• Sonuç bulunamadı

İftiraya Uğrayan Hakkında Hürriyeti Bağlayıcı Cezaya Hükmedilmiş

Belgede Türk Ceza Kanunu'nda iftira suçu (sayfa 159-162)

A. CEZANIN AĞIRLAŞTIRILMASINI GEREKTİREN NİTELİKLİ

4. İftiraya Uğrayan Hakkında Hürriyeti Bağlayıcı Cezaya Hükmedilmiş

TCK m. 267/5 uyarınca, iftira eyleminin neticesinde, masum kişi hakkında ağırlaştırılmış müebbet veya müebbet hapis cezasına hükmedilmiş ise, faile yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis cezasına hükmedilir.

Mağdurun mahkûm edildiği cezanın süreli hapis cezası olması durumunda faile, “mağdurun mahkûm edildiği cezanın üçte ikisine kadar hapis cezasına hükmolunacağı” belirtilmişti. Doktrinde bu husus, birinci fıkradaki suçun temel şeklinin cezasının üst sınırı ile bağlantı kurulmadan düzenlendiği, yasa yapma tekniğine uygun olmadığı ve yapılacak bir kanun değişikliği ile bu çarpıklığın giderilmesi gerekliliği yönünden eleştirilmekteydi548.

Anayasa Mahkemesi, 10.04.2013 tarih ve 2013/14 E., 2013/56 K. sayılı

kararıyla549, TCK m. 267/5’te geçen “süreli hapis cezasına mahkumiyeti halinde,

mahkum olunan cezanın üçte ikisi kadar hapis cezasına” ibaresini iptal etmiştir. Bu

karar ise Resmi Gazete’de yayımlandığı 10.12.2013 tarihinden altı ay sonra, 10.06.2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir550.

548

Bkz. ÜNVER, s. 104; ARTUK/GÖKCEN/YENİDÜNYA14, s. 1057; MALKOÇ, s. 4617.

Soyaslan ise, bu cezanın iftira suçunun temel şeklinden ayrı bir ceza olup olmadığının

hükümden anlaşılamadığını, ancak ağırlatıcı sebebin yerleştirilme sistematiğine bakıldığında bunun ikinci bir ceza olması gerektiğini savunmaktadır (SOYASLAN, s. 721). Bu görüşe katılmak mümkün değildir. Zira fıkradan ve düzenleniş yerinden böyle bir hüküm çıkarılamadığı gibi yorumla bunun kabul edilmesi ise kanunilik ilkesine aykırı olacaktır. Kaldı ki yazarın belirttiği gibi olsa bile, ilk fıkradaki cezanın alt sınırının bir yıl olduğu için, süreli cezalar bakımından sorun yine devam edecektir. Zira TCK m. 49/1’de ifade edildiği üzere, “Süreli hapis cezası, kanunda aksi belirtilmeyen hallerde bir aydan az, yirmi yıldan fazla

olamaz”. AYM’nin tartışmalı hususu iptal etmesi ile bu görüşlerinde güncelliği kalmamıştır.

549

http://www.kararlaryeni.anayasa.gov.tr/Karar/Content/3cfa8e50-480f-4504-a5ef- ceb09036a7ed?excludeGerekce =False&wordsOnly=False (E.T.: 13.04.2015)

550

“5237 sayılı Kanun’un 267. maddesinin (5) numaralı fıkrasının “…süreli hapis cezasına

mahkûmiyeti halinde, mahkûm olunan cezanın üçte ikisi kadar hapis cezasına…” bölümünün

iptal edilmesi nedeniyle doğacak hukuksal boşluk kamu düzenini ihlal edecek nitelikte görüldüğünden, Anayasa’nın 153. maddesinin (3) numaralı fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince iptal hükmünün, kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir”.

146 AYM iptal kararının gerekçesinde, “Kanun koyucunun, iftira suçunun temel

şekli ve nitelikli hâlleri ile failin cezalandırılmasında esas alınan özellikleri düzenlerken iftira sonucunda mağdurun uğradığı zararın ağırlığını ve mağdur hakkında uygulanan yaptırım miktarını ve türünü de dikkate alacağı açıktır. İşlemediğini bildiği hâlde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişinin 5237 sayılı Kanun’un 267. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılması öngörülmüşken, anılan Kanun’un 267. maddesinin (5) numaralı fıkrası gereğince iftira neticesinde mağdurun yargılanıp hapis cezasıyla cezalandırılmasına neden olan sanık hakkında ise mahkûm olunan hapis cezasının üçte ikisi kadar hapis cezası öngörülmesi, sanıklar açısından ceza adaletine uygun olmayan sonuçlar doğurmaktadır. Örneğin, sanığın hukuka aykırı bir fiili mağdura isnat etmesinden ibaret eylemini gerçekleştirmesi durumunda mağdur hakkında bu iftira nedeniyle soruşturma ve kovuşturma yapılmış olmasına bakılmaksızın sanık asgari bir yıl hapis cezası ile cezalandırılacakken; iftira neticesinde mağdurun işlemediği bir suçtan yargılanıp üstelik hapis cezasıyla cezalandırılmasına neden olan sanık ise, itiraz konusu kural uyarınca (mahkûm olunan cezanın üçte ikisi) asgari yirmi günden başlayan hapis cezası ile cezalandırılacaktır. Anlaşılacağı üzere itiraz konusu kural uyarınca, iftira neticesinde suç isnadının gerçek dışı olduğunun ortaya çıkmaması ve mağdurun yargılanıp hakkında da hapis cezası özellikle de kısa süreli hapis cezası uygulanması hâli, suçun temel şekline oranla daha hafif bir şekilde cezalandırılmaktadır. Bu bakımdan, itiraz konusu kural suç ile ceza arasında bulunması gereken adil dengeyi korumadığı gibi adalet duygularını zedeleyen bir durumun ortaya çıkmasına da neden olmaktadır. Dolayısıyla, iftira suçunun temel şekli için öngörülen ceza miktarı ile suçun nitelikli hâli olan iftira neticesinde mağdur hakkında süreli hapis cezası uygulanması hâli için öngörülen ceza miktarı arasında kabul edilebilir bir orantının bulunmadığı anlaşıldığından itiraz konusu kuralın hukuk devletinde olması gereken adalet ve hakkaniyet ilkeleriyle bağdaştırılması mümkün değildir.

147

Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.

Kuralın, Anayasa’nın 2. maddesine aykırı görülerek iptal edilmesi nedeniyle Anayasa’nın 10., 11. ve 38. maddeleri yönünden incelenmesine gerek görülmemiştir.” ifadelerine yer vermiştir.

Anayasa Mahkemesi’nin iptal gerekçesine katılmakla birlikte, iptal neticesinde ortaya çıkan durumun yine hakkaniyete aykırı bir durum ortaya çıkaracağını belirtmek isteriz. Örneğin mağdur hakkında, TCK m. 267/1’de düzenlenen sürelerden (bir yıldan dört yıla) daha fazla bir cezaya hükmedilmesi durumunda, müfteri açısından birinci fıkra hükümleri uyarınca bir yıldan dört yıla kadar bir hapis cezasına hükmedilebileceği için, suç ile ceza arasında bulunması gereken adil denge yine korunamadığı gibi adalet duygularını zedeleyen bir durum yine ortaya çıkmaktadır. Doktrinde haklı olarak belirtildiği üzere, iptal kararı yürürlüğe girmeden önce TCK m. 267/5’e, “Ancak bu suretle verilecek ceza, yukarıdaki hükümler

uyarınca tayin edilecek ceza miktarından az olamaz.” şeklinde bir cümle eklenerek,

“hukuk devleti” ve “eşitlik” ilkeleri çerçevesinde konuya çözüm getirilmiş olacaktır551.

Bu fıkranın uygulanabilmesi için, mağdur hakkında hükmedilen cezanın kesinleşmesi552 zorunlu olup, ayrıca cezanın tamamen ya da kısmen infaz edilmiş olmasına gerek yoktur553.

Kanaatimizce fıkrada belirtilen mahkûmiyet kararlarının kesinleşmiş olmasının

gerektiğinin belirtilmemesi de hukuka aykırılık teşkil etmektedir. Zira Yargıtay

551

ŞEN/AKSÜT, s. 470.

552

Hüküm çeşitli olasılıklara göre farklı zamanlarda kesinleşir: 1) Hükme karşı bir kanun yolu öngörülmemişse, 2) Öngörülen süre içinde ilgili kişiler başvurmazsa (tek istisnai hal, eski hale iade kurumunun işletilmesidir), 3) Olağan kanun yolları tüketilmiş ise, karar kesinleşir. Bkz.

ÜNVER/HAKERİ, s. 755. 553

ÜNVER, s. 104; TEZCAN/ERDEM/ÖNOK11, s. 998; YAŞAR/GÖKCAN/ARTUÇ, s. 8070;

ÖZBEK/KANBUR/DOĞAN/BACAKSIZ/TEPE, s. 1082; BAYRAKTAR, s. 202; GÖZÜBÜYÜK, TCK Açıklaması, C.: III, 421. Aksi yönde görüş için bkz. ÖNER, s. 1156.

148 tarafından yerel mahkeme tarafından verilen mahkûmiyet hükmü bozulduğunda, ilk derece mahkemesi de bozma kararına uyup iftiraya uğrayanı beraat ettirirse, faili bu fıkraya göre cezalandırmak kanunilik ilkesine aykırı olacaktır554. Bu sebepten yapılacak kanuni bir düzenleme ile “mahkûmiyet kararının kesinleşmesi” şartı getirilmelidir.

Son olarak ifade edelim ki, bu fıkranın uygulanabilmesi için, masum kişinin mahkûmiyet kararının iftira eyleminden dolayı verilmiş olması, bir diğer ifadeyle, masum kişinin mahkûmiyet kararı ile iftira eylemi arasında nedensellik bağının bulunması zorunludur. Aksi halde, bu fıkra değil birinci fıkra hükümleri uygulanır.

5. İftiraya Uğrayanın Mahkûm Olduğu Hapis Cezasının İnfazına

Belgede Türk Ceza Kanunu'nda iftira suçu (sayfa 159-162)