• Sonuç bulunamadı

E. DÜŞÜNCE VE İFADE HÜRRİYETİ

2. İfade Hürriyeti

Sözleşme’nin 10. maddesinin ilk fıkrasında herkesin “ifade özgürlüğü hakkına sahip” olduğu açıklanmıştır. AİHM’e göre, demokratik bir toplumun kurucu unsurlarından olan bu özgürlük, toplumun ilerlemesinin ve bireyin kendini geliştirmesinin temel koşullarından biri olarak kabul edilir. Bu özgürlük bir kanaate sahip olma, haber ve görüş alma ile bunları iletme özgürlüklerini kapsar ve başta bilimsel, sanatsal, siyasi olmak üzere ifadenin her türünü kapsar. Örneğin, AİHS’de açıkça yazılmamasına karşın basın özgürlüğü ile sanat ve bilim özgürlüğü düşünceyi ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilmektedir. Aynı şekilde özel radyo ve televizyon istasyonları kurmak ve işletmek de AİHM kararlarında haberleşme özgürlüğünün bir parçası olarak kabul edilmiştir. Bu özgürlük, “kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın” ve “ülke sınırları gözetilmeksizin”

407

175

kullanılmalıdır. İlk fıkra ayrıca taraf devletlerin “radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına” izin vermiştir.

10. madde, 9. ve 11. maddelere göre genel kural niteliğindedir. AİHM’e göre ifade terimi, türü ne olursa olsun sosyal, siyasi, hukuki vs. her türlü düşünce biçimini içine alır. İfadenin aktarıldığı vasıtanın da bir önemi yoktur. Ayrıca Mahkeme ifadenin sadece içeriğini değil aynı zamanda kendisiyle açıklandığı şeyi de koruma kapsamında değerlendirilmiştir. İfade özgürlüğü gerçek kişiler yanında kişi toplulukları, dernekler, siyasi partiler, şirketler (ticari amaçlı fikir açıklamaları vb.) ve hükümet dışı kuruluşlar başta olmak üzere her türlü tüzel kişileri kapsamaktadır.

Mahkeme Handyside/Birleşik Krallık kararında ifade özgürlüğünün “sadece olağan karşılanan zararsız ya da önemsiz görülen bilgilerin ve düşüncelerin açıklanması bakımından değil ayrıca devlete ve toplumun belirli bir bölümüne aykırı gelen, onları rahatsız eden, endişe verici hatta şoke edici görüşler bakımından da geçerli” olduğunu deklare etmiştir. Dolayısıyla taraf devlet ifade özgürlüğünü geniş yorumlamak, aykırı görüşlere hoşgörü ile yaklaşmak durumundadır. Bu tavır demokratik toplumun vazgeçilmez değeri olan çoğulculuk, hoşgörü ve geniş fikirliliğin bir gereğidir.408

AİHM bazı ifade türlerine diğerlerinden daha fazla güvence tanır. Sosyal ve siyasi tartışmaya katkı sağlayan ifadeler buna örnek oluşturur ve Mahkeme bu ifadelere müdahale için çok güçlü gerekçeler arar. Şiddete teşvik kapsamında değilse bunlara müdahale ihlale yol açmaktadır. Öte yandan kamusal yararı ilgilendiren ifadeler de yüksek derecede korunurlar. Kamusal yararın mutlaka siyasi alanı ilgilendiren bir meselede aranmasına gerek yoktur. Bu yarar sosyal, kültürel, ticari ya da iktisadi alanda da kendisini gösterebilir. Sanatsal ifadeler ile bir ölçüde ticari ifadeler özel önem verilenler kapsamındadır.

Taraf devletler bireylere serbestce iletişim kurabilecekleri ve düşüncelerini özgürce yayabilecekleri bir ortamı sağlamak pozitif yükümlüğü altındadırlar. Devlet ifade sahiplerine yönelik şiddet ve şiddet tehdidini ortadan kaldırmakla yükümlüdür.

408

176

İfade özgürlüğü, demokratik toplumun temel unsurları olan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber sınırlamalardan muaf değildir409. Bu doğrultuda, 1789 Fransız

Devrimi ile başlayan ifade özgürlüğünün gelişim sürecinin korunması için, gerek İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi, Medeni ve Siyasi Hakların Korunması Sözleşmesi gibi uluslararası sözleşmeler gerekse iç hukuklar, özgürlüğe, ancak belli amaçlar dâhilinde sınırlamalar getirilebileceğini belirtmişlerdir. AİHM de ifade hürriyeti yoluyla şiddetin teşvik edilebileceği, ötekine karşı nefretin yayılabileceği ve başkalarının hak ve özgürlüklerinin özellikle özel hayatının tehdit edilebileceği gerçeğini de gözden uzak tutmamaktadır. Bu nedenle 10. maddenin ikinci fıkrasında üç farklı grupta toplanabilecek nedenlerle bu hakkın sınırlanmasına izin verilmiştir: genel yararın korunması, diğer kişilerinin haklarının korunması ve yargı erkinin üstünlüğü ve tarafsızlığının korunması410

.

Bazı ifade açıklamalarının AİHM tarafından ifade özgürlüğünün kötüye kullanımı olarak değerlendirildiğini belirtmek gerekir. Mahkeme, nazizm, komünizm ve İslami köktendinciliğin demokrasi ile bağdaşmadığını belirtilerek bu düşüncelerin taraftarlarının 10. madde korumasından yararlanamayacaklarını ifade etmiştir. Diğer yandan antisemitist düşünceler de aynı derecede güvence dışındadır.

AİHM ifade özgürlüğüne yönelik bir ihlalin olup olmadığını tespitte şu aşamaları içeren bir sıralama izlemektedir. İlk aşamada 10. madde anlamında bir ifadenin var olduğu söylenebilir mi onu araştırmaktadır. Yani maddenin somut olay bağlamında uygulanma kabiliyeti üzerinde durmaktadır. İkinci aşamada olayda hakka müdahalenin olup olmadığına bakar. Eğer müdahalenin varlığına ikna olunursa üçüncü aşamada o zaman müdahalenin meşru olup olmadığı değerlendirmesine girişilmekte ve burada da sırasıyla şu hususlara bakılmaktadır: müdahale hukuken öngörülmüş mü? Müdahale fıkrada belirtilen sebeplerden birine dayanarak yapılmış mı? Müdahale demokratik toplumun gereklerine uygun mu?

409 Sulhi Dönmezer, İfade Özgürlüğü ve Türk Ceza Hukuku, Ceza Hukuk Derneği Yayınları no: 1, s.11.

410 AİHM ifade özgürlüğü bağlamında hakaret veya sövme nedeniyle haklarında yaptırım uygulanan kişilerin başvurularını da incelemektedir. Bu şikayetlerde AİHM şu kriterleri esas alarak bir sonuca varmaktadır: ifade sahibinin görevi (basın mensubu olması vb.), mağdurun toplumdaki yeri, olayın somut bir isnada mı değer yargısına mı dayandığı (başkanın çapsız olması değer yargısını ifade ederken başkanın bütçeyi yandaşlarına verdiği iddiası somut bir isnaddır ve bu son durumda iddia edenin iddiasını ispatlaması istenir.), cezanın ağırlığı. Bkz. Tezcan vd., a.g.e., s. 335-336

177

Sözleşmenin önsözünde yer alan “demokratik toplum kriteri” sözleşmenin en orijinal kriteri olarak kabul edilmekte ve sözleşmenin genel yapısının önemli bir parçasını oluşturmaktadır411

. Demokratik bir toplumda zorunluluk kıstası AİHM’i müdahalenin sosyal bir ihtiyacı karşılayıp karşılamadığını, izlenen meşru amaç ile orantılı olup olmadığını ve bu amacın meşru sayılması için ulusal makamlar tarafından sunulan gerekçelerin yerinde ve yeterli olup olmadığını incelemeye götürmektedir412. Başka bir deyişle, müdahalenin demokratik toplumda gerekli

sayılabilmesi için o toplum bakımından zorunlu bir sosyal ihtiyaca cevap vermesi ve izlenen meşru amaçla orantılı olması gerekir. Orantılılığın tespitinde de Mahkeme, zorlayıcı bir sosyal ihtiyacın uygun, inandırıcı ve yeterli araçlarla kanıtlanmasını, somut olayda bireyin yararı ile kamusal yarar arasında adil dengenin sağlanıp sağlanmadığını dikkate almaktadır. Nitekim Mahkeme bir kararında413

, bir siyasi kişiyi eleştiren basın mensubuna yaptırımlar uygulanmasının onu, gelecekte bu tür eleştiriler yapmaktan alıkoyacak bir tür sansür niteliğinde olacağını ifade ederek, cezanın kişi üzerinde yapacağı olumsuz etkileri orantısızlık olarak değerlendirmiştir.

Bu madde açısından da sorun yine müdahalenin öngörülen amaca ulaşmada ölçülü olup olmadığında, müdahalenin zorlayıcı bir sosyal ihtiyaca cevap verip vermediğinde düğümlenmektedir. Anayasa bu özgürlüğü, genel olarak 26. maddesinde düşünce ve kanaatlerini açıklama ve yayma hürriyeti başlığı altında tanımlamıştır. Ancak bilim ve sanat hürriyetini düzenleyen 27. madde, basın ve yayınla ilgili hükümlere yer veren 28., 29. ve 30. maddeler414

ile radyo ve televizyon yayıncılığının ilkelerini ortaya koyan 133. maddenin birinci ve üçüncü fıkraları ifade özgürlüğünün anayasadaki farklı yansımalarıdır. Anayasa aynı zamanda bu haklarla ilgili öngördüğü sınırlama nedenleri açısından da Sözleşme ile paralellik göstermektedir.