• Sonuç bulunamadı

İdeoloji ve Althusser’in İdeolojik Aygıtları

1.3. Birmingham Çağdaş Kültür Çalışmaları Merkez

1.3.1. İdeoloji ve Althusser’in İdeolojik Aygıtları

Genel anlamda medya, en yaygın kitle iletişim aracı olarak televizyon belli anlamların ve ideolojik söylemlerin üretildiği en önemli araçlardır. Bir başka ifadeyle, kitle iletişim araçları “gerçeklerin yansıtıcısı” bir ayna olmaktan çok, belli gerçeklik tanımlarını ya da belli durum tanımlarını pekiştirmekte ya da yeniden kurmaktadır. Gerçekler, gerçeklik tanımları ve durum tanımları gibi tanımlamalar ise bu tanımların geçerli olduğu toplumun ideolojisine göre oluşturulmaktadır.

İdeoloji kavramının tek ve yeterli bir tanımı yapılamamıştır. Bunun nedeni, ideoloji kavramının birbiriyle bağdaşmaz nitelikte birçok anlamı olmasıdır. İlk kez Fransız Devrimi sürecinde, düşünce bilimi anlamında kullanılan ideoloji kavramının yaratıcısı Fransız filozof Antoine L.C. Destutt de Tracy’dir. Düşünce biliminin amacını, düşüncelerin köklerini aramak, yanılgıları açığa çıkartarak toplum hakkındaki doğruları

26

toplumsal reformların hizmetine sunmak şeklinde açıklayan Destutt de Tracy’den bu yana, olumlu ve olumsuz anlamlar yüklenerek gelen ideoloji kavramının olumsuz anlamıyla tartışılması süreci Napolyon Bonapart’la başlar. Marks ve Engels’in çalışmaları ise, ideoloji kavramına olumsuz anlamının yanı sıra eleştirel bir çağrışım kazandırmıştır (Akca, 2009, s. 79).

İdeoloji kavramının son yüzyıl içinde geçirdiği dönüşüm, kavramı yeniden şekillendiren üç ayrı yaklaşımla ele alınabilir. İlk yaklaşım, ideolojiyi toplumsal gerçekliğin, öznelerin bilincinde bir yanılsama ile oluşan bilgisi, diğer deyişle yanlış bilinç olarak tanımlamaktadır. Bu tanım çerçevesinde ideoloji, toplumsal gerçekliğin çarpık ve bozulmuş bir bilgisi olarak ortaya çıkar. İkinci yaklaşım, ideoloji kavramını toplumsal sistemi bir arada tutan ve sistemin kendini yeniden üretmesini sağlayan egemen ideoloji olarak ele alır ve bu çerçevede ideoloji kavramı ile hegemonya kavramı arasında kuramsal bir ilişki kurar. Üçüncü yaklaşım ise, bütün toplumsal ilişkilerin dil dolayımı ile gerçekleşmesinden hareketle, toplumsal düşünce, değer ve anlamların oluşumunu, toplumsal anlamların belirlenmesi, sabitlenmesi olarak söylem kavramı aracılığıyla ele alır (Sancar, 2008, s. 8).

İdeoloji, genel olarak toplumsal yaşamla ilgili düşünce, anlamlar ve sembolik temsillerin alanına işaret eden bir kavramdır. İdeoloji ile kültür arasındaki farkı belirtmek açısından, ideolojinin farklı toplumsal anlam ve değerlerin çatıştığı bir alanda oluşan toplumsal düşünce olarak tanımlanması uygun olur. İdeolojinin toplumsal çatışmalar alanındaki farklı bilinç formları olarak tanımlanması ise hangi toplumsal çatışmaların ideolojiyle ilişkilendirileceği ve çatışmadan bahsedildiğinde devreye giren toplumsal iktidar kavramı ile ideoloji kavramının nasıl bir ilişkisi olduğu sorularını akla getirir. O halde ideoloji, toplumsal iktidar ilişkileri sayesinde oluşan ve kendisi de

27

iktidar ilişkilerinin dolayımı olan toplumsal düşünce ve anlamlar olarak tanımlanabilir (Sancar, 2008, s. 9).

İdeoloji kavramı, pek çok düşünce geleneği tarafından farklı şekillerde kullanılmıştır. Marksist düşünce geleneği içinde ideoloji, doğru ve yanlış bilme fikriyle yanılsama ve çarpıtma anlamında kullanılırken, sosyolojik düşünce geleneği içinde ideoloji, fikirlerin gerçekliği ya da gerçek dışılığından çok toplumsal yaşamdaki işlevleriyle ilgili olarak kullanılmaktadır. Marksistler için ideoloji inançlar sistemidir. Egemen sınıflar, mevcut üretim ilişkilerini meşrulaştırmak, gerçekliği çarpıtmak ve yanlış sunmak, kısacası sınıf çelişkilerini gizlemek için bu sistemi kullanırlar (Eagleton, 2005, s. 19). Marks, toplumdaki egemen gücün aynı zamanda toplumun egemen entelektüel gücü olduğunu, bu yüzden egemen sınıfın fikirlerinin tarihin her döneminde egemen fikirler olduğunu söyler. Bu düşünce, Althusser ve Gramsci’nin egemen ideoloji tezinin dayanak noktası olmuştur.

Cezayir’de 1918 yılında doğan Althusser 1965 yılına dek bilinen bir politik düşünür değildir. Marks İçin ve Kapital’i Okumak adlı kitaplarından sonra bu durum değişir ve Althusser, Fransız bir Marksist olarak adını duyurur. Bu çalışmalarda farklı Marksist düşünürlerin yumuşatılmış Marks yorumlarını eleştiren Althusser, Marks’ın temel çalışmalarına farklı bir okuma biçimiyle yaklaşır. Temel aldığı düşünceler, yapısalcılık, Marksizm ve bilgi kuramıdır (Çoban, 2006, s. 90). Althusser’in yapısalcılığının temelinde özne ve ideoloji ilişkisi yer alır. İdeoloji aracılığıyla insanın, daha doğrusu öznenin nasıl kurulduğu sorunu üzerine yoğunlaşan Althusser, ideolojiyi insan zihninin işleyişinin ürünü olan tasarımlar olarak tanımlar ve bu üretimin ve yeniden üretimin belli aygıtlarla gerçekleştiğini ileri sürer. İdeolojinin üretiminde ve yeniden üretiminde işlevsel olan aygıtları devletin ideolojik aygıtları olarak tanımlar.

28

İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları adlı kitabında Althusser toplumsal kurumları, devletin ideolojik aygıtları (DİA) ve devletin baskı aygıtları (DBA) olarak ikiye ayırır. Haberleşme (medya) devletin ideolojik aygıtlarından biridir ve egemen ideolojiyi yayan, toplumsal sistemi yeniden üreten bir araç olarak işlemektedir. Medyanın yanı sıra, aile, din, eğitim-öğretim ve hukuk kurumları, siyasal/sendikal kurumlar ve kültürel kurumlar devletin ideolojik aygıtlarıdır. Marksist kuramda devlet aygıtı olarak tanımlanan kurumlar, Althusser’de devletin baskı aygıtı adı verilen şeyi oluştururlar. Althusser’de hükümet, idare, ordu, polis, mahkemeler ve hapishaneler devletin baskı aygıtlarıdır. DİA’lar ve DBA’lar arasında önemli farklılıklar vardır. DİA’lar ideoloji kullanarak, DBA’lar zor kullanarak işler. DBA öncelikle baskıya ağırlık vererek işler, ikincil olarak ideoloji kullanırlar. Bütünüyle baskıya dayanan DBA yoktur. Örneğin, ordu ve polisin kurumları, hem içlerindeki dayanışmayı hem de yeniden üretimlerini sağlamak için dışarı sundukları değerleri ideoloji kullanarak üretir ve işletirler. DİA’lar öncelikle ideolojiye ağırlık vererek işler, ikincil olarak ancak uç durumda baskı kullanırlar. Salt ideolojik aygıt yoktur (Althusser, 2006, s. 62).

Aile ve yurttaş olma bilinci, mesleki vicdan ve ahlak kuralları, toplumsal, teknik ve mesleki işbölümüne saygılı davranma kuralları ve sınıf egemenliğinin yerleştirdiği düzene saygılı davranma kuralları okulda öğrenilir. Yönetici sınıfın egemenliğinin devam etmesi egemen ideolojiyi düzgün kullanma yeteneğine ve bu yeteneğin yeniden üretilmesine bağlıdır. Yönetici sınıf, egemenliğini ‘söz’ ile sağlar. Burada kastedilen şey, ne düşüncenin dilden ne de dilin düşünceden ayrı düşünülemeyeceğidir (Althusser, 2006, s. 53). Bu durumda, ideolojinin anahtar kavramı olan öznenin inşasının söylemler ve dil içerisinde oluştuğu görülmektedir.

Althusser’e göre, özne kategorisi ideolojinin kurucu kategorisi olup, işlevi bireyleri özneleştirmektir. Bu anlamda ideolojinin işleyişi, çağırma ve adlandırma

29

hareketi içinde var olur. Dolayısıyla ideoloji, özne merkezli ya da insani biçimlidir. Bu anlamda özne haline getirilme, itaat altına alınma demektir. İdeolojik söylemin sınırları içerisinde özneleşmiş bireylerin yaratılmasıyla birlikte, resmi ideolojik söyleme karşı itirazların tamamen susturulacağı veya bir tür sapma olarak nitelendirilerek etkisizleştirileceği açıktır. Böylece özne kendisini bu gerçekliğin bir parçası gibi hisseder. Diğer bir deyişle, öznelerin bilişsel yapıları ideolojik söylemin gösterge ve kodları bağlamında oluştuğu halde, gündelik yaşamlarında kendi bakış açılarına, değer yargılarına, kendi inanç biçimlerine sahip olduklarını, hiçbir hegemonik söylemsel yapının etkisinde kalmadıklarını sanırlar (Parlak, 2009, s. 182). Benzer biçimde, medyanın ürettiği haber metinleri ile karşı karşıya kalan özneleşmiş bireyler de, aslında o metinlerin gerçeklerin yeniden üretimi olduğunun farkında olmayıp, onları saf gerçeklikmişçesine algılamaktadırlar.

Althusser’in ideoloji kuramı, Gramsci izleri taşır. İdeoloji, bireylerin varoluşunu yöneten gerçek ilişkiler sistemi değil, bireyin toplumsal bütünlükte kendi rolünü yaşama biçimi olarak bir temsil pratiğidir. Bu temsil pratiği, özgül bir eklemlenme üreten bir pratik olarak, taşıyıcı bazı öznelere gereksinim duyar. Özneler, toplumsal pratiklerle ideolojiye eklemlenir ve ideoloji bu özneler üzerinden yeniden üretilir. İdeoloji, öznelerin toplumsal pratiklerinde, günlük yaşamlarında kendisini var eder. İdeolojiden söz edildiğinde bilinmesi gerekir ki, ideoloji insanların tüm etkinliklerinin içine sızar (Althusser, 2006, akt. Çoban 2006, s. 104).

Althusser’in ideoloji kuramının çıkış noktası Marksist ideoloji kuramı olmakla birlikte onun görüşlerinin gelişmesinde Gramsci’nin egemen ideoloji ve hegemonya kavramlarının önemli yeri vardır. Gramsci, günümüz toplumlarında doğrudan egemenlik biçimlerinin yerini alan hegemonik ilişkilerden bahseder. Ona göre iktidarlar, sivil toplum ve demokrasi gibi paravanların arkasına sığınarak insanlarda rıza

30

oluştururlar ve rıza üzerinden hegemonik ilişkileri yürütürler. Gramsci’nin egemenlik, hegemonya ve rıza kavramları, Althusser’in ‘devletin baskı aygıtları’ ve ‘devletin ideolojik aygıtları’ ayrımının temelini oluşturur (Güngör, 2011, s. 195).

Stuart Hall, Althusser’in bu çalışmasındaki bazı önermelerin sonraki araştırmalar üzerinde önemli titreşimler yarattığını söyler ve etkili önermeler dediği üç saptamayı şöyle özetler. Althusser, ideoloji ile diğer toplumsal pratikler arasındaki ilişkiyi yeniden üretim kavramı aracılığıyla düşünmüştür. İdeolojinin çeşitli ideolojik aygıtlar aracılığıyla yaptığı şey, toplumsal üretim ilişkilerini daha geniş anlamda yeniden üretmektir. Althusser’in ilk formülü budur. İkinci etkili önerme, ideolojinin bir pratik olduğu konusundaki ısrarıdır. Althusser’e göre ideoloji, özgül aygıtların veya toplumsal kurum ve örgütlerin ritüellerinin içinde konumlanan pratiklerde ortaya çıkar. Pratikler ve ritüeller, toplumsal fenomenler olarak fikirlerin nerede ortaya çıktığı, zihinsel olayların nerede kaydedildiği veya gerçekleştiğine vurgu yapar. Bu kuşkusuz esas olarak anlamlandırma pratikleri anlamında dildedir. Dil ve davranış ideolojinin maddi kaydının ve işleyişinin araçlarıdır. Bu ritüel ve pratikler, her zaman toplumsal aygıtlarla bağlı toplumsal alanlarda gerçekleşir (Hall, 2005, s. 372). Bu yüzden dilin ve davranışların onlara yazılı olan ideolojik düşünce örüntülerinin şifresini çözmek amacıyla analiz edilmesi gerekmektedir.

Hall’a göre Althusser’in kuramındaki üçüncü etkili önerme, ideolojinin, ancak oluşturucu özne kategorisi sayesinde var olduğu iddiasıdır. Bu özne, yaşayan tarihsel bireylerle karıştırılmamalıdır. Söz konusu özne, ideolojik ifadelerdeki ben’in kurulduğu konumdur. İdeolojik söylemler bizi söylemin özneleri olarak kurarlar. Althusser bunu çağırma kavramıyla açıklar. Hall ise aynı kavramı “bizler, bizimle olmadığı takdirde hiçbir ideolojik anlamın söz konusu olamayacağı anlamlandırma zinciri arasındaki tanıma veya sabitleşme konumunda, bilinçdışı ideoloji süreçleri tarafından

31

kurulmaktayız” şeklinde açıklar (Hall, 2005, s. 375). Hall kendi ideoloji yaklaşımını Althusser’in daha önceki çalışmalarına dayanarak açıklamayı tercih etmiştir.