Kadri Unat, “Atatürk Sonrası Türkiye”,(ed. Temuçin Faik Ertan), Başlangıcından Günümüze

Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Siyasal Kitabevi, Ankara, 2011, s. 271-272.

28

Kongresi Mayıs 1947’de “Yunanistan ve Türkiye’ye Yardım Kanununu” kabul etmiş ve bu ülkelere 400 milyon dolarlık bir askeri yardım yapılmasını uygun bulmuştur. Temmuz 1947’de ABD ile Türkiye arasında Ankara’da imzalanan “ Türkiye’ye Yapılacak Yardım Hakkında Anlaşma’ya” uygun olarak, ülkeye askeri yardım gelmeye başlamıştır. Temmuz 1948’de ise Ankara’da ABD ve Türkiye arasında Ekonomik İşbirliği Anlaşması imzalanmış ve ekonomik yardım

başlamıştır.112

Bundan birkaç ay önce de Dünya Bankası ve IMF’ye üye olan Türkiye, bunun yanında IFC, IDA, ILO, GATT, OEEC ve OECD gibi uluslararası

kuruluşlara da üye olmuştur.113

İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşan soğuk savaş ortamında Truman Doktrini ve Marshall Planı çerçevesinde Türkiye’ye yapılacak ekonomik yardımın temel hedefi, tarımsal üretim kapasitesinin artırılması ve Türkiye’nin OECD ülkelerinin hammadde ve yiyecek maddeleri talebini karşılamasıdır. Görüldüğü gibi artık amaç sanayileşme değil, ziraat üretiminin artırılması ve fiziki alt yapı sorunlarının çözülmesidir. Nitekim 1947 Türkiye İktisadi Kalkınma Planı’nı hazırlama görevi, liberal bürokratlardan oluşan “Türkiye Ekonomi Kurumu”na verilmişti. Planda tarım

ve ulaştırma ağırlık noktasını oluştururken sanayi kesimi son sıradaydı.114

CHP iktidarının sürdüğü çok partili siyasal düzende de, var olan koşullara uyum sağlamak üzere eski politikalar değiştirilmeye başlanmıştır. İlk iş olarak devlet eliyle ağır sanayi kurma girişimlerini içeren 1946 tarihli Beş Yıllık Kalkınma Planı’nı bir yana bırakıp tarımı ve altyapıyı serbest piyasa düzeninde geliştirme önlemlerini içeren bir programa geçilmişti. 1948 İktisat Kongresi ise bu dönemin güçlü sınıflarında, mevcut devletçi düzenin tasfiyesiyle birlikte yabancı sermayeye katılma isteğinin göstergesidir. Bu kongrede, işadamları ve üniversite öğretim görevlileri tarafından Türkiye’nin hızlı gelişmesinin koşulları saptanmıştır. Bunlar arasında, devletçiliğin yavaş yavaş tasfiyesi ile döviz ve sermaye kaynaklarının

kıtlığının aşılması için yabancı sermayeye açılma vardır.115

112

A.g.e, s. 438-447.

113Kazgan, a.g.e, s. 81.

114Çavdar, Türkiye Ekonomisinin Tarihi, s. 337-338. 115Kazgan, a.g.e, s. 81-82.

29

Olumsuz ekonomik deneyimlere rağmen, savaş yılları bazı bakımlardan önceki ve sonraki dönemler arasında bir köprü işlevi görmüştür. Devletçilik politikaları ve bu dönemin sonunda gözlenen bazı eğilimler savaş yıllarının iktisadi politikalarını ve onların sonuçlarını biçimlendirmiştir. Daha da önemlisi, 1940 sonrasının darlık koşulları bir yandan mevcut sınıf yapısı, bir yandan siyasal kadrolara ve yüksek bürokrasiye çok geniş yetkiler veren iktisat politikaları bu dönemde gelir dağılımında önemli değişikliklere yol açmış ve bu dönüşümler savaş

sonunun ekonomik, sosyal ve siyasi gelişmelerini büyük ölçüde biçimlendirmiştir.116

Bunlardan en önemlisinin çok partili demokratik hayata geçiş için ilk adımı attıracak Demokrat Parti’nin ortaya çıkışında oynadığı rol olduğu düşünülmektedir.